• 108
    bu satırların yazarının gittiği ilk maç fenerbahçe'nin, didi zamanında santos'la oynadığı hazırlık maçıydı. bu gözler canlı canlı pele'yi seyretti. ve o gece o maçı seyretme bahtiyarlığına erişmiş mahalledeki tek galatasaray'lıydı o çocuk. üstelik kendi abisi fenerbahçe amigoluğu yapıyordu aynı tarihlerde.

    evet biz azız, her ne kadar anketler galatasaray taraftarının fenerbahçe taraftarından sayıca fazla olduğunu söylese bile ben kabul etmiyorum. biz azız. o gün mahalledeki çocuklardan, fener'li olanlar nasıl bir çoğunluksa biz azız. mahalle arasında maç yapılırken bile, fener'liler bir takım oluştururlarken, galatasaray'lılar, beşiktaş'lılarla yetmedi, fasulyeden fener'lilerle koalisyon kurarak takım çıkarabilirlerdi. sanırım şimdi bile aynıdır. 2000 li yılların o büyük rüzgarlarıyla galatasaray'lı yığınlar daha fazla gibi görünse de konjoktürel kalmıştır.

    biz azız, özelde ben hep azdan yana oldum. yığınlar sağcıyken biz solcu olduk bu ülkede. bütün mahalle fener'liyken biz galatasaray'lı olarak sıyrıldık aradan. çoğunluk ne yaparsa tersini yaptık, gelinen noktada iyi ki böyle yapmışız diyecek halimiz yok. amma ve lakin tercihimizi yapmışız en önemli konularda. sosyalistiz, galatasaray'lıyız.

    fenerbahçe'liyi tahlil ettim kendimce. benim yazdıklarım mutlak doğru diye bir şey yok, benim düşüncelerim sadece. ve sadece düşüncelerimi yazıyorum, gazeteci değilim yazdıklarım bana bir şey kazandırmıyor. ''büyüksün'' diye yazanların söylediklerini işitir gibi oluyorum. küfür edenleri muhatap almıyorum, eleştiri yapanlara ise cevap vermeye çalışıyorum.

    40 yıldır hemen hemen bütün fenerbahçe maçlarını canlı seyrettim. o maçları seyretmeyenler, o maçlarda tribünlerde olmayanlar, hatta kadıköyde, tel kafesin içinde galatasaray taraftarlığı yapmamışlar, beni kolay kolay anlayamazlar. 50.000 kişiden galatasaray'lı analarının yediği küfürü işitmemişlere ben ne diyebilirim ki. tatlı su galatasaray'lıları işi siyasete dökmüş, faşistlikten, ırkçılıktan, siyasi terminolojiden sataşmalar yapmış. evet dostum taraftarlıkla siyaseti benzetmişseniz ben açıklayayım kısa yoldan. ben galatasaray faşistiyim. galatasaray için kavimden kardeşten, arkadaştan vazgeçtim. eğer benim oğlum fenerbahçe'li olsaydı kesin ondan da vazgeçerdim.

    biz nasıl galatasaray'lıysak bizim derecemizdeki fenerbahçeli'lerle dalaşıyoruz sadece. benim de fenerbahçe'li arkadaşım var, ama galatasaray'a küfür etmedi hiç benim yanımda. rencide edici bir şey yapmazlar. ve biz de hiç bir zaman bir fenerbahçe'liye münferit küfür etmemişizdir. trübünlerde edilen küfürleri saymazsak, hiç bir fenerbahçe'liyi rencide etmedim. fenerbahçe sitelerine girip okumam bile. fenerbahçe yazarlarını bir teki hariç okumam. ve kendimin nasıl galatasaray'lı olduğunu net bir cümleyle açıklayayım. okuyanlar kendilerinden pay biçsinler, böyle bir durumla karşılaştılar mı?, karşılaştılarsa ne yaptılar. ben ne mutlu ki şu ana kadar , benim yanımda, galatasaray'ın yediği gole sevinen birini görmedim. olamaz, galatasaray'ın maçını hiç bir zaman toplu ortamda seyredemem.

    fenerbahçe'linin övündüğü şeylere bakın. stadyumları güzelmiş, dükkanları daha çok satış yapıyormuş, kombineleri daha pahalıymış. sadece bu yönüyle bile bir fenerbahçe'li görüntü kirliliği yapmaktadır. bakın beşiktaş iki kupa alıp şampiyon oldu, etrafta gürültü kirliliği oldu mu? ya fener olduğu zaman.

    galatasaray'lı azdır, az olması avantajıdır. bu ülkenin egemen politikası gereği iyi olanların az olmaları gerekmektedir. nasıl ki sağcılık, solculuk insanların yaşam biçimlerini farklı kılıyorsa, yoğun taraftarlık da öyledir. iddia ederim 100 tane iyi galatasaray'lıyla, 100 tane iyi fenerbahçe'li bir araya gelse çok yoğun bir insanlık farkı galatasaray'lı lehine oluşacaktır.

    bize iyi diyenlerin sayısı, kötü diyenlerden daha fazladır. farklıyız, azız, her şeyde her olayda tarafız. ilk salladığımız sarılı, kırmızılı flamalar, demiryolcu babamızın trenlere sallladığı işaret flamalarıydı. bugün bu yaşta hala alıp bayrağımızı maça gidiyoruz. sıfatım çok basit, galatasaray taraftarıyım.

    bu ekranlara gün be gün yazı yazdıran, kimi zaman coşturan, kimi zaman kızdıran, dövüşmeyi göze aldıran şey galatasaray'lılığımızdır. galatasaray'lılıktandır bunca savaş. bu sayfalar benim kişisel kavgalarımın savaş alanı değildir. birileri kırılacaksa da kırılacaktır. kimseyle özel bir husumetim yoktur. taraftarlıksa konu tek bir gerçek vardır, galatasaray'lılıktır. gerisi yalandır.
  • 112
    sahada galatasaray arması için mücadele eden, bir kişi olmasını bile o takımı izlemesine, desteklemesine yeterli olarak görmektir. hatta bazen buna bile gerek duymamaktır. kendisinden başka, kalbi galatasaray için atan bir kişinin varlığından bile şeref duymaktır. camia içinde galatasaray için umut besleyen bir kişi bile kalmasa, takımı için umudunu kaybetmemektir. ne iki üç çapulcu futbolcuya, ne karaktersiz bir yönetime, ne işinde başarılı olmayan bir teknik adama, ne de tribünde taraftar diye geçinen haysiyetsizlere boyun eğmeyerek; takımını koşulsuz, hiçbir menfaat beklemeden sevmek ve ölene kadar desteklemektir galatasaraylılık...

    ne gs bonus kartını iptal eder, ne galatasaray dergisi almaktan vazgeçer, ne gs bilyoner hesabını kapatır, ne lig tv'yi kapattırıp takımını izlemekten vazgeçer, ne stada gitmekten cayar, ne gs store'dan alışverişi keser, ne de bazen bebeğini, bazen kuzenini, bazen yeğenini, bazen annesini, bazen babasını, bazen arkadaşlarını galatasaraylı yapmak için uğraşmaktan bıkar gerçek bir galatasaraylı...

    gerçek galatasaraylılık budur işte, zor zamanında dahi takımını, maddi manevi sonuna kadar desteklemektedir. boşu boşuna söylemedik tribünlerde defalarca; bazen sevinç, bazen keder senin sevgin ömre bedel diye...

    biz bize yeteriz, taraftarlığını askıya alacak olanlara tek sözüm şu;

    (bkz: yarr.... kadar yolun var karton taraftar)
  • 115
    sakin kafayla berabere kaldığımız 21 kasım 2010 kayseri- galatasaray maçını yeniden yorumlayalım. önce kendi hislerimi yazayım, dünkü maçın kaybedilmesini o kadar çok istedim ki anlatamam, yazamam. servet daha maçın başında maymuna dönmüştü ya, o pozisyon, devamında ali turan'ın şebek olduğu an gol olsa inanın galatasaray'ın bu senesi kurtulmuş olacaktı. şimdi bekleyin bakalım bir daha ne zaman yeniliriz diye?

    dikkat eden var mı? mustafa sarp'ın olmadığı oyunlar sonuç ne olursa olsun sezonun en iyi futbolları. yani sadece bizim değil, yayıncı kuruluşun, normal futbolseverin bile mustafa sarp'a tepki vermesi lazım. ayhan'la servet'de bir şekilde oynamasa o galatasaray'ı kimse yenemeyecek. mustafa sarp sakat olmasa her iki lig maçında da sahada olacaktı, bu kesindi. kadroyu nasıl reykart yapmadıysa hagi'de yapamaz. hagi antrenör falan değil, o galatasaray hissidir. kayseri'de eşi dostu, akrabası, arkadaşları tribünde otururken 5 tane bile yedirse ali turan'ı oynatan, o varken onu değil de sabri'yi çıkartıp, ali turan'ı rencide etmeyen his. dünyada başka kim hoca olursa ali turan'ı çıkartır, sabri'yi yerine gönderirdi.

    ne var ki başımızda hissizler padişah olmuş vaziyette. bizi bize bıraksalar, son şampiyonluktaki gibi, hastaneden kaçıp maça gelen hasan şaş oluruz biz bazen. bazen oynamadığı maçta bile gol atan hakan şükür oluruz. biz bazen ayhan olup, ayhan'ı aşar 40 metreden sivas temeltepe'ye bozuka göndeririz. sabri olur 3 lü çekeriz, arda turan olur tribünlere esas duruş gösterir saygılar sunarız. bıraksalar hepimiz futbolcu oluruz, dünyayı dar ederiz. kaleye geçeriz hepimiz, ufuk'a yardımcı oluruz. biz galatasaraylıyız, hepimiz aynı damardan besleniyoruz, ölüye top oynatırız biz. biz, dünya'da hiçbir takımda olmayan enerjinin sahibiyiz, orhan ak'a, cihan haspolatlı'ya şampiyonluk kupasını elletiriz biz.

    bırakmazlar, o yüzden, ne lincoln oynayabildi bu takımda, ne elano oynayabilir, ne misimoviç, ne kewell. bunlar şampiyonluk kupasını elleyemez. elletmek işlerine gelmez. servet eller, mustafa sarp eller de, cana elleyemez. terim eller, hagi elleyemez. hagi'nin yapabileceği bir şey olsa yapar, nitekim oynarken yapmış, en büyük avrupa kupalarını taşımıştı. ne yapacak şimdi hagi? sezonun en büyük topunu oynamış takımdan, maçın göğüs göğüse çarpışmaya döndüğü anlarda çıkardığı elano, duşa gidiyor. sikinde değil galatasaray'ın akibeti elano'nun. hagi o anda bile, gelsin kulübeye diye haber gönderiyor. sende bizim umurumuzda değilsin elano bey. brezilya ulus takımı da bizim s.kimizde değil. his yok lan sende, her futbol takımında üst düzey futbol oynarsın ama his takımında oynayamazsın sen arkadaş.

    sen hiç oynayamazsın hakan balta. sol çaprazdan adam kaleye şut çekerken götünü topa dön sen. aman hayalarına falan top çarpar, bu güne kadar top çarpması sonucu bir kaç futbolcu hadım oldu, sende olma nemize lazım. o top gitsin gol olsun, sana ne, sen maç başı al paranı koy cebine, bin cipine. senin yerine topun önüne gavur neill yatsın. onun hayaları parçalansın.

    bir şeyi çok merak ediyorum, 2.5 senedir mustafa sarp banko oynadı bu takımda. 3 maçtır yok, arayan soran merak eden var mı? galatasaray sahaya eksik mi çıkıyor? servet'de sakatlansa kimse oynamayacak mı orada? gökhan zan demeyin sakın, o ilk oynadığı maçtan sonra zaten takımdan ayrı bölmede çalışır, maçlarda da çekirdek çiter. oynayacak adam hazırdır, kimsenin kuşkusu olmasın. ama oynatmazlar, oynatamazlar. devir hesap devri, para devri. şundan da kimsenin kuşkusu olmasın, adnan polat, en az morinho kadar futbolu bilir. o yüzden yüz yıllardır takımın içindedir zaten. istese galatasarayı avrupa şampiyonu bile yapar. ama işte her sene tam isabet kaydetmektedir. galatasaray'ın her sene şampiyon olması, aldığı adamların hagi gibi, popescu gibi çıkması işine gelmez. millet adnan sezgin'le uğraşıyor, suçu ne ki dallamanın. adam onursuz, o kadar parayı, erki nereden bulacak, kapıdan kovsan bacadan girer. galatasaray her sene kötüye gittikçe transfer yapıyorlar, son dakikada kimsenin itiraz edemeyeceği futbolcuları alıyorlar, ne yapalım oynayamadı diye geri gönderip yenisini getiriyorlar. her alış veriş, kasalarını dolduruyor.

    bakın ben bir kere daha yazıyorum. seleksiyona aykırı bir şey var ise mutlaka sebebi vardır. kewell, baros gibi futbolcular, bu ülkeye futbol oynayamaya geliyorsa iki şeye bakacağız. ya oynayamayacaklar, ya sakatlanacaklar. aynı şey tüpçü içinde geçerli. kuarizma beşiktaş'a, rehabilitasyona, tedaviye hava değişimine geldi, sıra guti'de. ya sakatlanacak, ya ikinci yarı ortalarında kovulacak. büyük takımların bir kozmik odası var. futbolcularını sokuyorlar o odanın içine, çıkarıyorlar, raporu okuyorlar. rapor 2 ay sonra sakatlanacak diye yazıyorsa, arıyorlar seramik'çiyle, tüpçü'yü, soyduruyorlar güzelim kulüplermizi.

    toparlayalım, konudan uzaklaştık. dün akşam takım sezonun en iyi maçlarından birini oynadı, diğeri fener maçıydı, bir diğeri trabzon maçı. yani deplasman maçları. ve iyi oynadığı 3 maçtan sadece 2 beraberlik çıkarabildi. vah galatasaray'ım vah. sıradan bir anadolu takımına evrim geçirttiler seni. kadrodaki tek galatasaraylı, oyundan çıkan sabri. yani futbolu bıraktıktan sonra, galatasaray'dan ayrıldıktan sonra florya'da volta atabilecek tek adam. evinde galatasaray köşesi bulunan tek galatasaray futbolcusu. velev ki kewell'in vurduğu top içeri girse, hiç değinmem buralarda ama o puşt hakem 2.5 penaltıdan birini çalabilse de yensek ne değişecek ki benim için. hangi galatasaraylı atılan golde yerlerde takla atıyor. ali sami yen'de bile atılan golde ses çıkmıyor. futbolcular golde(o da en son ne zaman gol attık unutmuşum?) yalandan gülümsüyor. sahaya çıkarken tabut taşıyorlarmış gibiler. maç bittiğinde alacakları parayı hesaplıyorlar. ayı servet'in meneceri, yani pazarlamacısı taşşak geçiyor. ''bize galatasaray'ın verdiğini kimse veremez'' diye beyanat veriyor ve biz bu adamları sadece sırtlarında bizim formalar var diye baş tacı ediyoruz.

    ortada maç falan, takım falan yok. his bitmiş, ruh uçmuş, yapılacak tek şey var. cana, neill, sabri, arda turan hariç bütün takımı istisnasız, acımasız kadro dışı bırakmak. kimle çıkılırsa çıkılsın, bundan daha beter tabela yapamazlar. takıma girecek olanlar laktak testinden değil de his testinden geçecekler. galatasaraylılıktan sınava girecekler. yeni baştan yaratılacak 20. asrın son senelerinin takımı. ihtiyacımız olan şey, damarlarımızda aktığını iddia ettiğimiz sarı kırmızı kansa, vakit gelmiştir. o kan bizde vardır. harekete geçmek için, maç beklemeye, yenilgi beklemeye gerek yoktur. gerekirse, galip gelinen bir maçtan sonra başlanmalıdır eyleme. yenildiğinde, büyük bir maçı kazandığında ağlamayan futbolcunun bizimle işi yok.

