• 253
    cok uzun zamandan sonrq gunde 16-17 saat calistigim 2 aylik bir surecinden sonunda nefes alabildigim.bir cuma aksami evim gibi hissettigim sozluge bir seyler karalamak icin ugramisken tarihe not dusmenin zaruri oldugu duvardir.

    derbi oncesi eski maclar ve videolar acilmaya baslandi. bunyeye fb nefreti girmeye basladi. cocuklugumuza gidildi. taskinlik yapmadan pazara kadar nefret olgunlasitirilacak ve aslanlarimiza guven tazelenecek. su maci dunyanin belki de 7 ya da 8 yerinde izledim. bu sefer de yine istanbul'da olamayacagim. deplasman yapacak aslan yureklilere selamlar. kurbagalidereyi susturun.
  • 254
    bir yeğenim oldu. 24 martta doğdu kerata, erkenden geldi. hem de az buz erken değil 19 mayıstı beklenen gün. :( sözlük ben bu ufaklığa tapıyorum. kusura bakmayın formatın içinden geçtim ama ; gece boyu ağlıyor bacaksız sesini bile duymuyorum ki ben ufacık ayak sesine uyanan adamım. hayatımda hissetmediğim bir şefkati hissediyorum hele bu piç kunduz gibi emziğini emerken öyle bir gülüyorum ki saatlerce izleyebilirim. hem ağabeyimin hem de yengemin eline sağlık rahmetli pederin ismini taşıyan bu ufaklık hayatımı güzelleştirdi. geldi geleli her şeye olumlu bakıyorum.
  • 258
    saat 16:48 ve ben buraya düştüm. evet iş yerindeyim ve kafam güzel.

    dünden rezerve ettiğim toplantı odasına öğlen girdiğimde yoğun çamaşır suyu kokuyordu. iş yerinin en sevdiğim, en kafa insanlarından olan temizlik görevlisi hanıma (o olmasa gerçekten çekilmez bir yer olurdu burası) neden toplantı öncesi odaya çamaşır suyu bastın, bizden kurtulmak mı istiyorsun dedim. * güldü, sizden önce dışarıdan işletmeye gelen birileri çalışıyordu, size oda hijyenik kalsın istedim dedi. peki dedim, toplantıyı yaptık.

    yarım saat kadar önce ise fabrikaya ilaçlama firması geldi ve ofisleri ilaçladılar. zararı var mıdır, çıkayım mı dedim. hayır dediler. çalışmaya devam ettim. benim nazik, yıpranmış, örselenmiş beynimin bu kadar etkileneceğini bilemediler.

    şu an bulutların üzerinde gibiyim ama bir yandan da sanki savaş ay gibi varili yakmışım sokakta, dumanlar tütüyor. levent oran ile feminist bir kadın tartışıyor. az önce ilk aşkımın silüeti belirdi gözümde. hafif bulanık görüyorum. boynunda 1994 yılında hediye ettiğim galatasaray kolyesi var. evlenmesine rağmen çıkarmamış. behzat ç. gibi küçüklüğümle sohbet ettim az. yaşlılığımı da aradım ama bulamadım. ya genç öldüm ya da hiç yaşlanmıyorum. zaman farklı ilerliyor ya da ilerlemiyor, zaman sapması var. wish you were here çalıyor kafamda ve dolayısıyla eternal sunshine of the spotless mind'daki kumsalda yatıyorum. emin değilim orası başka bir kumsal da olabilir. serçe yaklaşıyor yanıma bir tane. bunu kafamdan atmak istiyorum ve şarkıya karşı koymaya çalışıyorum ama reflekslerim çok zayıf. anestezi almış gibiyim. beynimde filler s..işiyor. git diyorum, gitttt. kafamdan atmayı başardığım an bu kez orhan gencebay'dan aklım takıldı çalmaya başlıyor. güzel gözlerine aklım takıldı diyor şarkıda. tüm güzel gözler, film şeridi gibi geçiyor zihnimden. ölüyor muyum? onu sonlandırmak istiyorum, ferdi tayfur'dan sanma ki yaşıyorum başlıyor. az önce sesler karıştı sanki. where is my mind girdi devreye ve devrelerim hepten yandı sanırım. bir yanık kokusu geliyor burnuma. yanan kablolarımın kokusu. miyelin kılıf mıydı o? endoplazmik retikulum ne işe yarardı? proteinlerin sindirimi midede başlar. büyükçe balıkların olduğu bir denizde yüzüyorum ama balıkları ben görmüyorum. ısıracaklarını düşünmüyorum ama ısıracakları söyleniyor. korkmuyorum. hey çalıyor ve taksi ilerliyor new york'ta güzel bir caddede. barney stinson ile robin scherbatsky öpüşmeye başladı. brad pitt (dünyanın en karizma adamı) legends of the fall'daki sahneyle bire bir aynı 7-8 tane at ile geçiyor fabrikanın bahçesinden. ooo kafamız çoook güzellll. asmalı, tünel, pera, beyoğlu aşık sana. cimbombom anlasanaaaa...
  • 260
    2007-08 sezonunun öyküsünü sözlükte anlatmaya kaldığım yerden devam etmem lazım ama gündelik hayatimda doktora yeterlilik, tez önerisi, tez izleme raporu, makale, literatür taraması cart curt, bir de iş hayatı filan derken yorgunluktan iflahı kuruyor insanın ve geçen zamanın aylar, hatta yıl olduğunu da farkedemiyor o peşpeşe gelen süreçlere göğüs germekten. ondan öyle 4. bölümde kaldı 10 bölüm planladığım entry serim. hiç vaktim olmadı.

