• 262
    "ömrüm boyunca hep bir geç kalmışlık hissi yaşadım. kim bilir belki futbola bu kadar sevdalandığımdan otuzumdan sonra her şeyin bir anda değişeceğini, futbolda olduğu gibi otuzumdan sonra bir çeşit veteran olacağımı düşündüm.

    şu sıralar hayatımın öyle kötü bir evresindeyim ki elimden geleni yapmama rağmen iyileşemiyorum. yaşlandığımı hissediyorum, sigaranın nefesimi daralttığını, ufak tefek şeylerin bile kalbimde onarılmaz yaralar açtığını hissediyorum artık. sırtıma meteor düşse ne oldu ya diyip yoluma devam edecek kadar güçlü hissederken, ufacık bir sarsıntıda yerle bir olduğuma şahit oldum. kendime ait her şeyin değiştiğini kabullenebilsem de çevremde olanların ışık hızlıyla değişmesine adapte olamıyorum belki, bilmiyorum… 20’lerin başında olsam bütün bunlarla baş etmem daha kolay olurdu ama cem kısmet’in dediği gibi “olsun demek de zor artık, çocuk düşlerimiz yok artık.”
    her şeyin yoluna girdiğini düşündüğüm, sanırım bu sefer oluyor dediğim çok güzel bir kaç sene geçirdim, işimi belirli bir düzene soktum, ofisimi büyüttüm, şehirler arası otobüslerde, lise yurtlarında geçmiş ilk gençliğimi ardımda bırakıp çok daha iyi yaşam şartlarına sahip oldum bütün bunlardan da öte çok uzun zaman önce henüz ailesinden uzakta bir çocukken sevdiğim kadınla yıllar sonra bir araya geldim. ikimiz de 16’sında bir ergen değil 30’larına yaklaşmış iki yetişkindik hem de… belki yeni birine her şeyi baştan anlatacak gücüm yokken gelişinden, belki otuzumdan sonra bir veteran olacağım ve benim için her şeyin son bulacağı korkusundan, belki de artık belirli bir tecrübeye sahip olan iki insanın sevginin kıymetini bileceğine olan güvenimden bilmiyorum öyle çok istedim ki birlikte güzel bir hayat sürmeyi, ilk kez bunun olmayacağı ihtimalini düşünmeden aklımı bir köşeye koyup sevdim çünkü çok eskiydi benim hayatımda 13-14 yaşımda, masa kadar boyumla, bir tek tel sakalım yokken tanımıştı beni. ben de onu yine küçük bir kızken tanımıştım. ta başından, ikili ilişkilerde olan o aptal dengeyi gözetmeksizin, hissettiğim hiçbir şeyi saklamazsam yine o yaşlarda birbirini koşulsuz seven iki çocuk gibi severiz diye düşündüm, sevdik de. üç yıl insan ömründe bir şey değil ama dolu dolu yaşadık, ülkenin nerdeyse her yerindeydik. severek gittiğim her yere gittik birlikte, biz tanışmadan önce, binlerce kilometre ötede okuduğum ilkokuldan, onun babasını kaybettiği eve kadar her yerde birlikteydik. bir yıl oldu neredeyse görüşmeyeli, muhtemelen birbirimiz hakkında son bir yılda olan hiçbir şey bilmiyoruz ama ben utanarak söylüyorum, rüzgarda pencereden dışarı süzülen perdeleri görünce bile flashback oluyorum."

    diye depolamışım bu girdiyi ocak ayında, yedi ay daha geçmiş üzerinden kimseyi hayatıma almadım, kimseye dokunamadım. ne kadar zor zamanlar geçirmiş olursam olayım şimdilerde "belki mutsuzum ama keyfim yerinde." daha güçlü hissediyorum ve biliyorum ki hayatta "güçlü olmaktan daha iyi bir şey varsa o da kendini güçlü hissetmektir." benim lanetim bu sanırım unutmak konusunda pek mahir değilim. emrah serbes'in dediği gibi "6 yaşında bir yaprağa dokundum ve dedim ki sevgili yaprak seni hiç unutmayacağım." benim hayatım da unutamayacağım ayrılıklarla geçti. umrunuzda değil ve çok haklısınız ama bütün bunlara yıllar sonra dönüp baktığımda cemil meriç'in dediği gibi gerçekten "acılar hatıralaşınca güzelleşir" mi görmek istiyorum. neyse kafam güzel olunca böyle alıntı yapıp duruyorum öyle edebi şeyler üretecek şekilde çalışmıyor kafam... son bir alıntıyla gidiyorum nazım'dan. her şeye rağmen "fevkalâde memnunum dünyaya geldiğime, toprağını, aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini seviyorum." ve oturdum cümbüş çalıyorum hadi siz de gelsenize.
App Store'dan indirin Google Play'den alın