• 76
    şampiyon olamayacağımıza dair en ufak bir şüphem yoktu. çünkü o sene o takım, o kadar inandırmıştı ki bizi. o sene fener maçları hariç hemen hemen bütün kırılma noktalarını geçtik. çünkü takım istiyordu, ısırıyordu, ısırdığı zaman da koparıyordu. ben o yüzden hep güvendim. fenere kaybettiğimizde de inancım kaybolmadı. sonuçta sadece ikili averajla öndeydiler. arkadaşlarıma da hep söyledim. biz şampiyon olacağız, hem de puan farkıyla. zaten bi tek puan farkıyla şampiyon olabiliyorduk.

    maçı izledik. işte o en uzun 16 dakikada. kalamadım içeride. dışarı çıktık. bizim gibi bir sürü renktaş. herkes sigara içiyor. sanırsam o onaltı dakikada 10 dan fazla içtim, bi okadar da yanımdakilere ikram ettim. tanıdığın, tanımadığın felan hepsi unutuldu. o gün herkes birbirine kardeşi anası babası gibi bakıyordu. o kadar yakın.

    şampiyon olduğumuzda herhalde bi 30 kişiyle sarıldım, bağırdık, beşlik çaktık. çember yapıp zıpladık. ne güzel gündü.
  • 78
    bu maçın 3-4 saat öncesinde, 10-16 mayıs tarihleri arasındaki engelliler haftası kapsamında sahada işitme engelli futbolcular, zihinsel engelli futbolcular ve görme engelli futbolcular kendi aralarında bir maç oynamışlardı. işitme engelli futbolcular, maçı ali sami yen stadyumu'nun bütün sahasında oynamışlardı. zihinsel engelli futbolcular ve görme engelli futbolcuların maçları ise, ali sami yen stadyumu'nun iki yarı sahasında oynanmıştı. yani birinde zihinsel engelli futbolcular, birinde de görme engelli futbolcular maça çıkmışlardı. zihinsel engelli futbolcuların oynadığı alan biraz daha genişçeydi. görme engelli futbolcuların oynadığı alan ise biraz daha daraltılmıştı. tribünlerden özellikle, görme engelli futbolcuların maçında daha düşük bir ses seviyesi ile tezahürat yapmaları istenmişti. çünkü futbolcuların içinde zil bulunan hafif topun nerede olduğunu kestirebilmeleri gerekiyordu.

    ve bu hafta kapsamındaki bu etkinliklerin de en doğru yerde düzenlendiği kesindi.
  • 79
    şafak sadece 2’ydi spiker “evet kadıköy’de son düdük çaldı fenerbahçe : 4 - k.erciyes : 2” dediğinde, inönü’de ise son dakikalar oynanıyor ve maç 1-1 devam ediyordu.

    önce etrafta sevinen fenerbahçe’lilere çıkıştım birazda şafağa güvenerek sonra devam ettim duaya kaldığı yerden.

    tugay komutanımız önceki sene askerlerin birbirine girmesiyle sonuçlanan bir galatasaray-fenerbahçe maçından sonra yasaklamış digitürk’ü, bende 1 sene boyunca el radyolarından takip etmiştim galatasaray’ımı.

    radyolar çalınmaktan asker deyimiyle yer değiştirmekten bende hırsızlara inat yenisi almaktan bıkmamıştım.

    o gün radyoda başladım maçı dinlemeye sonra birkaç gün önce faaliyete geçen yazlık gazinodaki televizyona terfi edip trt’deki stadyum programında maçı anlatan sunucuyu dinlemeye başladım.

    artık son dakikalar inönü statında diyordu peşinden hasan kabze ve gooooooooooool galatasaray : 2 beşiktaş : 1
    benim sevinmem bittiğinde maçın son düdüğü çoktan çalmıştı bile.

    aman yarabbi mucize gibi son dakikada attık golü ve son haftaya kaldı her şey diye düşündüm meğer bu mucizenin sadece başlangıcıymış.

    14 mayıs 2005’te girmiştim tugayın nizamiye kapısından tam 1 sene boyunca küfürler, hakaretler etmiştim denizli’ye beni burada hapsediyor diye.

    denizli stadyumu askeriye’nin tam karşısındaydı ve çarşı dönüşleri bize ayrılan mehmetçik tribününde buluyorduk kendimizi. her gittiğimiz maçta yeniliyordu denizli ve ben için için seviniyor inşallah küme düşerler diye beddualar ediyordum.

    460 gün bitmiş teskereyi almıştım sonunda, çocuklar gibi şen kuşlar gibi özgürdüm artık, otobüs hareket ettiğinde bir daha arkama dönüp bakmam dediğim denizli’deydi tüm kalbim.

    hani sürekli bağırıp çağırdığın, hor gördüğün birine işin düşerde hafif bir mahcubiyetle gidersin ya yanına işte hasan kabze’nin golünden sonra tamda o mahcubiyeti yaşamaya başlamıştım denizli’ye karşı.

    14 mayıs 2006…
    her taraf sarı lacivert, her yerde fenerbahçe – denizli maçı.
    o kadar eminki herkes, maçı dönüşümlü vermeyi bile düşünmüyordu kahveler.
    galatasaray maçını neden vermiyorsunuz dediğimde sinsi bir gülümseme oluyordu aldığım cevap.
    kahvecilere inat internet cafeye attık kendimizi olası bir fenerbahçe şampiyonluğunu seyredeceğimize internette takılarak geçirecektik vaktimizi.
    dakikalar geçtikçe heyecanım daha da artıyordu biz kayseri’ye golleri sıralarken denizli’de ses seda yoktu.
    devre arası sevincimi bastırmaya çalışmakla geçti.
    çabucak geçen devre arasına inat dakikalar geçmek bilmiyordu 2. yarı
    dk60, dk65, dk73, dk80…
    cafe’nin tavanı alçalmaya mı başladı ne, sanki duvarlarda yakınlaşmaya başladı, en iyisimi ben kendimi dışarıya atayım yoksa cafede bayılıp kalacağım.
    allah’ım çok az kaldı biraz daha gayret denizli derken gooooooooool diye bir ses yükseldi.
    başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.
    ama bir gariplik vardı yükselen o gol sesi öylesine içten, öylesine güçlü, öylesine hırs doluydu ki sanki tanıdık bir gol sevinciydi bu.
    karşıdaki büfecinin yanına koştum hemen evet yanılmamıştım bu bizimkilerin gol sesiydi.
    kalbim o kadar hızlı atmaya başlamıştı ki o an yerinden fırlayacağını sandım.
    4-5 dakika sonra şampiyonuz diye düşünürken bir 16 sesi duydum radyodan herhalde 16. şampiyonluktan bahsediyorlardı ben nerden bileyim maçın 16 dakika uzadığını.
    o 16 dkka önce 16 yıl oldu fener’in golünden sonra ise 16 asır’a dönüşüverdi.
    her geçen saniye içimde bir şeyler birikiyordu, patlamaya hazır dağlar gibiydim.
    sonuçta bir patlama olacaktı ama içerde mi dışarıda mı o daha belli değil.
    bitiş düdüğünden sonra insanlıktan çıktığımın bende farkındaydım ama umurumda değildi açıkçası.
    kendimi bir araba camının tepesinde boynu bükük fenerlilere sırıtırken hatırlıyorum e tabi birde o malum beste
    formalar, bayraklar …… ……. :)
  • 80
    hayatımda izlediğim en duygusal maç. ne türkiyenin 2008 avrupa şampiyonasında oynadığı maçlar, ne de başka bir maç, bu maç çok başkaydı. ilk ve son defa bir maç sonrası ağlamıştım. hayatımın en unutulmaz günlerinden biriydi. o sene yayınlanan şampiyonluk almanağının yanında dağıtılan cd'yi takıp son 15 dakikada fenerbahçe maçını izleyen yöneticileri ve maç sonucunu bekleyen sahdaki oyuncuları izlerim.
  • 81
    bütün bir sezon eski açıkta maçları kaçırmamama rağmen bu maçı izleyememiştim. yıllardır beklediğim blind guardian'ın aynı gün konseri olsa da bu elbette galatasaray'ın son maçından önemli değildi. bu yüzden tercihimi çoktan yapmıştım.

    ancak maça iki gün kala babamın rahatsızlığı sebebiyle ankara'ya gitmek zorunda kaldım ve maçı ali sami yen'den izleyemedim. televizyondan takip edenler için de 16 dakika geçmek bilmedi ancak diğer maçın bitmesiyle zaten duvarları sarı kırmızı olan evimizin balkonundan yeni bir sarı kırmızı objeyi, galatasaray bayrağını aşağıya doğru sallandırdım ve iple bağladım. bütün bir yaz orada kalan bayrak, yeni sezon başında, yeni şampiyonluklar için yerinden söküldü.
  • 86
    maçın biletlerini günler öncesinden almıştık üniversiteden arkadaşlarla. eski açıkta olacaktık. doğruyu söylemek gerekirse şampiyonluktan umudumuz pek yoktu çünkü galatasaray'ın kazanması yetmeyecek bir de üstüne fenerbahçe'nin denizlispor'a puan kaybetmesini bekleyecektik.* bizim maça gidiş amacımız, sezonun son maçı olduğu için takıma sezon boyunca vermiş olduğu emekler için teşekkür etmekti. şampiyon olursak da kaymağı olur diye düşünüyorduk. maç günü gelmişti. bağdat caddesi civarlarında oturduğumdan dolayı maçtan önceki bir hafta boyunca fenerbahçe taraftarının caddeyi bayraklarla süslediğini görmek zorunda kalıyordum. inşallah o bayraklar kıçınızda patlar diye geçiriyordum içimden her gördüğümde. neyse maç günü geldi, sıcacık bir mayıs günüydü. parıl parıl parlayan güneş sanki akşam yaşanacakların habercisi gibiydi. formalarımızı giydik ve ali sami yen sokağa attık kendimizi. caddeden geçtiğimiz için fenerbahçe taraftarının sözlü tacizlerine de maruz kalmıştık, hepsi şampiyonluktan emindi. artık saat yaklaşıyordu, maç öncesi eğlence faslını bitirerek yavaş yavaş tribüne girmek için turnikelere giderek tribündeki yerimizi aldık. maça iyi başladık, golü erken bulduk. artık bütün kulaklar denizli'deydi. maçın ilk yarısında denizlispor gol attı diye bir söylenti çıktı ve aniden yayıldı tribünde ama yanımda radyo ile maçı dinleyen gözlüklü bir abimiz ısrarla gol olmadığını söylüyordu. heyecanlanmıştık ama çabuk kendimize geldik. derken ilk yarılar bitti ve ilk yarının skorlarına göre şampiyon bizdik. 45 dakika sonra belli olacaktı kimin şampiyon olacağı. ikinci yarıda golleri arka arkaya bularak maçı resmen olmasa da fiilen bitirmiştik. artık futbolcularımızın aklı bile denizli-fenerbahçe maçındaydı. ve denizli'nin golü attığı an geldi, önce tribündeki uğultular ve sonra yanımdaki radyodan maçı dinleyen adamın gool diye bağırışıyla kopmuştuk dünyadan. "ulan olacak mı yoksa" demeye başladı herkes. bizim maçın bitiş düdüğü çaldı ve o meşhur 16 dakika başladı. yemin ediyorum 16 dakika değil 16 saat gibiydi o an. ulan 16 dakika dediğin zaman nedir ki? evinde bilgisayar başında arka arkaya 3 şarkı dinleyince zaten kafadan 15 dakika geçiyor ama o an orada saat durdu, saniyeler işlemiyordu. böyle birşey olamaz. ağlayanlar mı dersin, bildiği bütün duaları edenler mi dersin, tribünün betonuna yatıp gökyüzünü izleyenler mi dersin. herkesin kayış koptu. kimse kendinde değildi. yanımızda maçı dinleyen abinin etrafında en az 100 kişi toplanmıştı ve adamın iki dudağından çıkacak bitti kelimesini bekliyorduk. appiah'ın kaçırdığı gol sırasında maçı dinleyen abimiz gözlerini kapatınca ve yüzü garip bir şekle girince "eyvah sıçtık, attı ibneler" dedik ama sonra "ohh kaçırdılar" diyerek rahatlattı bizi. en sonunda duymak istediğimiz o "bitti" kelimesi çıktı adamın ağzından. bir insan hayatında hiç tanımadığı bir adama sevgilisi gibi sarılır mı? evet sarılır. yanımda arkadaşlarım olmasına rağmen ilk onunla kutladım şampiyonluğu. olur da uzun yıllar yaşarsam 80 yaşına geldiğimde bile unutmayacağım o güzel adamı. maçta yaşanan pozisyonların, atılan gollerin hiçbiri net olarak aklımda değil ama tribünde yaşananların hepsi sanki dün akşam yaşanmış gibi. insanoğlunun yaşayabileceği bütün duygular yaşandı bu maçta. korku, stres, heyecan, sevinç, hırs, gözyaşı, gurur, mutluluk. o maçı yerinde izleyen 25 bin insandan biri olduğum için kendimi şanslı sayıyorum. yazının başında da belirttiğim gibi maç öncesi ne benim ne de stat etrafında konuştuğum çoğu kişinin şampiyonluktan fazla umudu yoktu ama maçın bitişiyle hayatımın en unutulmaz maçları listesine ilk sıradan giriş yapmıştı bile. hagi'nin söylediği "galatasaray adının geçtiği her yerde umut vardır" lafının ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anladım. fakat nereden bilebilirdik ki tarihe tanıklık edeceğimizi, böyle bir sezonun efsane bir sonla biteceğini?
  • 87
    nasil da aglamistim eski acikta. bir iki hafta once kadikoy'de ilahi adalet tecelli etmedi sanmistik ve hayal kirikligiyla beraber, isyan da etmistik hani sampiyon oldugunu sanan fenerlilerin gozlerimizin icine baka baka yaptiklari igrenc kutlamalarla muhattap olurken. bilmediler ki sahaya getirdikleri hindi donup dolasip kendilerine binecekti! oysa son hafta oyle bir adalet tecellisine canli canli sahit olmustuk ki, 17 mayis 2000'den sonra ilk defa bir sampiyonluga hem de nasil ic ceke ceke aglamistim, aglamistik! sonra kendimi sahanin icinde bulmustum. necati ates'e verdigimiz bayragi bulmak icin necati'yi gordunuz mu diye sahadaki diger insanlara sormamiza hala gulerim oysa. cunku florya da lazim olacakti o bayrak. bir baska sevincten aglatma potansiyelindeki 12 mayıs 2012 fenerbahçe galatasaray maçı'ndan once aklima gelmesi bu macin da manidardir hani. belki goz yaslarimla susleyecegim yeni bir sampiyonlugun duygusuyla aklima geldi bu mac bilemem. yine bir son hafta sampiyonlugu sokup alacagimiz bir mactan once, en son bunu yaptigimiz maci anmak istedim sadece!
  • 91
    2005 2006 sezonunun son ve en duygusal maçı. adana'da kendi evimde izlemiştim bu maçı. kayserispor'a karşı çok rahat bir oyunla öndeydik ama totem yapmıştım, bu yüzden 14 mayıs 2006 denizlispor fenerbahçe maçını izlemiyordum. top cihan haspolatlı'ya gelmişti. bir anda kıyametler koptu. önce hakeme baktım, penaltı mı verdi yoksa kavga mı çıktı diye; sonra hasan şaş'ın koşuşunu gördüm. kendimi kaybetmiştim. denizlispor 1-0 öne geçmişti. evde sandalyeleri fırlattığımı hatırlıyorum en son. dayanamadım ve totemi bozdum. açtım diğer maçı. * açar açmaz sol taraftan kullanılan bir serbest vurustan kafayı vuran tuncay şanlı, durumu beraberliğe getirmişti. kendime kızıyordum sanki benim yüzümdenmiş gibi. ondan sonra toteme devam ettim ve açtım galatasaray'ın maçını. gözlerim dolmuştu. televizyona bakamıyordum çünkü faryd aly camilo mondragon, hasan gökhan şaş ve hakan şükür'ün de gözleri dolu doluydu. o an gelmişti. fenerbahçe, deplasmanda 2 puanla beraber şampiyonluğu da bırakmıştı denizlide. ondan sonra ne zaman odama gittim de formamı giydim, bayrağı kimden buldum ve o boynumdaki atkıyı nereden aldım hatırlamıyorum. bir anda kendimi galatasaray konvoyunun arasında buldum. gördüğüm en güzel lig şampiyonluklarından biriydi. diğeri için (bkz: 2011-2012 sezonu)