    ayrıca ciddi kaynak taraması yaparak yazıyorum o entryleri. feldkamp'ın, adnan polat'ın, futbolcuların diğer takım mensuplarının hepsininin tek tek demeçlerini taramam gerekiyor. gün gün yaşanan olaylar, maçlar, basın toplantıları, transfer söylentileri, gelen giden transferler vs. ve bütün bunları harmanlayıp polisiye üslubuyla düzenleyip entryleştirmek. uzun entryler bunlar anlattığı olayların yoğunluğu gereği ve büyük emek gerektiriyor. büyük vakit ve bir noktada her şeyi bırakıp tam konsantrasyon fedakarlığı gerektiriyor.

    bir de uzun süre ara verince o anlattığınız dünyadan kopuyorsunuz ve sonra tekrar içine girmeniz kolay olmuyor. şu an öyle bir durum yaşıyorum. yoksa çoktan 2 bölüm yazıp paylaşmıştım bile. o 4 bölümü yazarken ya da 2005-2006 dönemini anlattığım 2020'nin en uzun entrysi olan başka bir entrymde mesela azar azar yazıyordum günler boyu ve artık geceleri uykuya dalarken dönemin olaylarını filan bilinçaltımda yaşıyordum. insan o derece içine giriyor anlattığı hikayenin.

    özetle 2007-08 sezonunun öyküsünde en baştaki planlamama göre kaleme almam gereken 6 bölüm daha var. bitirebilir miyim bilmiyorum. bu gidişle yıllar sürecek ama bir gün o motivasyona tekrar kavuşacağım ve yavaş yavaş da olsa bitireceğim diye ümit ediyorum.

    evet içimi döktüm ve rahatladım.
  • 261
    pazartesi sabahı 8:45'te buraya düşülür mü? düşülür.

    bize hep hayal etmek ve hayallerimiz için mücadele etmek öğretildi. öyle yaptık. mücadele ettik, başardık. defalarca başardık. ancak bazen öyle bir şey oluyor ki, bazı hayaller rüyalaşıyor sanki. bana göre değil. ben büyük hayaller kurmayı ve onlar için mücadele etmeyi severim. asla imkansız olduğunu düşünmem ancak iş başkalarında bitiyorsa hayallerinizi çalabiliyorlar. bu durumda direnç göstermeye ve hayaller için çalışmaya devam etmek mi yoksa ben de insanım deyip pes etmek mi, bilemiyorum... çok yara aldım. kolum, kanadım kırıldı. çok yorgunum. artık bırakmak istiyorum...
  • 262
    "ömrüm boyunca hep bir geç kalmışlık hissi yaşadım. kim bilir belki futbola bu kadar sevdalandığımdan otuzumdan sonra her şeyin bir anda değişeceğini, futbolda olduğu gibi otuzumdan sonra bir çeşit veteran olacağımı düşündüm.

