• 29
    youtube kanalımda bir çok maçının özetini yayınladığım sezondur.

    9 maç tek videoda
    13 ağustos 2000 denizlispor galatasaray maçı
    6 eylül 2000 bursaspor galatasaray maçı
    10 aralık 2000 galatasaray gaziantepspor maçı
    13 aralık 2000 galatasaray adanaspor maçı
    10 şubat 2001 galatasaray bursaspor maçı
    17 şubat 2001 samsunspor galatasaray maçı
    18 mart 2001 siirt jetpaspor galatasaray maçı
    14 nisan 2001 galatasaray antalyaspor maçı
    20 mayıs 2001 gaziantepspor galatasaray maçı
    https://youtu.be/mAmdKUc1WC0

    19 ağustos 2000 galatasaray erzurumspor maçı
    https://youtu.be/51Cptus43EE
    15 eylül 2000 kocaelispor galatasaray maçı
    https://youtu.be/Mqn6QB33cko
    11 kasım 2000 galatasaray çaykur rizespor maçı
    https://youtu.be/Ogh1aAfadyg
    18 kasım 2000 adanaspor galatasaray maçı
    https://youtu.be/URkdTJSl0kY
    26 kasım 2000 galatasaray fenerbahçe maçı
    https://youtu.be/7RJduzpM0a4
    1 aralık 2000 ankaragücü galatasaray maçı
    https://youtu.be/S3sMK9UeSOw
    17 aralık 2000 trabzonspor galatasaray maçı
    https://youtu.be/3SvzYQIwGIY

    bonus avrupa maçları:
    9 ağustos 2000 st. gallen galatasaray maçı
    https://youtu.be/wMzxBer_4To
    12 eylül 2000 galatasaray monaco maçı
    https://youtu.be/P0iPQiOet7A
    27 eylül 2000 galatasaray glasgow rangers maçı
    https://youtu.be/oO5FGj3WedY
    17 ekim 2000 glasgow rangers galatasaray maçıyakında
    7 kasım 2000 galatasaray sturm graz maçı
    https://youtu.be/v4DrerPuZFA
  • 30
    bir efsanenin sonunun geldiği sezondur. efsane kadromuzdan bu sezonun bitişiyle birlikte hagi, popescu, taffarel, jardel, emre b., okan, fatih akyel, ümit davala* ayrılmışlardır. ilk onbirin 8 tane as oyuncusunun ayrılması ile birlikte yeniden yapılanmaya gidip 2001-2002 sezonunda şampiyon olmuştuk. eğer bu sezon türlü pisliklerle şampiyonluğu kaçırmasaydık, 4 sene üst üste şampiyon olduk tezahüratı günümüzde 6 sene üst üste şampiyon olduk olarak söyleyecektik.
  • 31
    asker kökenli yan hakemler sebebi ( zira o sene fb de emekli paşa yönetici vardı ve hala sözü geçerdi )ile verilmeyen en az 5 tane hatalı, ofsayt olmayan golumüzün olduğu ki bunlarin hepsi puan kaybi olan maçlardir, içerden sabotaja ugradigimiz, son 3 haftaya kadıköy'de kaybetmemize rağmen lider girdiğimiz ama şampiyonlugu ellerimizle fenerbahçe ye verdiğimiz sezondur. hem ligte hem s.liginde son ana kadar kovaladigimizi unutmamalıyız.
  • 33
    31 yada 32. haftada ankaragücüne içerde yenilmeseydik şampiyon olacağımız sezondu. okan buruk kendisini saçma sapan ilk yarıda oyundan attırmasaydı juventus bayern munih ya da lyon gibi muhteşem bir seri yakalayacaktık. sadece o maç bile okan buruk neden galatasarayda birdaha görev almamalıydi ve bundan sonra görev alamazın cevabıdır.
    ayrıca ankaragücü oyuncusu cafer'in açıklamaları ise teşvik priminin ilk delilli ispatlı açıklamalarıdır ve hiçbir hukuki işlem yapılmaması skandaldır. ersun yanal fenerden gelen parayı tüm takıma dağıtarak ve bunu kayıt altına alarak fener teknik direktörlüğüne o zamandan göz kırpmıştır.
    bu anlattıklarım sadece ayyuka çok çıkanlar. yoksa bu sezon ve 2002 - 2003 sezonu olanlar bitenler kartopu gibi büyümüş 2010 - 2011 sezonunda yapılacakların başlangıcı olmuştur.
  • 34
    ahlaklı bir ülkede normalde savcıların geçmişe yönelik soruşturma kapsamında ilk olarak serhat akın'dan ifade alarak inceleme altına alması gereken futbol sezonu olurdu.

    her zaman olduğu gibi gene kendi iç meselelerimiz yüzünden birtakım şer odaklarının dalaverelerine engel olamayarak ligimize daha büyük bir hegemonya kuramamış olmamıza sebep olmuş sezondur.
  • 35
    *mircea lucescu sezon ortalarında, birtakım yerli oyuncuların ayak oyunlarına gelip mario jardel'i kulübeye göndermese, ("takım arkadaşları arif erdem ve serkan aykut'la daha iyi anlaşıyorlar bahanesiyle bu ikiliyi oynatmıştı)

    *okan buruk, aylar öncesinden anlaştığı inter yüzünden yatışa, hatta satışa geçmese,

    *yoğun avrupa temposu içerisinde lige daha fazla odaklanabilsek, mesela 8 nisan 2001 yimpaş yozgatspor galatasaray maçı'nda preko yaw ve kwame ayew'den oluşan ikiliyi nasıl durdurabileceğimizi bilsek,

    *mustafa denizli lige ağırlığını koymuşken, biz içerideki bazı maçları lucescu'nun korkaklığı yüzünden kaybetmesek şampiyon olacağımız sezondu.

    ama en önemlisi;

    aziz yıldırım lige pisliğini bulaştırmasa kesin şampiyonduk.
  • 37
    saha içi olsun saha dışı olsun, türk futbol tarihinin ve tabi galatasaray tarihinin en spektaküler sezonlarından biri.

    galatasaray 4 sene üst üste şampiyonluğu uefa kupası ve süper kupa ile taçlandırmıştı. makine gibi çalışan bir düzeni vardı, ligde olduğu kadar avrupa'da da yavaş yavaş oyununu kabul ettirmeye başlamıştı. birkaç takviye ile şampiyonlar ligi için iddialı hale gelmek gibi bir durum vardı. uefa kupası ile çıkılan ve bitiminde şampiyonluk kupası da kaldırılan 1999-2000 sezonu son maçında dakikalarda kal bu sene kal bu sene alınacak çok kupa var seninle diye inleyen tribünlere inat fatih terim fiorentina'ya gitmişti. bir diğer önemli kayıp da hakan şükür'ün italyan devi inter'e imza atmasıydı.

    fatih terim'in ardından rumen teknik adam mircea lucescu ile anlaşmaya varıldı. hakan şükür'ün boşluğunu doldurmak içinse türkiye ligi gol kralı serkan aykut ve avrupa gol kralı mario jardel transfer edildi. açıkçası galatasaray'ın geri adım atmaya niyeti yoktu. ancak fatih terim ve mircea lucescu'nun oyun anlayışları birbirinden farklıydı. iyi ya da kötü karşılaştırması değil ama birbirinden farklıydı. rumen teknik adam başlangıçta çok yatkın olmasa da fatih terim mentalitesini devam ettirmeye çalıştıysa da(ya da futbolcular adapte olmakta zorlansa da) "futbolcuların posası çıkmış, bu şekilde devam edemem" diyerek kendi anlayışını sahaya yansıtmaya başladı. futbolcuların 4 yıllık alışkanlıklarından vazgeçip lucescu'nun sitemine adapte olması epey bir zaman aldı.

    bunun dışında ligdeki rakiplerinin neredeyse 2 katı resmi maç yapıyordu galatasaray. bir önceki sezon 56, 2000-2001 sezonunda 55 resmi maç yapmıştı. bu süreçte ligdeki 14 takım 68 resmi maça çıkarken galatasaray 111 maça çıkmıştı. üstelik bir yandan "işte böyle her sene böyle milan'a da böyle" diye tezahürat yaparken diğer yandan yozgat, van, siirt, erzurum gibi temel amacın futbolun oraya götürülmesi olan deplasmanlara çıkmanın bir yerden sonra angarya hissi yaratması muhtemeldir. ayrıca teşvik olayları bir kenara, ligde korku yaşamayan ama yukarıyı da hayal edemeyen pek çok takım için galatasaray maçları hem prestij hem de kendini pazarlama maçıydı. o galatasaray'ı bir şekilde mağlup etmek hem müthiş bir haz, hem de o maçlarda gösterilecek bir çok iyi performans milyon dolarların bir anda saçılmaya başlandığı transfer piyasasında piyango vurmak demekti...

    sezon başlarken ligin diğer favorisi olarak beşiktaş görülüyordu. 1999-2000 sezonunun ikiknci yarısında 14 maçlık müthiş bir periyod çıkarmışlar, nitekim fevzi'nin futbol hayatına beşiktaş'ın da galibiyetine mal olan o meşhur ıskasıyla şampiyonluğu kaçırmışlardı. her ne kadar ilk yaryı 9 puan önde kapatsa da galatasaray aklıyla fikriyle uefa kupasına yürüyüp ligi ikinci plana atmışken aradan sıyrılmaya çok yanaşmışlardı. takımın başına geçen nevio scala yönetiminde birkaç takviyeyle güçlenmiş kaliteli ve yavaş yavaş birbirine alışmış bir takımları vardı. ancak sezon umdukları ve başladıkları gibi gitmedi. ligin sonunda güç bela 4. sırada kendilerine yer buldular...

    fenerbahçe ise tarihinin en kötü sezonlarından birini geçirmişti. aziz yıldırım başkanlığının 3. yılına sıkıntılı giriyordu. "ben başkan olduğumda bu takımda benhurlar oynuyordu" diye ifade ettiği kadro yapısından kurtulamamıştı. pendik faciası, ligi şampiyonun 18 puan gerisinde bitirmeleri, sezon boyu değişen 4 teknik adam gibi bir dolu sorun vardı. koca sezondan elde kalan ceza sahasına girilmeyen maçta johnson'un attığı golle alınan tarihi galatasaray galibiyeti ve sondan bir önceki hafta inönü'de beşiktaş'ı yenip galatasaray'ı şampiyon yapan derbiydi. teknik direktörlük koltuğu milli takım ile euro 2000'e giden mustafa denizli'ye emanet edilmiş, sezona da 12 yeni transferle ve o güne kadarki en büyük transfer harcamasıyla girilmişti.

    anadolu'da yıldızını parlatan birkaç futbolcu, bir dönem avrupa'nın üst düzey futbol piyasasında ismi geçmiş ama vitrinden henüz inmiş birkaç futbolcu, "hot prospect for future"'luğun son demlerinde birkaç futbolcu derken yabana atılmayacak bir kadrosu vardı fenerbahçe'nin. kalede kariyerinin pik dönemine girmiş olan rüştü vardı. kale önünde bir sezonluk sakatlıktan dönen "sen allahın lütfusun" uche, kocaelispor'dayken dikkat çeken mert meriç ve juventus'tan mirko mirkovic ile iknici bir kale kurulmuştu adeta. göbekte samuel johnson gibi türkiye'yi "adam yiyen orta saha" tabiriyle tanıştıran, maç sonları tribünün önünde formasını sıkıp kova dolduran bir varlık vardı. kanatlarda revivo ve rapaiç gibi kaliteli olduğu kadar zirve sezonunu fenerbahçe'de yapan iki amansız adam, "kefen giyerim galatasaray forması giymem" lafını afiyetle yiyecek olan elvir baliç, elden ayaktan düşmemiş bir abdullah ercan, nicola lazetic gibi bir hot prospect for future vardı. yürüyerek adam geçen yusuf şimşek bile rotasyona düşüyordu demek kadronun derinliği ve yeteneklerini tasvir etmek için yeterli sayılır herhalde. forvet hattında ise kennet andersson gibi 1994'te isveç'i dünya üçüncüsü yapmış, son demlerinde de olsa kalite bir isim vardı. yanında serhat akın gibi patlamasını o sezon yapan bir isim ve ali güneş gibi patlamaya yer arayan bir genç yetenek vardı.

    aziz yıldırım'ın "futboldan da anlarım inşaattan da" tavrının ilk belirtileri ve aynı zamanda meyvelerini verdiği bir transfer sezonuydu aslında. tabi ki hedef 4 senedir devam eden galatasaray serisini yıkmaktı. her ne kadar galatasaray jardel ile avrupa'da sezonun transferini yapmış olsa da fenerbahçe doksanlı yıllardaki transfer şampiyonu geleneğini bozmamıştı. bu sefer geçmiş yıllardan farklı olarak yapılan takviyelerin neredeyse tamamından optimum verim alınmış, rüştü ve johnson dışında kalan 9 pozisyonda tamamen yeni transferler olmasına rağmen yabana atılmayacak bir uyum sağlanmıştı. 24 galibiyet 4 beraberlikle 76 puan toplamışlar, 82 golle ligin en çok gol atan takımı olup 39 golle kalesinde en az gol gören ikinci takım olmuşlardı.

    galatasaray o sezonu 73 puanla bitirdi. fenerbahçe'den sadece 1 galibiyet az aldı ve lig-kupa-avrupa derken fenerbahçe'den 16 resmi maç daha fazla yapmasına rağmen son maçın son 45 dakikasına kadar şampiyonluk yarışında kalmayı başardı. 31. haftada 3 puan önde gidilen kadıköy deplasmanında alınan 2-1'lik mağlubiyet'le puan puana gelinmiş, bir sonraki hafta meşhur ankaragücü maçı'nda sami yen'de bırakılan 3 puan sonrası kalan 2 haftada fenerbahçe hata yapmayınca kumandan hagi'nin veda ettiği maçın ardından ali sami yen'de hüzün, ali sami yen dışında ise fenerbahçe konvoylarına karşı yapılan taaruzlar vardı... sezonun saha dışından akıllarda kalan bir diğer olayı ise ilk yarıyı bomba gibi geçen mario jardel'in eşiyle yaşadığı sorunlardan dolayı yaşadığı performans düşüşü ve bunun yönetim marifetiyle sezon sonu elden bedavaya kaçacak olan takımdaki bazı isimlere yıkılmasıydı.

    karen matzenbacher ablamız kendi star hayatını özleyip sezon ortasında apar topar portekiz'e dönmese süper mario gollerine devam edecek, osuruktan sebeplerle ikide bir memleketine gitmeyecek, dolayısıyla "yeniçeriler jardel'in başını yedi" muhabbeti alıp yürümeyecekti... ne türk televizyonlarında kendisine sunulan türlü program teklifleri ona aradığını verebilmiş, ne de fulya terim - beyda şükür - banu korkmaz üçlüsü yönetimindeki yengeler takımı kendisini dizginleyememişti.

    gaziantepspor ise o sezonu 3. sırada bitirmiş, 68 puanla o dönem hiç şampiyonluk yaşamamış takımlar için toplanmış en yüksek puan rekorunu kırmıştı. o rekor 2007-2008 sezonunda sivasspor tarafından 73 puanla kırılmış, iki sonraki sezon 5. şampiyon olarak adını tarihe yazdıracak olan bursaspor tarafındna 75 puanla geliştirilmiştir. başakşehir'in 2017-2018 sezonundaki 72 puanı da yine bu alanda yazılması gereken istatistiklerdendir.

    erdoğan arıca yönetiminde başlayıp sakıp özberk yönetiminde sezonu bitiren gaziantepspor ise kemikleşmiş olan ömer çatkıç - mert korkmaz - mehmet polat - kemal aslan - joao batista - hasan özer - erhan albayrak - hasan yiğit - hakan bayraktar - fatih tekke - mustafa şahintürk 'ten oluşan bir 11 ile ligi epey zorladılar. 29 hafta'da kadıköy'de devreye 0-3 önde girip 4-3 verdikleri, bugün hala tartışılan maç ile liderle puan farkını 3'e düşürme şansını kullanamadılar. 32. haftada kendi sahalarında trabzonspor'a kaybettikleri iki puana kadar matematiksel olarak şanslarını sürdürseler de psikolojik anlamda şampiyonluğu kadıköy'de kaybettiler aslında. eğer 29. haftada maçı galip bitirebilseler, trabzonspor'da skorun 1-1'e geldiği 20. dakikadan sonra bir gol daha atabilseler 33. haftada yine kendi sahalarında bizimle şampiyonluk maçına çıkabilirlerdi. zira 34. haftada lige çoktan veda etmiş erzurumspor deplasmanına konuk olacaklardı...

    zamanla uzayan mesafeler misali, yıllar geçtikçe bu sezon da dönem dönem anlatımlarda şekil değiştirmeye başladı malesef. galatasaray'ın efsane kadrosunun bir arada oynadığı son sezondu, fenerbahçe'nin de 2003-2007 arasındaki dominasyonunun doğum sancıları denemese de ilk denemesiydi. fenerbahçe stad yenileme işine ilk giren takımdı, parça parça yenilemeye başlamıştı stadını. sezon başında yol tarafındaki kale arkası yenilenerek başlanmış, böylece seyirci sayısı, diğer kale arkası tribün yıkılıp inşaata başlanmasına rağmen 25 binlerden 30 bin civarına gelmişti. nitekim o sezon iç sahada 17/17 yapmıştı fenerbahçe. dış sahada ise sadece 24 puan toplamıştı. bizim son 2 sezonda yaptığımız gibi iç saha performansı şampiyonluğa götürmüştü onları. 31. haftada oynadığımız maçta da lise tarafındaki tribün tamamlanmış ve kapasite 40 bin'e çıkmıştı. türkiye için ilk olan o atmosferin kaymağını uzun yıllar yediler aslında. ülkede kutu gibi ve sahaya yakın tribünlü stadların default hale geldiği 2010'lu yılların başına kadar kadıköy gerçekten türk futbolcusu için en zor deplasman oldu...

    buna rağmen deplasman performansları fobi manşeti attıracak kadar kötüydü. 24. haftayı 5 puan önde bitirdikten sonra 4 deplasmanda 1 beraberlik 3 mağlubiyet alınca 30. hafta sonunda 3 puan geriye düşmüşlerdi. bu periyodda aldığımız dumur yozgatspor mağlubiyeti ve/veya onların da meşhur gaziantepspor maçı olmasa herşeye rağmen ligi 2-3 hafta kala bitirme şansımız vardı.

    kağıt üzerinde şampiyon ve ikincinin sadece 1 galibiyetle ayrıldığı bir sezonda kırılma noktası aramak kolay olsa da seçmek zordur aslında. 4 senedir çalıştırdığı takımın ciğerini bilen bülent ünder'in samsunspor'una karşı kaybedilen 5 puan, yabancıların noel tatiline gittiği maçta ali sami yen'de 1-0'dan kaybedilen denizlispor maçı, son dakikada yine sami yen'de kaybedilen kocaelispor maçı, teşviklerin ve satışların havada uçuştuğu ankaragücü maçı, özellikle ilk yarı literatüre meşaleli maç olarak geçen ve mustafa denizli'nin dahiyane ofsayt taktiğini bir türlü geçemediğimiz 0-0'lık maç, dolaylı yoldan fenerbahçe karşısında kaybedilen 5 puan ve onların hanesine yazılan 4 puan... hatta ve hatta nouma'nın ilk golde taffarel'i sakatladığı ve kerem'in son dakikalarda 2 golle beşiktaş'a hediye ettiği inönü deplasmanı... hatta 2 real maçı arasında tamamen karambole gelen ve ilk 8 dakikada yediğimiz iki golü çıkaramayıp 4-2 kaybettiğimiz yozgat deplasmanı... fenerbahçe tarafından bakarsak tabi ki bugün hala tartışılan 45 dakikada 3-0'dan dönen gaziantep galibiyeti, yozgat'ta cihat arslan'ın bitime 2 dakika kala kendi kalesine attığı golle kazanılan 3 puan,

    tüm bunlardan herhangi bir tanesi bile yaşanmamış olsaydı ligin sonunda şampiyonluk hanesinde tüm yaşananlara rağmen galatasaray'ın adı yazacaktı. ama olmadı. üstteki paragraftaki bir dolu kırılma anına rağmen akıllarda en çok bunların en sonuncuları olan 29. haftadaki 21 nisan 2001 fenerbahçe gaziantepspor maçı ve 32. haftada oynanan 13 mayıs 2001 galatasaray ankaragücü maçı kaldı.

    21 nisan 2001 fenerbahçe gaziantepspor maçı zaten 4-3'lük skoru ve ilk yarı'nın 0-3 tamamlanması sebebiyle zaten fazlasıyla akılda kalıcı bir maç olmuştu. üzerine hem sezonun hikayesi hem de türk futbol tarihindeki yeri eklenince daha da unutulmaz bir hale geldi. bu maçtan önceki 4 haftada fenerbahçe sadece 4 puan çıkarabilmiş, son iki maçını kaybetmişti. aynı 4 haftada galatasaray avrupa'ya veda etmenin de rahatlığıyla 9 puan toplamış ve fenerbahçe ile puan puana gelmişti. gaziantepspor da 6 maçta 5 galibiyetle liderin de puan kaybetmesiyle puan puana gelen iki takımın üç puan gerisine gelip nefesini enselerinde hissettirir olmuştu...

    bu ahval ve şerait içinde çıkılan maça hızlı başlayan antep ekibi 10. dakikada hakan bayraktar'ın golüyle 1-0 öne geçti. 40 ve 43. dakikalarda gelen iki dumur golün ardından karşılaşmanın ilk yarısı biterken skor tabelası 0-3 gaziantepspor lehineydi. staddaki gaziantepspor taraftarı çılgın gibi seviniyor, gazinantep kenti ve galatasaray camiası bayram ediyordu.

    fenerbahçe tribünleri şimdi hatırlamadığım bir konudan dolayı bir protesto içindeydi ve 30-45 dakikalar arasında çıt çıkarmadan sadece maçı izlemişlerdi. devre arasında birden tezahürata başladılar, fenerbahçe takımı da bu tezahürata dayanamayıp erkenden tünelden çıktı. üç tribünü tek tek gezip maça öyle başladılar...

    o baskıya ve atmosfere 15 dakika direnebildi gaziantepspor. 60 ile 80. dakikalar arasında gelen 4 golle fenerbahçe bir anda 4-3 öne geçti ve maç o şekilde sonuçlandı. bu kimilerine göre bu tarz ölüm-kalım maçları kaybetmeyi çok seven fenerbahçe'nin makus talihini kırdığı ender günlerden biriydi, kimilerine göre devre arasında soyunma odasında yaşananların bir sonucuydu.

    yorum katmadan anlatmaya çalışırsak ilk gol gaziantepspor yarı sahasının ortalarında faul çalınan bir pozisyonda top durdu mu durmadı mı belli olmayan, hakem düdük çaldı mı çaldı mı anlaşlımayan bir pozisyonda ceza sahasına havalandırılan topu gaziantepsporlu oyuncunun kafayla asiste çevirmesiyle gelmişti. ikinci gol stoper mirkovic'in bile ceza yayında olduğu bir pozisyonda yapılan ıska sonucu oluşan pozisyonun sonucudur. üçüncü golde soldan gelen ortada uche timing ve jumping olayını eş zamanlı uçlarda yaşamış ve ömer 2 metre önünden gelen topu ne olduğunu anlayamadan filelerden geri dönerken görebilmişti. dördüncü golde ise faulle alınan toptan sonra rapaiç önüne gelen gaziantepsporluyu boğuşa boğuşa geçip o anda kale önünde donakalmış olan ömer'in üzerinden aşırtmıştır...

    maçın dönüş şekli, sezonun hikayesine yaptığı etki ve tabi özellikle gollerdeki gözle görülen hatalar bu maçın yıllardır farklı şekillerde anılmasını engelleyememiştir. bunu bir şikeye ya da atmosfer sonrası yaşanan basiretsizliğe/kişisel hatalara bağlamak birbirine eşit uzaklıkta olaylardır...

    ertesi hafta fenerbahçe trabzon deplasmanında kaybedip galatasaray hagi'nin 6 maçlık ceza dönüşü resital yaptığı 28 nisan 2001 galatasaray adanaspor maçını 4-1 kazanınca üç puan öne geçmiş, gel gelelim okul tarafındaki kale arkasının da kullanıma girdiği 6 mayıs 2001 fenerbahçe galatasaray maçını kazanan fenerbahçe yeniden eşitliği yakalamıştı.

    bir sonraki hafta fenerbahçe ligden düşmüş olan erzurumspor deplasmanına giderken galatasaray da 13 mayıs 2001 galatasaray ankaragücü maçı'na çıkacaktı. işin ilginç tarafı puan puana olan iki ezeli rakibi sadece 1 gol averajının ayırmasıydı. o sezonki statü gereği lig sonunda puan eşitliği durumunda genel averaja bakılacaktı. yani kalan maçları iki takımın da firesiz geçmesi halinde daha çok gol atan ligi kazanacaktı.

    fenerbahçe erzurumspor önünde 42. dakikada 1-0 geri düşse de 50'li dakikalarda attığı 2 golle maçı kazanmayı bildi. galatasaray ise ankaragücü karşısında çok sıkıntılı bir maç çıkardı. maçın başında ankaragücü sol kanattan etkili geldi. ilk bindirmede cafer'in ön direkte vuruşu direğe takıldı. hemen arkasından gelen diğer bindirmede taffarel'i geçen topu fatih çıkarayım derken faruk namdar'ın önüne bırakmış, faruk namdar'da ayağına gelen fırsatı geri çevirmemişti. otuzlu dakikalardan birinde hücumda kendisine atılan pası yakalayamayan okan rakip ceza sahasının ön tarafında, herhangi bir risk olmayan bölgede hakan kutlu'ya çift tabanla ve baldırını yarmak pahasına girmiş ve kırmızı kartla atılmıştı. zaten sezonun ortalarında inter'e transferi kesinleşen okan'ın şampiyonluk maçı sayılacak maçta yaptığı bu hata onun kartviziti oldu...

    ikinci yarıda bu sefer ankaragücü kendi sol kanadından gelen topta boş kaleyi bulmuş, rogerio'ya boş kaleye topu yuvarlamak kalmıştı. yıllar sonra telegol programında teşvik primi aldığını itiraf edecek cafer aydın yaklaşık 50 metrelik driplingden sonra topu ortaya çıkarmış, arka direk lakaplı capone ön direkte olmanın mahmurluğuyla olsa gerek topu ıska geçince arka tarafta rogerio bomboş topla buluşmuştu..

    bu golde 3 dakika sonra hasan şaş'ın biraz da tesadüfen attığı gol skoru belirlemiş. galatasaray taraftarı uzun yıllar sonra şampiyonluğu kaybetme ihtimalini bu kadar yakın hissetmenin üzüntüsüyle olduğu yerde kalırken fenerbahçe taraftarı havalimanına doğru yola çıkmıştı. bu maçla ilgili iki itiraftan birini o maça kaptan olarak da çıkan cafer aydın cihan oskay'ın bu maçla ilgili konuştuğu telegol programında yapmıştır. diğeri ise yanılmıyorsam vatan gazetesinde yayınlanan ama daha sonra arşivlerden kaldırılan şu yazıda anlatıldığı üzere ersun yanal tarafından yapılmıştır.

    (bkz: #74383)

    ayrıca cihan oskay'ın çeşitli tarihlerde bu sezon ve özellikle bu maç özelinde yaşadıklarını anlattığı(ya da iddia ettiği) ve çeşitli platformlarda yayınlanmış pek çok konuşma mevcuttur. ya da bir zamanlar mevcuttu. sonunda adamcağızı deli diyerek safdışı bıraktılar...

    kalan haftalarda 2 takım da hata yapmadı. 34. haftada galatasaray'ın şampiyon olabilmesi için samsunspor'un kazanması, galatasaray'ın galip gelmesi ve iki skorun aradaki 3 averajlık farkı eritmesi gerekiyordu. samsunspor ilk yarıda bir ara 1-0 öne geçip galatasaray'da sami yen'de 3-0'ı bulunca bir anda ali sami yen bayram yerine dönmüş, ancak devre bitmeden revivo'nun attığı(hakkını da vermek gerek mükemmel) frikik golüyle şampiyonluk yavaş yavaş elden kayıp gitmişti...

    tüm bu hikayelerin ötesinde her bakımdan farklı anektodlar barındıran bir sezondu. her 5 şampiyonluk için 1 yıldız uygulaması bu sezon hayatımıza girmişti örneğin... ancak en farklı hikayesi yayıncı kuruluş konusundaydı. sezona teleon ekranlarında merhaba demiştik. geçmiş sezonun aksine teleon tüm günü kapsayan bir yayın akışı hazırlamaya çalışıyordu. ancak belli bir haftadan sonra maçların bitiminden kısa bir süre sonra kral tv'de şifresiz yayınlandığı br döneme girdik. teleon ile ilgili söylentiler git gide artıyordu.

    tam bu esnada sezon ortasında teleon taahütlerini yerine getiremeyeceğini açıklayarak havuzdan çekildi. ligin başlamasına 3 gün kala apar topar yapılan ihaleyi mehmet emin karamehmet'in henüz kurulma aşmasındaki digitürk'ü kazanmıştı. böylelikle havuz sisteminin üçüncü ve entry tarihi itibarı ile aradan geçen 18 yıldaki son yayıncısı ile türk halkı tanışmıştı. üç gün sonra digitürk ekibi kazasız belasız 4 maçı canlı yayınlamayı başarsa da sezonun 19. haftasına denk gelen o maçları canlı izleyebilmek çok kısıtlı bir kitle için mümkün olabilmişti. sezonun kalan bölümünde de türksatta ışık tv frekansından yayınlanıyordu maçlar. tıpkı teleon gibi maç öncesi yayına bağlanıp maçtan sonra normal bir akışa devam ediyordu kanal.

    hatta dünya hafıza şampiyonu melih duyar'ın bitmek tükenmek bilmeyen reklamları, hafıza teknikleri, "bu mor sel bizi bir lokma ekmeğe muhtaç etti" cümlesinden lokmanın ingilizcesinin morsel olduğunu öğretmesi falan o dönem ışık tv batağına düşen bünyelerin bilinçaltında çeşitli semptomlar bırakmıştır.

    neyse ki sezon bitiminde digitürk şimdiki yayın platformunun prototipini oluşturup lig tv isimli kanalı da kurarak satış yapmaya başladı ve ışık tv günleri geride kaldı. bu da içimdeki böyle bir anıydı, uzaya uzaya bir hal olmuş yazının sonunda hala okuyanlar için bir tebessüm olsun diye anlatmak istedim...

    bu sezonun bitiminde hagi emekli oldu ve futbolu anlayıp takip etmeye kendisi döneminde başlayan bizim jenerasyon için bir daha hiçbir şey aynı olamadı. kendisine lütfedip bir jübile bile yapmadık. o efsanevi kadro yazı ile sıfır bonservis geliri ile elden çıktı. her ne kadar sezon içinde ufakta dağılmaya başlasa da o maçlara 2-0 önde başlayan, nasıl olsa kazanırız ya dedirten dönemler de sona ermiş oldu.

    kaderin bir cilvesi olarak ertesi sezon yine 32. haftada yine ankaragücü ile yine ali sami yen'de karşılaşmıştık. bu sefer dahili ve harici bedhahlar olaya müdahil olamayınca 2-0 kazanmış, ertesi hafta kocaeli deplasmanında şampiyonluğu ilan edip üç yıldızı kucaklamıştık. ezeli rakibimiz fenerbahçe ise tıpkı şimdiki 28 şampiyonluk hikayesini andırır şekilde formasını yıldızlarla bezeyip sahaya çıkarak protesto etmişti bu durumu...
  • 38
    üzücü bir sezondur. galatasaray tarihinde canımı en çok acıtan olay bu sezon şampiyon olamamaktır. çünkü 6 sene üst üste şampiyon olmak fırsatını 4 seneyle sınırlı tutmak zorunda kalmıştık. ama hayır şampiyonluğu normal ve temiz bir biçimde kaybetsek gene üzülmezdim.

    bu sezon hatırlandıkça esas üzüntü veren durumlar, aziz yıldırım'ın yüzü hiç kızarmadan şampiyonluğun sadece sahada kazanılmadığını anladım dediği halde, mustafa denizli'ye herkesin içinde takımı sen mi şampiyon yaptın yoksa ben mi dediği halde, ankaragüçlü cafer aydın ve ersun yanal'ın fenerbahçe'den galatasaray maçı için teşvik aldıklarını ve bunu takıma paylaştırıldığını söyledikleri halde yetkililerin hiçbir işlem yapmamasıdır acı olan.

    bu sezonki üzüntüyü katlayan bir başka olay da inter'e gidecekleri için sakatlanmak istemeyen emre belözoğlu ve okan buruk'un sezonun sonlarına doğru takımı sahada sürekli 9 kişi oynatmalarıdır.

    işte kaybetmek değil, bu tür olaylar yüzünden kaybetmiş olmak acı veriyor.

    belki okan ve emre sezon sonuna kadar aslanlar gibi oynarız, haziranda inter'e öyle gideriz deseler, sezon sonuna doğru yapılan kritik maçlarda jardel'in oynatılmasına engel olmasalar biz aziz yıldırım ve fenerbahçe'nin yaptıklarına rağmen yine şampiyon olabilirdik.

    bugün beşiktaş 1986-87 şampiyonluğunu istiyor ya utanmadan ya da trabzonspor yıllardır 2010-11 şampiyonu benim kupamı verin diye yırtınıyor ya. asıl 2000-01 sezonu şampiyonu galatasaray olarak tescil edilmeli ve kupa bizim müzemize iade edilmelidir ama biz geçmişe saplı kalıp bugünü yaşamayı unutan bir kulüp değiliz onlar gibi.

    zaten o yüzden biz galatasarayız onların hepsiyse sadece diğerleri. o yüzden onların hepsinin hayallerinin bittiği yerde bizim gerçeklerimiz başlıyor.

    en büyük cimbom!
  • 39
    son 4 sezonun lig ,1999-2000 sezonunun uefa ve süper kupa şampiyonu, 2001 şampiyonlar ligi çeyrek finalistinin o sezon ligde şampiyon olamamasını kabullenemiyorum. fenerbahçe istediği kadar para harcasın, iyi kadro kursun, şike yapsın ama bunlar galatasarayın şampiyon olmasına engel olmamalıydı. galatasaray bu şampiyonluğu iç sahada kaybettiği kolay maçlarla vermiştir.

    (bkz: 9 eylül 2000 galatasaray samsunspor maçı)
    1-2

    (bkz: 23 eylül 2000 galatasaray istanbulspor maçı)
    1-1

    (bkz: 26 kasım 2000 galatasaray fenerbahçe maçı)
    0-0

    (bkz: 23 aralık 2000 galatasaray denizlispor maçı)
    1-2

    (bkz: 25 şubat 2001 galatasaray kocaelispor maçı)
    2-3

    (bkz: 13 mayıs 2001 galatasaray ankaragücü maçı)
    1-2

    3 puan farkla şampiyonluğu kaçıran bir takımın kendi sahasında 16 puan kaybetmesi gerçekten çok üzücü bir durum.
  • 40
    hayattaki en büyük hedeflerimden biri galatasaray ve fenerbahçe'nin 2000-2001 sezonunda oynadığı maçların uzun özetlerini bulmak. aleyhimize yapılan hatalar olduğunu hatırlıyorum, fenerbahçe lehine yapılan hataları da hatırlıyorum. fakat bunların görüntülü ispatı olmadıkça hatıralar hiçbir işe yaramıyor.

    bu sezon 18. haftaya kadar teleon'dan, kalan 16 haftada ise digiturk'e ait olan ışık tv'den yayınlanmıştı. teleon dönemi özetleri hangi takım olursa olsun hiçbir yerde yok. ışık tv özetleri galatasaray maçları için kabaca mevcut, ama mesela 10 mart 2001 galatasaray gençlerbirliği maçının özetinde hagi'yi çileden çıkarıp hakeme saldırmasına sebep olan olayı anlamak mümkün değil. ancak maçın 90 dakikalık görüntülerini veya o dönem erman toroğlu'nun çıktığı maraton programının kaydını bulmak lazım.

    galatasaray sözlük olarak o sezon oynanan bütün maçları bulamasak da en azından o sezonun kırılma maçlarının görüntülerini bulmalıyız diye düşünüyorum. en azından fenerbahçe'ye zorla kazandırılan 1 ekim 2000 antalyaspor fenerbahçe maçı'nı, 15 aralık 2000 fenerbahçe samsunspor maçı'nda verilen kepaze penaltıyı, 17 aralık 2000 trabzonspor galatasaray maçı'nda uzatma dakikaları bittiği halde oynatılan kornerden nasıl gol yediğimizi bir görelim.

    star tv arşivine ulaşabilecek olan bir sözlük yazarı varsa allah rızası için bulsun şu maçları. en sonunda paris'e gidip bizzat cem uzan'ın kendisine soracağım şu maçları, ramak kaldı vallahi.
  • 41
    bana göre, takımımızın izlediğim dönemdeki en iyi kadrosuyla mücadele ettiği ancak lucescu'nun beceriksizlikleri, lige iyi konsantre olamamamız, bücürlerin ihaneti ve aziz yıldırım'ın ayak oyunlarıyla şampiyon tamamlayamadığımız sezon.

    kalede:
    taffarel
    kerem
    mehmet

    sağ bek:
    capone
    fatih akyel

    stoper:
    bülent
    popescu
    emre aşık
    vedat

    sol bek:
    hakan ünsal
    ergün penbe

    orta saha:
    hagi
    hasan şaş
    ümit davala
    okan buruk
    emre belözoğlu
    suat kaya
    ahmet yıldırım
    bülent akın
    faruk atalay

    forvet:
    jardel
    serkan aykut
    marcio
    arif

    şampiyonlar ligi'nde görülen çeyrek final bu kadro için az. kura şansı olsa çok daha büyük başarılar elde edebilirdik.
  • 42
    iç sahada kaybedilen denizli, kocaeli ve ankaragücü maçlarıyla şampiyonluğu kendi ellerimizle verdiğimiz sezondur. bu 3 maçı kaybetmesek üst üste 5. şampiyonluk geliyordu. yine deplasmanda da abuk sabuk puan kaybediyorduk. real'e 2-0'dan geri gelip 3 tane attıktan 3 gün sonra yozgat'tan 4 yemek mesela.

    lucescu'nun temkinli oyunu otomatiğe bağlayan takım için handikap olsa da kadro kalitesiyle çoğu maçı 2. viteste bile kazanabiliyorduk. ama dediğim gibi gerek rehavet gerek takım ici gruplaşmalar özellikle içeride saydığım maçlarda beklenmedik yenilgiler getirdi. nihayetinde şampiyonluk gitti. cl'de gelen çeyrek final bu başarısızlığı unuttursa da lig adına yazık olan bir sezondu.
  • 43
    türkiye liginin çok üzerinde, katılmış olsak dönemin uefa kupasının favorisi olabilecek, şampiyonlar liginin ise en az başaltı takımı hüviyetini hak eden bir kadro ve oyun alışkanlığı ile uefa süper kupasını alarak başladığımız* ancak sonrasını kupasız kapattığımız buruk sezon. yer yer üstteki yazılarda geçen şeyleri tekrarlayacak olsam da, kendi perspektifimden sezon başını tasvir ederek başlamak istiyorum.

    bizim için rüya gibi geçen 1999-2000 sezonu, lig ve kupa şampiyonu olarak çıktığımız 17 mayıs 2000 galatasaray arsenal maçında uefa kupasını müzemize götürmemizle sona erdi. hemen ardından haziran 2000'de adımızı avrupa'da duyurmamızı sağlayan sistemimizin vizyoneri ve uygulayıcısı hocamız fatih terim ile bu oyun yapısının karakterini oluşturan, rakibe rahat taç bile attırmayan tam saha şok presi en önde başlatan, hücumlarımızda diğer opsiyonlarımıza alan açan hazırlayıcılık yapan, fena olmayan bitiriciliğiyle de gol yükümüzü çeken (yaşça) büyük hakan sonradan anladığımız kadarıyla yönetimin zincirleme hataları sonucu takımdan gönderildi. yeni sezon için forvete avrupa gol kralı fc porto'lu mario jardel ve türkiye gol kralı samsunsporlu serkan aykut, o dönem için oldukça büyük paralara (biri 16 diğeri ise 8.5 milyon dolar olarak hatırlıyorum) görünen o ki takımın ihtiyaçları gözetilmeksizin ezbere transfer edildi.

    takımın başına ise mircea lucescu getiridi. lucescu hoca'nın o dönem en çok ön plana çıkan özelliği gittiği kulüplerde kendisine emanet edilen takımın durumuna göre en uygun planı uygulamaya çalışarak sonuç alabilmesiydi. favori takımı şampiyon yapar, underdog takımı ilk 10'larda gezdirir, ne uzatır ne de kısaltır şeklinde tanımlanabilecek bir cv'si vardı. henüz kendi kurduğu sistemle camiasına ilkleri yaşatacağı şahtar donetsk günleri başlamamıştı. fatih terim gibi kabuğunu kırmak, imkânsızı başarmak için yanıp tutuşan; takıma da bu ruhu aşılamak için kendini adeta parçalayan bir profilden sonra bu tercih elbette ki eleştirilmişti. galatasaray için artık tek eksik kupa şampiyonlar ligiydi. tanıyanlar lucescu'nun galatasaray'ı türk futbolu için imkânsız görülen başarılara taşıyan elementleri ayakta tutarak bir ileri aşamaya geçebileceğine inanmıyor, takımın özellikle geçen yılın* çözüm pratiklerini tekrar ederek başarılarını devam ettiremeyeceğini düşünüyorlardı. futboldan anlamayanlar ise bugün olduğu gibi fatih hocanın takımı özel olarak "motive"(!) ettiğini, "gaz"(?) verdiğini ve hagi'yi iyi yöneterek bizi başarılı kıldığını savunuyorlar, lucescu'yla birlikte aslında bir numaramız olmadığının ortaya çıkacağını düşünüyorlardı. kupa finali öncesinde bayern münih 100. yıl kutlamaları turnuvası kapsamında oynanan 4 ağustos 2000 bayern münih galatasaray maçı ve "fırsat bulsa oturma organıyla bile atar" denilen jardel'in daha ilk günden bunu ispatladığı 5 ağustos 2000 galatasaray real madrid maçı da ara ara olumlu işler yapsak da bizim açımızdan pek ışık vermemişti doğrusu.

    uefa süper kupası finaline çıkarken rakip yirminci yüzyılın en büyük devi real madrid'di ve ilginçtir ki müzelerinde henüz bu kupa yoktu. oldukça motiveydiler. o şartlarda galatasarayımızın yenilmesi sürpriz olmazdı. terazi aleyhimize dönüktü. ama galatasaraylılar için son düdük çalana kadar mağlubiyet ihtimalini düşünme alışkanlığı yoktu. takımımız özellikle orta saha-forvet bağlantılarında bazı kopukluklar yaşasa da şüphe etmeyenleri utandırmadı. hücumda hızlı aksiyonları su içer gibi uygulayan opsiyonlarımızın katkısıyla ve şansımızın da açık olmasıyla altın golle kupayı kazanmayı başardı. bu zafer bize lige başlarken "2 avrupa kupalı takım" apoletiyle birlikte mutlak favori kimliğini de perçinleyerek rakiplerin umutlarını biraz daha azalttı. bu arada iki rakibimiz beşiktaş ve fenerbahçe, bizim başarılarımızın gölgesinde ciddi yeniden yapılanma süreçlerine girmiş ve önemli transferler yapmıştı. fakat lig rakiplerimizin istediği gibi başlamadı. türkiye ligine kendimizi zorlamadan 3'te 3 yaparak (biri jardel'in 5 golle çılgın attığı 7-0'lık erzurum maçı) giriş yaptık. oyun disiplinimiz yönünden tehlike çanları iç sahada yaşadığımız samsunspor mağlubiyeti* ile duyulmaya başlasa da bu yenilgi, takımımızda önemli bir süre teknik ekipte görev almış dönemin samsunspor teknik patronu bülent ünder'in zayıf yönlerimizi iyi bilmesine bağlandı.

    ancak 12 eylül 2000 galatasaray monaco maçı öncesi ise üzerimizde oldukça prematüre bir "olmuşluk" tavrı gözlemlememek epey zordu. çok güçlü olmasa da avrupa tecrübesi olan köklü takımlardan oluşan bir şampiyonlar ligi grubunun (glasgow rangers, sturm graz, as monaco) ilk maçına çıkarken henüz şampiyonlar ligine galibiyetle başlamışlığımız yoktu. şanlı tarihimizin en önemli sayfalarını daha yeni yazmaya başlıyorduk oysa, kimliğimizi yeni oluşturuyorduk. rüştümüzü ispatlayıp adımızı en büyükler arasına yazdırmamıza daha birkaç avrupa kupası uzaktaydık. oysaki görüntü hiç öyle değildi. tribündeki atmosferden star'da maçı anlatan spikerin* ses tonuna, ısınmaya çıkan oyuncularımıza kadar galibiyetten fazlasıyla emin bir tavır vardı. bu özgüven elbette ki kaynağını yerel rakiplerimize mukabil somut başarılarımızdan alıyordu. ve bu başarıların ehemmiyeti de şüphesiz mağlup ettiğimiz takımların bizden dönem itibariyle daha prestijli, büyük kulüpler olmasıydı. şimdi ise bir başka underdog takımı biz küçük görüyorduk. beklenildiği gibi etkili başladığımız ve biri hagi'nin monaco'ya attığı gol olarak fenomenleşen, sol çaprazdan yaklaşık 35 metreden atılmış müthiş gol olmak üzere 2-0 da öne geçtiğimiz karşılaşmada takım maalesef 2-0'dan sonra her topun değerini bilen, rakibi bir an bile rahat bırakmayan tavrını terk etti ve ikinci yarıda rakibe yakalandı. maçı 2-2'den sonra kendimize bir nebze gelmemizle kazanarak şampiyonlar ligi'ne galibiyetle başlamayı ilk kez başarmış olduk. sonunda avrupa kupalarındaki rekor yenilmezlik serimizi sonlandıran hagi'siz çıktığımız meşhur saha daraltmalı, reha muhtar'ın gaz çıkartmalı 20 eylül 2000 sturm graz galatasaray maçında yediğimiz sağlam tokat, pabuçun pahalı olduğunu, futbolda her takımın durdurulup mağlup edilebileceği, buna bizim de dahil olduğumuzu hatırlatmış, camiamızın bu salak illüzyondan belki de kısmen uyanmasına vesile olmuştu.

    sezonun ilk devresinde şampiyonlar ligindeki zorlu mücadelelerin dönüşünde özellikle bazı iç saha maçlarında sorunlar ve mağlubiyetler yaşasak da iki ileri bir geri tempomuz bile ilk 17 haftayı averajla lider bitirmemize ve şampiyonlar ligi ilk gruplarından kolay olmasa da çıkmamıza yetmişti. üç kupada da iddiamız sürüyordu (sonra kupa yarı finalinde fenerbahçe'ye 4-4 biten maçta penaltılarla elendik*). yalnız iki önemli dezavantajımız vardı. biri bıçak sırtı kaybettiğimiz 21 ekim 2000 beşiktaş galatasaray maçında taffarel'in pascal nouma'nın gol vuruşu sırasında kendini sakınmayarak omzunu yırtması ve uzun süre oynayamayacak olmasıydı. ikamesi altyapımızın 80-81 jenerasyonunun önemli isimlerinden kerem inan, yetenekli gibi gözüken fakat çok tecrübesiz olduğu gibi en hafif tabirle mental olarak henüz yeterli seviyeye gelmemiş ham bir kaleciydi. diğeri ve belki daha önemlisi ise takımın yıpranmışlığıydı. 1996-2000 sezonları arasında tüm takım (özellikle küçük hakan, suat, okan ve emre) hagi'nin yerine de koşuyor, zaten yüksek olan oyun temposunda herkes fazladan yük paylaşıyordu. hakan->jardel değişikliğiyle birlikte geçen yılların alışkanlıklarını sürdürebilmek için bu sefer hem fiziken daha da geriye gitmiş hagi hem de top rakipteyken eli belinde ofsaytta mangal yapan jardel yerine koşmak gerekiyor, ideal 14'ümüz haftada 2-3 maçı kaldıramaz hâle geliyordu. avrupa'daki ilerleyişin yerel ligde sorunlara yol açacağı artık bir sır değildi. bu nedenle ikinci yarıya girilirken artık lucescu duruma müdahale etmiş, bizi başarılara götüren genetiğimize işlemiş oyuna kontrast olsa da kendi çözümlerini takıma aşılamaya başlamıştı.

    ikinci yarının başında ligde yine ilk devreye benzer, kapasitemizin altında bir tempoda giderken gücümüzü ağırlıkla avrupa'ya veriyor, ikinci grup aşamasında takımımız psg, milan ve deportivo la coruña'nın olduğu çetin gruptan son maçı beklemeksizin 10 puanla çıkarak inanılmazı başarıyordu. nisan ayına girilirken şampiyonlar liginde çeyrek finalist olarak devam ediyor, ligde ise rakiplerin de tam dikiş tutturamamasıyla iddialı pozisyonumuzu koruyorduk. 3 nisan 2001 galatasaray real madrid maçında muhteşem bir geri dönüşle pek avantajlı skor olmasa da rakipler adına korkutucu bir galibiyet almıştık. ancak bu galibiyetten hemen sonrasında ligde liderlik için çıkılan yozgat deplasmanından* acemice 4 gol yiyip dönerek, real madrid rövanşında* da deplasmanda hiçbir varlık gösteremeden, rakip takım oyuncularımızdan ve oyun şablonumuzdan ölesiye korkmasına rağmen (maç 1-0'dan sonra tek topla oynandı, oyun durunca normalde yapılan seri top sirkülasyonunu engelledi madrid ekibi oyunu soğutabilmek için) onları 1 dakika bile tehdit edemeden ilk yarıda 3 gol birden yiyip elenerek sezonun en önemli kırılma anlarında momentumu yitirmiş olduk. böylece bir yandan ligde rakibimizin direnci ve şampiyonluk inancı artmış, avrupa'da ise bugün dünyadan büyük hayaller olarak tabir ettiğimiz kupayı müzemize götürmek için 1988-89 sezonundan sonra yakaladığımız ikinci fırsatı kaçırmış olduk.

    tam da o dönemde ligdeki görüntü şöyleydi. beşiktaş avrupa dönemecinde deplasmanlarda 4-5-6 yiyerek epey yıprsansa da bir süreliğine toplarlamış, ancak tipik mart ayı beşiktaş saçmalama mevsimine yakalanarak iddiasız kalmıştı. yarışta fenerbahçe ve gaziantepspor ile biz kalmıştık. mustafa denizli'nin fenerbahçe'si net mesaj verebilen güçlü bir oyun kimliğine sahip değildi. kabaca milan rapaiç-haim revivo ikilisinin yeteneği, hücum hareketliliği ve zekâsı ile kennet "beleşçi" andersson'un üstün koku alma becerisiyle gol kovalıyor; koşmaktan kafası çalışmayan nikola lazetiç-samuel johnson ikilisinin orta saha direnciyle ayakta kalıyor; ogün temizkanoğlu-uche stoperleriyle de defansif avantaj sağlamaya çalışıyordu. kısaca bizim aksimize yeni kurulmuş olmalarının da etkisiyle oyuncu merkezli bir anlayışla devam ediyorlardı. ama iyi bir iskelet kurmuşlardı ve sezon sonunda 17'de 17 istatistiğini getirecek bir iç saha performansına yetecekti. ancak tek kulvarda savaşmalarına rağmen deplasmanda olur olmaz yenilgiler alıyor, şampiyon takım gibi oynayamıyorlardı. öte yandan ağırlığı hepten kupa 1'i kazanma hırsıyla avrupa'ya vermiş galatasaray'ın tökezlemesiyle ligde olumsuz olmayan bir pozisyon tutmalarına karşın galatasaray'a karşı hissettikleri öğrenilmiş çaresizliği içi boş sloganlarla görmezden gelmeye, şampiyonluğa motive olmaya çalışıyorlardı (tanıdık geldi değil mi?). gaziantepspor ise iyi oynamaya çalışsa da bizden şampiyonluk çalacak kapasitede değildi ve puan kaybetme kredisi yoktu. iki rakiple de deplasmanda oynayacaktık. onları yendiğimiz takdirde önümüz tamamen açıktı. ben her şeye rağmen avrupa'dan elenmemizle lige ağırlık vererek mutlak şampiyon olacağımıza inanıyordum, böyle düşünenlerin sayısı taraflı tarafsız az değildi. zaten rakibin de kötü gittiği döneme denk gelen yozgat maçı sonrası durumu toparlamış, 6 mayıs 2001 fenerbahçe galatasaray maçına gelirken yarışı 3 puan önde lider götürüyorduk. ancak ne yazık ki son 4 maçta 3 yenilgi alarak ritm ve moralini büyük oranda kaybetmiş, hiçbir şey oynamayan rakibe mağlup olarak bu avantajımızı yitirdik. bir hafta sonra da sanki kazanmayı istemiyor gibi oynadığımız 13 mayıs 2001 galatasaray ankaragücü maçıyla birlikte de geriye düşerek fiilen sezonu kaybetmiş olduk. son haftaya girilirken teorik bir şansımız vardı ama zaten gerçekleşmesi çok zordu. hem puan hem averaj hesabı devreye giriyordu. sonuçta yanılmıyorsam galatasarayımızın son 40 yılda, namağlup bitirmesine rağmen averajla ikinci olduğu 1985-86 sezonundan sonra şampiyonluğa bu kadar yakınken, ellerinin arasındayken kaybettiği tek sezon oldu. şahsım adına son anda kaybetmesek de daha acı hissettiren 1994-95 sezonundan sonra ilk, ve yine büyük bir hayalkırıklığı olmuştur.

    bir diğer önemli nokta, sezonun son maçı olan ve 4-0 kazandığımız 26 mayıs 2001 galatasaray trabzonspor maçı, aynı zamanda hagi'nin takımımızdaki son maçıydı. periyot periyot dinlenerek oynama lüksü olduğundan maçlardan zevk alıyordu ama kendi ifadesine göre her gün antrenman yapmak kendisine çok ağır gelmeye başladığı için emeklilik kararı almıştı. dakika 35-40 arası fenerbahçe mağlup duruma düşüp biz de 2-0 öne geçince hafif bir şampiyonluk umudu doğar gibi olmuş; fakat fenerbahçe sonrasında hata yapmayarak galibiyeti ve şampiyonluğu koparmıştı. maç sonu hagi onore edilerek omuzlarda uğurlanmıştı. stattakiler belki de şampiyonluğu kaybetmemize mi hagi'nin gitmesine mi üzüleceğini düşünürken, sezon başındaki o garip ruhsuzluğa benzer bir atmosferde sessiz sedasız sezonu kapatmıştık. fenerbahçe kendisi açısından kazanılması oldukça zor değerli bir şampiyonluk elde etmiş, fakat galatasarayımız acısını 2005-2006 sezonunda fazlasıyla çıkarmıştır.

    bu sezonla ilgili ilk yarısı 0-3, maç sonucu 4-3 olan, rakibimizin attığı gollerin biraz şüpheli göründüğü fakat somut bir şey bulunamayan 21 nisan 2001 fenerbahçe gaziantepspor maçı da bizim haricimizde gelişip şampiyonu belirleyici olanlar arasında en önemli ve dramatik maç olarak kayıtlara geçmiştir. bu maç yukarıda bahsettiğim, fenerbahçe'nin 4 maçta 3 mağlubiyet aldığı periyottaki tek galibiyetidir ayrıca.
  • 45
    fenerbahçe'nin hakem, rakip takım başkanı, galatasaray'ın rakibine verilen teşvik primleri vs. ile şikenin her çeşidini uygulayarak şampiyon olduğu sezon.

    2010/11 sezonundan daha şikelidir. direk sahaya yansıyan şikelerdir.

    serhat akın da demişti bir keresinde aziz yıldırım soyunma odasına girdi ve "siz nasıl şampiyon olduğunuzu bilmiyorsunuz" sözünü etmişti diye.

    galatasaray'ın ligde bayern olmasını engellemek isteyenlerin amacına ulaştığı sezondur.
  • 48
    türkiye'de en üst seviye ligde yaşanmış en büyük ve en fazla sikenin yaşandığı sezondur.

    daha önce de yazmıştım. fenerbahçe'nin hakem, rakip takım başkanı, galatasaray'ın rakibine verilen teşvik primleri vs. ile şikenin her çeşidini uygulayarak şampiyon olduğu sezon.

    2 tane, hakemin başrolde olduğu video bırakıyorum. dahasi cok var ama hangi birini yazıp koyucan. ciltlik romanlar yazmak lazım.

    https://twitter.com/...sJq9fothtWQ&s=19

    https://twitter.com/...NjMwgTRb3Vg&s=19
  • 49
    fenerbahçe'nin bizzat şike ile sampiyon olduğu (dönemin telegol programına çıkan bir şahıs bizzat futbolcu ismi vererek aziz yıldırım'dan aldığı paraları nasıl dağıttığını anlatmıştır ama savcılık hatırladığım kadarıyla işlem başlatmadı) sezon. bugünlerde bizim ligde şampiyon olup şampiyonlar ligi gruplarinda kötü sonuçlar almamızı hile hurdaya bağlayan kanatlilara hatırlatılması gereken tek sezon budur ve bunun akabinde gidilen şampiyonlar ligidir. çünkü o sezon öyle bir kıstas vardı ki hem birinci hem de ikinci (biz) şampiyonlar ligine katıldı. peki o sezon ne mi oldu? lyon, leverkusen ve barcelonali grupta fenerbahce kocaman bir sıfır çekti. galatasaray ise lazio, nantes ve psvli gruptan 10 puanla gruptan çıktı ki o sezon takım kiralık toplama bir takımdı. twitterda falan bu mevzuları açarsa bu sezonu anlatın! o rezilliklerini yüzlerine vurun.

    not: grubumuza görece kolay diyen olursa da puan alamadiklari barcelona ile bir üst turda karşılaştığımızı hatırlatın. orada da 5 beraberlik ve bir mağlubiyet ile elendigimizi söyleyin. kendilerinin puan alamadıkları barcelona'dan deplasmanda 3 puani elimizden kaçırdığımızı bilmiyorlarsa izletin.
  • 50
    kurgulanmış destansı! antep maçı, içeride ucuz sarılarla okan'ın atıldığı ankaragücü maçı, yimpaşyozgat, bursa deplasmanları, kadiköyde hakem katliamıyla çalınan 3 puan bir çırpıda akla gelen maçlar.

    billong sezonu bile bu sezonun yanında pak kalır. ara açılmasın diye göz yumulan sahtekarlıklar olmasa şimdi en yakın rakiple minimum 2 yıldız fark olurdu.
App Store'dan indirin Google Play'den alın