14 mayıs 2006 günü ilk düdüğünden son düdüğüne kadar ekran başında boncuk boncuk ter dökerek takip ettiğim maç.
sabah
şampiyonluk kimin umrunda diye mırıldanarak uyandığımız, öğlen orda burda maç konusu açılınca acı acı gülümsediğimiz, akşama doğru ister istemez mustafa denizli gibi kafamızda oynadığımız bir gündü. zaten o sezon başlı başına apayrı bir sezondu. takip etmeyene, hatırlamayana hakkıyla anlatması mümkün değildi...
biz
14 mayıs 2006 galatasaray kayserispor maçını kazanırsak bu maçta fenerbahçe'nin puan kaybı yetecekti şampiyon olmamız için, biz berabere kalırsak fenerbahçe'nin kaybetmesi gerekecekti. iki takım da aynı sonucu alırsa ikili averajla fenerbahçe şampiyon olacaktı.
denizlispor içinse tek hedef kümede kalmaktı. 18. sıradaki diyarbakırspor'un matematiksel olarak şansı kalmamıştı. 17. sıradaki samsunspor 33 puandaydı. 16. sırada malatyaspor, 15. sırada denizlispor, 14. sırada ankaraspor 36 puandaydı. 13. sırada 37 puanlı gaziantepspor vardı. yukarıya doğru çaykur rizespor, manisaspor hatta ankaragücü'ne kadar küme düşme olasılığı vardı.
son haftanın yürek söken bir diğer maçı gaziantepspor-malatyaspor maçıydı, kazanan kendini kurtaracaktı. samsunspor küme düşmüş diyarbakırspor'u ağırlıyordu. denizlispor'un konuğu şampiyonluk için kazanmak zorunda olan fenerbahçe idi. ankaraspor kayseri erciyes, çaykur rizespor ise gençlerbirliği deplasmanındaydı.. olasılık hesapları ise her takım için ayrı bir paragraf uzunluğundaydı...
sadece fenerbahçelilerin, galatasaraylıların, denizli camiasının deği, başka pek çok camianın da gözü kulağı bu maçtaydı...
bizim evde de sadece 77 numaralı lig tv kanalını izleme imkanı vardı. denizlispor beyaz formasıyla, fenerbahçe çubuklu forma lacivert şortuyla sahadaya yürürken yanılmıyorsam
carmina burana yankılanıyordu denizlide stad hoparlörlerinden... sadece iki sene önce şampiyonluk maçında stadın 3/4'ünü fenerbahçe'ye vermişti denizlispor. iki camia arasında bu olaydan dolayı aslında bir sempati vardı. ancak bu denizlispor da can derdindeydi. zaten o geceden sonra denizlispor ile fenerbahçe'nin arası bir daha düzelmeyecekti...
denizlispor kalede
souleymanau hamidou, orta sahada kratochvil-yusuf şimşek, ilerde mehmet yılmaz- selahattin kınalı ile kümede kalma mücadelesi verecekti. fenerbahçe'de ise nicolas anelka, semih şentürk ve zafer biryol yedek kulübesindeydi. formda olan tuncay-nobre ikilisini bozmamıştı christoph daum. o seneki fenerbahçe'nin kadro derinliği o seviyedeydi işte...
fenerbahçe şaşılır şekilde tutuk başlamıştı maça. bunda biraz da denizlispor'un can havliyle verdiği mücadelenin de etkisi vardı. zaten maç başlarken ister istemez kendini şampiyonluk hesaplarına bırakan herkesin ortak temennisi "denizli erken gol atıp da uyandırmasa fenerbahçe'yi" şeklinde idi..
biraz iki rakibin birbirini tartması şeklindeki ilk dakikaların ardından yusuf şimşek önderliğindeki denizlispor fenerbahçe sahasında sık sık pozisyon bulmaya başladı. yerli ve milli kazmalarımızdan
mehmet yılmaz ile ekürisi
selahattin kınalı gol kaçırma yarışına girmişti. ekran başında hem galatasaray hem fenerbahçe taraftarı
öldürün lan beni diye inliyordu muhtemelen. özellikle ilk yarının sonlarında selahattin'in uefa finalindeki
bravo adams pozisyonunun birebir aynısında topu çamlık mahallesine yollaması ve kameranın zangır zangır sallanması en aklımda kalan enstantanelerdendi.
ilk yarılar biterken denizli'de golsüz beraberlik vardı, istanbul'da ise ilic'in golüyle temiz şekilde işini görmüştü galatasaray. iki hafta önce de devre arasına bu şekilde lider girmiş, mamafih maç sonu ikinci sıraya geri inmiştik. ikinci yarı başlarken atılan konfetiler bir türkiye geleneğiydi. bu arada istanbul'da maç başlamış ve sabri'nin golüyle farkı ikiye çıkarmıştık.
ikinci yarıda kulaklar da gözler de denizli'deydi artık. lig tv ekranın bir köşesinde canlı skorları veriyordu, alt köşede de canlı puan durumu geçiyordu sürekli. denizli'de ikinci yarı başlayabildikten az bir süre sonra gaziantepspor'un golü geldi. bu skorun ardından malatyaspor ve denizlispor arasında bir puanlık fark oluşmuştu. bu haber denizli'de bir konfeti yağmuruna ve meşalelerin yakılmasına sebep verdi.
fenerbahçe yavaş yavaş oyuna ağırlık koymaya çalışıyordu. serkan balcı'nın yerine semih şentürk'ü alıp forvete takiye yapmış, akabinde nobre-anelka değişikliği gelmişti. fenerbahçe takım halinde ileriye doğru kayarken yusuf şimşek'in araya attığı toplarla pozisyon kovalamaya devam ediyordu. nitekim bu pozisyonlardan birinde sol kanada atılan topta mustafa keçeli topu önüne alıp müthiş bir depara kalktı. hücum yönüne göre altıpasın sol köşesinden sağ taraftaki direk dibine vurduğu şut filelere değdiğinde ali sami yen'de ayhan'ın havalandırdığı top numaralı ile eski açığın birleştiği köşede bekleyen cihan'a doğru süzülüyordu...
selahattin sağ elini havada sallayarak yarım saha turu atıp kendi yedek kuübesine koşarken melih gümüşbıçak'ın
ali sami yen bayram yerine dönüyor anonsuyla tarihe geçen sahneler yaşanıyordu. necati kendisine gelen ve normal şartlarda gol yapacağı topu unutup dizlerinin üzerine bırakmıştı kendini. bu satırların yazarı ise ekran başındayken kendini bir anda bahçe duvarının üzerinde böğürürken bulmuştu...
bu golün ardından yine bir süre maç durmuştu, fenerbahçe tribünlerinden birinin kendini aşağıya bıraktığı rivayeti de vardı bu hengamede ama arkası gelmedi o maçtan sonraki birkaç gün sonrası...
nitekim maç daha bitmemişti. federasyon kayıtlarına göre 89. dakikada, yani golden 6 dakika sonra tuncay'ın ayağından golü buldu fenerbahçe. çok da bilinçli olmayan bir ataktı üstelik, top biraz da gitmesi gerektiği için kaleye gitmişti, muhtemelen sahadaki fenerbahçeli futbolcular da çok farkında değildi ne yaptıklarının...
üstelik ikinci yarıda üç kere uzun süreler duraklama olmuştu. nitekim maçın sonuna 16 dakika eklenmişti. özellikle ali sami yen'de olanlar ya da fenerbahçe maçını takip etmeyenler için çok büyük süpriz olsa da aslında normal bir ilaveydi o şartlarda. kalan 16 dakikada fenerbahçe'nin atacağı bir gol şampiyonluğu getirecekti. ali sami yen'de olanlardan habersiz olduğum için tabi olayın o boyutunun farkında değildim ben izlerken. mondi'nin, hasan şaş'ın hüngür hüngür ağlamasını, golün ardından yaşananları gece maraton programında izlemiştim...
95 ya da 96. dakikada haliyle gaziantepspor-malatyaspor maçı sona ermişti. bu skorla denizlispor kümede kalmıştı. en yenilgiyi baştan kabul etmiş umutsular için dahi yürek söken dakikalar başlamıştı. iki takım da oyuncu değişiklik haklarını kullanmıştı, üsteik denizlispor kümede kalmayı garantilemiş denizli tribünlerinin ateşi sönmüştü. kalan 10 küsur dakikayı saniye saniye saymaktan başka bir çare kalmamıştı...
defanstan seken, kalecide eriyen birkaç şutun yanı sıra sekip üst direkten dışarı giden bir plase ve tabi maç sonunda appiah'ın neredeyse
yedi otuz iki iki kırk dört bir allah bir top bir kale pozisyonda panikten topu dümdüz ileri teperek 4 metre farkla autu bulduğu o unutulmaz pozisyon...
o pozisyondan sonra kamera appiah'ı gösterirken önce bir gürültü kopup kamera sallandı, sonra da selçuk dereli'nin maçı bitiren hali ekrana geldi...
sonrasını kimse tam olarak bilmiyor zaten...
(bkz:
tarihte bugün)