• 79
    şafak sadece 2’ydi spiker “evet kadıköy’de son düdük çaldı fenerbahçe : 4 - k.erciyes : 2” dediğinde, inönü’de ise son dakikalar oynanıyor ve maç 1-1 devam ediyordu.

    önce etrafta sevinen fenerbahçe’lilere çıkıştım birazda şafağa güvenerek sonra devam ettim duaya kaldığı yerden.

    tugay komutanımız önceki sene askerlerin birbirine girmesiyle sonuçlanan bir galatasaray-fenerbahçe maçından sonra yasaklamış digitürk’ü, bende 1 sene boyunca el radyolarından takip etmiştim galatasaray’ımı.

    radyolar çalınmaktan asker deyimiyle yer değiştirmekten bende hırsızlara inat yenisi almaktan bıkmamıştım.

    o gün radyoda başladım maçı dinlemeye sonra birkaç gün önce faaliyete geçen yazlık gazinodaki televizyona terfi edip trt’deki stadyum programında maçı anlatan sunucuyu dinlemeye başladım.

    artık son dakikalar inönü statında diyordu peşinden hasan kabze ve gooooooooooool galatasaray : 2 beşiktaş : 1
    benim sevinmem bittiğinde maçın son düdüğü çoktan çalmıştı bile.

    aman yarabbi mucize gibi son dakikada attık golü ve son haftaya kaldı her şey diye düşündüm meğer bu mucizenin sadece başlangıcıymış.

    14 mayıs 2005’te girmiştim tugayın nizamiye kapısından tam 1 sene boyunca küfürler, hakaretler etmiştim denizli’ye beni burada hapsediyor diye.

    denizli stadyumu askeriye’nin tam karşısındaydı ve çarşı dönüşleri bize ayrılan mehmetçik tribününde buluyorduk kendimizi. her gittiğimiz maçta yeniliyordu denizli ve ben için için seviniyor inşallah küme düşerler diye beddualar ediyordum.

    460 gün bitmiş teskereyi almıştım sonunda, çocuklar gibi şen kuşlar gibi özgürdüm artık, otobüs hareket ettiğinde bir daha arkama dönüp bakmam dediğim denizli’deydi tüm kalbim.

    hani sürekli bağırıp çağırdığın, hor gördüğün birine işin düşerde hafif bir mahcubiyetle gidersin ya yanına işte hasan kabze’nin golünden sonra tamda o mahcubiyeti yaşamaya başlamıştım denizli’ye karşı.

    14 mayıs 2006…
    her taraf sarı lacivert, her yerde fenerbahçe – denizli maçı.
    o kadar eminki herkes, maçı dönüşümlü vermeyi bile düşünmüyordu kahveler.
    galatasaray maçını neden vermiyorsunuz dediğimde sinsi bir gülümseme oluyordu aldığım cevap.
    kahvecilere inat internet cafeye attık kendimizi olası bir fenerbahçe şampiyonluğunu seyredeceğimize internette takılarak geçirecektik vaktimizi.
    dakikalar geçtikçe heyecanım daha da artıyordu biz kayseri’ye golleri sıralarken denizli’de ses seda yoktu.
    devre arası sevincimi bastırmaya çalışmakla geçti.
    çabucak geçen devre arasına inat dakikalar geçmek bilmiyordu 2. yarı
    dk60, dk65, dk73, dk80…
    cafe’nin tavanı alçalmaya mı başladı ne, sanki duvarlarda yakınlaşmaya başladı, en iyisimi ben kendimi dışarıya atayım yoksa cafede bayılıp kalacağım.
    allah’ım çok az kaldı biraz daha gayret denizli derken gooooooooool diye bir ses yükseldi.
    başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.
    ama bir gariplik vardı yükselen o gol sesi öylesine içten, öylesine güçlü, öylesine hırs doluydu ki sanki tanıdık bir gol sevinciydi bu.
    karşıdaki büfecinin yanına koştum hemen evet yanılmamıştım bu bizimkilerin gol sesiydi.
    kalbim o kadar hızlı atmaya başlamıştı ki o an yerinden fırlayacağını sandım.
    4-5 dakika sonra şampiyonuz diye düşünürken bir 16 sesi duydum radyodan herhalde 16. şampiyonluktan bahsediyorlardı ben nerden bileyim maçın 16 dakika uzadığını.
    o 16 dkka önce 16 yıl oldu fener’in golünden sonra ise 16 asır’a dönüşüverdi.
    her geçen saniye içimde bir şeyler birikiyordu, patlamaya hazır dağlar gibiydim.
    sonuçta bir patlama olacaktı ama içerde mi dışarıda mı o daha belli değil.
    bitiş düdüğünden sonra insanlıktan çıktığımın bende farkındaydım ama umurumda değildi açıkçası.
    kendimi bir araba camının tepesinde boynu bükük fenerlilere sırıtırken hatırlıyorum e tabi birde o malum beste
    formalar, bayraklar …… ……. :)
App Store'dan indirin Google Play'den alın