    şu sıralar hayatımın öyle kötü bir evresindeyim ki elimden geleni yapmama rağmen iyileşemiyorum. yaşlandığımı hissediyorum, sigaranın nefesimi daralttığını, ufak tefek şeylerin bile kalbimde onarılmaz yaralar açtığını hissediyorum artık. sırtıma meteor düşse ne oldu ya diyip yoluma devam edecek kadar güçlü hissederken, ufacık bir sarsıntıda yerle bir olduğuma şahit oldum. kendime ait her şeyin değiştiğini kabullenebilsem de çevremde olanların ışık hızlıyla değişmesine adapte olamıyorum belki, bilmiyorum… 20’lerin başında olsam bütün bunlarla baş etmem daha kolay olurdu ama cem kısmet’in dediği gibi “olsun demek de zor artık, çocuk düşlerimiz yok artık.”
    her şeyin yoluna girdiğini düşündüğüm, sanırım bu sefer oluyor dediğim çok güzel bir kaç sene geçirdim, işimi belirli bir düzene soktum, ofisimi büyüttüm, şehirler arası otobüslerde, lise yurtlarında geçmiş ilk gençliğimi ardımda bırakıp çok daha iyi yaşam şartlarına sahip oldum bütün bunlardan da öte çok uzun zaman önce henüz ailesinden uzakta bir çocukken sevdiğim kadınla yıllar sonra bir araya geldim. ikimiz de 16’sında bir ergen değil 30’larına yaklaşmış iki yetişkindik hem de… belki yeni birine her şeyi baştan anlatacak gücüm yokken gelişinden, belki otuzumdan sonra bir veteran olacağım ve benim için her şeyin son bulacağı korkusundan, belki de artık belirli bir tecrübeye sahip olan iki insanın sevginin kıymetini bileceğine olan güvenimden bilmiyorum öyle çok istedim ki birlikte güzel bir hayat sürmeyi, ilk kez bunun olmayacağı ihtimalini düşünmeden aklımı bir köşeye koyup sevdim çünkü çok eskiydi benim hayatımda 13-14 yaşımda, masa kadar boyumla, bir tek tel sakalım yokken tanımıştı beni. ben de onu yine küçük bir kızken tanımıştım. ta başından, ikili ilişkilerde olan o aptal dengeyi gözetmeksizin, hissettiğim hiçbir şeyi saklamazsam yine o yaşlarda birbirini koşulsuz seven iki çocuk gibi severiz diye düşündüm, sevdik de. üç yıl insan ömründe bir şey değil ama dolu dolu yaşadık, ülkenin nerdeyse her yerindeydik. severek gittiğim her yere gittik birlikte, biz tanışmadan önce, binlerce kilometre ötede okuduğum ilkokuldan, onun babasını kaybettiği eve kadar her yerde birlikteydik. bir yıl oldu neredeyse görüşmeyeli, muhtemelen birbirimiz hakkında son bir yılda olan hiçbir şey bilmiyoruz ama ben utanarak söylüyorum, rüzgarda pencereden dışarı süzülen perdeleri görünce bile flashback oluyorum."

    diye depolamışım bu girdiyi ocak ayında, yedi ay daha geçmiş üzerinden kimseyi hayatıma almadım, kimseye dokunamadım. ne kadar zor zamanlar geçirmiş olursam olayım şimdilerde "belki mutsuzum ama keyfim yerinde." daha güçlü hissediyorum ve biliyorum ki hayatta "güçlü olmaktan daha iyi bir şey varsa o da kendini güçlü hissetmektir." benim lanetim bu sanırım unutmak konusunda pek mahir değilim. emrah serbes'in dediği gibi "6 yaşında bir yaprağa dokundum ve dedim ki sevgili yaprak seni hiç unutmayacağım." benim hayatım da unutamayacağım ayrılıklarla geçti. umrunuzda değil ve çok haklısınız ama bütün bunlara yıllar sonra dönüp baktığımda cemil meriç'in dediği gibi gerçekten "acılar hatıralaşınca güzelleşir" mi görmek istiyorum. neyse kafam güzel olunca böyle alıntı yapıp duruyorum öyle edebi şeyler üretecek şekilde çalışmıyor kafam... son bir alıntıyla gidiyorum nazım'dan. her şeye rağmen "fevkalâde memnunum dünyaya geldiğime, toprağını, aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini seviyorum." ve oturdum cümbüş çalıyorum hadi siz de gelsenize.
  • 268
    sözlük, unutamıyorum. aradan 12 sene geçti, 30 yaşına geldim. evlendim. ikiz bebeklerim oldu. ama içince aklıma geliyor. bazen bir şarkıyla, bir kokuyla, bir renkle, bir dizeyle, bir sözcükle aklıma geliyor. bazen tamam artık unuttum diyorum, pat diye bir gece rüyamda görüyorum her şey başa dönüyor. işin ilginç tarafı, bunun acısını yaşamaktan ilginç bir zevk alıyorum.
  • 274
    kadıköy barlar sokağında (sokaklarından birinde) oturuyorum. bugün toplamda yüz küsür interli evimin altındaki publarda içip marş söylediler. insanlara bira ısmarladılar, bağırdılar sarıldılar. bir tık zoruma gitti, bir tık da kıskandım sözlük. zoruma gitti çünkü ben eğlenmeye para harcamak için 10 kere düşünmek zorundayım, eğlenmek normal bir avrupalı için bu kadar kolayken benim için planlara ve şartlara bağlı. zoruma gitti çünkü bize herhangi bir mutluluğu bile çok gördüler. ve kıskandım çünkü finaldeki o takım galatasaray değil.

    sözüm söz, galatasaray finale çıksın, cebimdeki son 5 kuruş da olsa, final papua yeni gine'de de olsa kalkıp gideceğim. o şehre de hayatlarında görmedikleri eğlenceyi yaşatanlardan birisi olacağım. ve büyük olasılıkla da yakında bu ülkeden göçeceğim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın