• 322
    ben 30 yaşındayım, yaşımın yettiğince görebileceğim başarıları da başarısızlıkları da gördüm, 30 yıldır tek bir şey görmedim o da inancını kaybetmiş galatasaray taraftarı.

    inanın bana belki de türkiye'nin 4'te 3'ünü gezdim ama tek 1 tane görmedim, çünkü bizim kulübümüze kültürümüze kuruluş felsefemize yakışmıyor, taraftarlığımıza nasıl yakışsın. inancımızı kaybetsek n.xamax'ı, manchester'ı 20.45'i, uefa kupasını, süper kupayı, barcelona'yı, milan'ı,arsenal'i nasıl yenerdik, belki bazı taraftarlarımız henüz bu olgunluğa ulaşmamıştır, zamanla ulaşırlar umarım.

    galatasaray adının olduğu yerde her zaman umut vardır sözü 1 haftada oluşmadı, eğer hemen pes edeceksen kadıköy'de bi takımı önerebilirim zira o külüp taraftarlık değil müşteri üzerine bir yapıya sahip tam erkenden pes edeceklere göre.

    sezon sonu şampiyon olamazsak umrumda olmaz sevgim de azalmaz, galatasaraylıyım ulan ben,yenilgiden mi korkucam, millet benim umudumdan korksun.
  • 136
    buradaki bütün arkadaşlarım gibi içime çok küçük yaşlarda işledi galatasaray sevdası. tabi bunda en büyük pay-allah razı olsun- babamındır. her akşam eve geldiğinde haliyle atlardık kucağına. bazı akşamlar, hayatında ağzına sigara sürmeyen babamın üstünde, normalde beni aşırı derecede rahatsız etmesi gereken boyutta sigara kokusu olurdu. ama rahatsız etmezdi... çünkü hiç umrumda olmazdı o koku. babam eve gelmiş, koku falan nereden gelecek aklıma? ne cebinden çıkaracağı çikolata gelirdi aklıma, ne de plastik kola şişesinden yaptığımız kumbaraya atacağı bir avuç bozuk para, ne de o koku... çok küçük yaşlarda umrumda olmayan bu koku, bir zaman sonra anlam kazanmaya başladı. bu galatasaray'ın kokusuydu çoğu zaman... ''sigara kokusu mu?'' - evet sigara kokusu! galatasaray için gittiğin kahvede üstüne siner bu koku. bu koku öyle bir koku ki, oğlun alır bu kokuyu, onun da içine siner... üstüne değil! içine...

    hayal meyal hatırladığım zamanlarda, içime işleyen tek şey bu koku değildi tabi. galibiyet sevinci ile eve geldiğinde, beni kucağına alıp, yüzüme sarı-kırmızı dünyasının sevinçlerini haykıran büyük galatasaraylı'nın hisleri de içime perçin olmuştu bu sevgi için. biraz daha büyüdüğümde daha fazla anlam kazanmaya başladı her şey. isimler duymaya, topçular tanımaya başladım. artık, bir kutsal gibi bahsedilen metin'i, kral tanju'yu, uğur'u, prekazi'yi, fatih'i, derwall'i tıpkı babam gibi hayatıma işler oldum. daha sonraki sürece daha aklıbaşında tanıklık etmeye başladım. daha da büyüdü içimdeki ateş. daha da... ve daha da...

    bir zaman sonra...
    annem ne kadar istemese de, benim gözyaşlarım galip çıktı sigara dumanı altında, bu duman ile sararmış duvarlar arasında, kahvenin ortasında çatırdayarak yanan sobanın bilemediğim bir noktasında takımımı izlemeye. o zaman anladım işte o kokunun bir nevi galatasaray'ın kokusu olduğunu. daha önce babamın üzrinden ödünç aldığım kokunun tam merkezindeydim, ve doyasıya çektim. galatasaray'ın galibiyeti ile çıktığımız o kahveden, babamın yol boyunca el ense şakalarına maruz kaldım. sonradan fark ettim ki, galibiyetin sevincine eklenen bir duygunun daha yansıması vardı babamın yüzünde. evde izlenilen maçlardan başka olarak ilk defa paylaşmıştık bu anı, ilk defa babamın o kahvede yaşadığı bir gol sevincinde yanındaki bendim. oğluydu...

    daha sonra...
    kahvedeki maçları izlemeye tek gitmeye başladım. tek gitme sebebim babamın çalışırken evin yakınındaki kahveye yetişmeyip başka yerde izlemesiydi... yanımda arkadaşlarım da oluyordu bu zamanlarda. babamı tanıyan kahvehane sahibi bana ayrıcalıklı davranarak içeri aldı ilk tek gidişimde. içeride beş dakika durabildim yalnızca. kahvehanenin sahibi tarafından cama gerilen yeşil masa örtüsünün, sigara ile yanmış boncuk kadar deliklerine denk gelen yerde gözünü cama yapıştıran arkadaşlarımın yanına çıktım. ben de kendime bir sigara yanığı buldum, ve soğuk cama gözümü yasladım. açılan kapıdan dışarıya çıkan ''siğdiiir'' * sesinin sahibi kahvehane sahibinin sert ifadesi, diğer çocuklar arasında beni görünce, ne ara dışarı çıktığımın cevapsızlığı ile karışmış ve beni içeriye çağıran bir ifadeye dönmüştü ki bu daveti geri çevirdim. o içeriye girdikten sonra, duruma alışkın olan bütün arkadaşlarım, boncuk kadar deliklerine geri döndüler. ve tabi ben de... sonra babamın olmadığı günlerdeki bütün maçlar böyle geçti. tabi belli bir zamana kadar.

    büyür gibi olduk...
    artık maçlara arkadaşlarımla gidebiliyordum. cebimizdeki bozuk ve maç için yetersiz paraları verip, kahvehane sahibinin arkadaşlarıma yöneltmediği ''siğdiir''i, ''kabul''sayıyor ve maçları o boncuk kadar deliklerimizi, bizden ufaklara devrederek içeride seyrediyorduk. o sigara dumanını babam yokken de içime çekmeye başlamıştım yani. hala daha sigara içemeyen biri olmam enteresan gelir maç izlediğim o arkadaşlarıma. hepsi içmeye başladılar bir zaman sonra. ama ben sigara dumanını değil, galatasaray'ı çekiyordum içime. bana duman değil, galatasaray bağımlılık yaptı. onlar da benim kadar galatasaraylı arkadaşlar, ama onlar sigarayı ayrı, galatasaray'ı ayrı çekiyorlardı sadece. ben harmanlayıp, adını ''galatasaray'' koyduğum şeyi çektim daima.

    biraz daha büyüdük...
    maçlara tam para vermeye, arada çayımızı söyleyip maç izlemeye başladık. kahvehane sahibi veli abi'nin isimlerimizle hitap etmeye başladığı zamanlar geldik. bütün arkaşlarıma ortak bir kelime ile ''siğdiir'' diye seslenen veli abi, artık hepsine ayrı ayrı, hüviyetlerindeki isimlerini kullanmaya başladı. artık ''siğdiir'' kendisi ile şakalaşacak boyuta gelen gençlere savurduğu bir hoş kelam idi. artık gollerimize, kahvenin ortasında, yayıla yayıla, bağıra bağıra seviniyorduk. hem de sıcacık ortamda...

    tam olduk en sonunda...
    babamın maçları kaçırmadığı bir iş düzenine sahip olmasından sonra, hemen hemen hiçbir maçı kaçırmaz olduk. kaçırmaz olduk derken, beraber izlemeyi kaçırmaz olduk. zaten kaçırmıyorduk... ben her maçı babamla izlemek zorundaymışım gibi hissettim hep, hala da öyledir. bütün maçları beraber izliyor, kahveden eve gelene kadar ya küfürler ediyoruz beraber ya da sevinç kahkahaları atıyoruz. bu dönemin, hatta kahvede maç izleme kültürümüzün sonu da bir fenerbahçe maçına denk gelir. kadıköy'de 2-1 kaybettiğimiz bir fener maçında, hakem hatasıyla sinirden kendimizden geçmiştik babamla. o bir ediyordu, ben iki ekliyordum arkasına. kahvede çıt yok, herkes bizi dinliyor. fenerli eniştem golün sevincini unutup beni sakinleştirmek için uğraşırken, babamı biriyle tartışırken gördüm, kanın beynime sıçramasını tam anlamıyla yaşadım, döndüm ve aynı sessizliğin içinde adamın sesini maç sonuna kadar kesecek küfürü bastım, üzerine yürürken, eniştemin on dakika sakinleştirmeye çalıştığı ben, babamın ağzından çıkan iki kelime ile yerime oturdum. ''otur yerine!'' çok uzun sürmedi zaten oradan çıkışımız. o günden sonra babamın dışarıda maç izlemesini istemediğimden eve taşıdık maç zevkimizi. ve kapattık veli abi'nin kahvesindekii yerimizi.

    bunca sene zarfında stattaki yerlerimizi de aldık ara ara. ilk maça gittiğimde dokuz yaşında idim. daha sonra da gitmeye çalıştık elimizden geldiğince. öyle iki kişi, her maça gitmek zordu biraz. fazlası lükse kaçıyordu açıkcası. ama ne sami yen'den mahrum bıraktı babam beni, ne tükürük köftesinden, ne mecidiyeköy'ü saran kokusundan ne de galatasaray'dan... kendisi aşıladığı bu sevdadan uzaklaşmamam için ne gerekiyorsa yaptı. ve artık fırsat buldukça ben götürüyorum kendisini maçlara. büyük bir zevk bu... sanki onun bana aşıladığı galatasaray sevdasının, nasıl aşılandığının stajını yapıyorum yanında. sanki evladıma bu aşkı nasıl aşılayacağımı öğretiyor bana. daha çok maçlara gitmeyi umuyorum onunla.

    şimdi dönüp bakıyorum bunca seneye, ve düşünüyorum ''galatasaraylıklık benim için nedir?''diye.

    galatasaraylılık;
    babamın eve getirdiği sigara kokusu...
    o sigaranın masa örtüsünde açtığı boncuk kadar bir delik...
    o delikten gözün gördüğü iki renk...
    o renklere evsahipliği yapan bir mabed...
    o mabedden türk telekom arena'ya ve belki de oradan nicelerine uzanan, yaşadığım müthiş bir hikaye...

    babamla el ele...
  • 339
    https://gss.gs/lmw.jpg

    arkada yatan adam dedem benim beyler...
    beni bugünlere getiren adam...
    14 sene şampiyonluk görmemişti kendisi beni galatasaraylı yaparken...
    evini florya'nın yanıbaşına menekşe'ye taşımıştı...
    galatasaray basketbol okuluna giderken elimden tutup hergün tesislere götürdü beni...
    10 yaşındaki bir çocuğa falcoların tugayların antremanlarını izletti...
    beni sadece bir galatasaray taraftarı yapmadı...
    beni galatasaray yaptı...
    20 şampiyonluğumuzu da gördü...4.yıldızı takışımızı da...
    inşallah 5.yıldız çok gecikmeden gelir ve onu da görür...

    not:dedem birgün banyoda düşüp kafasını yere vurduğunda hastane kaldırılmıştı...o günde galatasarayın maçı vardı...beni ilk gördüğünde maçın sonucunu sordu...
  • 77
    az önce arkadaşlarımdan öğrendim.

    ben "tatlısu galatasaraylısı"ymışım.

    fenerbahçe mağlubiyetinden sonra nasıl olur da rahat rahat "n'apalım canımız sağ olsun" dermişim.

    takıma küfredenlere, "formalarının hakkını vermiyor bu şerefsizler", "ruhsuzlar!" diyenlere nasıl olur da "haddinizi bilin!" dermişim.

    zaten daha önce frank'e mektup yazmışım (bkz: frank rijkaard a mektuplar/#308583) kimilerinin tabiriyle "büyüklere masallar" tadında.

    milleti avutmuşum, bildiğim üç beş kelimeyle.

    şimdi de şampiyonluk gidiyormuş elden ben nasıl bu kadar rahatmışım.

    sizi bilmem...

    ben mekteb-i sultani terbiyesiyle büyüdüm.

    küçüktüm, galatasaray her yenildiğinde oturur ağlardım.

    günlerce suratımı asardım, isyan ederdim hatta tanrı'yı fenerli ilan ettiğimi bile hatırlarım.

    her kaybettiğimde, her isyanımda bana ayakta kalmayı öğrettiler.

    şimdi galatasaray her yenildiğinde yine üzülürüm.

    bazen isyan ederim.

    ama maç biter, sonra üzüntüm geçer.

    çünkü bana böyle öğrettiler.

    ve dediler ki:

    herkesin kaybetmeye hakkı vardır.

    bir, iki, üç hatta on kere.

    çünkü kaybetmek kolaydır.

    kazanmak zordur.

    takım her kaybettiğinde senin sevgini, güvenini ve inancını yeniden kazanacak ki...

    sadece sahada kaybettiğini anlayabilesin.

    gerçek aşk böyle günlerde belli olurmuş çünkü.

    “bize her sevdadan geriye kalan sadece galatasaray” bir tezahürattan fazlasıymış çünkü.

    ben büyüdüm, bazı galatasaraylılar hiç büyümedi.

    şimdi fener'e yenildik ya, herkes hain, herkes ruhsuz, herkes şerefsiz, hepsi sahtekar, en büyük taraftar!

    bize her sevdadan geriye kalan sahi neydi arkadaşlar?

    ama siz bakmayın bana.

    ne de olsa tatlısu galatasaraylısıyım.

    fenerbahçe yenilgisinden sonra bile "canımız sağ olsun" derim.

    galatasaraylılığı böyle bilmişim, böyle öğrenmişim, hala da böyle bilirim.

    eğer bu kendini avutmaksa, tesellilerin en züğürtüyse, demagojiyse...

    ben galatasaray terbiyemin kurbanıyım, gurur duyarım!
  • 377
    çocukluğum, gençliğim hep babamın '' sonucuna etki edemediğim bir şey beni neden mutlu etsin ya da üzsün '' laflarıyla geçti, geçiyor. en önemli şampiyonlar ligi maçlarında erkenden uyurdu. abim sadece maçları izleyen gerisini çok da önemsemeyen birisi oldu. öyle yakın olduğum beni galatasaraylı yapan bi amcam, dayım da olmadı. böyle bi ailede yaşayıp nasıl galatasaray kaybettiğinde ağlayan, 5-6 yaşlarında oyuncak askerlerden en güzelini hagi yapıp frikik golü attıran* ve bu yaşlarımda haftamın güzel geçmesi futbol takımının galibiyetine bağlı bi adam oldum bilmiyorum. kendimi güçlü hissetmek istediğimde galatasaray formamı giyiyorum ve kendimi nevizade'de stadyumda o kalabalığın arasında hep daha iyi hissediyorum. bence galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş köklü bir inançve sen benim anlam veremediğim sevdamsın be galatasaray.
  • 409
    bugün türkiye'de tanık olduğumuz milliyetçilik, vatanseverlik gibi diline dolayının her şeyden yırtmasına vesile olan, tüm rezilliklerini örten kavramların galatasaray evrenindeki versiyonu.

    galatasaraylılık kimin kriterini neye göre belirlediğine göre değişir. benim içinse kriter açık. takım için karşılık beklemeden en çok fedekarlık yapan, en çok hayatından ödün veren en galatasaraylıdır. fatih terim bu kulübe en çok başarı kazandıran isimlerin arasında bence açık ara 1. sıradadır. ama iş galatasaraylılığa gelince durum tamamen farklı.

    bugün bu sözlükte 1 günlük izninde sabah 4te çorum'dan arabasına binip 7 saat sıradan bir anadolu takımı ile oynanacak maça gelip, aynı günün gecesi 4te evine dönen yazarlar var. bu fedekarlığı karşılıksız fatih terim 1 kere yapmış mıdır? fatih terim'in görevde olmadığı zamanlarda ağzından galatasaray dahi duymuşluğum yok, ailesinin 1 kere maça gelmişliği yok. şimdi karşılığında hakkı olan milyon euroları alan fatih terim bu arkadaştan * daha mı galatasaraylı?

    benim nazarımda vaktini karışılığı olmadan galatasaray'a ayıran, onunla üzülen, onunla sevinen, ailesini, kendi rıskını galatasaray ile paylaşan, buradaki yüzlerce binlerce entry giren herhangi bir renktaşım; galatasaray'a maaş karşılığı hizmet etmiş gelmiş geçmiş tüm profesyonellerden kat kat galatasaraylıdır. dolayısıyla kimsenin buradan algı yaratmasına izin vermeyin. tvde, sahada gördüğünüz hiç kimse bu entryi okuyanlardan daha büyük galatasaraylı değil. onların yaptıkları şehit evine gidip keşke biz de şehit olsaydık, inşallah bizim evladımız da şehit olur diyen siyasetçilerin çiğliğine benziyor.

    edit: çıtayı en yukarıdan, fatih terimden çektim. arda turan'ın falan adını alıp size hakaret etmek istemedim. arkadaşının yeni doğan çocuğu için gsstore'a gelip zıbın hediye alan ortalama bir fenerbahçeli bile benim gözümde arda turan'dan daha galatasaraylıdır.
  • 394
    bence galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş, köklü bir inançtır. galatasaray'ı işte bunun için tercih eder ve galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım.

    rahmetli metin oktay böyle tanımlamış.
    elbette x, y, z geldi gitti diye “bitecek” değildir; ancak sonuçta din gibi, mezhep gibi olduğu için, o kavramların içindeki şartlara, geleneklere, geçmişe ve ruhuna aykırı bulunan davranışlar görülürse, parçası olmak istemeyebilir insanlar.

    günümüzde kendini müslüman olarak tanımlayıp, diyanet ve camilerin malum partinin gençlik kolları gibi hareket etmesine tilt olup camiye gitmeyen insanlar gibi düşünün. kimse kimseyi yargılamamalı böyle konularda.

    galatasaraylılık, bence de din gibi, mezhep gibidir ve o köklü inancın herhangi bir yerinde arda turan görmek mide bulandırıcıdır.

    belki sizin sevdanız okyanus gibi büyüktür ve arda gibi bir çamurla bozulmaz eyvallah ama bizim sevdamız da bir bardak içme suyu kadar saftır; sinek kanadının bile bu bardakta yeri yoktur...
  • 425
    birçok insanın unuttuğudur. umarım ivedilikle hatırlarlar aslolanın bu olduğunu.

    osmanlı döneminde, yeniçeri ocağı kurulmuştu ve mottosu "ocak, devlet içindir"di. osmanlı'nın son dönemlerine doğru ise bu algı değişti ve yeniçeriler mottoyu değiştirip, "devlet, ocak içindir." demeye başladı ve osmanlı'nın içten parçalanışı, kaos, isyanlar vs hiçbir zaman durdurulamaz hale geldi, yıkılış başladı.

    işte şu an galatasaray'ın yaşadığı durum tam olarak bu. bu entryi okuyanlar unutmamak için, unutanlar da tekrar hatırlamak için aşağıdaki cümleleri sadece bir kez okusunlar.

    kişiler gelip geçicidir, aslolan galatasaray'dır. hiçbir kişi, galatasaray'dan üstün değildir.
  • 80
    galatasaray'ın sadece bir futbol takımı olmadığını bilmektir. galatasaray o "arma"dır, "sarı-kırmızı"dır. bir kere bağlanılınca, vazgeçilmezdir. sevmekten o kadar zevk almaktır ki hep sevmek istemek, kızmaya gönlü el vermemektir ama kötü ellere düştüğünü görüp, çaresiz kalınca da herhangi başka birşeye üzüldüğünden kat kat fazla üzülmektir, iç organların kemirilmesidir.

    galatasaraylılık, sevgiye nefreti katmak istememek o yüzden sevmediğinden nefret etmemektir.

    galatasaraylılık, mağlup olduğunuz bir maçtan sonra kendi kendine kalıp düşündüğünde "canı sağolsun" diyecek erdeme sahip olabilmektir çünkü hayat öyle işler yapar ki bazen galatasarayınıza belki de en çok zarar veren kişinin resmi bile bir anda eski açık semalarında hüzünle dalgalanabilir. işte o yüzden galatasaraylılık kimseyi kırmadan ama galatasaray'ı yücelterek galatasaray'lı olabilmektir
  • 344
    kimi zaman hiç tanımadığın insana üzerinde ki arma için gülümseyerek selam vermektir galatasaraylılık,
    kimi zaman hiç tanımadan insanları beraber omuz omuza ağlamaktır.
    beraber sevinip beraber üzülmektir. yeri gelip beraber küfür etmektir.
    ilk kez tanıdığın insanları kardeşin olarak bağrına basmaktır. hatta hiç tanımadıklarını bile.

    kısacası hayattır galatasaraylılık.

    galatasaray hayattır.

    galatasaray varolsun!
    vesselam!
  • 399
    şu günde hocasına destek olmaktır.

    köstek olanları görünce cidden acıyorum.

    siz galatasaraylılığı anlayamamışsınız.

    fatih terim her sene şampiyon olmak zorunda diye bir kaide yok. hoca 1 sezonluk risk aldı, takıma yaşlı ve kariyerli isimleri doldurdu, elinde patladı. süper lig 2020-21 sezonunda gerekeni yapacaktır.

    pandemi olmasaydı yine şampiyonduk laflarına da girmek istemiyorum; çünkü gerçekten pandemi takımın içinden geçti.
  • 329
    galatasaraylı olmaktan hep gurur duydum. ve diğer takım taraftarlarına bakınca buna çok şükrettim. bu platformda da çok güzel insanlar tanıdım. ancak şunu fark ediyorum ki benim taraftarlık anlayışım ile buradakiler arasında uçurum bulunmakta.
    ben asla galatasaraylılığı hayatımın en önemli olgusu gibi görmedim. hatta şöyle söyleyeyim; eğer şampiyonlar ligi maçı değilse veya derbi filan değilse, maçları hiç öyle muhteşem bir heyecanla izlemedim. ali sami yen'de 4 sene kombinem vardı. ttarena'da da 3 yıldır var. gol dışında veya aşırı gaza gelmek dışında hayatta kalkıp deli danalar gibi bağırmadım. mağlup olunan maçtan sonra bakıyorum burada ölenler, kahrolanlar, çıldıranlar var. okuyup okuyup, ''ulan cidden mi böyle hissediyorlar, yoksa show mu yapıyorlar?'' diye düşünmüşlüğüm var.
    mesela metin oktay'a tapanlar var. ben çok büyük saygı duyarım ama çok açık konuşayım benim için bir sembolden ötesi değildir. ''metin oktay mı, yoksa hagi mi ? '' diye sorsalar kesinlikle hagi derim. çünkü izledim, gördüm, duygusal bir bağım oluştu.

    daha genç yaşlarda daha bir bağlıydım takıma, ama şimdi hayatımda çok daha önemli şeyler var. önceliğim hep onlar olacak. galatasarayla sevinip, üzüleceğim ancak hiçbir zaman benim hayatımın merkezi galatasaray diyemem.
    galatasaraylılık benim için bir kültür. o yüzden gurur duyarım. galatasaraylı adam, fenerli ve beşiktaşlıdan farklıdır. rasyoneldir, bilgilidir, fanatiklikten gözü kör olmuş değildir. ben hep böyle bildim. izniniz olursa böyle bilmeye de devam edeceğim.
  • 108
    bu satırların yazarının gittiği ilk maç fenerbahçe'nin, didi zamanında santos'la oynadığı hazırlık maçıydı. bu gözler canlı canlı pele'yi seyretti. ve o gece o maçı seyretme bahtiyarlığına erişmiş mahalledeki tek galatasaray'lıydı o çocuk. üstelik kendi abisi fenerbahçe amigoluğu yapıyordu aynı tarihlerde.

    evet biz azız, her ne kadar anketler galatasaray taraftarının fenerbahçe taraftarından sayıca fazla olduğunu söylese bile ben kabul etmiyorum. biz azız. o gün mahalledeki çocuklardan, fener'li olanlar nasıl bir çoğunluksa biz azız. mahalle arasında maç yapılırken bile, fener'liler bir takım oluştururlarken, galatasaray'lılar, beşiktaş'lılarla yetmedi, fasulyeden fener'lilerle koalisyon kurarak takım çıkarabilirlerdi. sanırım şimdi bile aynıdır. 2000 li yılların o büyük rüzgarlarıyla galatasaray'lı yığınlar daha fazla gibi görünse de konjoktürel kalmıştır.

    biz azız, özelde ben hep azdan yana oldum. yığınlar sağcıyken biz solcu olduk bu ülkede. bütün mahalle fener'liyken biz galatasaray'lı olarak sıyrıldık aradan. çoğunluk ne yaparsa tersini yaptık, gelinen noktada iyi ki böyle yapmışız diyecek halimiz yok. amma ve lakin tercihimizi yapmışız en önemli konularda. sosyalistiz, galatasaray'lıyız.

    fenerbahçe'liyi tahlil ettim kendimce. benim yazdıklarım mutlak doğru diye bir şey yok, benim düşüncelerim sadece. ve sadece düşüncelerimi yazıyorum, gazeteci değilim yazdıklarım bana bir şey kazandırmıyor. ''büyüksün'' diye yazanların söylediklerini işitir gibi oluyorum. küfür edenleri muhatap almıyorum, eleştiri yapanlara ise cevap vermeye çalışıyorum.

    40 yıldır hemen hemen bütün fenerbahçe maçlarını canlı seyrettim. o maçları seyretmeyenler, o maçlarda tribünlerde olmayanlar, hatta kadıköyde, tel kafesin içinde galatasaray taraftarlığı yapmamışlar, beni kolay kolay anlayamazlar. 50.000 kişiden galatasaray'lı analarının yediği küfürü işitmemişlere ben ne diyebilirim ki. tatlı su galatasaray'lıları işi siyasete dökmüş, faşistlikten, ırkçılıktan, siyasi terminolojiden sataşmalar yapmış. evet dostum taraftarlıkla siyaseti benzetmişseniz ben açıklayayım kısa yoldan. ben galatasaray faşistiyim. galatasaray için kavimden kardeşten, arkadaştan vazgeçtim. eğer benim oğlum fenerbahçe'li olsaydı kesin ondan da vazgeçerdim.

    biz nasıl galatasaray'lıysak bizim derecemizdeki fenerbahçeli'lerle dalaşıyoruz sadece. benim de fenerbahçe'li arkadaşım var, ama galatasaray'a küfür etmedi hiç benim yanımda. rencide edici bir şey yapmazlar. ve biz de hiç bir zaman bir fenerbahçe'liye münferit küfür etmemişizdir. trübünlerde edilen küfürleri saymazsak, hiç bir fenerbahçe'liyi rencide etmedim. fenerbahçe sitelerine girip okumam bile. fenerbahçe yazarlarını bir teki hariç okumam. ve kendimin nasıl galatasaray'lı olduğunu net bir cümleyle açıklayayım. okuyanlar kendilerinden pay biçsinler, böyle bir durumla karşılaştılar mı?, karşılaştılarsa ne yaptılar. ben ne mutlu ki şu ana kadar , benim yanımda, galatasaray'ın yediği gole sevinen birini görmedim. olamaz, galatasaray'ın maçını hiç bir zaman toplu ortamda seyredemem.

    fenerbahçe'linin övündüğü şeylere bakın. stadyumları güzelmiş, dükkanları daha çok satış yapıyormuş, kombineleri daha pahalıymış. sadece bu yönüyle bile bir fenerbahçe'li görüntü kirliliği yapmaktadır. bakın beşiktaş iki kupa alıp şampiyon oldu, etrafta gürültü kirliliği oldu mu? ya fener olduğu zaman.

    galatasaray'lı azdır, az olması avantajıdır. bu ülkenin egemen politikası gereği iyi olanların az olmaları gerekmektedir. nasıl ki sağcılık, solculuk insanların yaşam biçimlerini farklı kılıyorsa, yoğun taraftarlık da öyledir. iddia ederim 100 tane iyi galatasaray'lıyla, 100 tane iyi fenerbahçe'li bir araya gelse çok yoğun bir insanlık farkı galatasaray'lı lehine oluşacaktır.

    bize iyi diyenlerin sayısı, kötü diyenlerden daha fazladır. farklıyız, azız, her şeyde her olayda tarafız. ilk salladığımız sarılı, kırmızılı flamalar, demiryolcu babamızın trenlere sallladığı işaret flamalarıydı. bugün bu yaşta hala alıp bayrağımızı maça gidiyoruz. sıfatım çok basit, galatasaray taraftarıyım.

    bu ekranlara gün be gün yazı yazdıran, kimi zaman coşturan, kimi zaman kızdıran, dövüşmeyi göze aldıran şey galatasaray'lılığımızdır. galatasaray'lılıktandır bunca savaş. bu sayfalar benim kişisel kavgalarımın savaş alanı değildir. birileri kırılacaksa da kırılacaktır. kimseyle özel bir husumetim yoktur. taraftarlıksa konu tek bir gerçek vardır, galatasaray'lılıktır. gerisi yalandır.
  • 378
    bir haftadır hemen hemen her günümün kötü geçmesine neden olan his. öyle ki, sözlük'te dahi yazmak isteyip yazmadığım çok başlık oldu.
    (bkz: 9 nisan 2018 gençlerbirliği galatasaray maçı)

    futbol takımımızın şampiyon olmasını hiç bu kadar çok istememiştim. şampiyonluk o kadar önemli ki, beşiktaş olursa 3 sene üst üste şampiyon olmuş olacak, al sana kafa titen tiner hikayeleri. başakşehir olsa nefret ettiğim insanların iğrenç projesi başarıya ulaşmış olacak, fenerbahçe zaten ezeli rakip...

    işte bu yüzden galatasaraylılar ve galatasaraylılık için bu yıl her yıldan daha önemli.

    yine de bizim şampiyon olamamamız durumunda ehven-i şer bir tercih yapacak olsam tinerciler ve akbilcilerdense aziz amca'mın şampiyon olup bir on yıl daha hizmet etmesini isterim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın