resim
Igor Tudor
Görev:Teknik Direktör
Takım:Lazio
Yaş:46
Uyruk:Hırvatistan
  • 3956
    kendisi yerine hamzaoğlu olsaydı bırak 11 yabancıyla maça çıkmayı, semih yasin selçuk sabri dörtlüsüyle sezona devam ediyorduk şu an.

    forma adaleti yok denmiş. bayaa saçma eleştiri. şu maçın yedekleri ahmet ç, sinan g, yasin, tarık falan. bunları mı oynatsın adam amk. eleştirinin de bi mantığı olsun.

    edit: (bkz: 14 ekim 2017 konyaspor galatasaray maçı)
  • 5915
    fenerbahçe maçına üçlü savunmayla başlaması, bilmem şu maçta bilmem şu taktiği değiştirmesi gibi şeyleri anlayamayanlar basitçe şu yolu deneyebilirler; lütfen açın ve geçen sezonun ilk 8 haftası televizyonlarda, sosyal medyada neler konuşuldu bir bakın. takım gelene 2 gidene 3 atarken bile "oyuncular kazanıyor, tudor'un bir etkisi yok." "e bu takım zaten küme düşme adayı." "şu sakatlansa tudor'un yedek planı yok." vs vs gibi tonlarca eleştiriyi bulun ve okuyun. ve bir kaç dakikalığına tudor gibi hissetmeye çalışın. kendinizce doğru olan oyuncuları almışsınız, bir anlayış içinde takım kurmuş, son 3 4 senenin en iyi galatasaray performansını izlettiriyorsunuz. lidersiniz. yenilgi yüzü görmemişsiniz. belki biraz da heyecan var içinizde. epik bir şey yaratacaksınız ama gel gör ki başarı bir pastaysa size bir dilim kesen yok. ne yaparsınız? hayır, bu takımı ben kurdum, istersem şöyle de oynatırım ve maç kazanırım demek için takıma dokunuşlar yaparsınız bence. imza atmaya çalışırsınız. bazen olmaz. olmadı da. kendisini kötü anmayacağım. umarım yollarımız da bir daha keşismez ama medya, taraftar bir araya gelip "sen hiçbir şeysin, sensiz de olur." diye yüzüne yüzüne bağırılan bu adam neden fevri reaksiyonlar verdi diye sorgulamak, iki yüzlülükten başkası değil. istemedik, gitsin diye yaptık denebilir. e gitti zaten. adettendir, tanımlayalım; son 2 3 senede galatasaray'ı çalıştırıp, en az zarar veren adamdır. her manada.
  • 3528
    25 ağustos galatasaray sivasspor maçı esnasında kendisine moral verelim, arkasında duralım. ibne basına inat. hata yaptığında hepimiz eleştirelim ama yapıcı eleştirelim. rakip takım hocaları milyonluk transferlerini hala adaptasyon sürecinde olduklarını iddia ederek yedek kulübesinde oturturken, bu adam yalnızca 2 haftada bu harmoni ve sinerjinin oluşmasındaki en büyük etken değil midir? derbi haftaları geldiğinde bu adam ağzıyla kuş da tutacaktır hiç şüpheniz olmasın. niyetim alakasız örneklerle konuyu bulandırmak değil ancak yetenekleri sınırlı olmasına rağmen işini düzgün yapmak uğruna günden güne uğraş gösteren ve haysiyetini ortaya koyan onlarca futbolcu gönüllerimizde taht kurmadı mı? herkes izliyor, herkes her şeyin farkında, hocanın limitinin de. ancak şu tabloda bu adam desteği hak etmiyor mu sizce de?

    (bkz: #2190399)

    galatasaray futbol takımı hocasıdır. kredisi zaten çok az, hata yaptığında yine uzun uzadıya konuşuruz. ama çakallara yem edecek kadar sırtımızı dönmeyelim ne olursunuz. arkasında duralım.
  • 5818
    igor tudor'un udinese ile anlaşmasından sonra hakkında bir inceleme yapmak istedim. igor tudor iyi mi kötü mü teknik direktör, bunu tartışmak için henüz erken ancak arkamıza dönüp bir bakarak yorumlarda bulunabiliriz.

    tudor, karabükspor ile ligde ilk maçta türk telekom stadyumu'nda seyircisiz maçta hal ve hareketleriyle ilgi çekmiş, takımı da 1-0 mağlup olmasına rağmen çok iyi futbol oynamış, daha ligin ilk haftasında çabuk yorum yapmayı seven insanlara 'karabük iyi hoca bulmuş' dedirtmişti. ligin 19. haftası geldiğinde ligde 10. olmasına rağmen iki hafta arayla evinde galatasaray ve beşiktaş'ı 2-1 mağlup edince birden riekerink ile yolları ayıran galatasaray'ın gündemine gelmişti. iç sahada ligde karabükspor ile 3. sırada yer alan tudor dış sahada 9 maçta 1 galibiyet 1 beraberlik 7 mağlubiyet ile 17.sırada yer alıyordu. aslında bu deplasman performansı bir büyük takıma hoca olmaya aday biri için büyük bir engel olmalıydı. ancak beşiktaş'ı 2-1 yendikleri maçın devre arasında barış başdaş'a attığı fırça ile 'bizim sevdiğimiz tarz teknik direktör' olma yolunda bir adım daha atmıştı tudor ve taraftarlar da bu tarza sahip, karizmatik, kenarda hareketli, üstelik galatasaray ve beşiktaş'ı 2 hafta arayla yenmiş bu teknik direktörü istemişlerdi. nihayet sonuç olarak dursun özbek yönetimi bir karar aldı ve igor tudor ile galatasaray'ın yolları 16-17 sezonunun 20. haftasında kesişti.

    igor tudor'un ilk sınavı rize deplasmanıydı. önündeki rize deplasmanı ve içerdeki beşiktaş maçından çıkarılacak 6 puan galatasaray'ı tekrar şampiyonluğun en büyük adaylarından biri yapacaktı. taraftar bu hesapları yaparken, üstelik yeni hoca gelmesinin de yarattığı sinerji ortadayken birden morallari bozacak bir haber geldi florya'dan. ilk 20 hafta galatasaray'ın topladığı puanların yarısından fazlasında ya golü ya asisti olan bruma daha ilk günden tudor tarafından kadro dışı bırakılmış, rize'ye götürülmeme kararı alınmıştı. bunun nedeni asla tam olarak açıklanmadı. kimileri bruma yedek kalmayı kabul etmedi dedi, kimileri de tudor ilk günden otoriter bir tavır sergilemek istedi dedi ama sonuç olarak bruma'sız rize'ye giden galatasaray rize'de 75. dakikada yediği golle 1-1 berabere kaldı.

    üçlü defans dörtlü defans tartışmalarına burada gireyim diyorum çünkü golü dakika 75'de yiyen galatasaray'ın hocası tudor dakika 72'de iyi oynayan linnes'i oyundan alıp ahmet çalık'ı oyuna sürerek üçlü savunmaya dönmüştü. daha 3 dakikada üçlü defans ilk zararını vermişti galatasaray'a. elbette ironi yapıyorum golün üçlü defans ile bir ilgisi yok, tolga'nın gereksiz faulü sonrası frikikten yenen bir gol vardı ama sonuçta galatasaray ağır yara almıştı.

    artık yazımın yorum kısmına biraz biraz geçeyim diyorum. tudor ertesi hafta beşiktaş derbisine yine üçlü defans ile çıktı ve maçı 1-0 kaybetmesi ile şampiyonluk yarışına galatasaray büyük ölçüde havlu attı. önemli olan 3 defans ile çıkması değil. üçlü savunma dizilişi futbolda varolan dizilişlerden biri ve gayet bu sistemle başarılı olan takımlar var. ancak 3 defanslı takım dizilişini 3 stoper ile kurmayı pek sağlıklı bulmuyorum öncelikle. 3 defansı 3 stoper ile kursanız bile takımın gerisi buna uygun olmalıdır. siz 3 stoper ile oynarken önde de jong, onun önünde sağ iç sneijder sol iç bruma ikilisi oynarsanız oyun kurma açısından kanat oyuncularına muhtaç olursunuz. bu maç özelinde kenarlarda yasin-carole var. onların karşısında ise quaresma ve babel. adam karşılamaktan yorulan bu kanatlar (üstelik bu kısıtlı tekniğe sahip kanatlar) ile rakip kaleye gitmeniz mucize gibi bir şey. bir de hayatında hiç orada oynamamış, o mevkide hiçbir şey yapmayı size hayal ettirmeyen sağ iç bir sneijder ortaya koymak gerçekten çok mantıksız. nitekim maç bir penaltı itirazı getirecek yasin’in pozisyonu ve bir kenar ortasında podolski’de kalan topun auta vurulması ile 0-1 beşiktaş lehine sonuçlandı. olumlu tek şey galatasaray’ın pozisyon vermemesiydi. ancak topu kullanmada çok çok kötü bir galatasaray vardı o gün. hiçbir şey üretememişti galatasaray.

    tudor üçlü felsefesinden vazgeçmedi ve devam eden 2 haftada antalya ve gençlerbirliği’ni 90. dakikada atılan gollerle 3-2 mağlup etti. sırada trabzon deplasmanı vardı. bu kez 3 stoperle değil tek stoper ile üçlü oynuyordu galatasaray. cavanda-semih-carole üçlüsü ile çıkmıştı maça. bu kez arkadan top daha sağlıklı orta sahaya getiriliyordu fakat yasin-linnes kenarları yine ne top alabiliyor ne saklayabiliyor ne taşıyabiliyor ne de oyun kurabiliyorlardı. zaten ikisi de bu tarz oyuncular değillerdi. nitekim olağanüstü kötü bir oyunla galatasaray 2-0 kaybetti maçı.

    tudor bu inanılmaz kötü oyundan sonra dörtlü savunmaya döndü. iç sahada adana maçı vardı. orta sahada ise selçuk’un partneri olarak josue’ye görev verdi. josue o gün müthiş top oynadı, gayet sertti, iyi oyun kurdu, rakibi çok sağlam karşıladı. baya da top kapmıştı. maçı galatasaray 4-0 kazandı. haftaya galatasaray zorlu başakşehir maçına çıkarken herkes tudor’un ne yapacağını, josue’yi yine orta sahanın ortasında oynatıp oynatmayacağını merak ediyordu. tamam josue adana maçında çok iyi oynamıştı ama başakşehir başka bir maçtı. tudor bir karar verdi. 8 numarada josue ile çıktı ancak bu sefer galatasaray’ın adana’ya uyguladığı tarifeyi başakşehir tudor’un takımına uygulamıştı. maç 4-0 kaybedilmişti.

    bu tudor’un galatasaray’daki ilk hatası oldu. ancak kimse tudor’u asıp kesmedi. her teknik direktör hata yapar, üstelik geçen hafta olan bir şeyi denemek çok da mantıksız değildi. tudor bu maçta başka bir hata yapmıştı. 4-2-3-1 sistemindeki 3 kişinin, yani forvet arkasındaki 3 oyuncunun tamamı kanat oyuncularından oluşuyordu. rodrigues-yasin ve bruma. bu hata riekerink’in kovulmasına sebep olan hataydı. beşiktaş ile aradaki puan farkını 1 e indirme fırsatı gelen haftada iç sahada kayserispor ile oynanan maça riekerink yine aynı 3lü ile kurmuştu forvet arkasını. ve galatasaray inanılmaz kötü oynayarak maçı 1-2 kaybetti. riekerink’in sonu olmuştu bu maç. o maçı izlemediği, izlediyse bile doğru çıkarımlar yapamadığı çok açıktı tudor’un. 4-2-3-1 de o 3 kısmını üç kanat oyuncusuyla doldurmak bu takımı kayseri maçında çok zor durumlara düşürmüştü. riekerink bu hatayı elinde forvet arkasına koyabileceği josue ile yapmışken yani josue’yi yedek oturmuşken (sneijder sakat veya cezalı idi) tudor sneijder ile yapıyor, sneijder’i yedek oturtuyordu.
    nitekim başakşehir maçı da kayseri maçı gibi oldu. inanılmaz kötü bir oyun vardı sahada. bırakın pozisyona girmeyi ileride top bile tutamayan galatasaray 4-0 mağlup oldu. ligin devamında galatasaray bir daha böyle forvet arkası ile oynamadı, lig öyle ya da böyle bitti. galatasaray tudor geldiği gün liderin 5 puan gerisinde iken, lig bittiğinde 13 puan arkada 4.sırada bulunuyordu.

    artık 17-18 sezonu başlıyordu. daha temmuz ayında uefa avrupa ligi 3. ön eleme turunda östersunds ile eşleşmiş ve elenmişti galatasaray. bu gerçekten hiç hoş olmayan bir durum olmuştu. ve malesef tudor bu durumdan az da olsa sorumluydu. evet daha transferlerin hepsi gelmemiş, takım rakip kadar hazır değildi ama tudor yine aynı hatayı yapmıştı.

    tudor 3 kanat oyuncusundan kurulmuş forvet arkası ile ilgili riekerink 'ten ders alamadığı gibi kendi hatasından da ders alamadı. yaz döneminde gelen belhanda ilk östersunds eşleşmesi öncesi sakatlanınca galatasaray 4-2-3-1 sisteminin forvet arkasını malesef sinan-yasin-rodrigues üçlüsünden kurdu. yine 3 kanat oyuncusu vardı sahada. ve galatasaray yine hiçbir şey oynayamadan, ileride top dahi tutamadan isveç liginin sekizincisine 2-0 kaybetti maçı. evet iyi takımdı östersunds, kuzey takımıydı, ligi çoktan başlamıştı, bizden fizik olarak çok daha iyilerdi. ancak galatasaray yine de o takıma neredeyse hiç pozisyona girmeden elenmemeliydi.

    uefa'dan elendikten sonra galatasaray ndiaye-fernando transferleri ile orta sahasını güçlendirdi. bu ikili herta berlin ile oynanan hazırlık maçında 60. dakikada oyuna girince galatasaray gerçekten 3-5 gömlek yukarı çıktı. yarım saatte gözlerimizin pası silindi. neredeyse yıllardır ilk defa derli toplu bir oyun gördük.

    her şey tudor’un istediği gibi gidiyordu. çok az galatasaray teknik direktörüne gelen bir şans gelmişti tudor’a. bu şans istediği herkesi aldırmak değildi. istemediği herkesten kurtulmaktı. takımda görmek istemediği bruma satıldı. bruma galatasaray’ın elle tutulur miktarda para edecek tek oyuncusuydu. sneijder gönderildi belhanda getirildi. arkası fernando ve ndiaye ile güçlendirildi. üstüne mariano-maicon-gomis-feghouli gibi gerçekten iyi transferler yapıldı. bu takım kaliteli bir takım olmanın yanında tam tudor'un istediği takımdı.

    sezonun ilk maçında iç sahada galatasaray kayseri’yi inanılmaz bir pres ile boğarak 4-1 yendi. haftalar ilerledikçe galatasaray’ın presi git gide azalsa da takımda plan çok net görülüyordu. fernando oyunu kurarken bir defans oyuncusu gibi orta sahadan stoperlerin arasına giriyor, sağ bekten mariano kenardan fırlayıp gidiyor, eğer top kaybı olursa da ndiaye mariano'nun arkasını topluyordu. futbolu dikkatli izleyenler galatasaray'ın aslında üçlü savunma dizilişi gibi oynadığını görüyordu. tudor galatasaray'dan ayrıldıktan sonra trtspor'a verdiği röportajda 'size bir sır vereyim, siz beni üçlü oynuyor diye eleştiriyordunuz, bu sene dörtlüye döndük sandınız ama biz hep üçlü oynadık, haha' tarzı bir söylemde bulundu. biz bunu aslında görüyorduk ama tudor bir şeyi kaçırıyordu. semih-ahmet çalık-hakan balta üçlüsü ile maicon-fernando-serdar üçlüsü çok farklıdır. sadece kalite olarak söylemiyorum. tarz olarak da farklıdır. fernando'nun üçlüden biri olması ile, onun oyun kurma becerisi ile ahmet çalık nasıl bir olabilir? üstelik kenarlar yasin-carole iken mariano-tolga olmuş. birde sneijder gitmiş onun tam zıttında, defansa ofanstan daha çok yardım eden belhanda gelmiş. bu değişimlere rağmen 'bakın biz hala üçlü oynuyoruz, siz farkedemediniz ve çok başarılıyız gördünüz mü' demek biraz mantıksız oluyor.

    çok eleştirdiğimiz tudor için söylenecek olumlu şeyler de var elbet. öncelikle kendisine saygı duymamı sağlayan bir felsefesi vardı. presi sever, takımdaki herkesin koşmasını isterdi. defans yapmaya en uç oyuncudan başlardı takımı. futbol mantalitesi bir tarafa bir şeyler deniyordu, sadece kenardan izlemiyordu maçları. bursa deplasmanında yaptığı 2 bek çıkarıp 2 kanat oyuncusu oyuna sokmak cesaret isteyen bir hamleydi. maça etkisi ne kadar oldu tartışılır ama sonuçta maç 1-0 dan 2-1 galatasaray lehine döndü. herkes eleştirebilir tudor’u ama kesinlikle bir şeyler yapmaya çalışıyordu, kendi inandığı doğrulara paralel olarak hamleler yapıyordu. bazen tutuyor bazen tutmuyordu hamleleri ama ona inananlar tudor çok düz bir teknik adam olmadığı için inanıyorlardı.

    tabi ki tudor’un türkiye kariyerindeki en sansasyonel en mükemmel hamlesi tolga ciğerci idi. takımı üçlüye yakın bir şekilde sahaya dizen tudor ilk 9 hafta muslera-mariano-maicon-fernando-serdar-linnes-ndiaye-belhanda-rodrigues-tolga-gomis 11’i ile sahaya çıktı.
    evet fernando defansı üçlüyor, evet ndiaye savunmada maicon’un arkasını topluyor hücumda belhanda ile yan yana geliyor, evet rodrigues bazen sağ forvet bazen sağ kanat gibi oynuyordu. herkesin yeri belliydi. ancak bu 11 adam içerisinde bir kişi serbest oyuncu pozisyonundaydı. tolga ciğerci.

    serbest adam yıllardır forvet arkasında, 10 numara pozisyonunda olan kişiye denirdi. daha sonra o futbolcuya serbest adam denmekten çıktı 10 numara oldu. artık dünya futbolunda o da kalmadı neredeyse. neyse biz serbest adama o mevkide alışmışken tudor birden tolga’yı takımın sol tarafına koyup serbest oynatmaya başladı. tolga top rakipteyken pres yapıyor, top takımdayken de pas bağlantısı olup hemen ceza sahasına koşu yapıyordu. hem gomis’in yanına ikinci forvet oluyor hem de dönen topları tamamlıyordu. bu sayede tolga ilk 7 haftada 6 gol buldu. bu tudor’un ilginç planıydı. bu plan tuttu ve ve ilginç plandan taktir edilesi bir plana dönüştü.

    bu planlar işlerken, ilk 8 hafta 24 puanın tam 22 si toplanmışken birden tudor’a bir şeyler oldu. planları değiştiresi geldi. sırada derbi vardı.

    ligde 9. hafta geldi. tudor birden üçlü savunma dizilişini fenerbahçe derbisinde tekrar geçen sene olduğu gibi üç stoper ile kurdu. maça maicon-denayer-serdar üçlüsü ile başladı. üçlü savunmaya sokulacak üçüncü stoper için sahadan çıkarılan oyuncu rodrigues’di. 3 stoperin önünde fernando vardı. bu üçlünün önüne koyulan fernando’ya da fenerbahçe iyi pres uygulayınca takım yarı sahasında çıkamaz oldu. rodrigues yedek, dolayısıyla kanatlardan top taşınamadı. mariano oyun kuruyordu sadece ancak ilk 20 dakikadan sonra fenerbahçe ona da önlem alınca takım tamamen kısır hale geldi. sol taraftaki tolga ciğerci top almak, oyun kurmayı denemek zorunda kaldı. tolga zaten bu yeteneklere sahip bir futbolcu değil. tekniği kısıtlı. galatasaray rakip sahaya geçmekte çok zorlandı. serdar ilk yarıda sakatlandı, oyuna latovlevici girdi ama takım yine oyun kurmakta çok zorlandı. sonuç olarak galatasaray yine neredeyse hiç pozisyona giremedi. bir penaltı tartışması ve bir iki cılız şut ile maç 0-0 tamamlandı. tudor iyi giden takıma kendi kendine çomak sokmuştu.

    bir sonraki hafta trabzon deplasmanına giden galatasaray bu sefer 4 savunma ile maça çıkıyordu ancak yine rodrigues yedek ve bu kez takım 4-3-2-1 sistemi ile gomis’in arkasında 2 forvet arkası ile oynuyordu. tolga ve feghouli forvet arkasındaydı. topu gomis’e getirmek neredeyse imkansız görünüyordu. takım kendi yarı sahasından çıkamıyor ve gomis’i neredeyse topla hiç buluşturamıyordu. buna karşılık tudor’un hamlesi topu karşı kaleye götürmek için bir şeyler yapmak olmalıydı ki, tudor oyundan gomis’i çıkarıp eren’i oyuna sürdü. bunun mantıksızlığını sanırım anlatmama gerek yok.

    11. hafta ise iç sahada gençlerbirliği maçı vardı. tudor bu kez yine farklı bir şey deniyor maça çift forvet çıkıyordu. gomis-eren ikilisi. tam olarak 3-5-2 dizilişi ile ileride gomis-eren ikilisi ile gençlerbirliği’ni 5-1 mağlup etti galatasaray. sırada başakşehir maçı vardı. ve akıllardaki tek soru şu idi: tudor başakşehir maçına da çift forvet ile çıkacak mı ? maalesef tudor bu sorunun cevabına evet demişti.

    evet geçen sene josue’yi 8 numarada kullanarak adana’yı 4-0 yenip bir sonraki hafta bu maça güvenerek başakşehir maçına yine aynı şekilde çıkan galatasaray’a 4-0 ile aynı tarife uygulanmıştı. ve maalesef ki evet gençlerbirliği maçına eren-gomis ikilisi ile çıkıp gençlerbirliği’ni 5-1 yenince bir sonraki hafta başakşehir maçına yine aynı şekilde çıkan galatasaray’a bu kez 5-1 ile aynı tarife uygulanmıştı. tudor hatalarından ders çıkarmayarak galatasaray’ı 2 senedir büyük maçlarda tabir-i caiz ise rezil ediyordu.

    maalesef o gün artık benim için igor tudor adına hiç umut kalmamıştı. haftaya alanya’yi iç sahada 2-0 mağlup edince ‘hah nerdesiniz, yenilseydik 100 kişi olurdunuz’ tarzı bir şov yaptı. haksız bir hareket sayılmazdı ama 5 yiyen galatasaray hocası bu haklı şovu kesinlikle yapmamalıydı.

    galatasaray bir sonraki hafta ise beşiktaş deplasmanında 3-0 mağlup oldu, çok daha feci bir skordan şans eseri kurtuldu. bu maçı tudor’a bağlayamayız, benim şahsen galatasaray kariyerinde başlangıç planı olarak en beğendiğim maçıydı, denayer-q7 adam adama hamlesi vs çok iyi tutmuştu. ama maç 46. dakikada muslera’nın hatası ile çözülünce 3-0 bitmişti. o günün en masumu tudor’u. ancak ortada bir gerçek vardı. galatasaray, igor tudor döneminde fenerbahçe, beşiktaş, trabzonspor ve medipol başakşehir ile oynadığı 8 maçın 7'sini kaybetti, 1'inde ise berabere kaldı. üstelik sadece 1 gol atarak. bu gerçekten kabul edilemez bir tabloydu.

    artık herkes tudor ile bazı şeylerin olmadığını görmüştü. bazı görüp de söylemeyenler ise söylemeye başladı. sadece 1-2 mağlubiyet daha aranıyordu yolların ayrılması için. ilk yarısı 0-2 biten maç akhisar 4-2 galatasaray lehine sonuçlanınca kaçınılmaz sondan 1 hafta daha kaçıldı sadece.

    igor tudor kendisine yakışacak şekilde son maçına; üç stoper ve iki 10 numara ile üstelik kenarlarda yasin-linnes ile çıktı. yeni malatyaspor maçında yine bu diziliş hüsrana uğradı, ve yine yeni yeniden galatasaray hiç pozisyona girmeden, önde top dahi tutamadan 2-1 mağlup oldu.

    biraz futbolcular sıkılmış, biraz tudor işi inada bindirmiş, çokça taraftar dolup taşmış, şampiyonluk umutları ise minimuma çok yaklaşmıştı artık. bir kan değişimi vakti gelmişti. tudor başarısız olmadığını söyleyerek, taraftarın bir kısmı nefret ederek iki taraf ayırdı yollarını. tudor’un kariyeri nereye gider bilinmez ancak kronolojik olarak olaylara baktığımızda tudor’a verebileceğim tavsiye şu ki, hatalarından ders almayı bilmeli.

    bir de unutmadan gittikten sonra galatasaray’daki en iyi 3 futbolcu gomis, fernando ve tolga demişti. udinese kariyerinde kendisine başarılar diliyor, ve galatasaray taraftarları olarak malum futbolcu için udinese’nin teklifini bekliyoruz. her şey için teşekkürler igor tudor.
  • 3857
    tudor hocam, umarım c planın da vardır yoksa bizim taraftar ilk puan kaybında hakkında ''c planı yok, böyle hoca mı olur'' demeye başlar benden söylemesi. ha c planın da var diyelim ki, o zaman d planın da olmak zorunda. böyle böyle yolun sonu z planına kadar gidecek hocam. umarım z planın da vardır!

    ha bir de sana korkak diyorlar. takımın 15 gol atıp sadece 4 gol yemesine rağmen korkak diyorlar. çıktığın üç deplasman maçında toplam 6 gol attığın halde korkak diyorlar. senin de garibine gidiyor mu? emin ol, iki bek çıkartıp iki açık oyuncusu alarak türk futbolunun gördüğü en ofansif beş diziliminden birini oynattığın halde ufak bir sıkıntıda yine aynı şeyleri söyleyeceklerdir. sadece korkaklıkla kalsan iyi, günü gelecek yasin'e verdiğin 5-10 dakika süre için bile yerli sevici ilan edileceksin. olmaz deme, galatasaray taraftarını daha tam tanımıyorsun.

    aslantepe'de kazanıyorsun, deplasmanda kazanıyorsun; öne geçince kazanıyorsun, mağlup duruma düşünce kazanıyorsun;
    beş bin rakip taraftar önünde kazanıyorsun, kırk bin taraftar önünde kazanıyorsun. kısacası her şekilde kazanıyorsun da hocam, hırvatsın ya o ne olacak?

    bir de maçın ertesi güne antrenman koyduğun için soyunma odasında teknik direktörüne ağalık taslayan futbolcuları takımdan uzaklaştırarak büyük kindarlık(!) yaptın,
    ya o ne olacak?

    ilahi hoca, senden de teknik direktör mü olur ya!
  • 3581
    geçen sene başında karabük maçında herkesin beğenmesinin nedeni oynattığı tempolu futboldu. bir çok kişinin de aklında o maçla kaldı bence.

    tudor belirli bir ana fikri olan ve diğer şeyleri yan parça olarak gören bir teknik direktör. her şeyden önce takımından istediği en önemli şey koşmaları. takım koşsun istiyor adam. diğer planlarını buna göre kuruyor. savunmada koşacak, pres yapacak, top kendisindeyken koşacak, top kendisinde değilken koşacak. ağır adam, koşmayan adam istemiyor adam. kimileri bu açıdan bakınca ''kondisyoner'' olarak yorumladı tudor'u. ben öyle düşünmüyorum.

    yani tudor'un belirlediği ana unsur koşmak. bu da aslında yanlış veya doğru diyebileceğimiz bir şey değil. her teknik direktörün öncelik verdiği şey farklıdır. kimisi savunma, kimisi hücum, kimisi topa sahip olma, kimisi taktik kimisi de takımın koşmasına öncelik verebilir. ancak sıkıntı şurada çıktı; tudor oyuncu grubu fark etmeksizin bunu istiyor. yani bu adam oyuncu grubuna göre taktik değil taktiğe göre oyuncu isteyen bir adam. östersunds maçlarında bu kadar kötü organize olmamızın sebebi bu diye düşünüyorum. tudor istediği kadar kondisyon yüklese de kendisinin beklediği futbolu oynayamayacak oyuncu grubundan bunları istedi, koşamayan oyuncu grubuna yeterince organizasyon çalışmamış olma da eklenince takım tam anlamıyla ne oynadığını bilmeden oynadı maçlarda. oysa ki tudor gayet basit şeyler isteseydi belki de östersunds'u eleyecektik.

    şöyle de tuhaf bir örnek vermek isterim mesela: sizin canınız tatlı istedi. problem ne? sizin canınızın tatlı istemesi, gayet basit. çözüm ne? şekerli bir şeyler yemek, çünkü aslında o da sizin o an için ihtiyacınızı giderebilir. bu da gayet basit. ancak siz gidip atıyorum çikolata yemek yerine gidip birbirine uyumsuz malzemelerden saçma sapan bir pasta yapmayı düşünüyorsunuz. sonuç ne? fiyasko.

    tudor da bunu yaptı bence. basit olanı zorlaştırdı. zaten o gece de taraftarın bir çoğu tarafından bileti kesildi. bu da yanlış değil, galatasaray futbol takımı östersunds'a elenirse o teknik direktörün gitmesi istenir. ben o gün arada kaldım, gitmesini hem istedim hem istemedim. öyle bir sonuçtan sonra bile niye istemedim? çünkü bu adamın tempolu oynatmayı kafasına koyduğunu biliyordum ve sene başında ''sorun belki kalitedir.'' sözü beni düşündürüyordu. zaten teknik direktör değiştirmekten de, dursun'un daha iyisini getiremeyeceğini bildiğimden bıkmıştım artık.

    yani sözün özü tudor kendi istediği kadroyla başarılı olabilecek bir hoca. harika bir taktisyen değil belki, çok iyi hücum organizasyonları da yaptıramayacak belki ancak adamın zaten böyle şeyleri 1.planda tutmadığı belli. adam diyor ki: bir futbol takımı koşarsa, savunmada koşar topu alır, pres yapar topu alır boş alan bulur, topsuz oyunda koşar pas istasyonu olur takım atağa kalkar, rakip ceza sahasına koşarsa kalabalık oluruz ve belki top bizim önümüze düşer. bu bence küçümsenecek bir düşünce değil. tolga bu kadar ceza sahasına girdiği için gol atıyor, ndiaye her yere koştuğu için rakibi sıkıştırıyoruz. belhanda savunmaya koştuğu için orta sahada eksik olmuyoruz. fernando koştuğu için sürekli kendini boşa çıkarıp pas istasyonu olabiliyor.

    amaaa! bir başka kilit nokta var ki; tudor kaliteli futbolcular da istiyor. yani sadece koşan ve kazma diye tabir ettiğimiz adamları istemiyor. transfer döneminin başından beri ilgilendiğimiz ortalama futbolcu bile yok neredeyse, hepsi kaliteli ve tudor'un istediği tarzda isimler. yani ben sadece koşmaktan bahsettim gibi oldu ama takımın ayağı da gayet düzgün. bugün mariano diye bir adamı aldı tudor, ben hayatımda oyunu bu kadar iyi okuyan, ayağını bu kadar sade ve etkili kullanan, savunmada hep doğru noktada duran bir bek izlemedim bizim ligde. ndiaye her yere koşuyor ama mesela ilk hafta tolga'ya attığı pası hatırlayın, hiç de kazma falan değil. keza gelmesini beklediğimiz asamoah var ya bu ligin teknik açıdan çok üstünde bir oyuncu. fiziksel özelliklerine bakıp ön yargılı yaklaşmayın sakın.

    prandelli döneminde oynadığımız anderlecht maçını hatırlayın. ''ya biz bu adamlara karşı nasıl ezici oynayamıyoruz'' diyorduk. çok basit; o takım senin takımından daha çok koşuyor ve hepsi süper teknik olmasa da oynamayı bilen oyuncular. işte biz de şampiyonlar liginde başarılı olmak istiyorsak, özellikle üst seviye takımlar karşısında umutlu olmak istiyorsak ilk önce koşmamız lazım. senin kadron o kadrodan daha teknik, daha yetenekli olamayacak çünkü, imkansız. ama daha çok mücadele ederse ve fena da olmayan bir tekniğe sahipse kafa tutabilirsin.

    hala daha tabii tudor'u beklemek lazım. kolay maç falan geçsinler bunları 3/3 yapmak 2017 yılında çok çok iyi iş. futbol her yıl gelişiyor ve her yıl anadolu takımları ile olan makas bence daralıyor. ligin ilerleyen haftalarında atletico madrid ile oynamayacağız sonuçta. dolayısıyla benim gözümde bu 3 maçta çok net bir şekilde üstün oynamak ve rahat skorlar almak gayet başarıdır. ancak tabii ki bu böyle gitmeyecek, bakalım kilidi açamadığımız maçlarda oyuna müdahale konusunda neler yapacak, oyuncu değişiklikleri nasıl olacak, takıma yeni isimler eklenince sahaya çıkardığı kadrolar doğru olacak mı gibi sorular var hala.

    bu adama neler söylendi, neler yapıldı adam kararlılıkla o koltukta oturdu. o zaman ''ulan ne gurursuz adamsın'' dedik. ama şimdi görüyorum ki gurursuzluk değil bu, kararlılık. bu adamın idealleri var. en azından ben öyle düşünüyorum. dolayısıyla arkasındayım. hala tudor'u sevmiyor olabilirsiniz, güvenmiyor olabilirsiniz, ancak çıkıp da ''tudor'a rağmen'' tarzında konuşursanız en fazla komik olursunuz.

    destekleyelim şu adamı beyler.
  • 3465
    hala daha eleştirilecek bir sürü şey sayılabilir. ama düzgün insanlardan, ahlaklı ve işine saygılı adamlardan oluşan kadro kuracağız gibi bir şeyler demişti. yapılan transferlere bakıyorum da hakikaten dediğini yapmış. benim izlenimlerim şöyle:

    - belhanda. alışılmış 10 numaraların aksine hareketli, koşan, pres yapan bir oyuncu. güler yüzlü bir insan.
    - maicon. çok sert görüşünüşlü. kel, boylu, kalıplı. fakat güler yüzlü. yumuşak huylu birine benziyor.
    - mariano. işini çok iyi yapan ağırbaşlı, düzgün bir insan.
    - fernando. fizikli, kuvvetli, sert fakat pislik bir adam değil.
    - n'diaye. hareketli, koşan, mücadele eden takımı için canını verecek gibi performans sergileyen biri. hukuk okuyan, güler yüzlü, pırıl pırıl bir senegalli.
    - feghouli. kuzey afrikalı futbolcuların kötü şöhretinin aksine hucüm yönünün yanında takımına defansif katkısıyla bilinen bir kanat oyuncusu.
    - bafetimbi gomis. çalışkan, ayağından roket atan, kuvvetli, mücadeleci, pres yapan, iyi bir golcü. bunların yanında sürekli gülen, insanlara sıcak ve samimi davranan, sempatik, yakışıklı, beyefendi bir adam.

    inşallah bu görüşlerimde yanılmam. ama oyunculardaki bu birliktelik, bu aidiyet ve mutluluk yanılmadığımı gösteriyor. umarım tudor bu duyguları besler. devam ettirir. lütfen hepimizi mahcup et hocam. sevinmeye, en çok da oyuncularımızla gurur duymaya inanılmaz ihtiyacımız var.
  • 6130
    sürekli, inatla yazacağım. 20 yıllık profesyonel cine5, teleon, digitürk, beinsport izleyenlerin, juventus’ta ve hırvat milli takımda stoper oynamış birisine futbol cahili demelerini kaldıramıyorum.

    zaten bundan dolayı futbolumuz gelişmiyor. ön elemelerden çıkamıyor türk futbolu. herkes o kadar çok biliyor ki bu futbolu bu ülkede, 30 yıldır en üst seviyede bu oyunu oynayan, parasını kazanan, profesyonel igor tudor bilmiyor.

    kendisi size göre beden eğitimi hocasıydı değil mi?
    aynı düşünceleri prandelli, mancini ve diğer galatasaray antrenörleri içinde düşünüyorum.
    galatasaray için bir taşı kaldırıp, bir diğer tarafa koyan, ter akıtan ve emek harcayan herkese minnettarım.
  • 1868
    mevcut taraftar zihniyetine fazladır bile.

    oğlumdan örnek vereyim; baba olmanın hevesiyle hep en güzel, en pahalı oyuncakları alıyordum. baktım dakkasına kırıyor sıpa. her seferinde aynı şey. oyuncağın yapamayacağı şeyleri yapar mı acaba düşüncesi var herifin kafasında. yerde yürümesi gereken araba havada uçar mı diye deniyor mesela. eeee yere düşünce de oyuncak mafiş. veya acaba içinde ne var merakı oyuncağı deşmesine neden oluyor.

    sonra anladım ki oyuncağın kalitesi filan ilgilendirmiyor adamı. yeter ki oynayacağı bişeyler olsun. en kalitelisini de alsan, pazardan da alsan onun için oynayacağı bişey işte. yere atsın, üstünde tepinsin, uçuyor mu diye balkondan fırlatsın, içinde ne var diye deşsin. büyüyünceye kadar maalesef böyle.

    bilmiyorum sen ne anladın ama ben anlattım işte. neyse gidip bakayım terlemiş mi sıpa.
  • 4300
    tudor'dan pek hazzetmediğimi söylemiştim ama eleştiriler o kadar ölçüsüz ki yine bu adamı savunmak zorunda kalıyorum.

    trabzonspor akhisar'dan 6 gol yemiş, tudor bu takımı nasıl yenemiyormuş. yani buna açıklama yapmak bile zulüm ama aynı trabzonspor deplasmanda başakşehir ve fenerbahçe'ye yenilmedi, beşiktaş'ı da elinden kaçırdı. yani defansa kapanıp kontratak oynadığı zaman ligin en zor takımlarından biri. kadrosuna kötü diyeni zaten allah çarpar, sorun teknik direktördeydi onu da değiştirdiler ve bundan sonraki haftalarda yukarı doğru tırmanacaklar.

    bu elbette mağlubiyete bahane değil, tudor'un feghouli atıldıktan sonra mala bağlayıp 10'a 10 oynanan maça müdahale edemediği bir gerçek ama hata yapmayan bir teknik direktör yok arkadaşlar. şenol dediğiniz adam bu sezon gençlerbirliği ve başakşehir maçlarını kendi eliyle rakibe hediye etti. açın ekşi'yi okuyun, eskiden her puan kaybından sonra hakeme söven beşiktaşlılar şimdi %90 şenol'a sövüyorlar. ayrıca beşiktaş'ın bu yaşlı kadrosuyla avrupa maçları oynamaya devam ettiği sürece bize yetişmesi çok çok zor. aykut kocaman fenerbahçe'sinden bahsetmeye gerek bile görmüyorum.

    tudor için bu sezon en dişli rakip başakşehir ama onun çapı da belli. kadro derinliği onlarda da kötü, bu yüzden avcı artık sadece türkiye ligi'ne odaklandı. onlar da bizim gibi devre arasında mutlaka takviye yapacaklar ve bu takviyeler bence şampiyonu belirleyecek. ama ilk yarıyı başakşehir'in üstünde kapatırsak ikinci yarıda geçilmemize şahsen ihtimal vermiyorum.

    tudor büyük maç oynamayı bilmiyor, doğru. çünkü bu tecrübeyi yeni yeni kazanıyor. isterseniz fatih terim'in ilk iki sezonunda oynadığı derbi maçlarının skorlarına bakalım:
    galatasaray 1 - trabzonspor 0 (1996-97 2. hafta)
    galatasaray 0 - fenerbahçe 4 (1996-97 4. hafta)
    galatasaray 2 - beşiktaş 2 (1996-97 13. hafta)
    trabzonspor 0 - galatasaray 0 (1996-97 19. hafta)
    fenerbahçe 3 - galatasaray 1 (1996-97 21. hafta)
    beşiktaş 1 - galatasaray 1 (1996-97 30. hafta)
    fenerbahçe 3 - galatasaray 1 (1997-98 5. hafta)
    beşiktaş 2 - galatasaray 1 (1997-98 7. hafta)
    galatasaray 2 - trabzonspor 2 (1997-98 12. hafta)
    galatasaray 2 - fenerbahçe 2 (1997-98 22. hafta)
    galatasaray 3 - beşiktaş 2 (1997-98 24. hafta)
    trabzonspor 1 - galatasaray 1 (1997-98 29. hafta)

    12 maç, 2 galibiyet, 6 beraberlik, 4 mağlubiyet. rezil bir derbi karnesi. çünkü fatih terim de büyük maç oynamayı anasının karnında öğrenmedi, oynaya oynaya öğrendi. tudor da öğrenecek.

    ayrıca öğrenmezse de yollar başkasını getiririz amk. elimizin altında hayvan gibi kadro var, baktık tudor'la olmuyor basar parayı terim'i, proudhomme'yi getirir yine şampiyonluğu alırız. allah aşkına biraz sakin olun yahu.
  • 2392
    sözlükte bir arkadaş nisan ayında gönderilmesi gereken oyuncular diye bir liste yapmış. bu entry silinmesin diye yazarın adını ve yazdığı entry'nin tamamını alıntılamayacağım. sadece listeye dokunmadan olduğu gibi kopyalayacağım.

    sabri sarıoğlu (3s çetesi),
    selçuk inan (3s çetesi),
    semih kaya (3s çetesi),
    hakan balta (tiryaki),
    sinan gümüş (alemci),
    aurelien chedjou (gamsız),
    lionel carole (dalgın),
    josue pesqueira (savruk),
    nigel de jong (yaşlı),
    luis cavanda (tembel),
    cenk gönen (sakar),
    eray işcan (kova burcu)

    böyle bir liste yapmış arkadaş. sözlüğün geneli de aynı kanıda zaten. şimdi bakıyoruz selçuk inan (orta saha yokluğundan) ve eray işcan (kaleci yokluğundan) hariç hepsi gönderilmiş ya da gönderilecek. hatta bunlara ek olarak tarık çamdal ryan donk umut gündoğan emrah başsan gibi oyuncuları da ekleyeceğiz gibi duruyor. kısacası 2011-2012 sezonu öncesi dahil hiçbir sezonda görmediğimiz kadar çöp temizliği olmuş. sinan ve carole'e çöp demeyeyim yine de. neyse demem o ki; jan olde riekerink'e 3 oyuncu gönderdi diye (olcan'ın gönderilmesinin hata olduğunu sezon devam ederken anladık) övgüler, tebrikler, 'aslansın, kralsın tezahüratları' yapıldığı yerde aynı kişilerce tudor'a bir kelime bile övgü yapılmaması ayrımcılıktır, tezatlıktık.

    sırf eleştirmek için hatasını kollayan insanlar var. madem öyle doğrularını da yaz ki gerçekten samimi olduğunu görelim. 'haklı çıktım' diyebilmek için adamın başarısız olmasına sevinecek insanların bile var olduğuna inanıyorum. böyle taraftarlık olmaz.
  • 3879
    yahu dayanamıyorum artık buradaki yorumlara. site de ne kadar çok lippi, ancelotti, heynckes, pep, mourinho, klopp, conte vs. adam varmış. gs sözlüğe değil de sanki uefa elit teknik direktörler forumuna geldim. ya beyler siz burada harcanıyorsunuz vallahi bak. sizin gibi futbolu bilen insanlara avrupada (football genius) diyorlar. gerçekten sizin yeriniz bura değil italya seria a. bilirsiniz orada taktik kazanır her zaman. siz de idman bilimi, rakip analizi, hücum setleri, rakip karşılama, oyuncu scoutluğu vs. fazlasıyla bildiğiniz için burada harcanıyorsunuz.

    maç hakkında ve hoca hakkında tüm yorumları okudum. adam maçı izlemiyor gelmiş burada o nasıl girer bu nasıl çıkar onun hesabını soruyor. futbol sanki sadece bundan ibaret. yahu tamam kardeşim sen yasin'i evet selçuk'u sevmiyorsun anlıyorum. ama adamın elinde kim varsa ondan katkı almak zorunda. adam gelmiş hala diyor ki tudor gözümde bitti. maçı seyrediyor. oyuncu sokmuyor. yasin girer mi selçuk girer mi mariano çıkar mı, yok yasin selçuk oynarsa tudor'u desteklemem. yok gs store dan alışveriş yapmam. midem bulanıyor artık bu yorumlardan. galatasaray'ın hocası ahmet mi mehmet mi, mourinho mu, jor mu? artık her kimse sen onu desteklemek zorundasın. takımını hocanı desteklemek, sahip çıkmak zorundasın. artık lig başladı ve sen takıma ve hocaya inanmalısın. bu tudor da olabilir fatih terim de.

    mariano iyi oynuyordu çıkar mı? çıkar bu adam robot değil sonuçta yorulabilir. herkes tolga çıksın diyordu ama tolga maçı aldı. ben arkadaşımla maçı izlerken dedik tudor kumar oynadı bakalım tutacak mı ve tuttu gördüğünüz üzere. siz rahat koltuklarınızda maçı izlerken bu adamlar her şeyi düşünüyor merak etmeyin. gününün 16 saatini takıma ayıran adam bilmiyor kanepe de oturan sen daha iyi biliyorsun öyle mi?

    adam 3-5-2 ye geçti 3-4-3 e geçti sonra bi ara 3-4-2-1'e geçti. yaptığı hamlelerle noktasına virgülüne tuttu. şenol güneş aykut kocaman yapsa kurt hoca. yahu son 2 hafta ki takımlara bakın. kasımpaşa ve bursaspor ligin en iyi kontaya çıkan takımları bize kontaya çıkamadılar. bursa gol atamadı. net gol pozisyonu vermiyoruz. kimse bize üstün oynayamıyor. bursa gibi bir yerde full seyirci önünde 90 dk oyunun hakimi bizdik. ki biz her sene bursa deplasmanından zor puan alırız. sen bunları görmüyorsan körsün kardeşim.

    takım namağlup tek lider.
    en çok gol atan, en az gol yiyen takım
    ligin en iyi takımı
    en güzel top oynayan takımı

    ve sen bu takımı beğenmiyorsun. yav arkadaşım sen neyi beğenceksin acaba? görüyorum sözlükte tudor'u eleştiren adamlar hep aynı. sonra onlara cevap niyetinde tudor'u öven isimlerde hep aynı. bu kutuplaşma bizi bitiriyor zaten. bi ara aysalcılar ve kulubü batırdı diyen anti aysalcılar vardı. zaten aklı mantığı olan adam neyin doğru neyin yanlış olduğunu araştırarak öğrenir. kulaklaktan dolma o bunu dedi bu bunu dedi diye millet burada birbirini yiyor.

    çok iyi anlıyorum sözlükten koşarak uzaklaşanları. sinan yılmaz, uğur karakullukçu veya aklıma gelmeyen birçok kullanıcımız resmen buradan kaçtı. neden çünkü tahammülsüzlükten. adam dk 30 gelmiş burada tudor'a kin kusuyor. hele bi dur maç bitsin.

    destekle kardeşim takımını da hocanı da artık lig başladı hedef belli şampiyonluk. galatasaray'da görmediğin kadro mühendisliğini sayıp sövdüğün tudor 3 ay da yaptı. yerli de değil bu adam. futbolu biliyor çünkü. belki burada başarılı olamaz ama sana taş gibi takım bırakır. takımın bütün yeniçerilerini kovdu. ilk defa yönetim doğru bir iş yaptı. bu sene hocaya, cenk ergün'e ve scout'a güvendi. siz olayların iç yüzünü bilmediğiniz için hala sneijder diye ağlıyorsunuz. de jong'u melo filan zannediyorsunuz. sneijder'in soktuğu kazık hala kulüpten çıkmadı mesela. kendisi gitti ama kalıntıları kaldı. sneijder'i hala inter madrid geçmişi var diye sevenler var. tamam bize maç kazandırdı. cl de gruptan çıkardı. çok şey kattı. adam tükendi artık bitti. her şey geride kaldı. futbolda dün yok artık. ben de sevdim çok hem de. ama gitme zamanı çoktan gelmişti. lig bitmeden adama git dediklerini de biliyorum. belhanda 30 metreden şut çekmiyor diye beğenmeyenler vardı. geçiniz bunları futbol değişiyor ve gelişiyor.

    hocaya sahip çık takımına da. bura kin kusma sövüp sayma yeri değil. her geçen dakika daha da kirleniyor. ekşi sözlükte leş bir yere dönüşmesinin sebebi de milletin karşısındakine çomar demesi, fikirlerini önemsememesi, saygı duymaması ve küçük görmesinden rezil bir hale geldi. bir zamanlar elit siteydi şimdi kin yeri oldu. ben ne tudor'cuyum ne selçuk'çu ne de x'çi. bura ayrım yeri değil. aynı renklere bağlıyız. iyiye iyi kötüye kötü diyelim.

    sorusu olan varsa sorabilir. bilmeyen konuşmasın. herkes seninle aynı düşünmek zorunda da değil ama sen de önündekini görmelisin. işin iyi tarafından bakmayı da öğrenmelisin.

    oh be rahatladım.
  • 4027
    --- alıntı ---

    1 yılı aşkın süre oynamadım. bu süreçten sonra bana güvendiği için hocama minnettarım. tudor benimle sezon başlamadan konuştu. beni çok beğendiğini ve bu sene g.saray'ın şampiyon olacağını ve benim de takımın efsanelerinden olacağını söyledi.

    ben de 'kulübüm için, senin için, takım için elimden gelenin en iyisini yapacağım' dedim. şimdi de bunun için, hocamı mahcup etmemek için daha çok çalışıyorum.

    --- alıntı ---

    bu sözler serdar aziz'e ait. zamanında inter'de iken sneijder'in mourinho ile ilgili bir cümlesi vardı.

    "psikolojik olarak kötü durumdaydım ve jose bana izin verdi. git ailenle güzel bir hafta geçir ve öyle gel dedi. döndüğümde onun için ölmeye ve öldürmeye hazırdım." gibi bir şeydi sanırım.

    ulan işşalla mourinho gibi biri olursun be igor tudor. hatta daha da iyisi.

    haydi!
  • 4357
    kendisini begenmeyen cok insan var. fakat ben kendisini begeniyorum. taktik teknik bir kenara ben bu adamin galatasaray icin her seyini verdigine o kadar eminim ki. kendisi mutlu olunca ben de mutlu oluyorum. zamaninda kotu gidisatta tepki de gosterdim fakat bu adamin galatasaray'i sevdigine o kadar eminim ki galatasaray'in cikarina olmayacak hicbir seyi kimden gelirse gelsin kabul etmez. taktik yonunde elbette begenmedigim elestirdigim yanlari da var. herkesin bir fikri vardir tabii ki kimisi cok begenir kimisi hic begenmez. bunlardan bahsetmek istemiyorum. kendisinin en begendigim ozelligi bu adam hatalarindan ders cikarabiliyor. hata yapmiyor demiyorum, hata yapiyor. yeri geliyor 3 puani rakibe hediye ediyor. fakat bir yonunu seviyorum ki bu adam ne zaman hata yapsa ayni hatayi 2.'ye tekrarlamiyor. bilmiyorum bu kadar umut, ovgu dolu bir yazi yazmak istemezdim biraz daha temkinliyim en azindan bu sezon icin. ama ben tudor'un kupa kaldirmasini cok istiyorum. insallah bu sene ve daha nice seneler beraber basaridan basariya kosariz.
  • 6114
    kendisini beğenmek fatih terim'den nefret etmeyi, fatih terim'i beğenmek igor tudor'dan nefret etmeyi gerektiriyormuş gibi saçma sapan ve koyun sürüsü usulü yürüyen bir tartışmadır gidiyor.

    hangi dönemde bize geldiğini unutmamak lazım. it osursa teknik direktör değiştirdiğimiz bir dönemde iyi ya da kötü planlı bir şey yapabilen en azından deneyen tek adamıdı.
    yapmak istedikleri ve içerisinde bulunduğumuz durum düşünüldüğünde yanlış zamanda geldiğini düşünüyorum. tecrübesi ve kriz yönetim bilgisi fatih terim'in yanına bile yaklaşamaz ama kendisine sıfat takmadan konuşamayan insanların papağan usulü hakaretlerini hak edecek bir şey yapmadı bu adam.

    kişisel kanaatim ortalamanın üzeri bir teknik adam olacaktır ama ne yaparsa yapsın nefret etmeden yaşayamayan insanların nefret objesi olmaya devam edecektir.
    yolu açık olsun.
  • 5166
    işine daha çok konsantre olabilmek için ailesini ülkesine göndermiş olan dünyanın en yalnız teknik direktörü.

    mehmet şenol‘un yazısı; https://t.co/mMDcEDVImd

    hocam senin başarılı olmanı çok istiyorum. bu hikayenin güzel bitmesini -devam etmesini- çok istiyorum. sana inanıyor ve güveniyorum. yanında kimseciklerin olmadığını hissettiğin o anlarda bile ne olur vazgeçme. başaracağız bu işi. sen şampiyon olacaksın!
  • 2257
    önce sözlükte ne kadar çok eleştiriliyor diyordum ama zamanla fark ettim ki aslında kendisini eleştiren aslında 5-6 kişi var burada. ama her gün entry (bazen aynı günde birden fazla) yazdıkları için çok kalabalık gözüküyorlar. :( ne tesadüf ki bu insanlar da genel olarak yazdıklarını okumaktan gram zevk almadığım yazarlar.

    şimdi bu insanlar tudor'a geçirmek için yer arıyor ya. en az yarı yarıya değişecek takım ilk 1-2 maçında sendeler gibi gözükürse adamı asmaya başlayacaklar. "al işte sabrettik bak noldu biz haklıydık" diye şov yapacaklar. iyi giderse de "o kadar transfer yaptırdı heralde iyi gidecek" falan denir gerçi. haklı olmama ihtimalleri yok. :( önyargı çok kötü bir şey.
App Store'dan indirin Google Play'den alın