sarı kırmızı roman

• 76

  maradona, "naber hacı, agüero torunu bugün yarın veriyo kucağıma, kimi istiyosan söyle alıcam milli takıma ıslatalım bunu" dedi. ancak daha sonrasında hayrettin'in "comolokko" cevabı maradona'ya hayrettin'in düşünceli durumunu anlatmaya yetti...
• 77

  maradona, '' ya bu adam efsane demişlerdi o yüzden geldim buralara kadar, bu ne şimdi?'' diye düşündü. baktı ki olmayacak, ''başka kim var buralarda danışabileceğim'' diye yardımcısına sordu. yardımcısı '' üstad, volkan demirel varmış. bir de ona bakalım ne dersin?'' diye cevap verdi. ''efsane olmuş dilden dile anlatılıyormuş kaleciliği'' diye de ekledi.
• 78

  belli ki yardımcısı içip de maradona'nın yanına gelmişti. hayrettin ise hala ufuk çizgisinden gözünü ayırmıyor, "kısfmet değilmiş, kısfmet değilmiş" diye sessizce tekrarlıyordu.
• 79

  ve dünya, üzerinde olan bitene aldırmadan dönmeye devam ediyordu.
• 80

  29 kasım 2008 saat 01:22 itibariyle istanbul'da, mecidiyeköy'de bir apartmanda, frank de boer, andres fleurquin, haim fresco, hasan şaş ve fleurquin'in hanımı beşgeninde ilginç olaylar dönüyordu. frank de boer onuncu birasını fondip yaparken artık iyice leyla olmuştu. kendisinin "ömrümü yedin fatih hocaaaa" nidaları, haim fresco'nun "arabada beş evde on beş" adlı şarkıya böğürerek eşlik etmesi, fleurquin'in üzüntüden zırlaması falan derken ortam iyiden iyiye sapıtmıştı. hasan alnına rakı bardağını koymuş oynuyordu. bu dehşet dolu durumun tek aklı başında şahidi fleurquin'in hanımıydı. kendisi artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını biliyordu. korku iliklerine işlemişti. bu kaosu kim durdurabilir, kim yeniden düzeni sağlayabilirdi ? aklına fatih hoca geldi, ancak onun da cebi kapalıydı. saat 03:33'ü gösterdiğinde kapı çaldı. evdeki beş kişi birden o anda nefesini tuttu...
• 81

  maradona telefondaki gizli numaraya baktı. açıp açmamakta kararsızdı. açtığında ise karşıdaki ses erdinç şehit' ti. kıymetlimisss kıymetlimiissss diyordu. ''tanrı' nın eli'' için bütün yollar volkan demirel kontrolünde gol olan topa pardon bizzat kendisine çıkıyordu.
• 82

  kapıdaki özhan canaydın' dı. fleurquin'in hanımı onu görünce bayıldı. ev ahalisi daha konuşamadan hastanenin yolunu tuttu.
• 83

  maradona, telefonu kapattığında açtığına pişman olmuştu. yardımcısına, '' gidelim buralardan,aradığım panter ruhunu burada bulamayacağım, beni memleketime götür, gözünü seveyim arjantinin'' dedi ve gitti.
• 84

  hastahaneye giderken abdürrahim albayrak ile karşılaştılar. kendisinin eskortluğunda ters yönden şişli etfal' e doğru yol aldılar. abdürrahim abi hastahanede gördüğü galatasaray sağlık kurulunu toptan fırçaladı. '' ne zaman iyileşecek bu adamlar emre güngör linderoth mehmet topal uğur uçar nerde bu bisi nerde bu regülatör'' dedi. sağlık kurulu boynunu eğdi.
• 85

  o boynunu eğenlerden biri aslında sağlık kurulundan değildi. aslında çok gizli amaçların peşindeydi, peki o kimdi ?...
• 86

  bağlantılarını kullanarak sağlık kuruluna sızmış olan bu adam, tribün ateşinin sunucusu bülent ülgen'den başkası değildi.
• 87

  işte o ömer çavuşoğlu idi... hayır hayır o değildi bu kişi sunay akın idi. yok o da değildi bir başkası idi. kimdi peki bu adam ?
  nasıl unutulabilirdi tabii ki o adam bülent ülgen di.
• 88

  bülent ülgen oradaydı ama biri daha vardı arka planda. programın düşen reytingini geri getirmek için hayri hiçler' de oradaydı. daha çok polemik için herşeye değerdi.
• 89

  tabii polemik güzel bir reyting aracı idi. fakat bu işin de bir sınırı vardı.
• 90

  işin sınırı abdürrahim abi hayri hiçler' i farkedince kırmızı çizgilerle çizildi. kendisi tıpış tıpış evinin yolunu tuttu.
• 91

  ümit karan o gün evinde dinleniyordu, sindirim problemleri yaşıyordu. gece karnı acıkır gibi olmuştu. buzdolabını açtı, atıştıracak bir şeyler bakıyordu ki, hanımı arka odadan bağırdı : ''ümiiiiieeeettt!! ne bu!!!?'' ümit korkuyla dolabın kapağını yavaşça kapattı. ''yakalandık'' dedi. yemek yememesi gerekiyordu. ama acıkmıştı. çok canı sıkılıyordu. top oynamak istiyordu. gol atmak istiyordu. dertlenmişti. elini telefonuna götürdü. kimi arayacağını düşünüyordu.
• 92

  hasan şaş' ı aradı. '' bir tavla atalım tavlayı koltuğunun altına vereyim de kendine gel'' dedi. hasan şaş' da evdeki ambiyanstan nasıl yırtarım düşüncesindeydi. işine geldi. ceketi aldığı gibi soğuğa aldırmadan ümit' in evinin yolunu tuttu.
• 93

  "pencuse ..kerler guzeli dar ise" umit karan'in kafasinda yankilanan soz buydu. kendi kendine "icince ne sapitiyormus bu hasan sas"dedi. hala takimda abi belledigi, takim ruhunu asilayan futbolcu olarak bildigi hasan sas'in tavla oynarken soyledigi sozleri dusunuyordu.
  "yok arkadas" dedi "bu takim adam olmaz, hasan sas'a da ne zaman baksam artik aklima bu soz gelir; ben en iyisi katar'a transfer olayim. burada hasan sas'i cekecegime, gider arap tasagi koklarim"
  yavas yavas yataga dogru ilerliyordu umit karan, yatak odasina geldiginde karisini gordu. "peheeey ne pis uyuyo bu hatun da be" dedi. "salyasi da akmis koluna ogrk kusucam galiba" diye ekledi dusuncelerine.
  uykusu kacmisti karan umit'in. "salona gecip biraz pes atayim arda gecen kampta verdi elime babafingo'yu" dedi. "ulan neler diyorum.. ne etkiledi beni hasan sas be sanirsam harbi influence 20 bunun dedi. iyice tiksinmisti. hem kendinden hem hasan sas'dan.
• 94

  hasan sas ise o sırada franck ribery'i kendi kanadına geldigi icin fırcalıyordu.
• 95

  hayır hayır bu kanat değil bu kanat değil sesiyle birlikte uyandı hasan şaş.evet bir karabasan kabustu bu.sağ bek oynadığı ilk maçtan beri bu tür kabuslar başına dert olmuştu.
• 96

  bir hafta sonra...
• 97

  3 gün sonra..
  
  linderoth düşünceliydi.. 2 yıldır fizyoterapi yaptırdığı isveç asıllı sylvia saint isimli fizyoterapist "tobişş madem her dakka beraberiz artık şu işin adını koyalım" demişti.. tobiası zor günler bekliyordu..
  
  (bkz: galatasaray sözlük pembe roman kuşağı)
• 98

  mesaj aziz'den gelmişti. "tobi emre bitti sıra sende.". gitsek fener'in yabancı kontenjanını işgal mi etsek acaba? diye düşüncelere gark oldu. hemen sonra daha gencim emekli olmama var diyerek aziz'i blokladı. (bkz: cep telefonunda arayanların ve mesaj atanların engellenmesi)
• 99

  aziz'in telefonu acı acı çalmaya başladı. "ulan telefon değil kevane kevane" diye söylenerek açtı telefonu karşısında ali şen vardı.
  
  aziz - buyuvun başkanım.
  ali - tsevgili atzitzziğim nastsıltsın iyi mitsin?
  aziz- teşekküvlev başkanım canım sıkkın bivaz...
  ali- hayırdır atzizt tsöyle bakayım ne oldu?
  aziz- tobi canımı sıkıyov başkanım. telefonumu bloklamış.
  ali- dur tsen bir ben zanzal'la konuzayım da kovdurtalım galatazaray'dan.
• 100

  ne zaman bu saçma sapan rüyaları görmeyeceğini düşündü, kaç olmuştu bu rüya son aylarda, ne zaman huzuru bulacaktı bilmiyordu. tek bildiği şey vardı ki sabah kalkar kalkmaz telefona sarılması gerekiyordu.