    bizden geçti, bizim artık bir kupa daha görmeye ömrümüz yetmez. siz ne yapacaksınız peki? galatasaray ruhunu, gaflet uykusunda olanlardan, hiyanet şebekelerinden kurtaramazsanız, şampiyonluksuz geçen yıllara dayanamazsınız. bizim yaşımıza geldiğinizde,gelecek nesillere anlatacağınız galatasarayınız kalmayabilir.

    galatasaray, kayıtsız şartsız, okulsuz, seçimsiz kongresiz sizlerindir. bizim babalarımız ekmekspor taraftarıydı, biz onlardan miras almadık galatasaray'ı. şimdi tribünlerde özgürce, bağımsız tepindiğiniz, marşlar söylediğiniz galatasaraylılıkta bizim de payımız var. bizden miras aldınız, gelecek nesillere daha da büyüterek aktaracaksınız.

    ne mutlu bu günlerde galatasaraylıyız diyebilenlere...
  • 116
    “(gbkz: galatasaraylılık; din gibi, mezhep gibi yerleşmiş köklü bir inançtır. galatasaray’ı işte bu yüzden tercih eder ve galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım).” demiş metin oktay. benim içinse galatasaraylı olmak bir onurdur en başta. bir gururdur. asil bir duruş, aynı zamanda sokağa başı dik çıkmaktır. mağrur bir sevgidir. tanımadığın birine sarılmaktır mutluluktan. tüm ülkeye yepyeni bir çağ açmaktır. her zaman çok zor görünen şeylerin başarılabileceğinin öğrenilmesidir. aşağılık kompleksi duymadan rakibe saygı duyabilmektir. rakip takım taraftarını kızdırmak ama aşağılamak değildir. bu ülkenin spor tarihini yazdığını bilmektir. nerden geldiğini unutmadan, nereye gideceğini hedeflemektir. gerçekleştirdiklerinin; başkalarının hayali olduğunu hatırlamaktır. sarı-kırmızı ağlamaktır içten ve sessizce, gerekirse 14 sene kan kusmaktır. ama yeri geldiğinde tribünlerle coşmaktır, sevmeyenleri ölsün diyecek kadar coşkuyla. zaman zaman sessiz bir yumruktur havaya kalkan; zaman zaman bir haykırıştır göğe yükselen sarı-kırmızı dumanlar altında. vefadır. geçmişi unutmamaktır. düştüğü yerden kalkabilmektir zamanı geldiğinde. umuttur. ilktir. armadır. aşktır.
  • 121
    büyük onur, büyük gurur. dedemin babası, yani isimdaşım halim dedem tarafından sempati kazandırılarak 3 yaşında radyodan dinlediğim 9-2 lik adana demirspor maçı ile fanatiği olduğum, yıllardan beri günlerimi ona göre ayarladığım müthiş his...

    edit: ulan ben o tarihte 6 yaşındaymışım, hep bu maçı 3 yaşındayken dinlediğimi söyler dururdum sağa sola. yanılgının babası bu olsa gerek.
  • 125
    her anı sari-kirmizi yasamak istemektir. her yeni bir güne baslarken sukur etmektir tanriya galatasarayli olma ayricaligini tattirdigi için. sokakta yürürken bir an durup "ben galatasarayliyim ulan" diye haykirmak istemektir, herkesin senin galatasarayli oldugunu bilsin diye. hayata 1-0 önde baslamaktir. sansli oldugunu hissetmektir. sevilmeden sevmektir. gol oldugunda "goooool" diye degilde "cimbooooooooom" diye sevinmektir. galatasaray kaybettiginde, o an dunyanin en mutsuz insani olmaktir, sinirli oldugun halde ona en ufak kotu söz bile soylemeye cesaret edememektir. yenildiginde daha çok sevmektir. goz yaslarini silip aci aci gulumsemektir. yagmurdan sonra açan gunes olmaktir. anneni mi yoksa babani mi daha çok seviyorsun sorusuna galatasaray diye cevap vermektir. maça hazirlanirken, ustundeki o sanli armayi öpup kuçuk çocuklar gibi mutlu olmaktir. galatasaraylilik bunlardan daha fazlasidir.. gözlerim doldu yine. hayat galatasarayla guzel, iyiki varsin galatasaray. seviyorum seni tek tanem.
App Store'dan indirin Google Play'den alın