• 93
    305.kd askerlik yaptığım için o sezonun başında askerdeydim çoğu maçı kışlada izledim. ocak 2006 da döndüm askerden. şu an evli olduğum eşimle o dönemde başlamıştı ilişkimiz. zaten arkadaştık ama askerden döndükten sonra sevgili olduk. neyse bu maçın oynandığı gün ankara üniversitesi bahar şenlikleri vardı tandoğan kampüsünde. eşim ankara üni.de öğrenci ben de zaten aynı okul mezunuyum.ben eşimle 14 mayıs 2004'te(2 sene önce aynı gün) bu sefer ben de öğrenciyken benimle aynı bölümde okuyan arkadaşımın ( bu arkadaş eşimin de kuzeni oluyor) bizi tanıştırması ile tanışmıştık. yani 14 mayıs tanışma yıl dönümümüz. (bkz: kasımlar sizin olsun mayıslar bizim) *neyse ben tabi önceki gün arıza çıkardığım için sevgilim okula gelmedi ben de kardeşim dediğim bir insanla beraber gittim okula. o gün de kızılay'dan önce tandoğan'a yürüdük. sonra şenliğe girerken para vermemek için tüm kampüsün etrafını tavaf ettik ve maç başlamaya yakın tandoğan'ı bilenler bilir smurf cafe vardır a.ü.f.f. karşısında, orada toplanmış fenerliler formalarla denizli maçını izleyecekler. arkadaş " abi gel izleyelim maçı " dedi. "yok olum bu i.neler şampiyon olacak zaten dayanamam ben" dedim. içimde var bir his ama ters psikoloji yapıyorum, zaten memleket denizli, hem denizli kümede kalacak hem galatasaray şampiyon olacak maçın sonucuna göre, o dönemki başkana ve denizli yönetimine ilk yarıda kadıköy'deki maçta yapılan terbiyesizlikleri de biliyorum, maç satma falan aklımın ucundan geçmez denizli için fakat son haftaya kadar işi getirmiş olan fenerbahçe, hindi tuncaylı,appiahlı, alexli, nobreli, anelkalı kadrosu ile bir şekilde sezon boyu hakem yardımlarıyla kazandıkları maçlar gibi kazanırlar demekten de kendimi alamıyordum.

    totem yapıp maçı izlememeye karar verdik ki ilk defa böyle bir totem yaptım, klasik totemlerim arasında maç izlememek yoktur aksine maç öncesi ve izlerken totem yaparım. maç izlememe totemini daha sonra bir kere daha yaptım o da 16 mayıs 2010 fenerbahçe trabzonspor maçı'ydı. girdik kampüsten içeri alkolde sınır yok zaten, daha erken saatlerde kafalar güzel oldu bizim. maç başladı tabi o ara biz şebnem ferah eşliğinde takılıyoruz ince ince ama okulda var en az 40-50 bin insan, bir sürü çubuklu formalı tip, çekmişler formaları gelmişler yavşak yavşak hareketler hepsinde. neyse ara ara skorları soruyorum biz zaten skoru erken bulduk da diğer maçları merak ediyorum. askere beraber gittiğimiz bana kısa ona uzun dönem askerlik çıkan kankam ise erzurum'da ordu evinde bana dk ve skor haber veriyor, o konserin gürültüsü ile birlikte radyodan maç dinleyenlere de kulak veriyorum arada derken "goooooaaaaalllllllll" diye bir ses duyduk herkes sağa sola bakıyorum ne oldu diye, bakıyorum sevinenler galatasaray formalı o ara kanka arıyor "denizli attı laaaannn" diye haykırıyor! biz de film kopuyor çünkü maç öncesi olaylardan haberimiz yok, mustafa keçeli'nin golü son dk.larda geldi en fazla bir tane atabilir fener diyoruz. işte o konuşmaya başladıktan sonra telefonu hiç kapatmadık tv.nin yanına koydu ben oradan dinliyorum sonra okuldan elemanlar falan derken benim kulağımda telefon 15-20 kişi etrafımda benim ağzımdan çıkacak şeyleri bekliyor. zaten gürültüden duyulmuyor hiçbir şey, kapattım diğer kulağı da zar zor duymaya çalışırken tuncay şanlı attı. o anda tüm dünyam karardı sandım, herkeste bir hayal kırıklığı, zaten diğer maçlar bitmiş denizlispor küme düşmemeyi garantilemiş, fazla kasmaz fener de bu gazla atar düşünceleri... ben bunları düşünürken ses kesildi, şarjım bitmiş, açıyorum 30 sn sonra gene kapanıyor, böyle böyle biraz gitti sonra hiç açılmadı telefon. hemen radyodan maçı dinleyen bir elemanın yanına çöktük artık 10 dk.dan fazla oldu bizim maç biteli hala bekliyoruz ama ne dualar ne dualar... hasan şaş stayla... *

    konseri sallayan yok tabi hayat durdu okulda, o son bir kaç dakika aklımızdan geçenler, yaşananlar derkeeeeennn...

    "bitti bitti " diye başka birinin sesi duyuldu, döndük baktık sonra bizim eleman bağırdı "bitti!!" diye. işte bundan sonraki ilk 30 sn-1 dk falan yok hafızamda, herkese sarıldığımı ve ağladığımı hatırlıyorum biraz ve farklı farklı kaç kişiyle öpüştük bilmiyorum. bir anda meşaleler yanmaya başladı, davul geldi biz hemen etrafında toplandık ve her yer sarı kırmızı oldu, o kadar parçalı formalı adam ne zaman gelip bir o kadar yavşak çubuklu nereye gitti çoğunuzun bilmediği gibi ben de bilmiyorum... ağlamalar rerere rarara'lar ve bir baba hindi tuncaya'a bindi'ler!!

    saatlerce okulda eğlendikten sonra bir dünya kafalarımızı da yanımıza alıp omuz omuza bağıra çağıra kızılay'a gittik yürüye yürüye föt'le *. güvenpark civarlarında eğlenmeler, süs havuzuna atlayanları izlemeler,marşlar, küfürler taşkınlıklar * falan derken saat 2 yi geçti kimse kalmadı kızılay'da bizde para yok, zaten olsa da taksiye vermeyiz * yürümeye başladık kızılay'dan güneşevler'e doğru.* sıhhiye'ye geldiğimizde her zamanki seyyar köfteciden köfte ayranlarımızı alıp yürümeye devam ettik, ulus'a geldiğimizde köfteler bitti ve doymadık ne yapacaz, geri dönelim dedik, o kadar yolu tekrar yürüdük aldık köfteleri tekrar,ulus,çankırı caddesi,dışkapı 15 dk.da bir çiş molası falan derken koca gün hoplamalar,zıplamalar,koşmalar bizi bitirmiş adım atacak kuvvet de yok taksiye binecek para da. altınpark'a yaklaştığımızda bir tane servis otobüsü yanımızda lambada durdu. kapısı açıktı dayanamadım " abi allah'ını seversen bizi şu aşağıya kadar at" dedim. "gelin gençler" dedi. gittiğmiz yol en fazla 1 km ama takatimiz kalmadı artık, biz otobüzten inip sürüne sürüne son 500mt.lik yokuşu da çıkıp eve geldiğimizde saat 04:30'du. bizimkiler uyanmış ama bizi o sarhoş halimizle rencide etmemek için gelmemişler yanımıza zaten annem,babam,kız kardeşim herkes galatasaraylı o yüzden sıkıntı yok. *

    hemen televizyonu açtık spor haberlerini golleri vs aradık izledik falan derken sızdık...

    uyandığımızda 25 milyon galatasaray taraftarı gibi hayatımızın en güzel sabahlarından birine uyanmıştık. hala o arkadaşla o günü,geceyi ve o günkü anlatamadığım * diğer anılarımızı anlatıp güleriz.

    yaşadığım en güzel şampiyonluk olmasıyla birlikte hayatımın da en güzel günlerinden biridir....

    o sezonun özeti ise şudur: "sarıyla kırmızıyla alnımızın akıyla"
  • 102
    1990’ların başlarında doğan biri olarak 2002'de luce reyiz* ile gelen şampiyonluğu o zamanlar daha çocuk olduğum için yarım yamalak hatırlıyorum, ama bu günün kritik saatlerini, maç öncesi ve maç sonrasını dahi adım gibi biliyorum.* *şimdi 2006’daki şampiyonluğun da herkesten farklı olarak bende ayrı da bir anlamı var. nedir o derseniz, bu şampiyonluk tüm camia için olduğu kadar, ertesi günü doğum günü olacak bana da hediye olarak gelecekti.*
    dediğim gibi o şampiyonluk fasulyeden sayıldığı için 2002'den 2006 mayıs'ına kadar yalnızca bir kupa* görmüş biri olarak bu şampiyonluk benim ilk adam akıllı göreceğim şampiyonluk olacaktı.
    14 yaşımı doldurmaya bir kala, hem lise giriş sınavının* stresi, hem de o sezonki dişe diş, kana kan geçen o sezonun baskısı beni yıpratmış, hayatımın belki de ilk sıkıntılı zamanlarından birisi olarak hatırladığım dönem. * nisan mayıs aylarına doğru iyice salmışım, deneme sınavlarından bombok puanlar geliyor, ama umursamazca tavırlarım ile ailemi de çileden çıkartıyorum. * * öyle çok varlıklı bir aileden gelmiyorum ama çok şükür hiçbir zaman aç veya açıkta da kalmadık. fakat nedense gelecek korkusu hiç yoktu bende amk. neyime güveniyorsam?
    o sezon erik gerets yönetimindeki galatasaray, belçikalı teknik adam ile benim şu ana kadarki hatırladığım en ofansif kadroyu çıkartabilen, hücum gücü korkunç seviyelere ulaşabilen bir kadroya sahipti. kayserispor maçı öncesi, spor haberlerinde adnan polat'ın meşhur '20.45'te şampiyonuz' iddiası üzerine takımın durumunu az çok tahmin etmeye çalışıyorum. hatta maç pazar günü oynandı, bu açıklamaları ben o hafta cumartesi günü görmüştüm.
    o aralar yaptığım ve çok da verim aldığım iki totemimden biri şuydu; maç öncesi galatasaray ve fenerbahçe'nin o haftaki rakiplerinin demeçleri. takip ettiğim kadarı ile galatasaray ve fenerbahçe'nin o hafta hangi rakibi varsa ve hangisi 'bizi galatasaray/fenerbahçe bağlamaz, biz 3 puan için oynayacağız' derse patatese dönüyordu.
    34. haftayı da yine derslerden sınavlardan elimi eteğini çekmiş bir şekilde bekliyorum. şampiyon olur muyuz olmaz mıyız, kayserispor'u yenebilir miyiz, fenerbahçe puan kaybeder mi diye kafamda hepsi istisnasız futbolla alakalı ve içlerinde bir tane bile oks ile ilgili olmayan şeylerle kafamı doldurmuşum. hafta sonu nihayet geliyor, o zamanlar da tabi ntvspor, trtspor gibi spor üzerine yayınlar yapan kanallar da olmadığı için haber sitelerinin spor saatlerini bekliyorum. bakalım denizlispor ve kayserispor yöneticileri ne diyecekler, ya da bir şey diyecekler mi?
    sonunda cumartesi akşamı adnan polat'ın o meşhur 20.45 açıklamasını da duyduğum, ntv'deki spor bültenini seyrediyorum. haber başladı, işte klasik şampiyonluk heyecanı son haftaya sarktı temalı haberler başladı. başta bizle başladılar, adnan polat'ın demeçlerini gösterdiler. iddialı bir açıklama bekliyordum da, bu kadar özgüven içeren bir şey zannediyorum sizler de beklemiyordunuz. şaşkınlık ve kendine güvenle karışık duygular içerisinde izledim. hemen ardından kayserispor'un ya başkanı, ya da bir yöneticisi 'bizi galatasaray'ın durumu ilgilendirmiyor, biz kendi işimizi yapıp sahadan üç puanla ayrılarak galibiyet ile ligi tamamlamak istiyoruz' demişti. tamam dedim, kayseri maçı bizim, sıkıntı yok.

    ardından fenerbahçe ile ilgili haberler başladı. nicolas anelka, marcio nobre, alex de souza, stephen appiah, tuncay şanlı vs. hepsinin görüşleri aktarılıyor, aziz yıldırım ve christoph daum'un üst üste üçüncü şampiyonluğa olan fikirleri soruluyordu. ne yalan söyleyeyim, o dönem bir ara fenerbahçe'nin denizli'yi paramparça edeceğini düşünmeye başlamıştım. bu fikirlerimin oluşmasında fenerbahçe'nin iyi bir takım olması kadar, denizlispor'da eski bir fenerbahçeli yusuf şimşek'in de olması etkiliydi. kendi kendime kuruntu yapmaya başladım, yusuf bir kıyak geçer de fenerbahçe maçı alır diye. fakat dikkat ettim, o gün o bültende ve diğer bütün bültenlerde denizlispor hiçbir açıklama yapmıyordu. hâlbuki ligde kalmak için puana ihtiyacı olan, bu maçta puana kayserispor'dan daha fazla puan almak için bastırması gereken denizlispor'du. zira kayserispor’un durumu oldukça iyiydi ve ligi de avrupa kupalarına katılacak şekilde bitirmişlerdi. ertuğrul sağlam’ın yeni yeni adını duyurmaya başladığı dönemlere denk geliyor bu zamanlar. şampiyonluktan ilk o zaman kıllandım, denizlispor’dan herhangi bir yönetici bir açıklama yapmamıştı çünkü. ya da bana denk gelmedi.
    maç günü başlangıç düdüğüne yarım saat kala babamla o sezonun 4-2 biten çaykur rizespor maçında müdavimi olduğumuz çay ocağında yerlerimizi aldık. lig tv'nin iki ayrı kanalında iki maç veriliyordu. çay ocağı dediğim yer çok ufak bir yer, oraya mahallenin sevdiğimiz bir abisi, evindeki lig tv'yi, oradaki ortam uğruna çıkartıp bizlerle izlemek için getiriyordu sağolsun. hatta 2010'a kadar da düzenli olarak her sene getirdi, taa ki o kahve el değiştirip eczane oluncaya kadar. allah razı olsun turgut abi, o kahvede iki güzel şampiyonluğu seninle ve senin getirdiğin lig tv ile beraber seyrettik.
    kahvehanenin ekseriyeti galatasaraylıydı, fakat biz ne hikmetse 14 mayıs 2006 denizlispor fenerbahçe maçı izlemeye başladık. hatta ben biraz mırın kırın ettim, galatasaray maçı varken niye fener maçı seyrediyoruz diye. sonrasında tabi zaten ben de ortama uyum sağladım.
    maç öncesi denizli stadı’nda taraftarlar elbette takımı küme düşmesin diye desteğini esirgememiş. maç öncesi ve esnasında malum konfetiler atılmaya başlandı, ki bu konfetiler yüzünden o meşhur 16 dakika uzatma verilmişti.
    tabi maçın normal süresinin son 2-3 dakikasına kadar gol olmadığı ve ali sami yen stadı’ndan da arka arkaya üç tane gol haberi aldığımız için birer ikişer dakikalığına da olsa golleri izlemek amacıyla diğer kanala dönüyorduk. sasa ilic ve zaten o şampiyonluğun en büyük alametlerinden biri olan sabri sarıoğlu’nun attığı iki enfes golle kafamızda galatasaray’ın bu maçı kazandığını ve pusuya yattığını anladığımız için üçüncü golden sonra da bir daha galatasaray maçının olduğu kanala da dönmedik. taa ki fenerbahçe maçının bitiş düdüğünden sonrasına kadar.
    maçın başından beri yüklenen fenerbahçe, ikinci yarıda gol atamadığı her dakika sonrası bu baskıyı iyice artırıyor, gol ha geldi, ha gelecek cinsinden anlar yaşatıyordu bizlere. fakat ne olduysa işte savunmanın arkasına hareketlenen mustafa keçeli, ceza sahası sol çaprazından ceza sahasına girer girmez sol ayağıynan* yapıştırdı ve beni kendimden geçirdi.
    tabi aynı anda ekranın sağ alt köşesinde galatasaray maçının da ne seyirde gittiğini görmemiz için ufak bir ekran çıktı. hasan şaş, hakan şükür, emre aşık, faryd mondragon ve diğer aslanlar artık maçı bırakmış, gol haberinden sonra çılgına dönmüşlerdi. zaten az çok anlayabiliyorum, benim de durumum pek farklı değildi. masanın üzerine çıkmıştım amk.*

    bi 40-50 saniye golün sevincini yaşadık, fakat sonra aklımız başımıza dank etti. ulan fenerbahçe bu, bırakır mı? tabi çok geçmeden kanser dakikaları başladı ve tuncay ‘the hindi baba’ şanlı 1-1 yaptı kafa vuruşuyla. eyyyvah dedik, şimdi boku yedik. ulan ne güzel de karambole bulmuştunuz golü, nasıl yediniz amk? tabi yanılmıyorsam 90+6, 90+7’lerde gelmişti beraberlik golü ve 16 dakikalık uzatma veren hakeme tüm kahvehanedekiler tek bir ağızdan hakeme sövüyorduk. ben bile normalde çok küfür eden bir insan değilim, ama o çocuk yaşımda bile babamın yanında haldur huldur girmiştim hakeme.*
    ileri şişirilen her topta, fenerbahçenin ceza sahasına çektiği her şutta, içeri ceza sahasına girilmeye teşebbüs edilen her hücum girişiminde tansiyonum düşüyor, olumsuz sonuçlanan her atak sonrası kısa süreliğine de olsa normal hayata dönüyordum. ama appiah’ın bir kafa şutu var ki direkten dönen, inanın içeri doğru sıçmak ne demekmiş ilk o zaman fark ettim nasıl bir duygu olduğunu. resmen slow motion gitti orada top ve bereket direkten döndü. sonrasında top uzaklaştırılınca ohh’lar, ahh’lar, vah’lar, laan sabredin dayanın’lar ve bilimum rahatlama tepkisi geldi her birimizden. hatta yanılmıyorsam turgut abi, ‘allah’ım sana geliyorum’ diye bir tepki verdi ki, adam hafiften fenalaşmıştı. tabi maçın stresinden anlayamadık ne olduğunu, adama maç bitince abi iyi misin diye sorabildik anca.* meğerse gömlek yaka bağır açmış kan ter içinde kalmış adam. aslında aşağı yukarı hepimiz öyle bir moda girmiştik ki, fenerbahçe ikinci golü atmadan maç bitmeyecek gibi hissetmeye başlamıştık, yani belki de birden fazla kişi fenalaşmıştır.*
    o 16 dakika geçmek bilmedi bir türlü. ellerim titriyor, terliyorum, şekilden şekile giriyorum. artık iyice zıvanadan çıkmıştım, o aralar da tabi şu sinerji işini yeni görmüş olsam gerek, ‘her şey lehimize, bu maç berabere bitecek, hiçbir şey olmayacak’ diye olumlu bir hava yaratmaya çalışıyorum içimden. belli bir müddetten sonra da artık her atak sonrası fatiha’lar, kureyş’ler falan sıralıyorum birbiri ardına. fakat bir tek ben öyle değilim, babam mesela ağzına götürmüş elini sigarasını içiyor, bir taraftan da yapılan her top kaybı sonrası bağırıyor çağırıyor. diğerleri ellerinin başında seyrediyor falan. ulan o uzatmaları beklerken videosunu çekebilseydik birbirimizin veya bırak videoyu, o halimizin bir anlık snapshot’unu falan alsak inanın tek kare yeter bu uzun uzadıya anlattığım şeyleri açıklamaya.
    appiah’ın kafa vuruşu zannedersem +10’un sonrasında gelmişti ve pek de bir şey kalmamıştı. en sonunda da hakem maçı bitirdi ben masaya gömüldüm. ayağa kalkıp sokakta şampiyonluğu kutlamaya çıkacağız, ama ayaklarım basmıyor amk. bi su falan içtim, sonra etrafıma bi baktım ulan herkes aşağı yukarı benim gibi. sanki biri kahveyi basmış topuklarımıza sıkmış.*
    bu kadar. ha tabi bu kadar değil, inanın ertesi günü okula gittiğimdeki ruh halim, 15 mayıs 2006 gününün bütün gazetelerini toplayıp şampiyonluk ile ilgili yazıları okumam, okulda hocalarla maçın ve sezonun kritiğini yapmamız, sahip olduğum ilk orijinal parçalı formayı babamın bana güç bela parayı denkleştirip 1-2 hafta içinde alması falan onlar da hatırımda.
    ulan şimdi bile yazarken heyecanlandım lan. bayağı uzun bir yazı oldu, sürç-i lisan ettiysem affola.
    not1: şu an hasan şaş’tan nefret ediyorum, ama hakikaten allah’ın adaleti bu.
    not2: lise giriş sınavında bir bok yapamadım.
  • 175
    eski açıktaydım ve bu tarihi maça tanık oldum. o zamanlar üniversite öğrencisiydim ve arkadaşım ısrarla "içime doğdu şampiyon olacağız, biletleri de aldım maça gidelim." diye tutturdu. aslında ben yok be oğlum, fener burdan vermez modundaydım. ben umudumu 3 hafta önce kadıköyde 4 yediğimiz maçta kaybetmiştim. arkadaşın ısrarıyla maça gittik. maç öncesi klasik eski açık arkası tansaş önü muhabbetimizi yaptık ve maça girdik. tribünler cıvıl cıvıldı, samiyen düğün alanı gibi süslenmişti. o anda acaba diye içimden geçti ama hala fener vermez ya modundaydım. neyse maç başladı biz golü karşı kaleye erkenden bulduk. ilk yarılar bitti. dakika 70 oldu 80 oldu, artık herkes kıpır kıpırdı. o zamanlar akıllı telefon, telefonda internet yok tabi tek takip noktası radio. tabi koca tribünde sadece bir kaç kişi getirmeyi akıl etmiş. biz dakika 80de denizlide de 10 dakika kaldı diye düşünürken herkeste heyecan patlaması yaşanmaya başlamıştı bile. hele dakika 88 gibi denizli golü anonsu gelince iş bitti şampiyonuz diye sevinmeye başlamıştık. bizim maç bitti, ama fener maçı bir türlü bitmiyor neyse 3 sıra önde bir dayı maçı radiodan dinlerken yanına doğru yaklaştık tam o anda fener gol attı diyince tekrar geri yerime döndüm. diyorum ki bu maç bitti artık birazdan anons gelir. o sırada 10 dakika daha geçti ama maç anca bitti ki o 10 dakika 10 gün gibiydi. neyse maç bitti tabi müthiş bir mutluluk. önümüzden telleri yıkıp saha içine insanlar girince arkadaşla dayanamayıp bizde çimlere daldık. hayatımda ilk ve son kez ali sami yen çimlerindeydim ama herşeyden önemlisi mucizevi bir şekilde şampiyonduk. hemde o sezon o kadar güç farkına, hakem kayrılmasına (ellerle goller) rağmen bu mucivezi şampiyonluğa şahit olmak müthişti. kupa kalktı biz sahadaydık neyse stattan çıktık nerde o zaman metrobüs filan metro bile yok, zorla otobüsle eve geri döndük. ama hayatımın en unutulmaz en müthiş günlerinden biri yaşanmıştı. hayatımın sonuna kadar unutmayacağım. iyi ki varsın galatasaray.
  • 21
    tarih 14 mayıs 2006 sabah kalktığımda mükemmel bir hava vardı güzel istanbul da. evden çıkarken üstümde galatasaray formam vardı. etrafımda bir sürü fenerbahçeli vardı hepsi yüzlerini boyamış, arabalarına bayraklarını koymuş biz caddeye gidiyoruz şampiyonluğu kutlamaya istersen sende gel sözleri kusuluyordu. etilerden ali sami yen e kadar başladım göğsüm dik yürümeye. etiler de heryerde fenerbahçe taraftarları ve bayrakları vardı. resmen şampiyonluğu kazanmışcasına kutluyorlardı. kız arkadaşım telefon açtı "boşver üzülme seneye de siz şampiyon olursunuz" diyordu. yoldaki insanların hareketleri, ettiği laftar sinirlerimi bozuyor ve onlara olan nefretimi artırıyordu. allahım dedim, "sen bunların hevesini kursağında bırak, hakkımız olan şampiyonluğu bize ver".