    not:appiahın şutunu görseydim bu yazıları yazamamış olabilirdim.
  • 92
    aydınlı olanlar varsa bilirler bulvarda turistik park vardır. orda hayvani bir kalabalıkla izlemiştik bu maçı. maçın 2. yarısını ise acıkcası pek hatırlamıyorum. sanırım sabri iyi bir oyun cıkarıp maçı koparmamıza yardım etmişti ve de iliç. maça dair hatırladıklarım icerden ziyade maçın dışına dair. o acaip 16 dakikayı pek de tanımadığım bir adamla sarmaş dolaş** ağlayarak geçirmiştik. sonrasında şampiyonluk geldi ve gözyaşlarımız artarak devam etti. mutluluktan ağlamak geyiği işte, hakikaten varmış lan!! o gün ögrenmiş oldum ben de. o zaman yatılı okulda okuyordum aydında. bulvarda sevindik durduk o kalabalıkla, tabi yurda da gec kalmıstım. hoca ismimizi alıp diğer hafta için ceza vermişti yurda alırken gece cok gec geldiğimiz için, sanırım fenerliydi ibiş*

    özel bir gündü. çok özel...
  • 93
    305.kd askerlik yaptığım için o sezonun başında askerdeydim çoğu maçı kışlada izledim. ocak 2006 da döndüm askerden. şu an evli olduğum eşimle o dönemde başlamıştı ilişkimiz. zaten arkadaştık ama askerden döndükten sonra sevgili olduk. neyse bu maçın oynandığı gün ankara üniversitesi bahar şenlikleri vardı tandoğan kampüsünde. eşim ankara üni.de öğrenci ben de zaten aynı okul mezunuyum.ben eşimle 14 mayıs 2004'te(2 sene önce aynı gün) bu sefer ben de öğrenciyken benimle aynı bölümde okuyan arkadaşımın ( bu arkadaş eşimin de kuzeni oluyor) bizi tanıştırması ile tanışmıştık. yani 14 mayıs tanışma yıl dönümümüz. (bkz: kasımlar sizin olsun mayıslar bizim) *neyse ben tabi önceki gün arıza çıkardığım için sevgilim okula gelmedi ben de kardeşim dediğim bir insanla beraber gittim okula. o gün de kızılay'dan önce tandoğan'a yürüdük. sonra şenliğe girerken para vermemek için tüm kampüsün etrafını tavaf ettik ve maç başlamaya yakın tandoğan'ı bilenler bilir smurf cafe vardır a.ü.f.f. karşısında, orada toplanmış fenerliler formalarla denizli maçını izleyecekler. arkadaş " abi gel izleyelim maçı " dedi. "yok olum bu i.neler şampiyon olacak zaten dayanamam ben" dedim. içimde var bir his ama ters psikoloji yapıyorum, zaten memleket denizli, hem denizli kümede kalacak hem galatasaray şampiyon olacak maçın sonucuna göre, o dönemki başkana ve denizli yönetimine ilk yarıda kadıköy'deki maçta yapılan terbiyesizlikleri de biliyorum, maç satma falan aklımın ucundan geçmez denizli için fakat son haftaya kadar işi getirmiş olan fenerbahçe, hindi tuncaylı,appiahlı, alexli, nobreli, anelkalı kadrosu ile bir şekilde sezon boyu hakem yardımlarıyla kazandıkları maçlar gibi kazanırlar demekten de kendimi alamıyordum.

    totem yapıp maçı izlememeye karar verdik ki ilk defa böyle bir totem yaptım, klasik totemlerim arasında maç izlememek yoktur aksine maç öncesi ve izlerken totem yaparım. maç izlememe totemini daha sonra bir kere daha yaptım o da 16 mayıs 2010 fenerbahçe trabzonspor maçı'ydı. girdik kampüsten içeri alkolde sınır yok zaten, daha erken saatlerde kafalar güzel oldu bizim. maç başladı tabi o ara biz şebnem ferah eşliğinde takılıyoruz ince ince ama okulda var en az 40-50 bin insan, bir sürü çubuklu formalı tip, çekmişler formaları gelmişler yavşak yavşak hareketler hepsinde. neyse ara ara skorları soruyorum biz zaten skoru erken bulduk da diğer maçları merak ediyorum. askere beraber gittiğimiz bana kısa ona uzun dönem askerlik çıkan kankam ise erzurum'da ordu evinde bana dk ve skor haber veriyor, o konserin gürültüsü ile birlikte radyodan maç dinleyenlere de kulak veriyorum arada derken "goooooaaaaalllllllll" diye bir ses duyduk herkes sağa sola bakıyorum ne oldu diye, bakıyorum sevinenler galatasaray formalı o ara kanka arıyor "denizli attı laaaannn" diye haykırıyor! biz de film kopuyor çünkü maç öncesi olaylardan haberimiz yok, mustafa keçeli'nin golü son dk.larda geldi en fazla bir tane atabilir fener diyoruz. işte o konuşmaya başladıktan sonra telefonu hiç kapatmadık tv.nin yanına koydu ben oradan dinliyorum sonra okuldan elemanlar falan derken benim kulağımda telefon 15-20 kişi etrafımda benim ağzımdan çıkacak şeyleri bekliyor. zaten gürültüden duyulmuyor hiçbir şey, kapattım diğer kulağı da zar zor duymaya çalışırken tuncay şanlı attı. o anda tüm dünyam karardı sandım, herkeste bir hayal kırıklığı, zaten diğer maçlar bitmiş denizlispor küme düşmemeyi garantilemiş, fazla kasmaz fener de bu gazla atar düşünceleri... ben bunları düşünürken ses kesildi, şarjım bitmiş, açıyorum 30 sn sonra gene kapanıyor, böyle böyle biraz gitti sonra hiç açılmadı telefon. hemen radyodan maçı dinleyen bir elemanın yanına çöktük artık 10 dk.dan fazla oldu bizim maç biteli hala bekliyoruz ama ne dualar ne dualar... hasan şaş stayla... *

    konseri sallayan yok tabi hayat durdu okulda, o son bir kaç dakika aklımızdan geçenler, yaşananlar derkeeeeennn...

    "bitti bitti " diye başka birinin sesi duyuldu, döndük baktık sonra bizim eleman bağırdı "bitti!!" diye. işte bundan sonraki ilk 30 sn-1 dk falan yok hafızamda, herkese sarıldığımı ve ağladığımı hatırlıyorum biraz ve farklı farklı kaç kişiyle öpüştük bilmiyorum. bir anda meşaleler yanmaya başladı, davul geldi biz hemen etrafında toplandık ve her yer sarı kırmızı oldu, o kadar parçalı formalı adam ne zaman gelip bir o kadar yavşak çubuklu nereye gitti çoğunuzun bilmediği gibi ben de bilmiyorum... ağlamalar rerere rarara'lar ve bir baba hindi tuncaya'a bindi'ler!!

    saatlerce okulda eğlendikten sonra bir dünya kafalarımızı da yanımıza alıp omuz omuza bağıra çağıra kızılay'a gittik yürüye yürüye föt'le *. güvenpark civarlarında eğlenmeler, süs havuzuna atlayanları izlemeler,marşlar, küfürler taşkınlıklar * falan derken saat 2 yi geçti kimse kalmadı kızılay'da bizde para yok, zaten olsa da taksiye vermeyiz * yürümeye başladık kızılay'dan güneşevler'e doğru.* sıhhiye'ye geldiğimizde her zamanki seyyar köfteciden köfte ayranlarımızı alıp yürümeye devam ettik, ulus'a geldiğimizde köfteler bitti ve doymadık ne yapacaz, geri dönelim dedik, o kadar yolu tekrar yürüdük aldık köfteleri tekrar,ulus,çankırı caddesi,dışkapı 15 dk.da bir çiş molası falan derken koca gün hoplamalar,zıplamalar,koşmalar bizi bitirmiş adım atacak kuvvet de yok taksiye binecek para da. altınpark'a yaklaştığımızda bir tane servis otobüsü yanımızda lambada durdu. kapısı açıktı dayanamadım " abi allah'ını seversen bizi şu aşağıya kadar at" dedim. "gelin gençler" dedi. gittiğmiz yol en fazla 1 km ama takatimiz kalmadı artık, biz otobüzten inip sürüne sürüne son 500mt.lik yokuşu da çıkıp eve geldiğimizde saat 04:30'du. bizimkiler uyanmış ama bizi o sarhoş halimizle rencide etmemek için gelmemişler yanımıza zaten annem,babam,kız kardeşim herkes galatasaraylı o yüzden sıkıntı yok. *

    hemen televizyonu açtık spor haberlerini golleri vs aradık izledik falan derken sızdık...

