• 29
    bizim sülale öyle kalabalık bi sülale değil. açıkçası babam, annem, abim hiçbiri takım tutmaz ve futbolla ilgilenmezlerdi. küçükken evde sadece ben maç izlerdim. diğerleri maç yerine başka şeyler izledikleri için soğuk salonda klasik tüplü televizyonumuzda tek başıma türkiye kupası ve şampiyonlar ligi maçları izlediğimi hatırlıyorum. teletext'ten de sürekli puan durumuna, maç sonuçlarına bakardım daha ilkokula gidiyodum o zamanlar. nasıl galatasaraylı olduğum net değil yani, bi yerlerde bi şeyler beni sarı-kırmızı renklere yöneltmiş, iyi ki de öyle yapmış. pazardan alınan ümit karan formamı giyip gururla sabahtan akşama kadar top oynardım. ali sami yen'e gidememek en büyük pişmanlıklarımdandır. neyse aslantepe'ye gittim. son olarak; iyi ki galatasaraylıyım.
  • 30
    adım 'kartal' olacakmış! şaka değil gerçek.

    babam koyu beşiktaşlı. ailenin de reisi tabi. genelde kararları kendisi verir. cinsiyetimin öğrenildiği gün demiş oğlumun adı kartal olacak! annem normalde babamın aldığı kararlara tepki göstermez, destek verir yani babama. ama kartal ismini duyunca üzülmüş kadın. ilk defa o zaman tepki göstermiş. kartal diye isim mi olur? olur olmasına da bizim nesilde taşak konusu olacak bir isim. özellikle ilkokul dönemlerinde arkadaşlar arasında taşak olursa çocuğun hayatı kararır. bu kesin bilgi.

    neyse, başlarda ikna edememiş babamı. bakmış olmuyor, amcama, dayıma vs. söylemiş herif kafayı yedi ille de adı kartal olacak diyor şuna bir el atın demiş. dayım da amcam da koyu galatasaraylı. olaya müdahale etmişler. bu tartışma nüfus müdürlüğüne kadar gitmiş tabi. sağolsun nüfusta çalışan memur da galatasaraylıymış. abi yazık etme çocuğa falan zar zor ikna etmişler. tabi kartal isminden caydırmaya çalıştıkları için bizimkiler adımı ne koyacaklarını düşünmemişler. bildiğin cümbür cemaat gitmişler aq nüfus müdürlüğüne. dedem demiş muzaffer olsun. muzaffer de dedemin dayısının adı aq ne alakaysa? kaldı ki o da en az kartal kadar taşak geçilecek bir isim düşününce. dedeme pek ses etmemişler, büyüktür onun dediği olsun demişler. sade muzaffer olursa fena goygoy döneceğini anlamışlar ki bir isim daha koyma kararı almışlar. herkes kağıda yazmış bir isim, kura çekmişler kuzenimin yazdığı çağrı ismini çekmiş memur. tamam demişler, muzaffer çağrı olsun. iş bitmemiş.

    beşiktaşlı doğmuşum.

    dedimya babam çok koyu beşiktaşlı diye. adamda keçi inadı var ille de beşiktaşlı olacak oğlum diyip duruyormuş. ilk 2-3 sene sözde ben beşiktaşlıymışım. amcam o zamanlar genç, bizde kalıyor. trt'de la liga maçları olurdu 90'larda. bana futbolu sevdiren adam amcamdır bunu her zaman söylerim. onunla maç izlemeye, futbolcuların adlarını öğrenmeye başladım. idolüm amcam olunca tutmak istediğim takımı da buldum. cimbombom!

    babam çantada keklik gördü bu takım tutma işini, pek üstüme gelmedi kesin beşiktaşlı olurum diye. amcam hızlı davrandı ve kazandı.

    2-3 sene sonra da babam futbolu bıraktı zaten. ama ne zaman babamla forma almaya gitsem hep bir beşiktaş forması giydirmeye çalışır aq.

    edit: babam futbolu bıraktı derken eski ilgisini yitirdi anlamında dedim. yoksa bir dönem tomarzaspor* başkanlığı, bir dönem de erciyesspor yönetimindeydi.
  • 31
    kuzenin baskısıyla fenerliyim o zamanlar. yaş 6 falan. tabi büyükler nasıl yönlendirirse o bizde.
    neyse dayım koyu galatasaraylıdır.bir akşam -gene yaş 6 tabi- yemek yiyoruz dayımlarda. hiç unutmam çorba içiyordum-ulan nasıl etkilendim ve korktuysam artık. şu diyalog geçti dayımla:

    dayım: hangi takımlısın yeğenim sen.
    ben: fenerbahçe dayı.
    dayım: bundan sonra galatasaraylısın.
    ben: peki dayı.

    sıkıyorsa karşı gel:)

    seni seviyorum dayı. hakkını zaten ödeyemem de bu konuda da teşekkürü borç bilirim.
  • 33
    benim futbola olan ilgim 9 yaşında başladı ve tabiki hagi ile :)
    bir gün mahallede top oynarken amcam beni görmüş ve bana forma alma gereği duymuş alıp geldiğinde de ilk zamanlar o kadar önemsememiştim. ama zamanla o kadar çok içime oturdu ki hagi forması artık onsuz yapamaz olmuştum. mahalle maçlarında bana uğur getirirdi. forvet oynardım hep gol atardım. o günden sonra hayatımdaki her şey değişti mahallede top oynarken hep "haggggiii vuruyor ve goool" diye inletiyordum top oynadığımız yeşilliği. bir gün amcam bana kzdığında

    amcam: "kovuyorum seni galatasaray'dan"
    ben: (ağlamaklı bir ses tonuyla) "yapma amca ben galatasaray'ı çok seviyorum."
    amcam: "o zaman bir daha eve geç gelmeyeceksin. söz mü?"
    ben: "söz amca bir daha eve geç gelmeyeceğim."

    o dönem şampiyonlar ligi maçlarımız vardı (juventus, atletic bilbao, deportivo) babam maçları izlerdi. maç saati geç olduğundan dolayı bana yatmamı söylerdi. yatardım uyuma numarası yapardım maç bitene kadar maçı izleyemiyordum belki babamın korkusundan ama sesini duyuyordum ve o yaşımda gururlanıyordum. o günleri çok özledim. benim de galatasaraylı olma hikayem böyle gelişti. teşekkür ederim amcacığım. iyi ki galatasaraylıyım. iyi ki bunu bana aşıladın.
  • 34
    bir hikaye anlatmak isterdim ama inanın yok. baba tarafından herkesin galatasaray'lı olması, anne tarafından gerekli kişilerin galatasaray'lı olması bana pek seçme şansı bırakmadı(iyi ki de öyle olmuş) ama en büyük pay babamın. 5 yaşında izlemeye başladım ben maçları hayal meyal hatırlıyorum mesela ilk gittiğim maç 4-1 yendiğimiz antalya maçıydı ya 96 ya 97'de. evde cine5 izlerdi babam, bende izlerdim onla tabii ama gol attığımızda korkardım çünkü babam çok yüksek sesle bağırırdı* izleye izleye ona da alıştım tabii. bilinçli olarak 5 yaşımdan beri galatasaray'ı destekliyorum çünkü öncesini hatırlamıorum pek*. 2000 yılında hakan şükür gittiğinde, fatih terim gittinde falan hep ağlamıştım neden bizi bırakıyorlar diye. babama da beni galatasaray'lı yaptığı için çok teşekkürler. ileride çocuğum olursa da bu mirası onlara aktarmak en büyük görevim.
  • 38
    benim de bir hikayem yok bu konuda. aslen baba tarafı fanatik fenerbahçeli, anne tarafı ise partizan'ın renklerine olan benzerliğinden ötürü fanatik beşiktaşlı bir aileden geliyorum. babam 8-9 yaşlarına kadar fenerbahçeliyken, bir gün dedemle pazarda yürürken sarı kırmızı formayı görür ve almasını ister.

    dedem oğlunu kırmaz ve tezgahta asılı olan sarı kırmızı formayı alır. mahalleden yakın arkadaşı(sonradan bacanağı) osman ve şeref ile bu formaya numara diktirmek için osman'ın ablasının yanında alırlar soluğu. osman gökmen'in numarası 9'u tercih eder, şeref mehmet oğuz'un numarası 10'u, babam da hayranı olduğu metin kurt'un numarası 7'yi seçer. numaralar konusunda emin değilim ama hikaye bu şekildedir.

    babamdan sonra ki nesil galatasaraylı olarak devam eder.
  • 40
    başkalarının sonradan galatasaray'ı tutmaya başladığını duydukça hem seviniyorum hem üzülüyorum. doğuştan galatasaraylı olmak kadar güzel birşey yok ve bugüne kadar en az 5-6 kişiyi de galatasaraylı yaptığım için ayrıca gururluyum. inşallah ilerde meslek hayatına atılınca öğrencilerimi de galatasaraylı yapacağım not korkusuyla. nasıl olsa ileride iyiki hoca zamanında bizi galatasaraylı yapmış diyecekler :)
  • 41
    bakın size ne kadar moron bir hikaye anlatacağım.

    18 mayıs 2000. saat 08.00 suları. ilkokul 2. sınıfa gidiyorum ve erkenden okula gideceğim. babam uyuyor hem de horul horul. ee tabi sabaha karşı saat 4'te eve gelen adam kalkmak bilmez elbette. güç bela uyandırıyorum.

    + baba, baba! ne oldu akşamki maç?
    - 4-1 bitti. (penaltı menaltı kafam basmıyor tabi o zamanlar :( )
    + kim yendi?
    - gaalsaray.
    +ooleey, tamam hadi ben okula gidiyorum görüşürüz.

    o maçı izlemeyen kafamı sikeyim.

    yalnız 25 ağustos 2000 galatasaray real madrid maçını kaçırmadım :( bursa kültürpark'ta özgen çay bahçesi var, bursalılar bilir. orada bilardo masalarının arasında koşuştururken penaltı gollerini ve uzatma dakikalarındaki jardel'in fişi çeken golünü net hatırlıyorum, net.

    işte o zamandan sonra yarım yamalak bile olsa hemen her galatasaray maçını ekseriyeti tv'den olmak üzere naklen seyrettim. kaçırdıklarımı da muhakkak gecesinde özetlerden takip ettim.

    haa bu arada babam, kral hakan'ı bursaspor günlerindeyken feribotta yakalamış. ben de kundakta yanındaymışım. kral kucağına almış beni, öpmüş falan, hatta bir fotoğraf da imzalamış. ama ben o fotoğrafı yemişim :(

    o senenin sonunda da kral florya'nın yolunu tutmuş. daha o zamanlardan beri galatasaraylıydın der babam.
  • 42
    kendimi bildim bileli galatasaray'lıyım, bizim aile galatasaray'lıdır. ancak size şu hikayeden bahsedeceğim.

    tarih 17 mayıs 2000 uefa kupası final maçı galatasaray ve arsenal arasında oynanıyor. o akşam ı anlatayım.

    92 mart doğumluyum yani 8 yaşıma girmişim heralde. ilk okul 2. sınıfa gidiyorum çok net olmamakla birlikte akşamki maçı beklediğimi hatırlıyorum. galatasaray arsenal maçı.
    bizim ozamanlar oturma odasında tv vardı. babam galatasaray'lı olmasına ramen sabah okul var diye beni geç uyutmazdı. yani maçı izleme uyu sabah okulun var. tabi çocukluk aklı ve galatasaray'a ilgili olduğum için hem babam kızmasın hemde maçı izleyebileyim diye kendi odamda değil de oturma odasına uyuyacağımı söylemiştim. yok ses olur uyuyamazsın falan derken, kabul gördü anne tarafından :)

    o akşam tv de maç açık yasin * yatağın içinde uyuyormuş numarası yaparaktan maçı seyrettiğimi biliyorum. tabi babam anlıyordu ama bir şey demiyordu. thierry henry'nin kafa vuruşunu cláudio taffarelimizin kurtarışını özellikle penaltıları falan net hatırlıyorum. babam kızardı benim küçükken geç uyumama. yatağın içinde dayanamayıp ara ara uyuyup uyandığımı hatırlıyorum seslere * yalnız maçtan sonra nasıl sevindik ne kadar coştuk onu hatırlamıyorum babam bağırıyordu ben ne yapıyordum hatırlamıyorum :)

    not : bu benim galatasaray'lı olma hikayem değildir. bu benim galatasaray'la ilgili hatırladığım ilk hikayedir. çok ta güzel bir anıdır benim için.
    o günü o akşamın her şeyini dün gibi hatırlamıyorum yaşım dolasıyla ancak galatasaray'için böyle bir şey yapmışım iyi ki yapmışım o yaşta da olsa insan gerçekten sevdiği için çare, çözüm üretebiliyor. aslan galatasaray'ım benim.
  • 43
    doğuştan galatasaraylı olmayı çok isterdim fakat malesef bu renklere gönül vermeye 5 yaşında başladım. bilmiyorum belki o dönem aklım yeni yeni kendine gelmeye başlamıştı belki de çevremi yeni yeni keşfetmeye başlamıştım kim bilir.

    okumayı yaşıtlarımdan çok çok önce, 3,5 yaşımdayken öğrendim. yanlış anlaşılmasın bunu çocukken süper zekaydım anlamında söylemiyorum sadece mükemmel bir zekaya sahiptim. akranlarım daha isimlerini söyleyemezken mahalledeki amcalar, teyzeler bana gazete okuturlardı. boş vakitlerimde ise ki o dönem hiç dolu vaktim yoktu evde cilt cilt ana britannica okurdum. bizim evde ana britannica'nın ne işi vardı onu da hiç anlamış değilim, bir allah'ın kulunu daha okurken görmedim. sanırım eve gelenlere kültürlü gözükmek için aksesuar olarak kullanılıyordu misafir odasında. zaten evde ne kadar antin kuntin eşya varsa hepsi misafir odasındaydı. misafir odası da ne menem bir şeydir. yılda bir eve misafir geliyor adamlara özel oda ayrılıyor. ben 20 yıl kaldım benim odam olmadı oturma odasında yattım. şu misafirlere gösterilen özenin onda biri bana gösterilseydi belki şu an cern'de elektronları çarpıştırıyordum. kısmet.

    neyse dediğim gibi çevremdekilerin sürekli bana gazete okutup şeker verdikleri yaşta tanıştım galatasaray'la. gazetenin spor sayfasında sarı kırmızı formayı ve altında galatasaray yazdığını gördüğümde adeta şok olmuştum. ilk verdiğim tepkiyi hâlâ dün gibi hatırlarım: “ulan bunlar aynı mıymış?!?”. çünkü ben o güne kadar cimbom’luydum. hatta galatasaray’dan da nefret ederdim rakip takım olduğu (daha doğrusu benim rakip takım olduğunu sandığım) için. ama şunu da söylemem gerek bu embesilliğin asıl sebebi ben değildim, o dönem mahallemizin bıçkın abileriydi. "sen cimbomlu musun yoksa galatasaraylı mı ehe ehe?” diye diye beynimi yaktılar. babam bana hiç galatasaray'dan bahsetmezdi ki biz ona hep cimbom derdik. hoş galatasaray'ı bilsem de o yaşta dilim dönmeyeceğinden yine cimbom derdim.

    velhasılıkelam bu kardeşiniz iki yaşında cimbomlu, beş yaşında da galatasaray'lı olmuştur.
  • 44
    bizim aile siirt'ten göç edip ceyhan'a yerleşen bir aile ve benden öncede futbolla ilgilenen yok ailede şartlar gereği. ceyhan da yaşarken siirt'li olmamız sebebiyle babam futboldan anlamaz ama siirt jetpa'nın maçlarına bakardı. 2000-2001 sezonu 8. haftasında bir takım siirt jetpa'ya 4 gol atmıştı. içimden bu takım çok büyük olmalı diye geçti. çünkü babamın takip ettiği tek takıma 4 gol atmıştı. o gün karar verdim ben bu büyük takımı tutacaktım. ertesi gün mahalle arkadaşları ve teyze çocuklarını topladım. biz büyük takım tarafatarı olalım dedim ve o gün hepsi o takımı destekledi. o takım galatasaray dı...
  • 45
    5 6 yaşlarındaydım. annem takım tutmuyordu. babam ve amcam trabzonsporluydu. babam trabzonsporu tutmam için baskı yapıyordu. kuzenlerim ve komşunun bayağı bayağı yetişkin olan çocukları fenerbahçeliydi. onlar da fenerbahçeli olmam için baskı yapıyordu. komşunun oğlu ciddi psikolojik baskı yapıyordu 22 yaşlarındaydı o zamanlar. ayda 1 gördüğüm eniştem de beşiktaşlı olmamı istiyordu. bu isteklerin arkasından sana forma alıcam, top alıcam maça götürecem vaatleri de arka arkaya geliyordu.

    etrafımda bana galatasaraylı olmam için baskı yapacak, galatasaraylı olursan sana forma alırım top alırım seni maça götürürüm diyecek bir kişi bile yokken galatasaraylı oldum. bana babadan miras değil yani galatasaray sevgisi bizzat kendi doğrum, kendi yolum.
  • 46
    serin bir yaz akşamıydı. fenerbahçeliydim o zamanlar. devre arasından sonra lige bomba gibi dönen fenerbahçemiz, osmanlıspor deplasmanına çıkmış ve 3-0 kazanmıştı, keyfimize diyecek yoktu. stadyumdan çıkıp, bağdat caddesine doğru keyifle maçı değerlendirerek yürürken çarptım ona. aslı... aslı galatasaray'lıydı, çarpmanın etkisiyle elindeki gsstore poşeti yere düştü, yardım etmek için eğilecektim "gerek yok" dedi. "değmesin formama fenerli eli" dedi. zar zor biriktirdiği parayla aldığı dört yıldızlı formayı gösterip gülümseyerek. "ne olacak canım, biz senin bildiğin fenerlilerden değiliz" dedim ona gülümseyerek. "olsun yine de istemem" dedi omuz silkerek ve sonra bana bakıp yine gülümsedi ve "gerçi ben de fenerliydim" dedi. şaşırmıştık, bir an havanın da çok güzel olması ve onun güzel gülümsemesinden etkilenerek "bizimle gelip, bir şeyler içmek, anlatmak ister misin?" dedim. "biralar bizden". saate baktı ve "peki o zaman" dedi. sanat'a mı gidelim yoksa aslanım mı diye düşünürken tabi ki aslanım dedi. arkadaşlarla birbirimize baktık ve peki dedik. oturduk ve bir şeyler söyledik, sohbet uzadıkça uzuyor, o gülümsedikçe etrafa mutluluk dağıtıyor, bense içtikçe ona aşık oluyordum. aşık oluyordum ki, "erkek arkadaşım" dedi, "erkek arkadaşım galatasaraylıydı" onun sayesinde galatasaraylı oldum". "galatasaraylıydı, derken? ayrıldınız mı?" diye sordum bir umut kırıntısı. "hayır, geçtiğimiz sene uefa kupasını aldığımızda kalp krizi geçirdi ve onu kaybettik" dedi. uefa kupası finalinde stadyumda çektiği fotoğraflarını gösterecekti instagram'dan ama şarjı bitmişti. benim telefondan bak istersen dedim, profilini buldu, fotoğrafı gösterdi, ben de fotoğrafı büyütmeye çalışırken yanlışlıkla çift tıkladım ve fotoğrafı beğendim. "erkek arkadaşın, o en azından mutlu ölmüş" diyebildim. "evet, yalnız saat çok geç olmuş gitmem lazım" dedi. evi yürüme mesafesindeydi ama yine de ona eşlik ettim. ve ayrılırken "görüşürüz" dedi. ve birbirimizi öptük. aslı'ya gerçekten aşık olmuştum. onu metrobüse bıraktıktan sonra dönerken farkettim numarasını almadığımı. kahroluyordum :( ertesi gün, instagramdan bir mesaj geldi. "numaramı almamışsın şapşal :) fotoğrafı da beğenmesen bir daha nasıl haberleşecektik" yazıyordu. havalara uçtum. "bir sonraki buluşmamız ne zaman :)" dedi. sadece pazar günü müsaitim dedim. pazar galatasaray'ın maçı var görüşemeyiz dedi. ben de gelirim dedim bir an boş bulunup. çok sevindi ve ertesi gün buluştuk. aslı'nın ona büyük gelen galatasaray formalarından birisini giydim ve stadyumun yolunu tuttuk. önce ali sami yen sokaktaki arkadaşlarına selam verdik, herkes tanımadığı için "ulan bu lavuk kim" der gibi bana bakıyordu. bense sanki fenerli olduğumu anlayacaklar diye korkuyordum ve kalbim çok hızlı çarpıyordu. sokağı geride bıraktık ve stadyuma doğru yol aldık. eski açık tribündendi biletlerimiz. açık dendiğine bakmayın, sonradan üzeri kapatılmıştı bu emektar tribünün. yeni açık sarı desene diye bağırdık hep bir ağızdan, fakat yeni açık sarı demiyordu, ara sıra hareketlenip "yeni açık sarı diyecek" diyorlar ama bir türlü "sarı" demiyorlardı. kapalı tribün halimize acımış olacak ki "sarı" deyiverdi. heyecanla laci derken aslı tuttu beni "napıyosun salak" dedi gülümseyerek. heyecan yaptım afedersin dedim. ve bir dahaki sarı'nın ardından kırmızı dedim, şampiyon dediler, cimbom dedim. maç başlıyordu artık. galatasaray'ın yeni transferi mustafa pars tribünleri selamladı. onun fotoğrafını çekebilmek için yarışıyorduk adeta. sonra şino'ya seslendi, şino duymuyordu, mustafa daha yüksek sesle bağırdı ama duyuramadı sesini ve son kez "şino! lan şino! aq senin lan! diye bağırdı. tribünde gülüşüyorduk hepimiz. ortamı gerçekten çok sevmiştim. ve o akşam galatasaray'lı olmaya karar verdim. aslı buna çok sevindi. artık bütün maçlara birlikte gidiyorduk. ama aslı'yla daha sonra ayrıldık malesef, adana'ya taşınmışlardı. ama bize her sevdadan geriye kalan sadece galatasaray. aslı da zaten adana'da bi çocukla tanışıp adana demirspor'lu olmuş. kısmet...
App Store'dan indirin Google Play'den alın