    mecidiyeköy e kadar yürüdüm çadırın önüne geldim daha saat 15:00 di ama çadırın önünde öyle bir atmosfer vardı ki bana galatasaraylı olduğumu bir kez daha hatırlattı bana ve içimden şu sözü söyledim "galatasarayın olduğu yerde halen bir umut vardır".

    sabahtan beri hiçbirşey yememiştim ama halen karnım aç değildi. öyle bir sevgiyle, öyle bir aşk la, öyle bir heyecanla bağırıyordum ki bu mutluluğun hiç bitmemesini ve akşama kadar devam etmesini istiyordum.

    saat artık 19:00 dı ben halen hiçbişey yememiş bir şekilde maçı izlemeye başladım. o gün numaralı daydım. maçı kazanıcağımız belliydi golüde bulduk zaten. ikinci yarı başladı gol bulmaya devam ettik ve maçın sonlarına doğru yaklaştık, içimden acaba diyordum. derken yanımda oturan adam birden ağlamaya basladı ve o sırada bütün staydum da korkunç bir gürültü koptu. denizli atmıştı golü hemde 90.dakikada. derken aradan 3-4 dk geçti ve bizim maç bitti herkes tam şampiyonuz derken bi haber geliyordu "fener gol attı maç 16 dakika uzadı" o an numaralı tribünün en ön tarafındaki demir plakanın üstünde duruyordum. boşluğa o kadar yakındımki bir adım atsam aşağı düşücem. 16 dakika boyunca sadece ağlıyordum ve hasan şaş ın bitir hocam artık diye haykırdığını hatırlıyorum. kapalı, eski açık, yeni açık, numaralı ve tv başındaki milyonlar o düdüğün sesini bekliyordu artık. gözyaşlarım aşağı doğru hortumdan çıkan su gibi boşalıyordu. ve birden bire bir ses duydum "bitirdi abi bitirdi bitti şampiyonuz" sesi. o an önüme kim geldiyse sarıldım, ağladım.
    mecidiyeköyden etilere koşmaya başladım ne yıpranmış ciğerlerimi dinliyordum nede kesilen nefesimi. sadece koşuyordum ve leventten etilere girdiğimde asılan bütün fenerbahçe bayraklarının tek tek indirilip yerine galatasaray bayraklarının asıldığını görüyordum. o bayrak öyle bir dalgalanıyordu ki sanki kendimi savaştan zaferle ayrılan bir gazi gibi hissediyordum. korkunç bir kalabalık vardı herkes ellerinde meşalelerle resmen çıldırmıştı. heryer sarı kırmızıydı. sabah gördüğüm hiçkimse o an yoktu. ilahi adalet diyordum.

    bu destanın ardından 1 hafta boyunca hiçbir fenerbahçeli arkadaşım telefonumu açmadı. ee galatasaray bu, adamın dünya ile olan bağlarını keser.
  • 150
    akşama kadar fenerbahçeli arkadaşımın goygoyunu dinledim. içimden ah keşke diye geçirdim. heyecanlı değildim ta ki son 5 dakikaya kadar. çünkü o zaman takip etmeye başlamıştım maçları. oğlumu ve karımı komşuya gönderdim. tüm iletişim araçlarını kapatıp, saati 16 dakikalık kronometreye ayarlayıp, tüm pencereleri açarak evdeki tüm tabakları yıkadım. yıkarken uzatılan 16 dakika içinde gol sesi gelmesin dışarıdan diye içimden dua ettim. 16. dakika sonunda oğlumu ve karımı alıp kızılaya koştum. eve dönünce sabaha kadar her kanalda o 16 dakikayı tekrar tekrar seyrettim. doyamadım. hala izliyorum. aynı şeyleri tekrar yaşıyorum.
  • 174
    benim için futbol tarihinin en anlamlı ve özel maçı. hiçbir şampiyonluk bu kadar güzel ve özel hissettirmeyecek bana, bir yandan milyonları döken ezeli rakip bi yandan sınırlı kadrosuyla bi şeyler yapmaya çalışan biz. son dakikalarda attığımız goller, abuk subuk puan kayıpları, kısıtlı yetenekli topçular... bu şampiyonluğu sadece eric gerets gibi hocalar alabilirdi, aldı da. paramız yoktuk ama gururluyduk o dönemler, başımız dik tutup canımızı dişimize takarak oynayıp kazanıyorduk. neden türkiye'nin en büyüğü olduğumuzun cevaplarından biri de bu maç ve sonrasında gelen şampiyonluktur.
  • 5
    futbol tarihinin en garip gol sevincine tanık olmuş maçtır. maçın 88. dakikasında sabri topa şöyle bir vurdu ceza sahası içinde, top yerden sürünerek kalenin 2 metre yanından auta çıktı. o esnada tribünler gollll diye ayağa kalktı. hasan dellendi. hakem "noluyo lan?" bakışı attı. sabri nin atamadığı golü, denizli'de mustafa keçeli atmıştı çünkü.
  • 201
    https://x.com/.../1846602816091254900 twitterda düşen önüme düşen bu video sonrası ben de bu maçla ilgili anılarımı yazayım istedim.

    bu maçın olduğu gün maslak'ta blind guardian konseri vardı. her tarafta cübbeli adamlar ve gotik kızların olduğu, genç metalciler olarak bizim de eksik kalmadığımız bu konserde şampiyonluk haberi gelmesiyle birlikte konser bırakılıp 3 lü çekilmiş, galatasaray tezahuratları atılmış, maçın bitmesiyle de büyükdere caddesi üzerinden ali sami yen'e doğru konvoya çıkılmıştı.* hey gidi günler hey.
  • 104
    galatasaray tarihinin dönüm noktası. türk futbol tarihinin en büyük mucizelerinden biri, imkansızlıklarla dolu bir dönemin son kan, ilk sevinç gözyaşı damlası ve artık galatasaray bayramı olarak ilan edilmesi gereken bir günde oynanan maç.

    bu güzel günün benim açımdan tarifi bu. ayrıca herkesin olduğu gibi benim de bir hikayem var 16. şampiyonlukla ilgili.

    maç günü bindik arabaya aydın'da bir tanıdığın evine misafirliğe gittik. ev şehrin ücra bir köşesindeydi. evet babam fenerlilerin şampiyonluk kutlamalarını görmek istemiyordu. ama hasan kabze'nin geçen hafta attığı gol boşuna olamazdı hep aklımızın köşesindeydi. o %1 ümitle tam maç saati çıktık evden. sarı lacivert renkliler her sokakta görülebiliyordu. bayrakları, formaları, bütün teçhizatları hazırdı. tek tük bizimkiler de görülüyordu. şehirden çıkana kadar bunlara maruz kaldık. yolda geçirdiğimiz 1 saat sonunda biz 2 gol atmıştık, fener hiç atamamıştı. acaba? eve girdik. evine misafir gittiğimiz tanıdığımız, yurtlu bir cemaat lisesinde hocaydı. ev de okula çok yakındı. babama gelin abi size okulu gezdireyim dedi. babamın canına minnet maçlardan haber almak istemiyor adam. okula girdik geziyoruz adam bişeyler anlatıyor ama duyan yok amk biz 2 beden 0 akılla oradayız. gezdik derken artık maçların son anlara geldiğini hesap edebilmiştik. aklımdan geçen bin türlü şeyden birisi lan belki de fener 2. yarı, o sezon 2 maçta 11 gol attığı denizli'ye 3 tane takmıştı biz niye boşuna heyecanlanıyorduk?hiç bilmiyorum bu duygunun hala tarifi yok. gezi bitti okulun mescidinde namaz kılıp dua ettik. tek duam vardı onu da biliyorsunuz. merdivenlerden yukarı çıkıyoruz adım adım "o an"a gidiyoruz. içimizden lütfen lütfen lütfen diyoruz. babam o sırada kulağıma eğilip umudumuz var dedi. kafamı salladım gerçekten inanıyordum. hasan kabze o golü boşa atmış olamazdı. adımlar bitti güvenlik kulübesine geldik. trt 1 açıktı bizim maç bitmiş fener maçı 1-1 devam ediyor!!! lan nasıl devam eder saat kaç oldu? hakem 16 dakika uzatma vermiş son 2-3 dakikaymış. o an ölüyorum sanmadıysam ne olayım. eve gidiyoruz bir ses geldi amk o an ağlamaya başladım okulun yurdundaki çocuklar bağırıyordu. bu galatasaraylı bağırışı değildi. o sezon 10 defa falan olduğu üzere son dakikada atmış mıydı fenerliler gol? çok hızlı şekilde ağlayarak yürüyordum babam da beni teselli etmek için boşver olum hakettiler diyordu. eve girdik koşup televizyonu açtım hala 1-1'di. hayatımda hala öyle rahatladığımı hatırlamam. 20 saniye sonra televizyonun sol üst köşesinde "fb 1-1 denizli. maç bitti. şampiyon gs" yazıyordu. dünya sanki ayağımın altından kaydı kendimi koltuktan koltuğa döşekten döşeğe atıyodum belki de oradaki teyzeler falan beni ayıplıyordu ne yapıyor bu amk malı diye kimin umrunda. bu fasıl bitince babamın boynuna atladım o ne yapmıştı nasıl sevinmişti hiç bilmiyorum.

    evet boşuna değildi hasan kabze. hakan şükür boşa ağlamamıştı. mondragon, song, tomas, orhan, cihan, hasan,sabri, saidou, volkan, ümit, necati, ilic, gerets baba ve adını sayamadığım diğer kahramanlar boşuna uğraşmamıştı. bu çabalar karşılıksız kalmamıştı. şükürler olsundu.

    hayatımın en mutlu gününün üzerinden tam 9 yıl geçmiş. bu satırları yazarken o günkü gibi heyecanlandım ve gözlerim doldu. ne desem boş bu maçı asla unutamam belki ölürken bile aklıma gelir. emeği geçenlerin hepsine çok teşekkürler. sağolun varolun.

    son olarak adamsın mustafa keçeli.

    1 yıl sonra gelen edit: misafirlikten sonra aydın'da konvoya çıkmıştık. bu benim ilk şampiyonluk turumdu.
  • 52
    oğlum (u.aslan)'ın doğum günüdür. 6 yaşına basacaktı. pazartesi, salı şampiyonluktan hiç umudum yoktu. zaten garip bir adamımdır. ilk gole sevinmem mesela. yaşadığım hayal kırıklıklarının eseridir. galatasaray ilk golü atar, herkes havalara uçarken ben hala tırnaklarımı yiyorumdur. tanımayanlar garip garip bakar. kavga etmişliğim bile var bu yüzden. ne zaman ikinci gol atılır, allah yanımdakine kolaylık versin. mutlaka iki fark ararım. rakip takım bir tane atarsa o arada vay benim halime, tekrar sigara tekrar efkar.