    uyandığımızda 25 milyon galatasaray taraftarı gibi hayatımızın en güzel sabahlarından birine uyanmıştık. hala o arkadaşla o günü,geceyi ve o günkü anlatamadığım * diğer anılarımızı anlatıp güleriz.

    yaşadığım en güzel şampiyonluk olmasıyla birlikte hayatımın da en güzel günlerinden biridir....

    o sezonun özeti ise şudur: "sarıyla kırmızıyla alnımızın akıyla"
  • 94
    çok acayip bir gündü, 7 mayıs 2006 beşiktaş galatasaray maçında hasan kabze'nin müthiş füzesiyle son dakikada yeşeren umutlar bu maçta meyvesini verecekti. ben fenerin 14 mayıs 2006 denizlispor fenerbahçe maçını saha dışı olaylarla bağlayacağını ve şampiyon olacağını düşünüyordum ama atladığım nokta; herkesin adaleti şaşar, allah'ın şaşmaz idi. nitekim şaşmadı. tarihin en zor ama en güzel 16 dakikası sonunda 16. şampiyonluğu yaşadık. gördüğüm açık ara en güzel şampiyonluktu. emeği geçen herkese tebrik ederim. yalnız sinir olduğum nokta salak federasyon olay olmamasına kupayı 2006-2007 sezonun açılısında vermişti.

    (bkz: tarihte bugün)
  • 95
    üstünden 7 sene geçmiş karşılaşmadır. lakin o gün olanlar dün gibi aklımda sahi unutulabilirmiki ? o sıralar 7. sınıftım bende bir çok galatasaraylı gibi fenerin şampiyonluğunu görmeye dayanamıycağımdan gitmemiştim o gün maçı izlemeye zaten bizim için lig fenerbahçeye 4-0 kaybettiğimiz maçta bitmişti. arkadaşın çatısında takılıyorduk o zamanlar bende cep telefonu yok arkadaşımın telefonuna birden bilgi mesajı geldi;

    galatasaray-1 kayseri-0 gol dk 18 ilic

    galatasaraylı olduğumu bildiğinden bana söylemişti ama kendimi hazırlık maçında 5. golü atan oyuncu gibi hissediyordum ne önemi varki bu golün neyse dakikalar ilerledi bizim sabri ile 2. ve 3. golümüz geldi ama fenerden daha tık yok allah allah sordum tabi; sana fenerin maçları gelmiyormu diye yok dedi hepsi geliyor gol olmamıştır neyse havada hafiften kararmıştı zaten arkadaşımla vedalaşıp eve doğru yola çıktım. yolda ilerlerken lig tv yayını yapan o sıralar sürekli takıldığımız bilardo'nun önünden geçiyordum birden gol diye bir ses geldi herkes seviniyodu kafamı öne eğip devam ettim o sıra aklımdan geçen düşüceler;

    şuraya bak herifler üst üste 3. şampiyonluğunu ilan edicekler seneye zaten 100. yılları şampiyon olmama gibi bir şansları yok etti sana 4 bu alandaki rekorumuzda elimizden gitti diye beynimi yerken mahalleye vardım gitmeden kütüphaneye uğramak istedim o sıra orada duran görevliye arası çok iyiydi mahalledeki çocukların maç saatleri geldiğinde radyodan maç dinlediğimiz çok olurdu belli bir saat kitap okuma karşılığında neyse içeri girdim beşiktaşlı bir arkadaşım direk üstüme zıpladı

    - olum denizli 1-0 önde hakem 16 dk uzatma verdi birazdan maç bitecek şampiyon olucaksınız lan!
    - hadi lan ordan bilardonun önünden geçerken gol oldu fener önde ta**kmı geçion
    - kanka yanlış anlamışsın denizli attı dinle

    ordakilerde bana denizlinin attığına inandırdı tabi deli mazlum heyecandan yerinde duramıyor bağcıların tanınmış simalarından balici uğur pısmış köşeye maçı izliyor fenerli bir arkadaş ümit özata küfür ediyor orda duran hocanın dediği kelime

    şampiyon olucaz olum!

    hemen eve geçtim yanıma deli mazlumu alıp zaten bizim evle kütütphane arası 1 dk bile değil babamda evdeydi o sıra oda benim gibi hiç inanmamış olsa gerek oda gitmemişti maça radyo ve tv'nin sesi sonuna kadar açık bir yandanda maçın hakemi selçuk dereliye küfür ediyordu 16 dk lık uzatma için. tv nin sesini kıstım herkes radyoya kitlenmişti ben evin bir ucundan diğer ucuna mekik dokuyordum resmen bitsin artık şu maç! annemde bir yandan bağırıyor gitme o odaya daha yeni sildim heryeri ama dinleyen kim tabi derken tuncayın golü geldi. lan acaba ? neyse neyse kötü şeyler düşünmeye gerek yok hadi be kaç dk var daha ? derken en sın spikerin şu cümlesini hatırlıyorum;

    kratochvíl'den büyük hata appiah vurdu dışarı gitti top souleymanou avutu kullanıcak souleymanou ve galatasaray şampiyon!

    kendime geldiğimde deli mazlumu yere yatırmış yumrukluyordum...
  • 96
    17 yaşında ergenliğin doruk noktasındaydım, o zamanlar okuldu yok şuydu buydu derken maçlara pek gitmezdim. o sezon da bir kaç maç hariç sami yen'e uğramamıştım ama bu maça gitmek bir mecburiyetti. ben de benim gibi galatasaraylı olan babama "baba al 2 bilet de gidelim şampiyonluğu kutlayalım" dedim.

    maça gitmeden önce fenerbahçeli olan ,yaklaşık 2 metre ve 150 kilo, komşumuz bize kıçıyla gülüp, "ne gidiyorsunuz boşu boşuna sanki şampiyon olacaksınız" gibilerinden saçmalamaya başladı. nitekim tüm sezon boyunca, yaşadığımız maddi zorluklardan ve 2 derbide de fenere yenildiğimizden dolayı durmadan taşak geçmeye çalışmıştır kendisi. tam bir zengin fenerli züppesi gibi tavırlar takınarak kendisine sezon boyunca bolca küfür etmemi sağlamıştır. şampiyonluktan o kadar emindi ki zat-ı şahane, her hafta kıçıyla gülmekteydi kendisi benim şampiyonluğa olan inancıma ve onun taşak geçmesine karşı direnmeme. resmen zehretmeye çalışmıştı hayatı bana. ama onun bu tavırları beni şampiyonluğa daha çok inandırıyordu. zaten kulüp olarak zor bir durum içindeyiz, fenere 2 maçta da kaybetmişiz vs vs... herkes hatırlıyordur zaten murat özdaydınlı ve diğer fenerli yöneticilerin açıklamalarını, anelka'nın eli, semih'in kendini yere atmaları, nobre'nin beleş penaltıları vs vs vs... işte bu durumun içindeyken bir de bu komşu böyle konuşunca insan iyice bileniyor.

    neticesinde babamla maça gittik. 2-0'dan sonra maçı izlemiyordum artık. izleyemiyordum ki, akıl denizli'de umutlu bir şekilde bekliyorsun fener kaybetsin diye. bir anda stad ayaklandı, denizli koymuş beyler! hem de ne koymuş 90. dakikada koymuş. babam evde denizli maçını izleyen kardeşimi aramış, maç güncellemesi alıyor. o da stresli, gergin biliyorum. o da hayvan gibi istiyor bu şampiyonluğu. dayanamadım artık, babamı tribünde yalnız bırakıp, numaralının içindeki televizyonun karşısına geçtim. kalbim yerinden fırlayacak. nasıl bastırıyor ibneler. aklıma bizim komşu geldi. bekle sen geleceğim birazdan galatasaray bayrağını monte edeceğim bir yerlerine diye geçiriyorum içimden. tam ben bunları düşünürken, fener taktı. herkes sustu, çıt çıkmıyor içeride. küçük çocuklar, benim gibi ergenler, babalar... herkes orada. herkes orada ama verilen uzatmayla ilgili kimsenin bir fikri yok.

    "ulan dakika olmuş 100 maç hala devam ediyor. ne iş lan bu, yavşak selçuk bitir şunu!!" gibi sitemler eden, stresten tırnaklarını protein niyetine yiyen şampiyonluğa inanmış dostlar... kardeşlerim sonra o düdük çaldı. maçı bitiren düdük çaldı ve bir anda içerideki yaklaşık 150-200 kişi koşarak, koşarak ne kelime depar atarak tribündeki yerlerine fırladılar, sevdiklerine sarılmak için. ben de depar atarak babama sarıldım hüngür hüngür ağlayarak, "baba bitti! baba şampiyonuz babaa" kendimi kaybetmişçesine salyalar akıta akıta. bir taraftan ağlıyorum bir taraftan da yavşaklara olan nefretimi döküyordum. o kadar çamura yatmışlardı ki o sezon, nefretim doruk noktasındaydı. ama sonunda bitmişti ulan! köpekler puan kaybetmişti. şampiyonduk hem de o kadar zorluğa, çirkefliğe pisliğe rağmen.

