• 88
    sproun birbirinden farklı branşlarında kendimce gösterdiğim başarılar:

    futbol: lise yıllarında okul takımında oynamak, "takoz recep" ünvanını elde etmek.
    halı saha: sıfıra inip orta yapabilmek, kolay pozisyonları kaçırıp saçma sapan goller atmak, 2 maç ardı ardına çıkarabilmek.
    basketbol: okul çıkışlarında yapılan streetball turnuvalarında yıllardır basketbol oynayanların arasında yer bulabilmek.
    masa tenisi: yenilsem de ezilmem, iyiyimdir.
    atletizm: askeri sınavlara hazırlanan arkadaşlarla 4000 mt koşuları yapmak, sigara içmeyen arkadaşlar 20-25 gün çalıştıktan sonra günde bir paket sigara içen şahsımın daha ilk gün diğer arkadaşlara koşunun yarısında tur bindirmem. onlar 4000 metreyi ortalama 13 dk gibi koşarlarken ilk günden 10:30 yaptım.
    bilardo: il genelinde yapılan 3 bant turnuvasında ilk 10'a girmem. ayrıca karambolde tek istekada 50 sayı almışlığım var. breh breh...
    squash: 2 saat durmadan oynayabiliyorum mesela.
    dağcılık-tırmanma: ailecek gidilen pikniklerde olmadık kayalara tırmanıp geri inememe rekoru.
    yüzme: su altında 90 saniye ilerleyebilmek, hiç durmadan 1 saatlik mesafeye açılıp 1,5 saatte geri dönmek.
    briç: yılardır oynayan abilerin karesinde kısa zamanda yer edinmek. (bkz: briç/@vinca)
    bisiklet: 15 yaşında 30 kilometre hiç durmadan pedal çevirmek.
    bowling: 240 sayılık bir seri yakalamak.
  • 89
    galatasaray sözlük halısaha tarihinin ilk golü.
    galatasaray sözlük halısaha tarihinin ilk yelek giydiren adamı.
    galatasaray sözlük halısaha tarihinin ceza sahası dışından ilk golü. (yani ceza sahası çizgisi yok ama ceza sahası dışı sayılır nerdeyse)
    galatasaray sözlük halısaha tarihinin jeneriklik ilk golü (iki kişinin arasından sıyrılıp sol köşe doksana)

    ulan amma başarım varmış. neyse bütün bu başarılarımın nedeni olan golümü koyayım.

    http://a2.sphotos.ak.fbcdn.net/...246370_1857048_n.jpg

    siz ayrı ayrı mı sandınız. :(
  • 90
    ilkokul 5'in sonuna kadar basket topununu elime almamıştım. tabi o zamanlar her yer futbol sahası olabilirken basket potası bulmak, bulsan da boş bulmak neredeyse imkansızdı, bunun da etkisi vardır basketboldan uzak olmamın. neyse, mahalle araları, boş arsalar sabah akşam futbol oynayan biriydim, ilkokul 3te de iskenderunspor altyapısına girdim hatta. 5. sınıfın sonunda anadolu lisesine girmemle beraber tanıştım basketbolla. şöyle ki; okulda baya bir önem veriliyordu basketbola ve sınıflar arası turnuvalar yapılıyordu. bizim sınıfta da basketbol seven arkadaşlar turnuvalara girmek istediler fakat 4 kişilerdi, 5. adam arıyorlardı. bana lan gel en azından sporcusun 5i tamamla dediler. çıktım bildiğiniz futbol mantığıyla basket oynadım. maçlar sonunda hoca idmanlara çağırdı ve basketbola adım atmış oldum. uzun bi süre hem basket hem futbol idmanlarına gittim ama daha sonra dağılan altyapı, dersler falan derken futbolu bırakıp sadece okul takımında basketbol oynamaya devem ettim.

    3 sene sonra artık orta son sınıfta, takımın en büyükleri olmuştuk. kaptan olmuştum ben hatta. finale kalmıştık. iskenderun'un o yaş grubundaki gerçekten çok iyi adamlarını barındıran br takımla oynayacaktık. o zamanlar orta okullara alan savunması yasaktı ve 4 faulle oyun dışı kalıyorduk. maç başladı, dedim ya adamlar iyi bizden, sürekli öndelerdi ve biz faul problemine girmiştik. son çeyrekte biz 4 kişi kaldık ve son saniyelere 1 sayı geride girdik. çaresiz orta sahadan salladım topu. girmedi ama faul yapmışlardı. ilkini kaçırdım ikincisini attım, berabere oldu ve hakem maçı bitirdi. 3. atış neden yoktu hala anlamış değilim. neyse uzatmalar başladı, bizden bir kişi daha çıktı 4 faulle 3e 5 kaldık. 3 kişiyiz ama diğer iki arkadaş finale kadar doğru düzgün süre bile almamışlardı. daha sonra rakip de 4 kişi kalınca biraz rahatlamıştık zaten. ilk uzatmanın sonunda yine bana faul yapıldı, maç berabereyken. hoca mola aldı dinlendirdi beni öptü sardı sarmaladı, birini at bitsin koçum deyip yolladı moladan. gittim ikisini de kaçırdım döndüm :( tek oynayan benim, hoca kızamıyo da. neyse siktir et dedi, başladık 2. uzatma devresine. o devrenin sonlarında kopardık maçı ve şampiyon olduk. tamam maç içinde atsam bitecek faulleri atamamış olabilirim ama olayın bütününü düşününce başarı lan işte. ben oyun kurucuydum bi de uzunumuz vardı iyi, onla çekerdik skor yükünü çünkü habire ikili oyun oynardık. o bile 3. periyotta falan çıkmıştı 4 faulle ve 13 sayıda kalmıştı hiç unutmam. ben baya 51 sayı atmıştım. vay amk şimdi böyle söyleyince bi acayip geldi lan, şu dakkadan sonra başarımı tartışmam açık konuşim, 51 sayı der susarım.

    aslında başlıkla alakası yok ama bu acayip maç içinde yaşanan bir kaç olayı da anlatmadan geçmeyim. 3. periyod sonunda yenik durumdayken maçın bittiğini sanan hocamızın hakemlere isyanını, toplayın eşyaları lan deyişini, maçtan çekiliyoruz sanıp panikle hocam daha bi periyod var fark da az dememizle hocanın maçın bittiği için öyle dediğini anlamamızı ama o streste gülemememizi; bench arkasında oturan fen hocamın molalarda haloooo 5 verecem sözlüne diyerek beni motive çabalarını, aynı fen hocamın molada sürenin durduğunu bilmediğinden az kaldı haloooo 15 14 13... diye geri sayım yapmasını, ilk uzatma sonunda benche gelirken bizim koçun ayaklarını açıp parkeye oturuşunu ve beden hocamızın yüzüne su çarpıp koçu kendine getirme çabalarını, molalarda 4 faulle oyun dışı kalmış arkadaşların salya sümük ağlamalarını ve de maç bittiğinde soyunma odasının önünde milleti yararak bana ulaşan koçun 3 kişiyle de sikeriz oğluuuum diye haykırarak yanağıma kondurduğu o bol salyalı buseyi unutamam.

    not: geçen captano'yla bir sohbet sırasında konu buralara geldi, yazsana sözlüğe abicim dedi. bugün cracks'in entrysini görünce hatırladım. onlar olmasaydı bu entry de olmazdı. o yüzden vereceğiniz tüm on'ları onlar adına alıyorum. sağolsunlar, varolsunlar. (alkışşş)
  • 94
    2000- resmi olarak olmasada türkiye counterstrike şampiyonluğu - t10t10, onc,adeks, wall.. vs gibi çok ünlü (ve hatta en iyisi biziz diyen klanlar) klanların yanında, ankara-izmir-adana ve antalya dan üst düzey klanların hepsiyle maç yapmış ve hiç kaybetmemiştik

    2001- resmi olarak türkiye counterstrike şampiyonluğu - wcg * şampiyonluğu ve online avrupa eleminasyonundan çıkıp, ancak sponsor bulamadığımız için güney kore de düzenlenen finallere gidememiştik, hala içimde ukde dir...

    2002 - isveç dreamhack turnuvasında o dönemlerin sayısız dünya şampiyonluğu yaşamış isveçli klan ı (ki oyuncular değişse de klan hala aktif ve çok ünlüdür) sk-gaming ile isveç televizyonunda yayınlanan showmatch *

    2003 - ilk büyük online turnuva deneyimim, güney kore de düzenlenen korea vs world turnuvasına katılıp nene hızında internetimiz * sayesinde madara olmamız ancak dönemin en tanındık ve bilindik kore klanı olan estro ile maçımızın kore televizyonunda canlı yayınlanması...

    2002-2003-2004 - wcg türkiye counterstrike turnuvası hakemliği

    2000-2004 - istanbul bilgi üniversitesi bahar şenlikleri çerçevesindeki counterstrike turnuvalarında takımsal ve bireysel *olarak namalup 4 şampiyonluk - sağolsunlar okuldaki son senem olan 2005 hariç bahar şenliklerini bedavaya getirmemi sağlamıştır *

    2000-2003 - sayısız irili ufaklı yerel ve online counterstrike turnuvası şampiyonlukları, sağolsunlar o dönemlerde öğrenci halimle 5 kuruş harcamadan pc yi yenilememi sağlamışlardır *, ekşisözlük lan partylerde suserleri counterstrikedan bezdirmek.. vs

    dersenizki sportif başarı dedik ulan! dünya kabul ediyor bunun spor olduğunu bilmeyenler öğrensin diyerek link de vereyim hemmen:

    http://en.wikipedia.org/wiki/E-sports
  • 95
    sportif hiçbir başarım olmadı bugüne dek. spor yapmaktan çok spor yapanları izlemeyi sevdiğim için. ama beden eğitimi derslerinden kaçmak için hocayı şu şekilde kandırmışlığım var (sporla az buçuk bağlantısı olduğu için aktarmak istiyorum):

    sene, doksanların sonları... lisedeyim. beden eğitimi derslerinde yorulduğum için dersten kaçmayı kafama koymuşum... güya, ayak bileğimi burkmuşum o gün! "çok ağrıyor" dedim hocaya. hocam, dişiliğinin bir zaafı olarak büyük bir merhamet duygusuyla bileğime bakıp, "ah, çok fena olmuş bu!.." diye serzenişte bulunmaz mı!.. ortada hiçbir şey yok, sapasağlamım halbuki. bileğimin burkulmasına neredeyse ben bile inanacaktım. gülmemek için kendimi nasıl zor tutmuştum, bugün bile aklımdadır.

    edit: bence bu da bir başarıdır. belki de oscarlık bir oyunculuk başarısı. *
  • 97
    a genç takım istanbul şampiyonluğu
    a genç takım türkiye şampiyonası finali (bireysel olarak sakaryaspor yöneticileriyle ufak bir görüşme)

    sakarya üniversitesi spor akademisi 1500 metre koşusu en iyi 2. derece ( 4.40)
    sakarya üniversitesi spor akademisi koordinasyon sınavı en iyi 2. derece (0.33.30)

    nizami basketbol potası çemberine 1.73 boyla dokunabilme.
  • 100
    itü işletme mühendisliği mezunlar derneği futbol turnuvası şampiyonluğu.
    artık halı saha topçusu olduğuma göre halı sahadan bir başarı hikayesi yazmak lazım. hem de takımı tek başıma nasıl şampiyon yaptığımın hikayesi.
    bir de son zamanlarda sözlük halı saha maçlarında, bazı münafıklar tarafından kadrolarla oynadığım, maç içinde çeşitli pislikler yaptığım anlatılmaya başlandı. eskiden çok daha fenaydım gençler iyice anlasınlar diye anlatıcam bu hikayeyi.

    turnuva var dediler gittik. aynı turnuvada bir kaç şampiyonluğum daha var bu önemli. okulun eski abileri bir takım yapmış, bizden oynacaksın dediler, eyvallah dedim. maçlarda gerek hak ederek gerek hakemi bağlayarak finale çıktık. takımdaki abiler derneğin hem kurucuları hem de yöneticileri. hakemi bağlamak sorun değil yani.
    neyse, bizimle finale kalan takım fakülte takımı. benim kaptanlığını ve aynı zamanda öğrenci olmama rağmen, üniversite içinde resmi temsilciliğini ve hocalığını yaptığım fakülte takımı. hem de rektörlü kupası 2.si. topçuların hepsi hem üniversite takımında hem de itü kulüp takımında oynuyor. hepsini bu takımlara ben götürdüm, hepsinde de kaptanlarıyım. bu kadar incık cincık anlatıyorum ki, rakibin ne kadar güçlü olduğu belli olsun. bizim takımda top oynayan tek adam ben varım, hepsi ihtiyar.

    maç başladı, bunlar bize hemen farkı açtı. durdurmak ne mümkün. ilk yarının ortalarında mecburen "maçı ve şampiyonluğu kazanmak için her yol mübahtır" kılığıma büründüm.
    başladı; formadan, şorttan çekmeler, dirsek atmalar, çimdiklemeler, oyun devam bacak arası falan atıp kafa yapmalar, kendini yere bırakmalar, kaleciden topu alıp, rakiplerinin hepsini geçe geçe gol atmalar, topa ve adama aynı anda kayarak faulsüz topu almalar, sürekli konuşarak sinirlerini bozmalar, hakemle oynamalar.
    bunların hepsini birden yaparken, bir anda farkın bittiğini gören rakibin bütün dengesi bozuldu. devre arasında yanlarına gittim, birbirlerine bağırıyorladı. beni de kovdular yanlarından zaten. ama osman'a dedim ki, "abicim napıyım, hepinizi çok seviyorum ama böyle yapmazsam maçı alamıycaz, belki bir şansımız olur". osman arkadaşlarına söyleseydi dediklerimi, oyuna daha iyi konsantre olabilirlerdi, beni kafalarına takmayıp bizi dağıtabilirlerdi. ama onlar bana sinirlenmeyi sürdürmeyi seçti, maç berabere bitti, uzatmaya gitti, uzatmada berabere bitti. bir de bu sürede ben çok yorulduğum için, ikinci devrenin ortasından itibaren top bizdeyken oyuna girdim, rakip hücum ederken kenare gelip dinlendim.

    neyse, kaldı işi penaltılara. benim derdim de buydu. penaltılarda her şey olur. nitekim maç boyu bütün sinirleri bozulan fakülte takımını yendik. çıldırdı çocuklar, görmeliydiniz. kupa töreninde de arıza yaptılar. sertifika gibi bir şey verdiler, orada "turnuvaya katkınız, centilmenliğiniz, sportmen kişiliğiniz" gibi sözler vardı, "kaptan, sen bu sertifikayı hak etmiyorsun, senden bahsetmiyor orada" falan dediler.

    onlara elimdeki kupayı göstererek : "bir daha topçuyum diye karşıma çıkmayın, kantinde futbol falan konuştuğunuzu duymamayım, şu takıma yenildiniz ya yazıklar olsun" dedim. hak etmesem de kazandım.

    sözlük maçlarında ağlayan arkadaşlar, daha bir şey görmediniz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın