• 360
    gençler şu aralar vakit çok mu hızlı geçiyor ne ? geçen günlerin kıymetini bilin şakası yok valla. 3 gün önce terminatör'ün yeni filmindeydim arnold abimizin o akılalmaz vücutlu hali ile terminatör 1 ve 2'yi çevirdiği günleri çok iyi bilen vhs videolarında iki filmini defalarca izleyen ben 70 yaşındaki suratı kırışmış yaşlanmış halini görünce bir garip oldum lan. hey yılların dağ gibi arnold'u ne hale gelmişsin dedim içimden. sonra filmin arasında işemeye tuvalete gittim aynada kendime bir baktım ki benimde tepem açılmış saçı kısa kessem zidane olacam nerdeyse. hülasa anı yaşayın dostlar günlerin kıymetini bilin bir süre sonra bi acayip oluyorsunuz amk
  • 431
    şu an yazacaklarım benimle ilgili değil, bir arkadaşımla ilgili. ama sonuçta arkadaş arkadaşın derdine ortak olmadıktan sonra ne anlamı kalır mevzunun dimi ?

    yazıyı okumak isterseniz, şu şarkıyla güzel olabilir bence. ben koyayım linki isterseniz açarsınız; https://www.youtube.com/watch?v=G-oCj5_WtiY

    arada aynı ülkenin farklı şehirlerin olduğu zaman bile insan derdini anlatamıyorken, bir insan arada yarım kürelerin olduğu bir insana nasıl yardımcı olabilir ? çok tuhafıma gidiyor bu. öncelikle size durumu açıklayayım.

    arkadaşım arjantinli, la plata'da yaşayan bir river plate taraftarı. benimle 2011 yazında amerika'da gittiğimiz ingilizce kursunda tanıştı, yaz okulu başlamadan birbirimizle internet üzerinden konuşmuştuk ve o zamanlar iyi muhabbet kurup bizimle aynı okula gelecek bir kızdan bahsediyordu. kız fransız, paris'te yaşayan biri. her geçen gün bu ikisinin arası daha iyi oluyor, daha çok konuşuyorlar ve daha çok ortak nokta buluyorlar. sonunda gün geliyor, herkes uçaklarına binip okula varıyor. ilk gün herkes yorgun olduğu için ikinci gün kayıt işlemleri esnasında buluşuyoruz. o gün amerika'nın bağımsızlık günü. ve her yeni kayıt zamanı olduğu gibi o haftanın ilk pazartesi günü öğrenci grupları şehrin merkezine götürülüyor. orada beraber hareket ediyoruz. ama bir sorun çıkıyor ve biz asıl grubu kaybediyoruz. çok da umrumuzda değil açıkçası çünkü beraberiz ve amerika'yı yeniden olmasa bile keşfetmek, görmek istiyoruz. başlıyoruz gezmeye. "hayatında sadece o gün gördüğün insanlarla nasıl bu kadar iyi vakit geçebilirsin" sorusunun cevabını halen bilmiyorum. amerikan'ın bağımsızlık günü dolasıyla her yer hınca hınç dolu. hayatında sadece filmlerde gördüğün o amerika'nın bağımsızlık kutlamalarının tam ortasındasın ve yanında birbirlerini sadece o gün gören dünyanın en uyumlu çifti var. neyse, saatler geçiyor okulun oraya gidecek son tren 01.00'da kalkıyor ve biz oraya tam olarak 01.07'de varıyoruz. haliyle son treni kaçırıyoruz ve yapacak bir şey bulamayıp yine hayatında sadece filmlerde gördüğün şehrin ortasındaki meşhur parka gidiyorsun. her yer karanlık ama yapacak bir şey yok, şehir merkezinde bir otelde kalmak çok pahalı ve kimsenin yanında o kadar para haliyle yok. ortamda jodie foster filmlerindeki gibi gerginlik var. o gün birbirlerini tam anlamıyla tanıdılar gibi gelmişti bana. daha sonra sabah oluyor okula gidiyoruz, hazırlanıp derslere giriyoruz. sınıflar ve seviyeler farklı olduğu için anca akşam buluşuruz diyoruz ve öyle oluyor. akşam buluşmadan önce çocuk beni yanına çağırıyor ve "kıza aşık olduğunu söylüyor". beklenen bir şey bu. zaman geçiyor daha da yakınlaşıyor bunlar, artık sevgililer, ben ise haliyle her gün olmasa bile arada bir görüşüyorum onlarla. zaten ben onların kardeşleri gibiyim. benden büyükler ama bunu önemsemiyorlar. önemli olan beraberken iyi vakit geçirmek ve bunu çok güzel yapıyoruz. önce kız gidiyor onun kursu 3 haftalık, sonra çocuk gidiyor onun kursu da 4 haftalıktı. benim daha çok var. o arada ben de biriyle tanışıyorum. o da fransız. işler tam ciddileştiği anda o da gidiyor. tek kalıyorum ama hep iletişim halindeyim. daha sonra ben dönüyorum istanbul'a. bu arada habire plan yapıyoruz ama başarılı olmuyor. kış geliyor onların ilişkisi devam ediyor ama kız arkadaşım uzun mesafe ilişkisinin ona göre bir şey olmadığını söylüyor. haklı olarak bitiriyor. ben bırakın paris'e gitmeyi, beşiktaş'tan kadıköy'e gidemiyorum. nedeni dünyanın en aptalca sebebi. ney ? ygs- lys hazırlıkları. bu arada yaz geliyor. çocuk fransa'ya gidip 2 ay kalıyor. ilişkileri pekişmeye devam ediyor. beni çağırıyorlar ama yine gidemiyorum. nedeni yine dünyanın en aptalca sebebi. ygs- lys mevzusunun son senesi. dershaneler erken başlayacak falan v.s. işte. sonra kışın, bir gün telefonuma bir mesaj geliyor. kızdan. almış bileti arjantin'e gidiyor. karar vermişler, kız önce ispanyolca öğrenecek sonra da okuluna orada devam edecek. müthiş olay. bu arada benim hayatımda saçma sapan sorunlar ortaya çıkıyor, bu sorunlar üniversite sınavına yansıyor ve başarısız oluyorum. hem de çok feci batırıyorum. daha sonra ben tek başıma otururken telefonuma başka bir mesaj daha geliyor. bu sefer çocuktan. ayrı eve taşınmışlar. evin fotoğraflarını atıyorlar. bu arada bizim üçümüzün olduğu bir fotoğrafı da çerçeveletmişler. onu da koymuşlar evin içine. o kötü dönemde moral oluyor bana. bu arada yine çağırıyorlar ama yine gidemiyorum. neden ? çünkü ygs- lys'e tekrar hazırlanıyorum. şaka gibi geliyor şunları yazarken ama öyle cidden. daha sonra ben sınava tekrar hazırlanırken onlara durumu anlatıyorum. arada bir yazıyorlar, çok şükür bir sıkıntıları olmuyor. kız ispanyolca'yı halletmiş. okuluna tekrar başlamış. çocuk hukuk okuyordu, onu bitirdi, master yapmaya başladı ulusarası ilişkiler üzerine. ilişkileri en üst seviyede bu arada benim de sınavlarım iyi geçiyor. ikinci sınav burnum kanamasa istediğim okula takla atarak girebilecekken heyecan yapıyorum, 15 dakika burnum kanıyor. ama yine de elimden geleni yapıyorum ve geçen seneki sıralamamın yüz bin üstüne çıkıp, kötü sayılmayacak bir özel okulda tam burslu inşaat mühendisliğini kazanıyorum. bu sefer ben onlara öğrenci kartımın fotoğrafını atıyorum. bu sefer onlar benim mutluluğuma seviniyorlar. okul başlıyor, okul tıkırında gidiyor, çok sosyalleşmeden, çok inekleşmeden, çoğu zamanım yolda geçse de fena bir sene olmuyor. önümüzdeki sene arjantin'e gidebilmek için işe giriyorum. planlarımdan bahsetmek için çocuğu arıyorum baya olmuş onlarla konuşmayalı. sesi çok iyi gelmiyor, bağlantıdan olabilir diyorum ama yine de soruyorum "neyin var " diye. kızın evleri ayırdığını ve ilişkilerinin kötüye gittiğini söylüyor, işe girip ayrılmış. arjantin'de en büyük sorun işsizlik. ve işsizlikten dolayı hukuk okuyan, ulusarası ilişkiler masterı yapan, 4 dil bilen arkadaşım carrefour'da müşteri hizmetlerinde çalışıyor ama oradan da ayrılmış. biraz konuşuyoruz. ilk defa mutsuz ve umutsuz olan o. elimden geldiğince işlerin düzeleceğini söylüyorum. ne diyeceğimi bilemiyorum ama moral vermekten başka yapacak bir şey yok. konuştuktan 1 hafta sonra, çocuk mesaj atıyor. "artık beni istemiyormuş" diyor. lan diyorum şaka bu heralde, nasıl olur, imkanı yok. kafamda onların ayrılık denklemini bir türlü oturtamıyorum. kız sanırım dönem sonu fransa'ya geri dönecek. ve döndüğü anda her şeyin bitecek. bu arada anlatmayı unutmuşum. o ilk gün geç kalmamızın nedeni benim karnımın acıkması ve yemek yemem. bu nedenden dolayı ikisi de oburluğuma hep vurgu yaparlardı. neyse daha sonra çocuk bana mesaj atıyor "her şey senin sayende başlamıştı şimdi de ancak sen kurtarabilirsin bu durumu" diyor. ulan ben batman miyim, spider- man miyim. üzerimde büyük sorumluluk var ama büyük güç yok. kıza mesaj atıyorum, görüyor ama cevap vermiyor. tekrar atıyorum yine görüyor cevap vermiyor. belli ya işi var ya da cidden aşırı mutsuz. daha sonra onu neşelendirecek bir şey yapıyorum ve o gün geç kalmamıza neden olan hamburger'in fotoğrafını atıp "hmm, eskiden beri lezzetli gözüküyor, dimi " diyorum. bu sefer tepki veriyor ve gülüyor, anlatıyor. konuşuyoruz. 4- 5 saat konuşuyoruz, dinliyorum. arkadaşlarıma yardım etmek hoşuma gidiyor. hikaye böyle uzayıp gidiyor. en son ne oldu bilmiyorum ki üzerinden çok geçmedi. belki düzelir araları belki hikayeleri biter. ama halen aklım almıyor, dünyanın en güzel hikayelerinden biri nasıl bitebilir ? eğer onların arası bile bir müddet sonra açılıyorsa evrendeki diğer insanlar ne yapsın ? çok tuhaf cidden.

    hayatın kuralı sanırım bu. dünyadaki tüm canlılar doğar, büyür, terk edilir/terk eder ve ölür. ve sanırım hiçbirimiz hiçbir zaman bu kuralı tam olarak anlayamacağız. asıl tuhaf olan bu.
  • 548
    çok yorgunum sözlük. bireysel olarak bir sıkışmışlık hissi zaten bünyede duruyorken her gün bambaşka haberlerle içim daha da daralıyor. ülkenin geleceğine dair umut ve ışığın hiç sönmemesini istememe rağmen gelecek o kadar da parlak gözükmüyor. içeride 2 yaşında dünyanın keşmekeşinden bihaber evladım mışıl mışıl uyuyor, tek derdi istediği müzikle oyun oynamak ve güzelce karnını doyurmak. ben evladımın üzerine titrerken nice aileler evlatlarını neredeyse 1 aydan beri göremiyor. yatarı olmayan suçlardan dolayı 4 duvar arasındalar. bir yandan dünyanın gözünü kulağını kapadığı gazze'de içler acısı görüntüler geliyor, oğlumdan daha küçük çocukların cansız bedenlerini taşımak zorunda kalan ana babalar düşüyor sosyal medyada ekranıma, darlanıyorum.
    çocuğumun bu kadar hareketli olmasından bazen yorulup "of" dedim diye kendimden utanıyorum. çocukken bize anlatılan dünya gözümün önüne geliyor, bir de şimdi yaşadığımız gerçeklik. sıkılıyorum.
    futboldan aldığım zevkten utanıyorum.
    şu dertleşme duvarını okuyorum da, renktaşlarımda ne dertler var, senin bu yaptığın da iş mi diyorum sonra. ama ne içilen biralar, ne dinlenen şarkılar senin kafanda dönen tilkilerin sabit kalmasını sağlayamıyor işte ne yazık ki. zaten bu dertleşme duvarı da o yüzden var değil mi? dert bizde de derman kimde sorusu yanıt bulamıyor çoğu zaman. ve ömürden bir gün daha geri gelmemek üzere kapanıyor.
  • 118
    8 yıldır tek bir kişinin hayaliyle yaşıyorum, 8 yıldır tek bir kişiye aşığım ama şuan ki durumuma bakınca bir adım öteye gidebilmiş değilim. işin kötüsü onun, onunla birlikte olduğum zamanların kıymetini bilememişim, şimdi tekrar kazanma şansım olup olmadığını bile bilemiyorum. önümüzdeki günlerde uzun bir aradan sonra tekrar görüşeceğiz ne olacağını bende bilmiyorum beklemediğim şeylerde duyabilirim ama umarım herşey olumlu olur be sözlük. sizin önünüzde söz veriyorum bir daha üzersem lig şampiyonluklarını, şampiyonlar ligi zaferlerini, kadıköy maceralarını görmek nasip olmasın bana ne olur herşey iyi gitsin ulan bir kerede mutlu olalım.
  • 513
    bugün 10(2014 doğumlu) yaşında oğlumla florya'ya galatasaray akademi seçmelerine geldim. yeni başlamak üzere. insanımız gerçekten sıkıntılı. her iki kişiden beri telefonla, güvenlikle bir tanidik yönetici, hoca, eğitmen araya sokarak çocuğunu akademiye aldırmak istiyor. bunu yapan insanların galatasaraylı olduguna inanmak istemiyorum. hakeden o seçimden geçer, kendini içeriye atar zaten. iceride torpilliden ziyade yetenekli çocuklar olursa galatasaray'ın geleceği kurtulacağını inanıyorum.
  • 462
    sözlük sizce kız arkadaşı, sevgilisi olmayan insanlar eksik, kusurlu ve anormal insanlar mıdır ? ne düşünüyorsunuz bu konuda merak ettim. yaşım 35'e dayanıyor yaşıtlarımın çoğu evlendi ama bir türlü içimde böyle bir istek yok. kendimi mutlu hissediyorum ama sanki bir yerde de eksiklik var. sürekli sorumluluktan kaçıyorum. birisine devamlı ilgi göstermek aşırı zor geliyor. üstüne bir de çocuk falan olursa iyice mahvolurum gibi. yani muhtemelen hayatım boyunca hiç evlenemeyecekmişim gibi.
  • 201
    sozluk,
    ben aslında yazmıyorum.
    nesil bir, entry sıfır mı ne o civarda.
    moderasyona kızdım.
    aslında niye kızdığımı bile unuttum ayrı mesele.
    sarhosum.
    su an kendimi içip içip eski sevgilisine yazan adamlar gibi hissediyorum.
    yarın şikeye,
    yalana,
    dolana,
    alayına koyacaz.
    bu maçta ısırmayan galatasaraylı futbolcu da futbolcu olmasın.
    topçularımız için diyeceğim tek şey var.
    bugun helallleşme zamanı.
    yarın bizden helallik alacaksınız.
    allah yardımcınız olsun...
  • 7
    ne diyeyim ki be sözlük. anam babam diyarbakırda şuan da babam polis.sabah 7 de işe gidecem. ama uyuyamıyorum gözüm kulağım haberlerde. annemi arayamıyorum korkudan. tek bildiğim birşey var vatan sağ olacaksa canlar feda olsun ama giden canlar hep boşa gidiyor. ne vatan kaldı ne de can. kimin kimi vurduğu ne için vurduğu kimin için vurduğu belli değil. ama rabbim en iyisini sen bilirsin kadere iman etmişiz bir kere ne diyelim hayırlısı olsun mevlam ordumuza askerimize polisimize zeval vermesin rabbim ülkemizin yardımcısı olsun. hainleri kahretsin. allah türkü korusun. devran dönecek muhakkak.
  • 518
    ülkede o kadar çok dert var ki normalde insanlık suçu olması gereken bir çok problem konuşulmuyor bile.

    bir süredir en rahatsız olduğum problem hakkında iki kelime konuşmak istiyorum: gürültü kirliliği.

    kuryesi ayrı, gece son ses müzik dinleyen hayatsız piçler ayrı, çöp kamyonları ayrı, sokak köpekleri ayrı, sokakta balkonda bağır çağır konuşanlar ayrı… yani özellikle son zamanlarda o kadar yordu ki bu gürültü kirliliği, en çok kafamı dinleyebildiğim anlara şükrediyorum. sizleri de bu konuda farkındalığa davet ediyorum. belki birçoğunuz artık bu boktan şehir hayatına adapte olmaktan ne kadar kötü şartlarda yaşadığımızın farkında değilsiniz. oturup iki dakika düşünün, ya da imkan varsa ilk fırsatta memlekete kaçın ve şehir hayatında neye maruz kaldığınızı kafanızda canlandırın. korkunç.

    aslında para olucak, köydeki evi yaptırıp bi internet bağlatacaksın.
  • 519
    ankara'da gurbette, yoğun bir şekilde çalışan yalnız yaşayan bekar bir adamım.
    2 hafta izin alarak izmir merkeze ailemin yanına geldim.
    5 gün boyunca tatil yapmak için ve eskiden bildiğim bir bölge olan özdere'de bulunan bir otele turizm firmaları aracılığıyla rezervasyon talebinde bulundum.
    ilk haftaki rezervasyon talebimde turizm firması önce otelde yer olduğunu daha sonra kontenjanlarının dolduğunu söyledi.
    ardından bugün direk oteli aradım ve görüştüğüm kadın bana bahsettiğim tarihlerde yerlerinin olduğunu turizm firmaları aracılığıyla rezervasyon yapabileceğimi söyledi daha sonra rezervasyon için gerekli işlemleri hallettim.

    peki daha sonra ne oldu; turizm şirketinin müşteri temsilcisi bana geri dönüş yaptı ve kontenjanları dolu olduğu için otele alamayacaklarını iletti. müşteri hizmetlerindeki arkadaşı biraz sıkıştırınca "yalnız gelen bekar erkekleri otellerinde kabul etmediklerini, ben de tek başıma gitsem beni de almayacaklardı, yalnız bir kadın olsaydım alacaklardı" dedi. daha sonra oteli aradığımda şuan meşgulüz daha sonra arayın dendi ondan sonra aradığımda da telefonumu açmadılar.

    bahsettiğim otel: özdere'deki doğan paradise beach hotel'dir. gitmeyi düşünen sözlük yazarları varsa bilsin isterim. bu ülkede bekar olmak suç ! hele yalnız bir erkek olmak daha büyük bir suç.

    otel hakkında çeşitli yerlere yazdığım yorumu buraya da bırakıyorum; "yalnız gelen erkekleri otele almayan orta doğu tipi faşist bir tavır takınan, ayrımcı berbat bir işletme. sonra da türk turist niye yunanistan'a gidiyor diye ağlarlar. yalnız gelen erkekler milletin karısına kızına sarkacak diye bir kanun mu var!!!??? siz bunu yaparak ahlak bekçiliği yaptığınızı mı sanıyorsunuz? denize karpuz koyan arap'ı, slav köylüsünü memnuniyetle ağırlarsınız ama.. paramızla bile tatil yapamıyoruz yazıklar olsun hepinize !!!"
  • 515
    bu aralar çok sık ateşli hastalık geçiriyorum. sebebi daha belli değil. ama cumartesi gecesi 39 derece olunca pazar gününe kollarımda yaralarla uyandım. dün acile gitmek zorunda kaldım. iğne yaptılar. krem ve hap verdiler. cildiyeden randevu al dediler. 2 hafta sonraya anca bir boşluk buldum. biraz rahatladım ama niye böyle oluyor sebebi daha belli değil. ruhsal sıkıntılar bir şey değilmiş fiziksel sağlık bozulunca.
  • 406
    dertliyim be sözlük. okulumun bitmesine 1 yıl kaldı. babam geldi 56 yaşına hala benim için çalışıyor. ablam 1 ay sonra evlenip gidiyor. okulum bitse askerliğim başlıyor. askerden geleceğim iş bulma derdi. mühendis olacak olsam da hemen iş bulunmuyor. bulunsa da maaşlar ilk girişte düşük. babamın emekliliği için yaşını beklemesi gerekiyor. hala bir ev alamadık kira ödüyoruz enayi gibi. sevdiğim bir kız var. askerden döndüğüm zaman 25 yaşında olacağım. düğün dernek işleri başlayacak hemen. para lazım bunlar için. hem bana hem aileme. şu para çok lanet bir şey. bir şekilde evlendim diyelim. ev alacağım onun kiredisi var daha. aileme nasıl yardım edeceğim. babam 65 yaşına kadar nasıl çalışacak. ben 2 eve birden nasıl bakacağım. off off renkdaşlar. bunları düşündükçe içim daralıyor.
  • 467
    7 yıl önce ilk kedimizi kaybettik. uykusunda melek oldu fakat kendimi hazırlamıştım. gidecekti ve gitti. şimdi ise 3 hafta önce aldığımız acı haber ile diğer kedimizi uğurlamaya hazırlanıyoruz. abisine kardeşlik yapmıştı son günlerinde ve çok mutlulardı. tümörler tüm vücudunu sarmış durumda ve yapılacak tek işlem onu uyutmak.

    öğrendiğimize göre önce uykuya geçiyormuş sonra da iğne vuruyorlarmış ondan içim rahatladı biraz. bu kararı aldık çünkü acı çekiyor minnak kedim..yemek yemiyor, eski alışkanlıklarını bırakmış durumda..oyun oynamayı çoktan bıraktı ve favori eğlencesi dışarıyı izlemekti onu da bıraktı çok nadiren bakıyor ya da biz koyuyoruz cama baksın diye.

    neyse çok uzattım biliyorum..ona veda etmek çok zor geliyor ama yapacak birşey yok. abisinin yanına gidecek orada koşturacaklar beraber güzel güzel kendimi böyle avutuyorum. annem için de çok zor onu sokaktan almıştı ve kuyruğu kesilmiş şekilde bulmuştuk..13 sene (veterinere göre) kendisi ise bizimle neredeyse güzel şekilde 11 sene yaşadı.

    ona daha fazla acı vermek yerine melek olmasını sağlamak en iyisi..ben ise her saat, her dakika ona veda ediyorum. şu an yanımızda fakat biliyorum ki yakında olmayacak..onu en güzel şekilde yaşatıp son günlerinde daha fazla acı çekmemesini sağlamak en iyisi..kusuruma bakmayın ama çok doluyum.. içim parçalanıyor...vedalar çok zormuş hakikaten...
  • 490
    seçim dönemlerinde "otobüsleri şehrin dört bir yanına salalım günde 1500 kere bangır bangır şarkımızı çalsınlar" fikrini ilk kim ortaya attıysa allah ona gün yüzü göstermesin sözlük.

    şu an saat 04:14. oğlum annesiyle içeride uyuyor, ben çalışma odamda sigara içiyorum. ve ne yapıyorum biliyor musun sözlük? mansur yavaş'ın seçim şarkısını mırıldanıyorum mk!

    öyle bir müzik seçimi yapmışlar ki tam 70'ler devrimci marşı. hatta belki gerçek bir marştan uyarlamadır bilmiyorum. korkunç basit, kaplumbağaya dinletsen ilk dinleyişte ezberler. günde 50 kere de geçiyor, beynime yapıştı kaldı, gitmiyor. gece gündüz çalıyor kafamda. rüyalarıma giriyor. durduramıyorum beynimi. kafamda bir mansur yavaş seçim otobüsü aralıksız ring atıyor. delireceğim sözlük anlıyor musun?

    neyse.

    mansur yavaaaş mansur yavaaaş
    baba gibi oğul gibi hem de arkadaş:(
App Store'dan indirin Google Play'den alın