    neyse sadede gelelim;
    çarşamba günü birden adnan polat'ın 20.45 olayı patladı. garip inançlarım vardır. inandım adama. zaten çok severim adnan polat'ı. önemli maçlardan iki üç gün evvel aşık genç kızlar gibi karnımda kelebekler uçuşmaya başlar. benim kelebekler faaliyete geçmişti. oğlumu vaftiz edeceksem bu maç kaçırılmazdı. o gün doğum günüydü ve aslında evde parti vermek zorundaydık ama ben onu mutlaka bu maça götürmeliydim."lüzumlu zaman taktiği"ne baş vurdum. cuma sabahı evde hanımla kavga çıkardım. bazı yükümlülüklerimden kaçmak istediğim zaman dozajını ayarlayıp kavga çıkarırım. (ulan inşallah hanım burayı okumaz) bu sefer büyük pandomim yaptım. bu gibi durumlarda sinir stres katyası yükseldikçe küslüğün derinliği ile süresi uzar ve düğün bile iptal ettiririsin. sonuç olarak doğum günü partisi, tarafımdan tüm aileye zehir edileceği sanrısı ile iptal edilmesi sonucuna bağlandı.

    bir sorunum daha vardı; 2005'te yaşanan pandomim nedeni ile (bkz: gheorghe hagi/@zizonkovac) ali sami yen'e su gibi girip çıkıyordum (gerçi hala tedbirli girip çıkarım) bu sefer oğlumla gidecektim. hem kendimi hem oğlumu korumak zorundaydım bu sefer. altta kalmayı sevmem. birilerine rastlayıp oğlumun yanında tantana çıkmasını istemiyordum. kapalı alt'a bilet ayarlayabildim. maç yukarılarda yazılmış zaten. uzun uzun anlatmayacağım ama bu sefer yaşadığım korkuyu anlatmam şart.

    sonlara doğru tribünlerde bir şeyler fısıldanıyordu ama çok anlam verememiştim. u.aslan sahayı görebilsin diye tel örgülerin arkasında kucağımda olduğu için etrafla pek iletişim kuramıyordum. kayınço'da ekran başında maçı seyrediyor. birden telefon çaldı ve denizli'nin 1-0 olduğunu söyledi. şenlik, düğün bayram.

    maç bitti. bir daha aradı kayınço, 1-1 olmuştu. ali sami yen'de stres tavan yapmaya başladı. herkes soru dolu bakışlarla birbirine bakıyor. ben yine kuyuya düştüm tabi. ağlayanlar, dua edenler. o durumu görmek lazım. u.aslan'a sarılmış bekliyorum. en önde tel örgülere yaslanmış vaziyette kitlendim kaldım. kayınço'ya telefon açıp maça canlı bağlantı yaptım kendimce. u.aslan "ne oldu baba" diye sürekli soruyor. çocuk ne olduğunu bir türlü anlamlandıramadı. bense bir kulağımda telefon, kucağımda aslan, bir taraftan kayınçoya ne oldu diye sorup duruyorum, bir taraftanda aslan'ın inek gibi yüzüne bakıp "beklememiz lazım" gibi anlamsız şeyler söylüyorum. o arada aslan tutturuyor "ben dayımla konuşucam". hay dayının mna koyyım.

    17 ağustos depremine uyanık yakalanmıştım. duştan çıkmış ve pijamalarımı giymeye çalışıyordum. birden sallanmaya başladı. ben depremde kiriş altına koşarım, ben depremde şöyle yaparım, böyle yaparım diyen yalan söyler. hiç bir şey yapamıyorsun o sallantıda yürümen veya koşman mümkün değil. yer ayağının altında sürekli hareket ediyor. yatağın kenarına oturup etrafı seyretmeye başladım. birden durdu. yerimden kalktım ama tekrar başladı tekrar yatağın kenarına oturup ecelimi beklemeye başladım.

    ve o 16 dakika bitti;
    işte o 16 dakika bitince ali sami yen'de deprem oldu.
    ali sami yen'in yapılış öyküsünü büyüklerimden dinlemiştim. mütahidi yüzünden bi sürü çökme filan olmuş. bu yüzden 1943'te yapına başlanan stadyum anca 1964'te açılabilmiş. o maçta da malum köfte ekmekçide çıkan yangın sonrasında yeni açığın üst ucu çökünce 1 kişi ölmüş 80 kişi yaralanmış.

    ayrıca;
    bilenler bilir, ali sami yen tepinmeler esnasında sallanır. genellikle heyecandan fark edilmez ama o esnada oturuyorsanız deprem etkisini çok rahat hissedersiniz. işte tüm bunları yaşadıktan ve bildikten sonra alt kapalı'da olduğunuzu ve üst kapalının deliler gibi tepindiğini düşünün. neye uğradığımı şaşırdım. millet birden patlayınca u.aslan bana daha sıkı sarıldı. bir taraftan onu deliler gibi öpüyorum, bir taraftan bağıra çağıra ağlıyorum, o esnada üst kapalı ha çöktü ha çökecek diye bir taraftanda sağa sola kaçmaya çalışıyorum ama ne mümkün. beni siktiret 40 yaşından sonra bir oğlan sahibi olduk mevlam onu elimizden alırsa korkusu inanılmaz. 17 ağustos depremine hanımla beraber yakalanmıştık. o uyuyordu. büyük çocuğumuz ise bodrum'da babaannesinin yanındaydı. o zaman hafif tırsmıştım ama çocuk yanımızda olmadığı için bu kadar korkmamıştım.

    hanım olayını kavga ile çözmüştüm, doğum günü partisini iptal ettirip sorunu aşmıştım, ali sami yen'e oğlumla sağlam girip sağlam çıkma işini ayarlamıştım ama bu olay hiç hesapta yoktu. bu sefer resmen korktum arkadaş. çaresizlik kadar kötü bir şey yok.

    neyse adnan polat sahaya inerken bir an için çoşku yerini sukunete bıraktı ve oğlum kucağımda sessizce sıvıştım. ha akıllandım mı! hayır. 10 mayıs 2008 galatasaray gbirliği oftaş şampiyonluğunda bu sefer tüm ailemle beraber yine alt kapalıdaydım. bu sefer kayınço'da bizimle beraberdi. böyle de bir kaz kafalıyım işte.

    edit: sonrası da var.
    galatasaray böyle şampiyon olunca hanımla ne küslük kaldı ne bişey. yukarıda yazmayı unutmuşum. o akşam hanım kayınço ile birlikte televizyondan maçı seyrediyordu. dönüşte bi telefon, hanımı ve büyük kızı kaptığım gibi istikamet florya. u.aslan ertesi gün bazı tv'lerin haber bültenindeydi doğal olarak. floryadaki bütün kameralar gecenin bir yarısı babasının omuzlarında gezen aslan'ın o günü doğum günü olduğunu öğrenmişler ve bu çifte mutluluğu haber bültenlerine taşımışlardı.
  • 176
    doya doya kutladığım ilk galatasaray şampiyonluğuna konu olan maç, en çok sevindiğim şampiyonluğumuza neden olan maç, hayatımın en güzel şampiyonluğuna neden olan maç. olağanüstü bir sezon, türlü türlü imkansızlıklar ve sonunda galatasaray’ın güldüğü maç ve sezon.

    13-14 yaşımda tüm evi talan etmiştim, argo tabirle anıra anıra yaşım elverdiğince doya doya kutlamıştım bu şampiyonluğu. fener’e 2 kere kaybet ancak 34 maç 83 puan topla. saçma sapan bir sezon, bir peri masalı.

    bir baba hindi tezahüratı hep güzel hatırlanacak. denizli’den gol haberi geliyor, bayram yerine dönüyor ali sami yen.
  • 177
    hayatımın en mutlu günü.
    kemal sunal'ın oğlu dövüldüğü için mahalleyi sıra dayağından geçirdiği, gandalfın 3. gün şafağında ordusuyla doğudan yükseldiği, polat alemdarın bir gecede 6 babayı yıktığı, leonun finalindeki el bombasının patladığı sahneler gibi filmlere has ütopik duyguların bu defa gerçek hayattaki tezahürü gibi bir geceydi. hala tarif edemem o heyecanı.
  • 109
    geçmişte bize bakan bakıcı annemizin evinde, bizi galatasaraylı yapan oğluyla, kardeşimle,babamla hep beraber izlediğimiz maçtır.

    o zaman 13 yaşındaydım. biliyordum pek fazla umut olmadığını. takım kazanacak, puanı 83 olacak ve hala şampiyon olamayacak. koyuyordu be. kendi maçımızdan tek bir şüphem yoktu. açtık maçı, ilk devre yetti. fener o zamana kadar hep mutlu etmiş benim arkadaşlarımı. şampiyon iki senedir. bizi 100. yılımızda şampiyonluktan etmiş, o sezon kadıköyde 4 atmış. ben futbol takımındaydım o zamanlar, her maç giyerdim 100. yıl formamı. formayı da annemler uzun bi süre giyeyim diye bir beden büyük almış ama hala büyük gelir. bide m beden olacak*. üstümde de o forma var, soğuk soğuk terliyorum ona siliyorum. kalbim nasıl atıyor anlatamam. ikinci devre başladı konfetiler yağdı sahaya. bizim maçı kolaylamışız zaten, akıl tamamen öbür maçta. babamsa annemlerin yanına bir salona bir de bizim yanımıza turluyor, ben izlersem fener atar, bizim maçı izlersem kayseri atar diye. gelip skor sorup kaçıyor. bizse ekrana bakmaya çekiniyoruz. kardeşim o zaman daha 1. sınıf. abi diyor kutlamaya çıkacak mıyız? daha kendimizi bildik bileli tur atmadık biz çünkü. sonra dayanamadık çevirdik, galatasray'ı izliyoruz. allahım yok böyle bir film kopuşu. bir anda bütün stat bağırmaya başladı. ne olduğunu anlamadık daha. spikerin sesi gelmiyor odanın içine. kumandayı bulamadık fenerin maçını açmak için. bir anda öbür maçın skorbordu değişti. denizli tarafında bir tane 0 vardı. o 1 oldu. film koptu. golü atan kim hatırlamıyorum ama kameranın bulunduğu tribüne doğru koşu yapıyordu. sanki onunla beraber ben de konuştum. babam da öyle koşup geldi yanımıza golü beraber atmış gibi sevindik. golü biz atmıştık zaten. bütün bir sezon çekilen çile, karşılaştığımız türlü oyunlar, döktüğümüz ter,gözyaşı.

    - abi olacak galiba.

    - dur oğlum daha uzatmalar var.

    biz uzatmaları beklerken gol geldi fenerin. ya diyorum topu topu 3 dakika verilecek. tabi o anda gelmiyor akla ikinci yarının başı. o maç başka bir akşam oynanmıştı sanki. 16 yazdı tabelada. sandım ki oyuncu değişikliği yapıyorlar, diyorum güzel otuz saniye daha kazandık. uzatmaymış o. babam bizleydi kaçtı hemen tekrar annemlerin yanına. ben inanamıyorum. fener bu koskoca 16 dakika küme düşmekten de kurtulmuş bir takımla oynayacak. sanki maç daha yeni başlamış. atacaklar, şimdiye kadar hep atmışlar çünkü. denizli yapıyor 11 kişi savunma. fener geliyor akın akın. o 16 dakikadan aklımda gelen bir tane pozisyon var. hani appiah’ın auta vurduğu. adam sezon içinde neleri atmıştı. bakamadım televizyona. uefa finali’nde sanki henry’nin vurduğu kafaydı o top. babam hala koridoru turluyor, dakika başı yokluyor durumu. başka bir şey de yok aklımda. sildim kalan dakikaları.

    en son düdüğü gördüm ağzında hakemin. inanamadım. inanılacak bir olay değildi çünkü karşılaştığımız. sonrasında kalbimin bir yerinde hissedilen bir sıcaklık. gözü dolduran birkaç damla. bedenimde birkaç parça yerine oturdu böyle. sonra her taraftan sevinç çığlıkları. sırf bizim evden değil, bütün mahalle inliyor. kafayı çıkardım pencereden. yanan birkaç meşale. onun ışığında bayrak asanlar. uzaklardan gelen korna sesleri. giyindik çıktık sahile. oturdum pencereye, çıkardım sopalı bayrağımı. hissettiğim tek şey gurur, dilimde birkaç beste.

    galatasaray, beni hiç bir şey senin kadar mutlu etmedi şu hayatta.

    sarıyla kırmızıyla alnımızın akıyla!
App Store'dan indirin Google Play'den alın