    eve gidiyoruz, sarıyla kırmızıyla alnımızın akıyla. kelimelere dökemiyorum o mutluluğu yaşadığım duyguları. bir taraftan intikam duygusu, bir taraftan orgazm olmuşsun, nefretini dökmüşsün. bizim 150 kiloluk fili gördüm. lan adam tüm sezon ağzıma sıçmış, beni sinir krizine sokmuş, neredeyse ağlatacak fil gelmiş tebrik etti. "bir tek sen inanıyordun bu şampiyonluğa tebrik ederim" dedi. ben de dedim ki "bir tek ben inanmıyordum fil abi biz, hepimiz inanıyorduk ama sen paranın kudretine inanıyordun, siz ezilene tekme atmaya çalışıyordunuz, siz hakkınız olmayan şeyleri zorla aldınız. o yüzden kaybettiniz." böyle afedersiniz muz* gibi bakakaldı. şampiyonluğun sabahında hayvan gibi bir galatasaray bayrağı astık. filin suratını görmeniz lazımdı a dostlar. o gün var ya o gün, benim için çok değerlidir işte bu yüzden. başımı dik tutan, güvenimi yerine getiren değerli galatasarayım. asla taviz vermemen gerektiğini gösteren, bildiğin doğrulardan şaşmamanı gösteren canım galatasarayım.

    file ne mi oldu? yaklaşık 1-2 sene içinde taşındı :)
  • 99
    16. şampiyonluğumuzu kazandığımız maçtır. o gün maçı izlememeye karar vermiştim çünkü ne zaman fener maçını izlesem yada dinlesem fenerbahçe kazanıyordu. babam fenerli olduğu için kahveye maçı izlemeye gitmiş bense bilgisayarda zaman geçirmeye çalışıyordum dükkanımızda. birden yanımızda çalışan fenerbahçeli işçinin duvarı yumrukladığını gördüm. bir baktım denizli önde. o anda babam dükkana gelip kapatın ulan dükkanı dediğini duydum. hemen babamla eve çıktık ama ufacık bir sevinç gösterisi bile yapamıyordum çünkü babam kıpkırmızıydı. eve çıktık radyoyu açtık ve tuncaayyy diye bi ses duydum. allahım dedim lütfen olmasın böyle bitmesin. ben odada kapının eşiğine yatmış bi şekilde babam ise koltukta kumandayı deli gibi sıkıyodu. maçı dinlememek için kulaklarımım kapatmıştım ama nafile ses geliyodu. hele appiah'ın direkten dönen topunda sanki kalbim sıkışmıştı. maç biter bitmez annem bana sarıldı ama hala sevinemiyorum babam karşımda diye. öbür odaya gidip deli gibi atlayıp zıplayıp geri geldim. bir baktım ki 40 yaşında adam karşımda ağlıyodu. ben hayatımda o ana kadar hiç bu kadar mutlu olmamıştım. aslında o sezonun özetini babam ağlarken ona sorduğum soruda cevaplamıştı;
    'ben yenildiğimiz için kızmıyorum takıma, bu kadar ruhsuz takım görmedim ben. tebrik ederim oğlum'.
  • 100
    galatasarayın olduğu yerde umut vardır derler ya gerçekten öyle. fener rahat, başka skorlara bakmadan kazanması yetiyor. benim kuzen arabayı sarı-lacivert süslemiş maçların bitmesini bekliyor. ** biz geçen haftaki beşiktaş maçından sonra bir umut bekliyoruz son maçlardan. maçı lokal de izliyoruz. alt-üst olarak. üstte biz, altta ipne fenerliler var. benim gözüm ekranın sol üst köşesinde fener maçında yani. bizim maça bakmıyorum bile nasıl olsa alıcaz düşüncesiyle. gol atıyoruz, gıcıklığına yere patır kütür vuruyoruz ki kudursun alttaki ibneler. sevindiğimden değil yani, rahatım çünkü. bu rahatlığı veren de oyuncular ve o güne kadar oynanan oyun. işte kısıtlı ve mütevazi kadro son maça bıraktı bütün umutları. fenerbahçe gelmiş geçmiş en iyi kadrosunu kurmuş. appiah, tuncay, nobre, alex, anelka ve diğerleri.

    neyse maçın sonlarına doğru tribün ve yedek kulübesi koptu bir anda. sol üstteki skoru görünce biz de koptuk tabii. alttaki ibneleri düşünemiyorum zaten. bizim maçın bitiş düdüğü çalar çalmaz bizim meydana koşmaya başladık. üçlüler, bir baba hindiler, şampiyon naraları ardı ardına söylendi. yanımızda bir çocuk 'fener gol attı' dedi. 'ne golü mk o maç bitmemiş miydi?' derken tekrar mekana döndük. olayı anlamaya çalıştık. zaman geçmek bilmedi o andan itibaren. arkadaşım omzumda ağlıyor korku ve endişeyle bende onu sakinleştirmeye çalışıyorum. saniyeleri sayıyorum o an zaman durdu sanki 1 dakika 1 saat gibi geldi sanki. ve sonunda bittiğini öğrendik. tekrar sevinç gösterilerine devam ettik. ömrümden ömür gitti ama değdi galatasarayıma. *
App Store'dan indirin Google Play'den alın