aynı isimdeki diğer başlıklar:
  • 110
    sosyal medyadan sonra berbat bir hal almaya başlayan olgu.
    isyan et, küfür et, destek ol, köstek ol ama tehdite kimsenin hakkı yok.

    (bkz: berat ayberk özdemir/#3036867)

    https://twitter.com/...649341426556928?s=21

    linkin altında alenen tehdit vari tweetler atmışlar. bunun suç olması lazım, bu suçu işleyenlerin ceza çekmesi ve bunların kamuya duyurulması lazım ki bu işin önü kesilsin artık. gerçekten futbolsever kimse kalmamış, gladyatör savaşları seyircisi gibi davranıyor herkes. ülke de ahıra döndü gerçi kimden ne bekliyorsam. çok yazık harbiden biz yine diğer alanlara göre futbolda bunca rezalete rağmen iyi konumdayız. öyle sanıyorum ülkede hukuk sistemi düzgün işlese nüfusun yarısı hapse girer.
  • 36
    renklere sevdalı insan.

    mecazi bir anlamı yok. belli bir klubü- takımı destekleyen kişi. bununla beraber hammaddesi insan.

    karşılıksız bir sevgi sahibi olmak demek taraftarlık. yenilsen de yensen de taraftarız senle diyerek yapılan bir aktivite. peki nasıl oluyor da karşılıksız bir sevgiyle yapıldığını düşündüğüm bu eylem de saygısızlık, şiddet olayları, ölümler olabiliyor. nedir bir insanı temeli sempati- sevgi olan bir oluşumda kişiyi dr. jekyll dan mr. hyde haline getiren?

    kimse gelip bana resmi olarak gel kardeş bizim takımın taraftarı ol, biz de sana her sene yenince mutluluk yenilince de üzüntü ikram edelim, arada harçlık da verelim, bayramlarda da kart atarız demedi. deseydi de kovardım, dalga mı geçiyon dümbelek derdim. bak şimdi ne kart var ne harçlık. karşılıksız bir sevgi sadece.

    yazılı ve görsel yayınlarla sürekli şişirilen bir rekabet var. basın kendi canavarını kendi yaratıp sonra bir şey yapmamış gibi bu canavara "tu kaka" diyor. öyle bir yoğuruyor ki ortamı bir süre sonra kan davasına dönüyor olay. o yaptı biz de yapalım. her derbi öncesi aman önceki olaylar çıkmasın diyerek insanın bilinçaltına yapılan seyahatlerle olaylara davetiyeyi kendileri hazırlıyorlar.
    okuduğu ve kurgulanmış programlarda gördüklerini-duyduklarını doğru kabul edince de taraftar gücün kötü tarafına yaklaşıyor. sonrası ortaoyunu. yöneticilerimiz de karşılıklı olarak laf ebeliğine girişiyorlar. "ama onlar da yaptı" demek haksızlığı örtmez, sana olan bakışı değiştirir.

    15 kasim 2009 galatasaray fenerbahce basketbol maci nda yaşananların ardından yazılanlar, söylenenler de ilginç geliyor bana. demet karabulut adlı kişinin yaptığı hareketten sonra ortam dağılmış, sahaya girenler, atılan cisimler vs. bu teyze neden böyle hareket yaptı bilmiyorum çok sığ bakayım "tuttuğu takımın renklerine yakışan bir hareket yaptı", ne demekse. özellikle fenerbahçe li futbolcular için çok yazılıyor, sonra bizim için yazılınca aynı kişiler bu sefer "renklerine yakışan yorumları olan taraftarlar" falan diyor. nasıl bir sidik yarışıysa.

    yöneticiler de önce kendi kapısının önünü temizlemeli, sahaya giren o kişileri varsa kombinesini iptal etmeli, galatasaray ın maçlarına giremeyeceğinin garantisini vermelidir. ismine cismine bakmadan bunu yapmalıdır. gerçekten taraftar ı olsun istiyorsa.

    konuyu dağıtmadan daha fazla; sahaya giren, dişisini arayan hipopotam gibi böğürüp küfür eden, cisim atarak rakibine zarar veren kişiler taraftar tanımı içine girmemelidir. taraftarlık içindeki nefretle beslenen bir olgu olmamalıdır.
  • 38
    http://captano.blogspot.com/...ede-taraftarlik.html

    --- alinti ---

    taraf tutan demektir illa ki. parti, kulüp taraftarı olunur.şarkıcı, artistlerin hayranı, fanı olunur.

    konumuz kulüp taraftarları. türkiye’de kulüp genellikle takım, futbol takımı olarak algılanır. ilk tanışıldığında, memleket neresi, hangi takımı tutuyorsun, hangi takımlısın sorusu en çok sorulan sorulardandır.

    bir insanı tuttuğu takımla tanımak aslında hiç mümkün değildir türkiye’de. olsa olsa o günlerdeki ruh hali hakkında bir fikir edinilebilir.
    ligde iyi konumda, hafta sonu maçını kazanmış, hele de derbi kazanmış bir takım taraftarının mutlu olduğunu öngörmek yanıltmaz pek.
    bunun dışında hangi takımın taraftarı olursa olsun kişilik, dünya görüşü, bağlılıkları, dini, cinsel tercihleri gibi bilgiler vermez türkiye’deki insanlar hakkında.
    oysa, dünyadaki bazı ülkelerde net bilgiler vermektedir taraftarı olunan takım. kimi kulüp etnik bir köken, kimi kulüp dini bir mensupluk, kimisi siyasi bir görüş bildirmektedir. bunların örnekleri çokça bilinmektedir. barcelona, celtic, rangers, atletico bilbao, river plate, lazio, livorno gibi.

    ama taraftarlık türkiye’de böyle değildir işte. takım tutmak, bir dünya görüşü belirtmez türkiye’de. bir kulübün taraftarıysanız sadece o kulübün taraftarı olduğunuz anlaşılır, başka hiçbir veriye dönüştüremezsiniz bunu.
    kimi zaman zorlama bir şekilde diğer ülkelerdekine benzerlikler kurulmaya çalışılmıştır. ama mümkün değildir. halkın takımı, aristokratların takımı, burjuvazinin takımı, sağcıların takımı, solcuların takımı, işçilerin takımı, köylülerin takımı, memurların takımı, polislerin takımı, ordunun takımı, sünnilerin takımı, alevilerin takımı gibi sınıflandırmalar sınıfta kalır. her taraftar grubu içinde her etnik köken, her din ve her siyasi görüşten ve her sınıftan insanlar vardır.
    aynı ana babadan dünyaya gelen, aynı evde yaşayan, aynı okullara giden kardeşler bile farklı takımları tutuyorlarsa bunu çok da irdelemek gereksizdir.

    kulüplerin de böyle bir iddiası zaten yoktur. kulüpler, oynadıkları branşlarda başarılı olup, kupalar kazanmak, şampiyon olmak isterler. ve diğer faaliyetlerinin hepsi bu amaca yöneliktir. daha çok taraftar, daha büyük stad, daha çok ürün satışı daha çok gelir içindir. daha çok gelir, daha iyi sporcular transfer etmek ve yetiştirmek için istenir. amaç hep aynıdır: kupalar kazanmak, şampiyon olmak.

    taraftar kimdir, ne yer ne içer, nerede takılır, illa ki maçlara gitmeli midir, kızınca kendi oyuncusu, hakem, rakip oyuncu, rakip taraftar, kendi taraftarı, kendi yönetimi, rakip başkan ayırt etmeden küfür etmeli midir, etmemeli midir? örneğin galatasaray taraftarı metin gibi midir? yoksa metin oktay gibi olması mı istenmektedir?
    elbette herkes canının istediği yapmaktadır. ama hangisi doğru veya mutlak bir doğru var mı? hiçbir yerde olmadığı gibi taraftar davranışlarında da mutlak doğru yoktur. bahsedeceklerim birbirinden farklı taraftar tipleridir. hepsine taraftar diyeceğim, hepsi bir kısım taraftar demektir, kafamız karışmasın.

    örneğin taraftarların bir kısmı, kendi takımına, futbolcusuna kaybedilen bir maçtan sonra küfür edilmesini, protesto edilmesini hoş karşılamaz ve doğru bulmaz. ezeli rakibini bile aşağılamanın doğru olmadığını, saygı göstermek gerektiğini düşünür ve savunurlar. olumsuz bir sıfat olarak “elit taraftar” diye nitelenme tehlikesi vardır bunun. kulübe, takıma her koşulda destek olunması gerektiğini savunurlar.
    bir diğer taraftar tipi, protesto edilmezse takımın cezasız kalıp, bir daha maçları kazanmak gereği hissetmeyeceklerini iddia edebilmektedir. benzer bir örnek vermek gerekirse, hıncal uluçacımasızca eleştirdiği 2002 milli takımı dünya üçüncüsü olduğunda, 3.lüğü beğenmemekle birlikte kendine pay çıkarmıştı. kendisine olan hırslarından futbolcuların maçları kazandığını söylemişti. böylece, yıllar süren idmanlar, çalışmalar, tecrübeler taca çıkmış oldu. ben de ona soruyorum, niye yarı final maçından önce takıma daha fazla yüklenmedin?
    kimileri de işi abartıp takımı dövmek gerektiğini iddia eder. var böyle tipler. başarının böyle geleceğini düşünürler. ne de olsa dayak cennetten çıkmadır !

    taraftar takımı hep kazansın ister. takımını çok sever ama takım kaybedince, gazetelerin 3. sayfalarında sıkça gördüğümüz haberlerdeki gibi, seviyordum öldürdüm noktasına gelir. asıl derdi takımdan çok kendisidir. kendine taraftardır. önemli olan rakip taraftarlarla okulda, işte, kahvede, sokakta karşılaştığında kazanan, hatta koyan taraf olma isteğidir. sabır göstermez, bekleyemez. gelecekten bir şey istemez, başarı şimdi olmazsa olmasa da olur taraftarın gözünde.
    tribünlerde sürekli tezahürat olur. sessizce maç izlemek yakışmaz taraftara, öyle ya tiyatro mu burası? hayatında tiyatroya gitmemiş tribün amigoları söyler bunu. bilmezler ki, tiyatroda gülmek, güzel bir repliği alkışlamak neyse tribünde de golü, güzel bir pası, bir kaleci kurtarışını alkışlamak aynı şeydir. ingiltere bizim için çok uç örnek olmakla birlikte, bunları yapan bir taraftar kitlesi vardır. bütün maç bir uğultu duyulmaz stadda. ama bizde birbirinin benzeri 150 arabeskten dönme şarkı söyleyen takımın taraftarları çok beğenilir, yere göğe konamaz. kimse takıma ne katkısı olduğunu sorgulamaz.

    türkiye’de tribünlerde küfür vardır. hem de bolca. ama şöyle düşünmek gerekir, nerede küfür yok ki? tv’de, sokakta, okulda, iş yerinde hatta mecliste bile küfür var. bu kadar küfür olan bir ülkede yine de çok ayıp karşılanır küfür etmek. bizim iki yüzlülüklerimizden biridir.

    taraftarlık çifte standard ve çelişkilerle dolu olmak zorunda bırakır insanı. bizim topçu kulüp yaparsa iyi, diğeri yaparsa kötüdür. karşı çıkarsanız mahalle baskısı yersiniz.

    taraftarlık yerine sporsever olmayı öğrenmemiz gerek. ancak o zaman, takımını sevmekten zevk alabilir, formanı giyen oyuncunun senden çok o forma için çalıştığını anlayabilirsin. o zaman takımını sevmeyi diğerinin antisi olmadan becerebilirsin.

    hayatta sadece tuttuğun takım varmış gibi yapmamak lazım. gibi yapmamak diyorum, çünkü hiç kimsenin sağlığıyla, ailesiyle, işiyle tuttuğu takımı kıyaslayabileceğini sanmıyorum. eğer varsa böyleleri, onlar için üzgünüm. koca bir hayat geçer altlarından, haberleri olmaz.
    yazık !

    --- alinti ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın