• 1501
    pek çok şeyden tiksiniyorum sözlük. sevdiklerim olmasa 10 dakika daha durmam, kaçarım.

    geleceğime ümit ile bakamıyorum. oysaki üniversiteyi kazandığımda neler neler düşünmüştüm.

    amk profesörleri çıkmış yol yakınken dönün diyor. bok yakın 6 sene okumuşum piç. biz bırakınca sana kim sağlık hizmeti verecek dedik apıştı kaldı amk öküzü. koca hastanede herkes birbirinden şikayetçi. kimse mi mutlu olmaz?

    niye bu kadar gerginiz? sırf asansörde millet ile uğraşmayayım moralim bozalmasın diye 6 kat merdiven çıkıyorum sabahları.

    yeşil yanmadan o kornaya basanın amk ayrıca. bir sakin olun.

    genel sorun çok gerginiz, tahamülsüzüz. özelimde de sorunlar bayağı.

    mutlu değilim açıkçası. ahanda bunu kimse bilmiyor okuyanlardan başka. dışarda görseniz şen, şakrak, hayat bana güzel, hiç sorun yok dersiniz.

    böyle dertlerim var. bir konuşsam uefa bile çatırdayabilir.
  • 1503
    artık bu ülkeden umudumu tamamıyla yitirdim, midem bulanıyor olanlardan, geceleri uyuyamıyorum. bu sene yaşadığım haksızlıklardan önce ülke meselerinde hep nötr kaldım, aman ne olacak hepsi aynı b.k en azından adamlar dindar, kul hakkı yemezler gözüyle bakıyordum gidişata. çok kötü yanılmışım, en çok canımı bu acıtıyor, yıllarca ayakta uyutulmuşuz, incir kabuğunu doldurmayacak şeylerle gözümüzü perdelemişler. çok geç kaldık canım ülkem, zamanında biz gençler olarak tepki veremedik, şimdi ise iş işten geçti maalesef. ülkenin sonu hayır değil, korkuyorum mısır, suriye, ukrayna olmaktan, kuzenimle, dayımla, amcamla kanlı bıçaklı olmaktan korkuyorum. sonumuz hayır olsun, inşallah bu tiranlık yıkılır, çocuklarımıza güzel bir ülke bırakmak nasip olur.
  • 1506
    annem kendimi bildim bileli hep hasta be sözlük.

    bazen düşünüyorum acaba neden benim annem diye. önce ağır depresyon, sonra şizofreni teşhisi konuldu. her şey yetmezmiş gibi göğüs kanseri oldu ve psikolojik durumu yüzünden tedaviye başlayamadık. 1 sene ikna çabası sonuç verdi, kemoterapi geçirdi. şimdi de bel fıtığı, yürüyemiyor. birden bire yatalak kaldı. bu kadın gün yüzü görmedi be, valla görmedi. sağlıklıyken de yarım yamalak bi yaşamı vardı zaten. alıştım biraz aslında ama adını koyamadığım bi boşluk var içimde beni üzen, neyse. varsa aranızda annesiyle pek arası olmayan, aman diyim dikkat etsin.
  • 1508
    (bkz: #1430437)

    en son iki gün önce görüştük sözlük. iki gündür hiç bir iletişimimiz olmadı, uzun bi süre alışmıştım halbuki onla konuşmaya, görüşmeye...

    eskiye dönmek imkansız, anladım. iki gün oldu konuşmayalı. üç olacak, beş olacak, on gün olacak. bir ay, iki ay, üç ay...

    tabanlarım patlayana kadar yürüyebilirim, ağzım kuruyana kadar dert anlatabilirim birine. öyle kahrolası bir can sıkıntısı, cehennem azabı sanki amk. "en sonunda ben de sevdim, şimdi beni kurtar gönül" demiş fikret kızılok. ateşin ortasında kaldım ben ve kurtulmam çok zor, galiba sağlam yanacağım. uzunca bir süredir böyle tutulmamıştım ben birine.

