• 21
    seneyi hatırlamıyorum ama mevzuyu çok net hatırlıyorum. ben türk değilim. ana baba tamamen rus'uz. baya küçüktüm rusya'dan türkiye'ye gelmeye karar verdik ve göç ettik. her neyse öyle yaşantımıza devam ederken amcam türkiye'ye gelerek bir ziyarette bulundu. adama bizimkiler öyle şehri falan dolaştırmış gezdirmiş. eve gelirken de bizlere hediye almak için bir mağazaya uğramış bir kaç tane forma almış. her neyse hocam, adam geldiği gibi beni ve üç abimi sıraya soktu. poşetten çıkardığı formaları tek tek tamamen rastgele bizlere verdi ve bu takımları tutacağımızı söyledi. en büyük abime beşiktaş, ondan sonrakine fenerbahçe ve en küçük abimle bana galatasaray forması düştü.

    baya iyi anı. bu da böyle bir anıydı. ha gönlümüzün bir yerinde ufak cska moskova yatıyor mu? evet.
    galatasaray'lı böyle olduk. allah amcamdan razı olsun. arada bu olayı kendisine hatırlatırım.
  • 46
    serin bir yaz akşamıydı. fenerbahçeliydim o zamanlar. devre arasından sonra lige bomba gibi dönen fenerbahçemiz, osmanlıspor deplasmanına çıkmış ve 3-0 kazanmıştı, keyfimize diyecek yoktu. stadyumdan çıkıp, bağdat caddesine doğru keyifle maçı değerlendirerek yürürken çarptım ona. aslı... aslı galatasaray'lıydı, çarpmanın etkisiyle elindeki gsstore poşeti yere düştü, yardım etmek için eğilecektim "gerek yok" dedi. "değmesin formama fenerli eli" dedi. zar zor biriktirdiği parayla aldığı dört yıldızlı formayı gösterip gülümseyerek. "ne olacak canım, biz senin bildiğin fenerlilerden değiliz" dedim ona gülümseyerek. "olsun yine de istemem" dedi omuz silkerek ve sonra bana bakıp yine gülümsedi ve "gerçi ben de fenerliydim" dedi. şaşırmıştık, bir an havanın da çok güzel olması ve onun güzel gülümsemesinden etkilenerek "bizimle gelip, bir şeyler içmek, anlatmak ister misin?" dedim. "biralar bizden". saate baktı ve "peki o zaman" dedi. sanat'a mı gidelim yoksa aslanım mı diye düşünürken tabi ki aslanım dedi. arkadaşlarla birbirimize baktık ve peki dedik. oturduk ve bir şeyler söyledik, sohbet uzadıkça uzuyor, o gülümsedikçe etrafa mutluluk dağıtıyor, bense içtikçe ona aşık oluyordum. aşık oluyordum ki, "erkek arkadaşım" dedi, "erkek arkadaşım galatasaraylıydı" onun sayesinde galatasaraylı oldum". "galatasaraylıydı, derken? ayrıldınız mı?" diye sordum bir umut kırıntısı. "hayır, geçtiğimiz sene uefa kupasını aldığımızda kalp krizi geçirdi ve onu kaybettik" dedi. uefa kupası finalinde stadyumda çektiği fotoğraflarını gösterecekti instagram'dan ama şarjı bitmişti. benim telefondan bak istersen dedim, profilini buldu, fotoğrafı gösterdi, ben de fotoğrafı büyütmeye çalışırken yanlışlıkla çift tıkladım ve fotoğrafı beğendim. "erkek arkadaşın, o en azından mutlu ölmüş" diyebildim. "evet, yalnız saat çok geç olmuş gitmem lazım" dedi. evi yürüme mesafesindeydi ama yine de ona eşlik ettim. ve ayrılırken "görüşürüz" dedi. ve birbirimizi öptük. aslı'ya gerçekten aşık olmuştum. onu metrobüse bıraktıktan sonra dönerken farkettim numarasını almadığımı. kahroluyordum :( ertesi gün, instagramdan bir mesaj geldi. "numaramı almamışsın şapşal :) fotoğrafı da beğenmesen bir daha nasıl haberleşecektik" yazıyordu. havalara uçtum. "bir sonraki buluşmamız ne zaman :)" dedi. sadece pazar günü müsaitim dedim. pazar galatasaray'ın maçı var görüşemeyiz dedi. ben de gelirim dedim bir an boş bulunup. çok sevindi ve ertesi gün buluştuk. aslı'nın ona büyük gelen galatasaray formalarından birisini giydim ve stadyumun yolunu tuttuk. önce ali sami yen sokaktaki arkadaşlarına selam verdik, herkes tanımadığı için "ulan bu lavuk kim" der gibi bana bakıyordu. bense sanki fenerli olduğumu anlayacaklar diye korkuyordum ve kalbim çok hızlı çarpıyordu. sokağı geride bıraktık ve stadyuma doğru yol aldık. eski açık tribündendi biletlerimiz. açık dendiğine bakmayın, sonradan üzeri kapatılmıştı bu emektar tribünün. yeni açık sarı desene diye bağırdık hep bir ağızdan, fakat yeni açık sarı demiyordu, ara sıra hareketlenip "yeni açık sarı diyecek" diyorlar ama bir türlü "sarı" demiyorlardı. kapalı tribün halimize acımış olacak ki "sarı" deyiverdi. heyecanla laci derken aslı tuttu beni "napıyosun salak" dedi gülümseyerek. heyecan yaptım afedersin dedim. ve bir dahaki sarı'nın ardından kırmızı dedim, şampiyon dediler, cimbom dedim. maç başlıyordu artık. galatasaray'ın yeni transferi mustafa pars tribünleri selamladı. onun fotoğrafını çekebilmek için yarışıyorduk adeta. sonra şino'ya seslendi, şino duymuyordu, mustafa daha yüksek sesle bağırdı ama duyuramadı sesini ve son kez "şino! lan şino! aq senin lan! diye bağırdı. tribünde gülüşüyorduk hepimiz. ortamı gerçekten çok sevmiştim. ve o akşam galatasaray'lı olmaya karar verdim. aslı buna çok sevindi. artık bütün maçlara birlikte gidiyorduk. ama aslı'yla daha sonra ayrıldık malesef, adana'ya taşınmışlardı. ama bize her sevdadan geriye kalan sadece galatasaray. aslı da zaten adana'da bi çocukla tanışıp adana demirspor'lu olmuş. kısmet...
  • 31
    kuzenin baskısıyla fenerliyim o zamanlar. yaş 6 falan. tabi büyükler nasıl yönlendirirse o bizde.
    neyse dayım koyu galatasaraylıdır.bir akşam -gene yaş 6 tabi- yemek yiyoruz dayımlarda. hiç unutmam çorba içiyordum-ulan nasıl etkilendim ve korktuysam artık. şu diyalog geçti dayımla:

    dayım: hangi takımlısın yeğenim sen.
    ben: fenerbahçe dayı.
    dayım: bundan sonra galatasaraylısın.
    ben: peki dayı.

    sıkıyorsa karşı gel:)

    seni seviyorum dayı. hakkını zaten ödeyemem de bu konuda da teşekkürü borç bilirim.
  • 87
    doğumundan 9 ay önceydi, milyonlarca kardeşimle yarışıyordum. hepsi tek tek elendi ve mayis ayının başı gibi sarı lacivertli atkılı biri ve sarı kırmızı atkımla ben kaldık. yarışın son metrelerinde onu yakaladım ve geçtim. bitirirken bağırdığımı hatırlıyorum. "mayıslar bizimdiiiiir." o da arkamdan küfür etti ve kayboldu. ben de "çıkışa gel" diye haykırdığımı hatırlıyorum. 9 ay sonra çıkışta bir tedirgin oldum. benim yirmi katım büyüklüğünde, beyaz kıyafetli birisi, elleri piçaklı ve kanlı çıkışta beni bekliyordu. küçücüktüm ve savunmasızdım, göbeğimden çıkan kabloyla adamı boğacak halim yoktu! çıkar çıkmaz beni kıçımdan tokatlamaya başladı. sonradan öğrendim o sarı lacivert atkılı kişi değilmiş.

    zamanında kadıköy' de oturmama rağmen, göztepe' de doğmama rağmen, annem dışında ailenin diğer üç ferdi fenerli olmasına rağmen ben galatasaraylı doğdum. çünkü mayıslar bizimdir.
  • 74
    tarih 9 kasım 1988. pek çoğumuzu galatasaraylı yapan 9 kasım 1988 galatasaray neuchatel xamax maçı günü gelmiş çatmış. babam televizyonu açtı deli gibi heyacanla maçı izlemeye başladı. goller geldikçe sevinçten kendinden geçiyor. e tabi bu sevinç beni de coşturdu, o gün futbola ilgim başladı ve galatasaraylı oldum. ha bu arada babam gençliğinde sıkı bir fenerliymiş, 1975'te benfica'dan 7 yiyince fenerliliğini serinletmeye alıp, gaziantepsporlu olmaya karar vermiş. avrupada türk takımlarını destekleyen babam 1988de farkında olmadan beni sıkı bir galatasaraylı yaptı :) e tabi aradan geçen yıllar içinde ben de ılık fenerli babamı sıkı bir galatasaraylı yaptım ;)
  • 55
    çocukluğunu 90'larda geçirmiş biri olarak, bilhassa haftasonları radyodan maç dinlemek, cine5'ten maçları izlemek, mavi logolu star'da şampiyonlar ligi şerefine nail olmuştum. kalabalık bir evde dede, babaanne, anne, baba beraber yaşayınca ve dedeyle pederin ikisi de ağır galatasaraylı olunca benim için işler çok rahat oldu. anne tarafı ağır beşiktaşlı olmasına, rahmetli diğer dedemin sahip olduğu otobüsle beşiktaş şampiyonluklarında tura çıkacak kadar fanatik olmasına rağmen baba tarafından çok sağlam bir tedrisat almıştım. kaybetmeye hiç tahammülü olmayan iki kuşağın galatasaray maçında aynı takımı tutmalarına rağmen devamlı tartışmaları bana hep garip gelirdi aslında. maç izlerken bir yandan da tartışma programı izler gibi olur, bunlara bir anlam vermeye çalışırdım. ama yaş ilerleyip zihin berraklaştıkça o fanatiklik ve tutku bana da yerleşti. 2000'de ilk fıçı biramı 17 mayıs akşamı peder beyle beraber 10 yaşındayken içtiğimde nasıl bir tarih yazıldığını tam kavrayamamıştım ama yaşadığım sevinç unutulmazdı. yine o yıl şampiyonluk maçına karaborsadan bulduğumuz biletle ilk kez gittiğimde pederin boynunda izlemiştim sami yen'de bütün maçı. 2001 sezonunda okul yüzünden erken yatmaya zorlanırken, eve dönüşte hemen uyuyup akşam da bütün maçı zevkle seyrederdim. tabi yine dede ve pederin yoğun tartışmaları arasında. o 2001 aralık ayında peder bey bu dünyadan göçtü gitti ama arkasında en az kendi kadar galatasaraylı bir evlat bıraktı ve her galibiyeti, şampiyonluğu, kupayı, gurur dolu anı kendisine ithaf ettim. yarın da şampiyon olunca formamı giyip kabristanını ziyaret edeceğim ve kendisine bu gurur dolu hissi yaşamamı sağladığı için tekrar teşekkür edeceğim. insanın ailesinden kalan bir mirası iliklerine kadar hissetmesi gerçekten paha biçilemez bir durum. taçsız kral metin oktay'ın o sözü, gerçekten de çok doğru.

    (bkz: galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş köklü bir inançtır)
  • 65
    annem ve babam çalıştığı için beni bakıcıya bırakıyorlardı çocukken. bakan teyzenin de galatasaraylı kızı ve beşiktaşlı oğlu vardı. biri beşiktaşlı biri galatasaraylı yapmaya çalışıyordu ablayla aram daha iyi olduğu için galatasaraylı olmuştum. bu arada babamda trabzonsporlu,neden benide trabzonlu yapmadın diye sormuştum. “ ben tuttum düzgün bir şey göremedim,sen kendin seç istedim.” demişti *
  • 64
    87-88 sezonunda 29 ağustos günü daha 13 yaşındayken eniştem ( sakarya’lıdır kendileri) galatasaray-sakaryaspor maçına kapalı tribüne götürmüştü beni. eski açık tarafa yakın ortalarda oturmuştuk. tanju çolak rövaşata gol atmıştı gözümün önünde. böyle bir sihir mi var ben o yaştayken. o sezon yaklaşık 10 maça gittim eski samiyende. şampiyonluk maçında bile oradaydım. mecidiyeköy’den taksime yürümüştük. ondört yıllık bu çile bitti artık o sene...
  • 79
    86-87 sezonu oynanıyordu, beşiktaşlı dayımın bir iki yıldır süren yoğun markajına artık dayanamayan galatasaraylı babamın (belki de 14 yıldır şampiyon olamıyor olmanın getirdiği sinirle) 7 yaşındaki bana yarı şaka yarı ciddi "bak evlatlıktan reddederim ha!" deyişini hala net şekilde dün gibi hatırlarım..
    deyiş o deyiş, iyi ki de demiş...
    o gün bugündür sefasını sürerim galatasaraylı olmanın...
  • 54
    sene 1996. buzkets henüz 4 yaşında. anne sülaleden gelme fenerli, baba fanatik olmasa bile beşiktaşlı. buzkets mi? biri sorarsa ne olduğunu bilmeden fener diyor... buzkets kıvırcık ve sarı saçlarını kimseye elletmeyen, makas görünce zırlayıp katiyen saçlarını kestirtmeyen ve ortalıkta kız çocuğu gibi lüle lüle saçlarla dolanan bir velet. buzkets' in babası ile bir rütini var. her ay sanki kendi traş olacakmış gibi baklavacının yanındaki berbere babasıyla beraber gidip babayı traş koltuğuna oturtup biraz sonra babasına aldıracağı baklavayı düşlüyor. yine böyle bir günde buzkets babasını berber amcanın kollarına bırakmış arkadan traşın bitmesini beklemekte. berber tam bir mahalle berberi. 3 kişi traş oluyor, 10 kişi muhabbet ediyor. traş bahane aslında millet goy goya gelmiş. işte tamda böyle bir anda bir adam oturuyor buzkets' in yanına. bir süre sonra buzkets' e hangi takımlısın diye soruyor. buzkets durur mu hiç yapıştırıyor cevabı; fener ! bu cevap adamın hoşuna gitmiyor gel seni cimbomlu yapalım diyor. buzkets olmaz diyor. adam bu sefer sana çikolata alalım diye üsteliyor. buzkets yine yok diyor... ama adam inatçı. sana bir sürü çikolata, şeker, dondurma alalım diye üsteliyor bu sefer. buzkets yine inatçı yok diyor. bir süre sonra adam bu sefer teklifini çikolata, şeker, cips, kola diye yineliyor. buzkets bu ahlaksız teklif sonrası berberle koyu muhabbete girmiş babasına şöyle bir baktıktan sonra esrarengiz adamla birlikte berberden çıkıyor. sonrası mı? babanın traşı sonunda bitmiş, bir yandan berbere parasını öderken bir yandan da içinden nerede lan bu çocuk diye geçirirken kapıdan içeri adeta bir maskot girer... sarı kırmızı atkı takmış, pazar işi formalardan giymiş, hatta yetmemiş kafaya kasket bile geçirmiş bir yandan da ellerinde poşet dolusu çikolata ve şekerler var. evet buzkets o esrarengiz adamla gidip tam teşekküllü bir cimbomlu olarak dönmüş. ama sadece cipsle, şekerle, çikolata ile kalmamış birde üstünü giydirtmiş...baba şok içinde tabi. esrarengiz adam ise berberdekiler tarafından tanındığı için pek bir problem yok. ne oldu, ne bitti muhabbetlerinden sonra buzkets ve babası berberden ayrılıp eve doğru yola çıkar. tam çıkarken adam en büyük kim diye sorar ? buzkets avazı çıktığı kadar bağırır; cimbom! evet işte bende böyle oldum cimbomlu... o adamın sesini, yüzünü vs. hatırlamıyorum. yaptığı şey ise gerçekten çılgınca. ama hayatımdaki en ilginç hikaye bile sayılabilir. tabi olayları tüm çıplaklığı ile hatırlamıyorum. özellikle alışveriş faslını vs. ama bugün bile babam ara sıra hiç tanımadığı herifle çıkmış gitmiş, adamada bir sürü şey aldırmış eşek herif diye laf sokmaya devam eder. yani uydurma, abartma, kurmaca filan değil yazdıklarım. burdan o dayıya sesleniyorum, iyi ki beni kandırmışsın, iyi ki bir çocuğu ebeveyninden habersiz alıp götürmüşsün, iyi ki gerçekten var olmuşsun. bir kez daha, binlerce defa daha teşekkürler...
  • 81
    henüz ilkokul yıllarımda(2. sınıftım sanırım) doğunun dağlık bir bölgesinde(pederin meslek gereği) 2 katlı bir evde oturuyorduk. alt katımızda oturan benimle yaşıt(nasıl denk geldiyse) sınıf arkadaşım ise fenerbahçeliydi. bütün gün de kendisiyle vakit geçiriyoruz, yapacak pek bir şey yok(insan yok zaten bulunduğumuz yerde). ben de fenerbahçeli olmuşum. anlamıyorum futboldan falan, oyuncu say deseniz sayamam ama soran olursa fenerbahçeliyim diyorum. kuzenler ise büyük boy galatasaray menü. 6-7 tane kuzen var hepsi cimbomist. beni çok geçmeden galatasaraylı yaptılar. gel oğlum dön şu yanlıştan, galatasaraylı yapalım seni nidaları sarmış etrafımı...
    ben de safım zaten. hiçbir şeyden çakmıyorum pek, tamam dedik gidiyoruz bir alamete. sonra alışkanlıklar gereği takip etme gereği duyduk, hakiki cimbomlu olduk bir şekilde. belki birkaç sene daha fenerbahçeli kalsak şu anda antu yazarı, ahmet ercanlar türevi bir eleman olacaktım(kulağa korkunç geliyor, evet). hayat ilginç, pamuk ipliğine bağlı bazen. beni fenerli olup çile çekmekten kurtaran allah'a şükürler olsun. verilmiş sadakam varmış diyorum şimdi. belki paralel bir evrende fenerbahçeliyimdir. yazık bana. umarım antu'da yazmıyorumdur.
App Store'dan indirin Google Play'den alın