galatasaray'da oynadığı günleri hayal meyal hatırlarım. yaşım küçüktü o zamanlar, hafızama iyi kaydedememişim demek ki. babam övgüyle bahseder hep. en sevdiği futbolcular arasında ilk üçe girer diye düşünüyorum. babamın anlattıkları ve yurtdışındaki başarılarıyla biliyorum tugay'ı. galatasaray formasıyla çıktığı maçları ayrıntısıyla hatırlamak isterdim.
"hak etmediği şeyler yapıldı." der babam hep. her türlü küfür ve hakarete maruz kaldığını, her türlü çirkinliğin kendisine yapıldığını anlatır. "herkes onun gibi disiplinli çalışsa, bu takımın sırtı yere gelmez." der. 40 yaşına kadar futbol oynamış tugay'ı düşündüğümde,
keşke diyorum ister istemez. uefa sevincini yaşayamadan ayrılmış tugay'ı düşününce üzülüyorum. hak ettiği başarı elinden alınmış gibi hissediyorum. uefa şampiyonu galatasaray karesinin bir köşesinde o da yer almalıydı sanki. o da bu başarıya ortak olmalıydı...
yurtdışına gittikten sonra, özellikle ingiltere liginde eskiye nazaran daha iyi takip edebildim onu. kim ne derse desin, futbol adına bu ülkeyi en iyi temsil eden kişidir benim için. ondan önce ya da ondan sonra yurtdışına gidenlerin nerdeyse hepsi geri döndü, futbolu bıraktı. avrupa'da devam etmeye çalışanlar da istikrarsızlıklarıyla başarısız oldular. tugay ise tam tersi. avrupa'ya gidişinden sonra futbolunun üzerine eklemeler yapıp istikrarı sağlayınca,
efsane diye anılmaya başlandı oralarda. dile kolay, premier lig gibi dünyanın en hızlı ligi kabul edebileceğimiz yerde, 40 yaşına kadar futbol oynamayı başardı tugay. onun yaşıtları televizyon köşelerinde yorumculuk yapmaya ya da göbeği salmış halde evde pineklemeye devam ederken; o ingiltere'de saygıyla anılan bir adam oldu.
futbolu bırakmaya karar verdiğinde, jübile yapılması için imzalar toplandı, kulüpte kalması için taraftar ayaklandı. prensiplerini bozamayacağını söyleyen kulübe, taraftarlar ellerinden geldiğince baskı yaptılar. hepsi, tugay'a duyulan saygı ve hayranlıktan kaynaklandı. sadece bu tablo bile tugay'ın nasıl bir futbol hayatı olduğunu anlatmaya yetiyor belki de. son maçına çıktığı gün tüm tribünlerin tugay maskesi takması öylesine gerçekleştirilen bir şey değil ki...
30 yaşına yaklaştığı dönemde artık futbolu bıraksın denilen, hatta bırakacak gözüyle bakılan tugay; belki de hayatının en riskli ve en doğru kararını vermiş avrupa'ya gitmekle. o yaşına kadar galatasaray'da oynadığı maç sayısı kadar maça çıkmış avrupa'da. futbolu bırakmasını isteyenler eminim utanmışlardır kendilerinden. belki çok fazla gol atamamış futbol hayatı boyunca -ki görevi bu değil- ama uzak mesafe denemeleriyle öyle muhteşem goller izletmiş ki, jeneriklik görüntüler çıkmış ortaya.
futbolu bırakacağını açıkladığında "son sezonu galatasaray'da oynasın." istekleri çıktı ortaya. böyle bir futbolcuyu elbette takımda yeniden görmek gururdur; ama olaya tugay açısından bakmayı kaç kişi denedi? babamdan dinlediklerime göre konuşuyorum, kendisine yapılanlar düşünüldüğünde oynamaması gayet haklı sebeptir. zaten oynasaydı da, 40 yaşına geldi diye eleştirilirdi ya sürekli. hem de 40 yaşında olan; ama yıllardır yorumculuk yapan futbolcu eskileri tarafından yerden yere vurulurdu. türkiye'ye dönmemekte haklıdır tugay. ingiltere gibi bir fırsat var önünde, niye kendini burda hiçbir şey bilmeyen aç köpeklerin önüne atsın? gider, sadece futbolunun konuşulacağı bir ülkede, huzur içinde yapar görevini.
son olarak, umarım sana yaptıklarımızı affetmişsindir tugay. umarım bir gün, bir şekilde galatasaray'la kesişir yine yolun. galatasaray'dan ayrıldıktan sonra, birileri gibi bizi eleştirmediğin için teşekkürler.