    kahroluyorum, onun pek umrunda olmadığını tahmin edebiliyorum. en berbatı da bu ulan. telefon sesi, mesaj sesiyle bile irkiliyorsun. biliyorsun onun olmadığını ama "beyin" dediğimiz kodumun organı onu düşünüyor, "o mu acaba" diyor. değil be amk, değil.

    canın cehenneme mi desem, yaşadığım güzellikler için içten içe sana teşekkür mü etsem.

    onu bile bilemiyorum. allah kahretsin.
  • 1510
    babamla yıldızımız çoğu zaman barışmadı. asker emeklisi olmasından mütevellit; sert, disiplinli, saat gibi oysa ben tam tersi. yediğim harasların sebeplerinin çoğu bu yüzdendi. öfkeli, çabuk sinirlenen bir yapısı vardı ama sevgisinden de hiç bir zaman şüphe etmezdim. dışarıda gözü olmayan, işinden evine evinden işine gidip gelen bir adam. nefret ettiğim bir huyu vardı ama.. mütemadiyen her cumartesi 5-6 tane kırmızı tuborg'unu alır içerdi.

    ufaktım o zamanlar, annemle cumartesi günlerini hiç sevmezdik. çünkü günün sonu her zaman iyi bitmezdi. cumartesi sabahı uyandığımızda babam evde yoksa bu babamın evin ihtiyaçlarıyla beraber biralarını da almaya gittiğinin habercisiydi. annemin hüznünü, korkusunu bakışlarından anlayabiliyordum. kahvaltıdan sonra öğlen 1 gibi oturur ve o 6 kırmızı tuborg'u gece 11-12l'lere kadar tüketirdi. alkolün verdiği etkiyle bambaşka bir insan oluyordu bazen. annemle olan kavgalarını yatağımdan ettiğim dualarla bozmak isterdim: ''allah'ım ne olur anneme vurmasın.'' ama vururdu bazen. küçük olduğum için elimden hiç bir şey gelmezdi.

    kendi kendime söz vermiştim, büyüdüğümde bu kavgalar devam ederse babamın ağzını burnunu kırıp, annemi koruyacaktım.

    haftanın 6 günü melek gibi bir insan olan babam, cumartesi günleri bambaşka bir kimliğe bürünüyordu çoğu zaman. seneler geçti.. babama karşılık verecek yaşa geldiğimi düşünüyordum. fakat o zamanlar kavgalar kesildi, babam içmeye devam etti ama karşısında artık ben vardım. o yüzden anneme vurmaya yeltenmedi belki de yeltenemedi.

    anne-baba kavgaları derin etkiler bırakır çocuklarında, bende de öyle oldu. yaptıklarını hiç bir zaman unutmadım.

    sene 2006.. babam bazı günler göğüsünde, sırtında ağrısının olduğunu söylüyordu. önemsememişti, biz de öyle. 1 sene boyunca ağrıları artarak devam etti ve sonunda annem gel bir doktora gidelim dedi. içimizde en ufak bir şüphe yok, basit, romatizmal bir durum vs. tarzı bir şey bekliyoruz. eve geldiklerinde ters bir şeylerin olduğunu hemen anladım. babamın suratında manasız bir tebessüm vardı. anneme sordum hemen ''sonuç ne, ne dedi doktor?'' babam salondayken annem kulağıma fısıldadı: ''beyninde tümör var''.

    ameliyat edilecekti, tümörün alınacak bir durumda olduğunu söylemiş doktor. rahatlamıştım bir nebze de olsa. ameliyattan önce hastanede bir kaç gün kaldı babam, annem refakat ediyordu. babamın yanındayken o zamanın verdiği ergenlikle ve anneme yaptıklarını unutmamış bir vaziyette, şu an o lafları ettiğim için kendimden iğrendiğim şu sözleri söyledim ona: ''anneme vururken iyiydi değil mi ?, bak şimdi hasta yatıyorsun''.

    hastalığının ciddiyetini kavrayamamıştım, ameliyat olacaktı ve yine her şey eskisi gibi olacaktı. belki de bunun rahatlığıyla o sözleri söyledim ona.

    ameliyat başarılı bir şekilde gerçekleşti. çok sevinmiştim ama garip bir şey vardı. annemin, abimin, ablamın suratlarında bendeki sevinci göremedim. çünkü benden saklanan bir şey vardı. hastalığının sadece beynindeki tümör değil, aynı zamanda akciğer kanseri olduğunu öğrendim.

    oturdum internetin başına. ne yapılabilir, tedavisi nedir.. umut vardı. son evresinde olduğunu aklıma bile getirmedim, getirmek istemedim. o yüzden içimde hep bir umut vardı, iyileşecekti.

    ama yine benden yine saklanan bir şey vardı; babamın akciğer kanseri son evresindeydi, çok zaman sonra öğrendim bunu da.

    kemoterapi görüyordu babam, kemoterapiden sonraki 1 ay boyunca dinç oluyordu ve hala bizi düşünüyordu. işine gidip geliyordu ne kadar itiraz etsek de. markete gittiğim bir gün babamla yolda karşılaştık ''bir sigara ver bakayım'' dedi. uzattım 2 tane aldı. ''hadi geç kalma sen de'' dedi. biraz yürüdükten sonra ''lan dedim ne yaptım ben, niye sigara verdim amk ?'' iyileşeceğine o kadar eminim ki. ''asker adam lan bu, vız gelir kanser neymiş amına koyayım.'' o zamanlar son evrede olduğundan haberim yok.. bu durum 3-4 ay devam etti ve babam ve dışarı çıkamamaya başladı.

    yıllarca her gün içtiği 1 paket sigara hayatı zehir etti hem babama hem de bize. koskoca asker adam gözümün önünde eriyip gidiyordu ve benim elimden yine hiç bir şey gelmiyordu. ve ben hastane odasında söylediğim o sözler için kendime küfrediyordum.

    bir gün odamın camını açıp elimde sigarayla kapımı kapatmaya giderken babamla göz göze geldik. hiç bir şey söylemedi, söylemesine gerek kalmadı. öyle bir baktı ki.. ''oğlum bak bu illet beni alacak, sen bari yapma'' der gibi.

    2008 ağustos'u. babam fenalaştı, ambulans geldi. koluna girip sandalyeye oturtacaktık, terliğini giydirmeye çalışırken ondan duyduğum son sözler ağzından döküldü: ''basamıyorum..''

    1 hafta boyunca yoğun bakımda kaldı, gülhane askeri tıp akademisi'nde. odasına girmek istedim, izin vermedi doktor. şerefsiz doktor..

    29 ağustos 2008 cuma.. sabaha karşı ev telefonu çaldı. ablam açtı telefonu ve ağlamaya başladı. babam artık dayanamamıştı. ilk yaptığım şey doktorunu arayıp küfretmek oldu ''babamı son kez göstermedin bana.......''

    ölüm bazen kurtuluştur. acı çektiğini görmek ve onun acı çektiğimizi görmesi. elden hiç bir şeyin gelmemesi.. devamlı ettiğin bir dua olur; ''ya ona sağlığını ver ya da acı çektirme, al canını'' çoğu zaman da alır canını..

    hastane odasında söylediğim o söz.. aklımdan çıkmayacak ve kendimden iğrenmeye, kendime küfretmeye devam edeceğim.

    annenizin, babanızın, ailenizin kıymetini bilin renktaşlar. sinirlenseniz de, çileden çıksanız da ağır sözler söylemeyin. çünkü giden bir daha geri gelmiyor, hatalarını telafi edemiyorsun işte o zaman.
  • 1511
    offffff sözlük 26 yaşındayım bugune kadar hiç sevgilim olmadı.arkadaş ortamında bir kızla tanıştım yaklaşık 3 4 ay önce, ondan hoşlandım tam bana uygun bir kız olduğunu düşündüm(okulu bitirdik devlete kapağı attık,evlenme işlerine bakma zamanı).uzun zaman sonra ilk defa böyle duygulara kapılmıştım,kızla farklı şehirdeyim,fırsat buldukça haftasonları gitmeye çalıştım,elimden geldiğince sanal ortamdan yazdım.ama kız tarafından bir elektriklenme olmadı,kızı etkileyemedim,sürekli yazdım yanında olmaya çalıştım, ilgimi gösterdim karşı taraf pek oralı olmadı,bir şeyler yapmaya çalışıyorum ama olmuyor sözlük,kafamdan atmaya çalışıyorum olmuyor,olay ne yazıkki hoşlantıdan takıntı haline dönüşüyor :( kaybetmek istemiyorum bu kızı,kazanmak istiyorum,
    'başka tenlerde aşkı aramak' istemiyorum.

    şimdi ne yapsam bilmiyorum sözlük. oluruna mı bıraksam, ''seviyorsan git konuş bence'' diyen abileri mi dinlesem yoksa noktayı koysam mı.

    aşk hayatında yüzüm gülsün be artık :(
  • 1512
    ne bok bir akşam sözlük ya. bu ne böyle arkadaş? kısacık, bir hafta tatil vardı. o da bitti, gitti, uçtu. aynı bizim 2 puan gibi. lanet olsun ya. evimden uzaklaşıyorum gene okulla uğraş dur, hastalarla uğraş dur, vizeler, finallerle uğraş dur. bıktım ya bu genç yaşıma rağmen bıktım. içim daraldı.

    babam benle maç izlemeyi özlemiş, adam bari mutlu gideyim diye gel maç bakalım dedi. gittik baktım noldu, saç baş yoldurttular gene. hayır kişiler gelip geçer, arma kalıcıdır. tamam, sonuna kadar. ama haftaya fb-ts derbisi var biraz mantık akıl. millet 3 puan aldı, sen de yapıştıracaksın işte 3 puanı. ama olmaz sen drogba'yı kadro dışı bırak. yetmedi 11e hajrovic ile başlayacağına umut bulut ile başla. dk 85-90 arası değişiklik yap, beraberliğin üstüne yat. rezil adam(lar). şaka gibi anasını satıyım. maçı izlediğim fenerli adamlara "ben olsam daha iyi yönetirim lan" cümlesini kurdurtmaya devam et. yok böyle bir şey ya..
  • 1513
    boktan bir gun sözluk, anasini satiyim, tum gun maci bekle, mactan 1 puanla ayril. oldu!!! valla sözluk moral sifir yeminle sifir. laptop basinda oturuyorum futbolla alakali birsey görunce sinirden kapatiyorum, telefona geceiyorum ordada ayni. unutamiyorum iste! yarin yeni is yerime gidecem ilk defa, onun heyecani bile yok oldu. yarin uyandigimda sezon bitmis sampiyon olan takim kutlamalarini bitirmis, medya sampiyonluk kutlamalarini kaldirip yeni sezon haberlerine gecmis olsun öyle uyaniyim istiyorum, moral bu iste.
  • 1516
    artık ayrı şehirlerdeyiz sözlük. amına kodumunun dünyası... okul ve dersler, ikisinin de amk.

    canım sıkkın, uyanık olduğum vakitlerde onu düşünüp durmaktan beynim öyle skiliyor ki uyku kurtuluş gibi geliyor artık. cesetten farkım yok neredeyse, bakıyorum ama izlemiyorum, yiyorum ama tatmıyorum, duyuyorum ama dinlemiyorum.

    içimdeki zehri ancak bir-iki arkadaşla dertleşerek ve buraya yazarak atabiliyorum. çok özlüyorum onu.

    onun için kahroluyorken karşı tarafın durumu iplememesi bir insana çok ağır geliyormuş bunu öğrendim. bu duyguyu böylesine güçlü yaşamamıştım şimdiye kadar. hala da çıkış yolları aramak, "eskisi gibi olur mu acaba?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum. kabullenemiyorum sanırım.

    benim bu kızı, bu kızı çok sevdiğimi, birlikte geçirdiğimiz anları unutmam lazım. "aman ya değmezmiş" diyeceğim günü bekliyorum.

    bunalıyorum sözlük, bunalıyorum...
  • 1519
    bu kez ben değil kuzenim, sözlük. kısaca anlatıcam.

    kuzen italya'da, yazın memlekete geldiğinde bir kızla tanışıyor arkadaş oluyor. tabi geri dönse de devam ediyorlar, sevgili oluyorlar. kız da bu arada 2 senelik dandik bir şehirde okuyor. bizim oğlan buna tr'den telefon hattı dahi alıyor 4000dk aylık, rahat konuşmaları için. birkaç defa yurt parasını dahi yolluyor gerizekalı. bizimki aileleri devreye sokuyor, ilk tepkiler yine olumlu. yaza nişan planlanıyor. bir süre sonra kız bir anda bitiriyor. bizimki uçağa atlıyor kimseye haber vermeden, telefonu dahi yok yanında. gidiyor kızın yanına. kız yüzüne bile bakmıyor çocuğun. konuşmuyor. bizimki de istanbul'a yanıma geldi oradan. 2 haftadır yanımda.

    asıl bomba şu. bizim salak diyor ki kesin ailesi, abisi şu bu yüzünden... telefon hattından bir numara ile son zamanlarda sürekli aranmış mesajlaşılmış gece yarılarına kadar. dedim ver o numarayı. anında buldum, erkek. kızın etrafında dolaşan bir tip, bizimki tanıyor. fatura da şişmiş.

    bizimki - merak ettim nasılsın
    o...+ merak etme arama
    - nedir bu tavır?
    + istemiyorum
    - iyi, xxxxx ile az konuş
    + sananeee
    - benim hattımı kullanıyorsun da o yüzden, limit geçmiş
    ...ve kapatır. bizimki de hattı kapatır.

    nasıl genişlik lan bu? bari siktir git başka numaradan konuş. çocuk perişan haldeydi iyi kötü moralini düzelttik. tekrar italya'ya dönmeye ikna ettik. ama var ya, şu kız yakınlarda olsa kuzenden habersiz gidip ağzını burnunu kırardım herhalde. şiddetin her türlüsüne karşıyım sevmiyorum, ama bazıları da hak ediyor be kardeşim. valla.

    kuzenle geçen yaz bu kızdan önce konuşurken demiştim, "her kızın içinde bir orospuluk yatar, kimi saklar, kimi belli eder, kimi de farkında olmadan siker"

    bütün genellemeler gibi bu da yanlıştır. bırakın bir kez de biz yanlış konuşalım.
  • 1524
    bu akşam basketbol maçımız vardı. hiçbir heyecanın olmadığı hayatımda beni heyecanlandıracak, güldürecek bir şey basketbol.

    rakibimiz bizim gibiydi hemen hemen. çok çok iyi bir oyuncuları var, önceki seneler sürekli beraber oynadığımız için biliyorum ve epey de samimiyetimiz var abiyle. çok iyi oynadığını bildiğim için de ilk bölüm dışında maç boyu ben savundum onu. sahadan sildim, 5 sayı falan atabildi benim ona savunma yaptığım 30 dakikada. bizim takımın da en önemli hücum silahı benim. maçın da en skoreri ben oldum zaten. mutlaka hatalarım da oldu ama artı eksi olarak baktığımızda iyiydim. farkı bir ara 14'e kadar çıkarttık. bir ara kenara gelip dinlenmem gerekti 2 dakikalığına.. zira maç başından beri oyunun iki yönünü de oynuyordum ve hiç dinlenmemiştim. 10 civarı olan fark ben kenardayken 2-3'e kadar düştü, takım o 2 dakikada sadece saçmaladı. periyot sonuna kadar dinlenecektim, periyot bitimine 1 dakika kala tekrar girmek zorunda kaldım.

    sonra maç sonuna kadar maç başa baş gitti ama tabi bu arada saçma sapan teknik faul aldı takım arkadaşımın biri, o yediğimiz saçma sayılara rağmen yine de tutunduk maça. maç sonlarında saçma sayılar yedik maalesef ve 4 sayı farkla yenildik. maç sonu gözlerim doldu. 2-0 dan 3-2 yenildiğimiz hamburg maçı'nı hepimiz içimiz sızlayarak hatırlarız. bu maç da öyle bir maç işte benim için. daha hiçbir mağlubiyetimize bu kadar üzüldüğümü hatırlamıyorum.

    şu günlerde hayatım bok gibi. aslında 3-4 senedir öyle de bugünlerde daha da kötü ama yine buna da şükür demek lazım. bir galibiyet çok güzel olacaktı be.
    aslında bu akşama dair sevindiğim birçok ayrıntı da var; bu kadar uzun süredir oynamamış olmama rağmen eski günlerdeki gibi çok çok iyi bir hücumcuyu sahadan silmek ve bunu yaparken maçın da en skoreri olmak çok güzel bir şey. ve mental olarak daha olgun bir oyun oynadım. bazı maçlardan sonra oturup şunları yapmamam lazım diye düşünürdüm, onları çok daha az yaptım, vs. ama kazansaydık çok daha güzel olacaktı. şu an basketbol, vs. duymak bile istemiyorum. mesela eurolegue maçımız var sanırım, izlemeyeceğim..

    bunları anlatabileceğim, dertleşebileceğim, beni anlayıp teselli edebilecek kimsem de yok. bu da zaten başlı başına bu başlığa yazmak için bir sebep belki de...

    bir sonraki maça daha da iyi döneceğim inşallah. ama şimdi ağlıyorum ulan. bu gece uyuyamam. gerçi geceleri de pek uyumuyorum da bu yorgunluğa rağmen bile uyku tutmaz.

    ulan!

    edit: telefondan girmek de işkence amk. daha tamamı bitmeden göndermiş entry'i, ilkini sildim. editlemek şimdiye nasipmiş, bilgisayardan ne kadar da rahat.
  • 1525
    yanlış hatırlamıyorsam on gündür görüşmüyoruz/konuşmuyoruz sözlük. istisnasız tam bir hafta her allahın gecesi rüyamda onu görüp kan ter içinde ve ağlamaklı uyanıyordum anasını satiyim. 2-3 gündür en azından rüyamda görmüyorum.

    gün içerisinde ansızın saçma sapan bir şey onu hatırlatıyor. çok özlüyorum, arayıp konuşmak istiyorum ama sinir bozmaya gerek yok. bi süre sonra karşı tarafın g.tünü arşa değdiriyor ısrarcı olmak çünkü. sık sık başa sarıyorum, ne oldu nasıl oldu da koptuk böyle diye. iki yabancı olup çıktık, bok mu vardı ulan ayrılacak? lanet ediyorum, bela okuyorum, sonra geçirdiğimiz güzel günler aklıma geliyor hafiften pişman oluyorum sövdüğüm için. bombok bi durum.

    ayrıldıktan sonraki bir iki gün odada volta atmaktan, volta atarken hakim olamadığım gözyaşlarından bıkmıştım. * daha az voltalar oldum odanın içinde, o bunalımlı ruh hali gitti gibi. geri gelmez umarım.

    çok özlüyorum sözlük. yazmayacağına, aramayacağına falan eminim ama yine de insan bekliyor nedense. halbuki kızın umrunda bile değilim muhtemelen ki benim onu düşündüğüm kadar onun beni düşünmediğini bilmek ağır bir durum. haddinden fazla mı düşünüp kahroluyorum lan acaba diyorum, ona da karar veremiyorum ki...

    allah kimseye gönül yarası vermesin.
App Store'dan indirin Google Play'den alın