• 51
    yurtdışında ve maçları izlemek için başka bir imkan olmadığında yaptığım şey. 10 seneden fazla oldu, uçup kaçtığımız 2010-2011 sezonuyla birlikte birkaç sezonu bu şekilde izlemiştim. mecbur başka bir yer yoktu. kendimce gol asist sayıları, kimlerin kaç gol attığına dair listeler tutuyordum. maç sonlarında çıktığımda üzerimde kesif bir duman kokusu oluyordu ama olsun. ihtiyaçtı. hafif loş, yeşil örtüler üzerinde içilen çaylarla ve çirkef rakip takım taraftarlarıyla girilen gereksiz münakaşalarla dolu günlerdi. necati'nin antebe orta sahadan yazdığı, melo'nun 35 metrelerden yazdığı, burak'ın uçup kaçtığı, selçuk'un selçuk, muslera'nın yeni kediciğimiz olduğu dönemlerdi. o kahveye gidebilmek için tam yarım saat yürüyordum, ters bir yerdi, çıktıktan sonra yine yürüye yürüye okula dönüyordum. kahve ortamından nefret ederim ama galatasaray öyle bir zorunluluk ki, buna mecbur bırakıyordu beni.
  • 52
    sürekli gidilen mahalle kahvehanesi varsa ufak çaplı tribün atmosferi yaratılan etkinliktir. sigara dumanından maçı izleyebilmek çok önemlidir. ayrıca televizyonun kalitesi ve maç sırasında yayının gidip, peşisıra yükselen uğultu sonrası kahvehane sahibinin yayını geri getirmesi de önemli noktalardır.

    çocukken babam beni pek götürmek istemezdi. hem sigara içiliyor hem küfür ediliyor diye. ben de hep maraton programından maçın özetini beklerdim. güzel günlerdi.
  • 54
    trabzonlu bir arkadaşın talebiyle trabzonspor- fenerbahçe maçını izlemeye kahveye gittiğimizi hatırlıyorum. biz de fenerbahçe'nin olası puan kaybı için bir umut bekliyorduk.

    ön ve arka kısmı ikiye ayırarak seyircileri bölmüştü kahveci. ortam gergindi. trabzonspor ilk yarıda bulduğu golle 1-0 öne geçmişti. ikinci yarıda ise fenerbahçe kısa sürede maçı 2-1'e getirmişti. oturduğu yerden millet ufak tefek atışmalara başlamıştı. dakikalar 79'u gösterirken fenerbahçe skoru 3-1'e getirdi. o an diyalogu tam anlayamasak da ön kısımda oturan fenerbahçelilerden biri sandalyesinden geriye doğru çekilmek suretiyle yere yatırıldı ve ortalık karıştı. bizim trabzonlu arkadaş bi anda gol oldu diye bağırdı ve sessizlik oldu. sahiden de bir dakika sonra fatih tekke skoru 3-2'ye getirmişti. işin ilginç yanı ise arkadaşın ortalık sakinleştikten sonra kulağımıza eğilip oğlum ben ayrılsınlar diye yaptım, bi baktım ki sahiden gol olmuş demesiydi.

    (bkz: 29 nisan 2006 trabzonspor fenerbahçe maçı)

    genelde kahveden ziyade bilardo salonları vb. daha geniş yerler maç yayınlarında kullanılıyordu o dönemlerde. perde ekran ile güzel bir ortam oluşuyordu. top taca çıktığında bile atmosferde yankılanan süpersonik küfürleriyle dayıları gördükçe sakin bir izleyici olduğuma kanaat getirdim.
  • 55
    bu deneyimi yaşayan insanların çoğu çok daha iyi bir futbol bilgisine ve günümüze göre çok daha iyi taraftar profiline sahiptir. bu deneyim insanı geliştirir, büyütür, akciğerde sigara dumanından hasar bıraktırır. kahveden dönünce üstünüze sinen o sigara kokusunu bilen bilir, saç diplerinize kadar sigara kokarsınız.
    (bkz: 19 mart 2009 galatasaray hamburger sv maçı) travması kahve diyince ilk aklıma gelen maç. kadıköy'de final hesabı yaparken eve boş bakışlarla, donuk ve ruhsuz bir şekilde dönmüştüm.
  • 56
    sol kenarda elinde kuponla maçı takip eden, 50 yaşlarda olmasına rağmen 70 gözüken şarapçı heyecanlı müptezel dayılar canlandı gözümde. onların heyecanlı bir şekilde para kazanma isteğini, çaresizliğini gördükçe çocukluk yıllarımda bahis ve kazanç oyunlarına karşı inanılmaz bir korku oluşmuştu bende. farklı yerlerde, farklı şehirlerde benzer kahvehane ortamında rastladığım bu kavruk tenli amcalar travmamdır. fakirseniz bahis oynamayın abi*.
App Store'dan indirin Google Play'den alın