• 226
    dün gece iftardan sonra arkadaşlara çaya gittik. eve geldiğimizde 01:00 falan olmuştu. yattığımda 02:00 falan olmuştur. neyse efendim uyku modunu açtım bekliyorum... bu arada da rüyamda ne görürüm, rüya görür müyüm falan derken aklıma huntelaar, sonra da schalke maçları geldi. albert riera geldi...

    kendimi top sekti burak gitti derken buldum. hemen arkasından süpersin hamit büyüksün büyüksün dedim, arkasından doğduğu yerde direkler artık ona dur diyemedi dedim ve devam ettim schalke'nin umutlarını umut bulut bitirdi...

    en son juventus maçına geçip allah'ım gooool diyerek seansı bitirmiştim ki eşim "aşkımm ne diyorsun? iyi misin falan" dedi. dedim "belki rüyamda efsane bir maç görürüm" , "delisin" dedi, sustuk :(

    bu arada ben hanım duymuyor sanmıştım,çünkü çok sessiz, küçük desibellerde söylüyordum, oda da sıpa da uyuyor, beşikte ama demek ki o kadar da sessiz değilmişim.

    eşşoğlu eşşek 2 yaşına geldi hala beşikte yatıyor :(
  • 227
    ligin ilk maçını rüyamda gördüm. öğlen oynatıyordu yavşak federasyon her neyse maç başladı falan emre çolak'ın ceza sahası dışından yerden köşeye vudduğı topu kaleci zor çıkardı. sonra podolski falan da oynuyordu. garibim daha maç kondisyonu falan da kazanamamış. hava topu almak için ordan oraya koşuyordu , sonra bi pozisyonda sneijder'in ara pasında yavaş kaldığı için fırçayı yemişti ondan. yükleniyorduk falan kaptırdığımız toptan sonra rakip takım kontraya çıkarken yeşil formasıya sinan rakip yarı sahada kayarak müdahale edince rüya olduğunu anlayıp uyandım.
  • 229
    31 ağustos sabahı gördüm rüyayı fakat iş yoğunluğundan dolayı ancak şu an* yazabiliyorum.

    rüyamda galatasaray takımı kampa geliyordu ve nasıl bilmiyorum ama ben de kampa gittiği yerdeyim. rüyada bilinç altımda zlatan ibrahimoviç'in transfer dedikoduları var ama ben inanmıyorum derken birden galatasaray kamp eşofmanıyla zlatan geliyor. ben acayip heyecanlanıyorum. koşa koşa yanına gidiyorum.

    ben : hey zlatan can ı take your a photo. (fotoğrafını çekebilir miyim)
    zlatan: of course

    sonra kolu benden uzun olduğu için telefonu alıyor elimden. beraber selfie çekincez ama ben kamerada çok kötü çıkıyorum. nedense bırakıyorum zlatan'ı kendi halime düşünüyorum.

    derken ben zlatan'a : zlatan you are half of god * diyorum. rüyamda şirke depar atıyorum haberim yok. :) ) bunu duyan zlatan çok haklısın der gibi yüzüme bakıyor.
    derken uyanıyorum tabi ama yüzümde aptal bir gülümseme. şansıma bütün gün haberleri takip edemedim ve haberleri merak ettim ama içimde ilk defa bu transferin olacağına dair bir kıpırdanma yaşandı. :)
    rüyalarımız hayrola. :)
  • 231
    bu sabah nefes nefese uyandım. uyanınca telefonu kontrol ettim son aramaları. o muydu gerçekten diye. ulan rüyamda bile görüşemiyorum adamla, sahtesi çıkıyor beni kandırıyorlar :(

    kökeni muhacir olan ben, çocukluğumu bursa'da geçirdim. liseden de hala görüştüğüm arkadaşlarım var, onlarla da birbirimizi iyi kafalarız. olay yeri yine bursa'da geçiyor. yaz olduğu için yazlıktayım, arkadaşlarım da var. yazlıkta çay içiyoruz ama çay buz gibi. icetea'leri çay bardağına koyup içiyoruz herhalde :( birden telefon çalıyor. arayan bilin bakalım kiiim? telefonun ekranında koskocaman 'ünal aysal arıyor' yazıyor. yok anasının gözü, ünal aysal beni neden arar ki?
    düşündüğüm şeye bak, 'önöl oysöl bönö nödön örör kö?'. ulan düşünülecek şey mi şimdi bu. ünal aysal'ın beni aramasını düşüneceğime, beni nereden bulup, benim telefonda da nasıl kayıtlı olabileceğini düşünmüyorum. bir de ünal aysal yakın aile dostumuz sanki amk. bazen kızılay, emniyet genel müdürlüğü mesaj atar ya, kayıtlı olmasalar bile egm yazar, ya da kızılay, onun gibi ama bu sefer arıyor adam beni.

    heyecandan altıma sıçıyorum, ulan ünal aysal arıyor! acaba erken seçim olacak da başkanlığa adaylığını mı açıklayacak diye düşünüyorum. o arada arkadaşlarım 'salak salak konuşma başkan olsa sana mı söyleyecek, hadi açsana amk salağı ne bekletiyorsun adamı' diyerek beni uyarıyorlar. açıyorum telefonu;

    - alo, buyrun.

    + merhaba dasg, iyi geceler. ben ünal aysal, nasılsın?

    - teşekkürler sayın başkanım. sağlığınıza duacıyım. sizleri sormalı?

    + teşekkürler. ben de iyiyim. rahatsız etmiyorum bu saatte inşallah?

    - yok estağfurullah başkanım, ne demek. buyrun.

    + şimdi dasg'cığım. ben balderesi karakovan balları anonim şirketinin başındayım. biz şimdi teneke peynir işine de girdik. ilk etapta müşterilere kendimizi daha iyi tan..

    - balderesi?

    + evet canım balderesi karakovan balları. peynir sektöründe de adımızı duyurmak istiyoruz. biz de senin dijital ortamdaki başarılarından haberdarız. internette yaptığın dizaynlar ilgimi celp etti. müspet bir şekilde adını duyuruyorsun.

    - (ne başarısı amk, sözlükten başka hiçbir yere atmıyorum)

    + biz de bizimle beraber çalışmanı, bizim yeni şirketimize logolar, brandalar, web sitesi için taslaklar hazırlamanı istiyoruz. ihtiyacın olan her şey bizim ofisimizde mevcut. en kısa
    zamanda gelip bizimle çalışmanı arzu ediyoruz. avans olarak da 5 teneke lor peynirini 100 lira gibi uygun bir fiyata vereceğim sana avans olarak.

    - (ulan lorun kilosu ne kadar ki, hiç de bilmiyorum bu piyasayı) başkanım çok teşekkür ederim de, sizin gazpromile olan ortaklığınız, unite international group'un ceo'luğu gibi unvanlarınız var. daha aklıma gelmeyen bir çok şirketler.. bu işe neden merak salmış olabilirsiniz ki?

    + hahhahh.* sen bu sektörün ne kadar potansiyelli olduğunu biliyor musun. en yakın zamanda les ottomans'a gelip benimle birer kahve
    içmeni ve bizim sahip olduğumuz projeleri sana göstermeyi istiyorum.

    ----(arkadaşlarıma doğru dönüp, telefonun mikrofonunu kapatarak) oğlum bu adam ne diyor lan? bana mı yürüyor bu herif 70'inden sonra?

    - başkanım teklifiniz için çok müteşekkirim. ancak ben bu teklifi reddetmek istiyorum. hatta bu teklifin gerçek bile olması beni tedirgin ediyor.

    + en kısa zamanda seni bekliyorum dasg. yoksa seni evinden aldırmak zorunda kalacağım.

    - (hasiktir şimdi de volkan'a bağladı amk)

    + peki başkanım, iyi geceler. haa bu arada, tekrar başkan olacak mısınız galatasaray'a?

    - siktir et şimdi başkanlığı. bekliyorum seni..

    taaaak.. telefonu kapattık. şaşkınlık bir yanda, bir yanda ünal aysal ile konuşabilmenin mutluluğu ile karışık duygular içerisindeyim. biraz da tabi ne olduğunu anlayamadım. sonuçta hiç beklediğim bir şey değil bu. 'ne diyor, ne diyor?' diye soruyor hemen arkadaşlarım. 'ebenizin amını diyor, size ne amk?' diyerek tersliyorum. ulan bu her ne kadar tenekeden bir iş de olsa, iş iştir. hem patronum da ünal aysal olacak. neden olmasın ki? elbette arkadaşlarımdan sakladım. manyak mıyım ben amk, gelip bir de 'ilk maaşını da beraber ıslatırız kankaaa xdxd' diyecekler. yok yeeaa?

    sonra artık rüyada zaman&mekan kavramının birbirine geçmesinden midir bilemiyorum, oradan kalkıp ünal aysal ile görüşmek için hazırlanıyorum. tam bir grand lux, tam bir tuxedo, tam bir salon beyefendisiyim. kravatın iğnesi, yakaların düğmeleri, gömleğin kol uçları falan muazzam. sanki devlet liderleri ile bir resepsiyon görüşmem var. evden çıkıyorum -ev de bursa'da haa- iki üç sokak dönünce les ottomans'a geliyorum. les ottomans'ı da bilenler bilir, boğaz kenarında, galatasaray adası'nı görebilecek bir yerdedir. nah öyledir. ido mudanya iskelesi'nin orasıymış amk. tekrar arıyorum başkanımı, 'başkanım ben otelin önüne geldim, kapıyı açar mısınız?' ulan komşuya mı gidiyon, ne demek kapıyı açar mısınız. tabi söyledikten sonra aklıma geliyor. 'acaba başkanım beni evimden özel şoförü ile mi aldırsaydı, öyle daha mı kolay olurdu' diye kendi kendime saçmalıyorum. en sonunda başkanımı görüyorum. adam gayet cool, sahil kenarında kaprisi, bağrı açık gömleği ve gözünde gözlüğü ile uzaktan beliriyor. yalnız işin tuhaf yanı, yanında bizim tayfa da var. ulan ben bu çocuklara telefonda görüştüğüm hiçbir şeyi söylemedim ki? bunların ne işi var başkanın yanında, fukara sümüğü gibi yapışmışlar adama. tam o anda yaklaşırken tuhaf bir şey olduğunu seziyorum. ulan bu adam bana yaklaştıkça ünal aysal'lıktan uzaklaşıyor. allah allah diyorum, başkan gerçekte göründüğünden daha mı farklı acaba? fakat işin suyu belli oluyor, başkan yanıma gelince anlıyorum onun olmadığını. yanındaki çocuklarla beraber o da kahkahalar atıyorlar bana. 'gördün mü lan nasıl da yedi sazan ahahahaahah xdxd' tarzı benimle alay ediyorlar.

    - noluyor lan, aç da götüne gül amk serserisi seni

    + (başkan sandığım adam gözlüğünü çıkarıyor) dasg nabıyon lan hahohahohaha! (sesi de ünal aysal'ın sesi değil, mahmut tuncer'in sesine dönüşüyor)

    - sen kimsin lan?

    + oğlum ben bu şoparın (şopar dediği de hikayenin başında çay içtiğimiz arkadaş) mahallesinden bir arkadaşıyım. bu keko kendi kayıtlı numarasındaki adını 'ünal aysal' diye değiştirdi. haliyle ben de onun telefonundan seni arayınca ünal aysal arıyor sandın. hiç numaraya bakmadın mı, tanıdık gelmedi mi amk?

    - (ben mort, ben vefad, ben sazan) komik mi lan bu yaptığınız? bu ne lan nesi komik bunun?

    çakma başkan ve saz arkadaşları ağzı haricinde her tarafıyla gülüyorlar falan..

    tabi sonrasında nefes nefese kendimi yatağımda bulmamla tipik uyku sonrası rüya ile gerçeklik arasındaki geçişi yaşıyorum. kafamı çevirip baktım, a spor açık, dursun özbek çıkmış 'mali durum hiç iyi değildi, biz bunu düzeltmek istiyoruz' falan diyor haberlerde. amına koyayım rüyada ünal başkan, gerçekte bu, bi rahat bırakın lan!

    elimi atıp telefonu yokluyorum son aramalara, acaba ünal aysal diye kayıtlı biri var mı? :( olur mu amk öyle şey, ünal başkan beni neden arasın.
  • 234
    umut bulut'u gördüm sözlük, şaka gibi ama gerçek. bir spor kanalına çıkıp ona eleştirenlere laf yetiştiriyordu. işte ben çok gol atıyorum, eleştirmemem lazım tadında. rüyalar gerçekte 3 saniye falan sürermiş ya bu sürdü 1 dakka, bir susmadı. sonunda uyandım ve bu kabus bitti. ne işi var bu adamın benim rüyamda. gerçek hayatta sürekli sahadasın, rüyamda olma bari.
  • 235
    "hoop, hocaa! ne kırmızısı yahu? ne yaptı adam? cezası daha yeni bitti, ayıptır." şeklindeki hakeme serzenişimle başlıyor rüyam. selçuk kırmızı kart yedikten sonra sahada bir hengame kopuyor, ortalık karışıyor. selçuk "topunuzun ta a... k... diye bağırarak tünele doğru yürüyor. yanına gidip "sussana oğlum, 10 maç ceza yiyeceksin" diyorum. pozisyon tekrarını izliyoruz. selçuk dirseğini güç almak için kaldırmış, adama vurmamış. sarı kart bile verilmez bu harekete.

    pozisyon tekrarını izlediğime bakmayın. bildiğin galatasaray'ın forvetiyim. umut ve ben çift forvet oynuyoruz. sağda podolski solda burak yılmaz oynuyor. maç ise bugünkü 3 ekim 2015 istanbul başakşehir galatasaray maçı ancak telekom arena'da oynuyoruz ve 2-1 mağlup durumdayız. selçuk'un haksız yere atılması bizde inanılmaz bir hırsa sebep oluyor. bu arada selçuk'u attıran futbolcu da inter'in sağ beki santon. bu maç başakşehir'de oynuyor. sol bekinde ise yine inter'in stoperi juan jesus oynuyor.

    neyse biz umut ile birlikte deli gibi basıyoruz. derken hatalı bir pasta araya giriyorum. rakibi geçiyor, köşeye bakıp şuta hazırlanıyorum ve "haşırt" diye bir sesle ayağım yerden kesiliyor. penaltı. topu alıp beyaz noktaya koyuyorum. sonra ben, umut, poldi, burak yılmaz olarak 4 kişi maçlardan önce konuşma yapar gibi ortaya doğru eğilip penaltıyı kim atacak diye münazara ediyoruz. poldi fark etmez hareketi yapıp ayrılıyor. umut yalvarır gibi bana bakıyor. "burak, allah için bırak ben vurayım" diyor (buradaki burak benim). tamam diyorum. umut topun üzerine geliyor, şuut ve en az 2 metre üst çaprazdan aut. tribünler homurtuyla inliyor. umut gol kaçırdığı zaman yaptığı gibi kafasına sağa yatırıp yere bakarak üzülüyor. ben içimden "sana bir daha penaltı verenin ta a... k..." diye sövüyorum ama yanına gidip kıçına vuruyor "haydi atacağız, moral bozmak yok" diyorum.

    podolski sol bek jesus'u bizim korner bayrağına kadar kovalıyor. ben de sıkıştırmaya geliyorum. poldi topu kapıyor, buna sinirlenen jesus poldi'ye tekmeyi basıyor. benim takım arkadaşıma arena'da tekme atacaksın ha. hemen üzerine çullanıp yakasına yapışıyorum ve bağırmaya başlıyorum. "senin ananı s.... lan, anlıyor musun? senin ananı s.... !" hakem geliyor ayırıyor. kırmızı kart yok. bizdeki hırs bitecek gibi değil. koşuyoruz, basıyoruz. büyük sahada top oynayanlar bilir. oynanan futbol hızlıysa o yorgunlukla topu takip etmeye çalışırken başınız dönebilir. benim de başım dönüyor. burak yanıma gelip "iyi misin? hadi koş topu aldım, koş" diyor. bana paslıyor, yere düşüyorum ve penaltı. burak'a sarılıyorum. penaltıyı elbette ben atacağım. hızlıca topun üzerine geliyor, sağ ayağımın içiyle kalecinin soluna ve tam direğin dibine süper bir penaltı atıyorum. gol 2-2. geçen sezon olduğu gibi kuzey ve batı tribünlerinin kesiştiği kornere koşuyorum. tribünler inliyor.

    maçın sonlarına geldiğimizi bizimkilerin yorgunluğundan anlıyorum. araya bir top atılıyor muslera kaleden çıkıp, yatarak ayağı ile uzaklaştırıyor ancak muslera'nın uzaklaştırmasıyla yükselen topa, oyuncu 35 metreden gelişine bir vuruyor ki sanırsın dejan stankovic'in neuer'e attığı gol. topun filelere gidişini orta yuvarlakta kalenin tam karşısında yer kamerasından çeker gibi mükemmel bir açıyla ve yerde yatarken görüyor, kahroluyorum. sahada sağıma doğru dönerken gözlerimi açıyorum.

    yenildik falan ama iyi rüyaydı.
  • 238
    fenerbahçe maçı için arenaya gelmişim. maçtan önce konser var. stad hınca hınç dolu. eski bir arkadaşım(kendisi taş gibidir) konser için özel giyinmiş falan. onunla beraber önce konseri dinliyoruz. sonra konser bitince konser için gelenler ayrılıyor(o da tabi ayrılıyor). stad normal kapasitesine düşüyor. konserde çok elektrik harcandığı için bazı ışıklar kapanıyor. loş bir ortamda maç başlıyor. ben doğu tribününün hemen ilk sırasındayım en önde. bir pozisyonda ozan tufan topu bana vuruyor. ben çok sinirleniyorum. el kol yapıp tehdit ediyorum. o da bana el kol yapıyor. hadi lan ordan falan diyor. tribünler buna aşırı sinirleniyor. herkes en öne yığılmaya başlıyor ama sahaya inen yok. baya ıslıklıyorlar, el kol yapıyor binlerce kişi.

    bu da böyle bir rüyamdır.
  • 239
    klasik fener derbisi var kadıköy'de. ben hatun götürmeye çalışmaktan maçı unutuyorum. tam eve giriyoruz müzik için tv'yi açıyorum o da ne sağ üst köşede skor var.

    maçta dakika 40 civarı ve 1-0 gerideyiz. tam moralimi bozmuşken 1-1 görüyorum. müziği ayarlayana kadar 2-1'e getiriyoruz skoru ve devre arası oluyor. hatuna beni bırak maçı izlemem lazım diyorum trip atıyor.

    ikinci yarı başlıyor. dakika 60 halen 2-1. oyuna olcan giriyor ve 4 dakikada 3 gol atıyor, ardından yasin bildiğin cr7 gibi oynuyor skor 7-1 oluyor. aha diyorum yaktırıcaz kadıköyü yine bu ibnelere. maçın sonuna doğru 7-5 yapıyor fener. 11-7 yapıyoruz ve maç 13-11 bitiyor lehimize bitiyor :( sanki basketbolda ilk çeyrek oynanmış gibi :(

    sözlüğe giriyorum herkes olcan ile yasin'i göklere çıkarıyor felan :(
  • 240
    dün gece enteresan bir rüya gördüm. fenerbahçe, kendi sahasında avrupa ligi yarı final maçına çıkmış. adını hatırlamadığım bir takımla karşılaşıyor. maçta bariz üstünler ve bir şekilde golü bulup maçı 1-1 bitiryorlar. ilk maç ile ilgili en ufak bir bilgi yok. ama bu beraberlik onları finalde galatasaray'ın rakibi yapıyor.

    garip bir duygu içerisinde "bunları nasıl yeneceğiz şu halimizle" diye düşünürken, bir yandan da "olsun be avrupa kupası maçı, orası farklı olur" diyorum.

    hayır olsun inşallah.
  • 241
    tribünde rooney'ninde olduğu saraçoğlu'nda oynadığımız derbi de fener'i 3-0 yendik. gollerin ikisi olcan adın'dan geldi. son gol ise fener top çevirirken volkan'a atılan geri pasta emre çolak ya da sinan'nin araya girip vurmasıyla oldu. attığımız her golden sonra sami yen'deki eski kalabalık ve coşkulu taraftar görüntüsünü gördüm. bildiğin görüntü ikiye ayrılıyor solda gol tekrarı sağda sami yen görüntüsü oluyor. *
    maçı izlemeye gelen rooney attığımız her gole deli gibi seviniyordu hatta adam hatıra olarak maç topunu bile aldı. 2016 bir şey söylemek istiyor galiba :)
  • 242
    galatasaraylılar yemeği gibi bir şey var. genel kurul yemeğide olabilir yani oturmuşuz hepimiz yemek yiyiyoruz. o sırada mikrofonu drogbanın hırçını alıyor.* işte uzun uzun konuşuyor kendisi ama hafif hafif uğultular çıkıyor paşam aldırmadan devam ediyor. o sırada ben elimi masaya vuruyorum üç defa hani mecliste falan protesto için olur ya öyle. herkes bunu bekliyormuş gibi başlıyor masalara vurmaya ama nasıl bir ses nasıl bir gürültü. umut konuşamıyor tabi yüzü falan düşüyor sinirleniyor belli. o sırada kafamı sağa çeviriyorum ve dursun özbek ile göz göze geliyorum. onun masası yüksek biryerinde salonun parmağıyla beni gösterip yanındakilere birşeyler söylüyor.
    görüntü aynen şu : http://galeri8.uludagsozluk.com/...412/sikin_844766.jpg
    sonra tabi dursunun eline düşmeden uyanıyorum. *
  • 243
    muhteşem bir istanbul manzarasındayız, tshirtle falan geziyoruz öyle sıcak ve güneşli bir hava. ama her tarafta kar var aslında. istanbul'da diye girdiğimiz mekan ise ortaokul ve liseyi okuduğum okulun spor salonu olan bina. ortadan ikiye ayrılmış ama, bir kapıda sarı kırmızı formalı kadın sporcular görüyorum. saynur tozlu geliyor, "ben ayşe cora" diyor. tırsıp dışarı çıkıyorum, geri döndüğümde ortalık boşalmış oluyor. uzun boylu birini görüyorum arkası dönük, "antreman bitti mi?" diye soruyorum sadece. bir dönüyor nevriye yılmaz; "ya valla bitti ama biz de bittik" diyor. elindeki kağıt bardağa ayrı, parlak ve simli ojelerine ayrı şok oluyorum..

    sonra da annem gelip "hadi oğlum geç kalacaksın" falan dedi işte...
  • 246
    dun gece gordugumdur. ruyamin ruyasinda klasik lise sinavi var. ulan seneler gecmis okullarin uzerinden nerden cikti bu sinav? edebiyat sinavi hem de. baglac sorulari falan keka. gel gor ki sinav kitapciginin sayfalarini ikiser ucer cevirmisim. bir dolu soru var yanitlamadigim. boyle sacmalik olur mu derken ruyanin ruyasindan haha ruya oldugunu biliyordum diyerek uyaniyorum. boylece gercek ruya basliyor. galatasaray'im italyan bir takimla kapisiyor (lazio'ya yoruyorum) maci son dakika da selcugun ortasahanin gerisinden attigi golle 2-2 ye getirip kazanmis gibi seviniyoruz. (2-2'ye tur gectigimize gore gayet de lazio'ya yorabilirim). sonra ki maci da 5-2 yeniyoruz. bir ingiliz kulubuydu. bana liverpool gibi geldiydi, ama hayirlisi.

    edit: sinyor terim uyardi sagolsun man utd oldugunda hemfikiriz gelecek rakibin.
  • 247
    önemli ya da heyecan dozu yüksek maçlardan önce %90 ihtimalle görürüm. ya maçı tribünden izliyorumdur ya oyunculardan biriyimdir ya da alakasız bir rüyanın içinde skor duyarım. dün geceki rüyamda yedek kulübesindeydim, kurt hocamız yedek bırakmış beni. 80. dakika civarı oyuna giriyorum. sahaya adımımı atar atmaz tabelaya bakıyorum ve 2-4 gibi uçuk bir skor görüyorum. ümidim olmasa da bilinç altım "bizim için lazio.ya gooool cimbom gooolll cimbom goooooooll" modunda. napalım inanmayalım da tek heyecanımızı da mı kaybedelim.
  • 248
    25 şubat 2016 lazio galatasaray maçı sonrası iyice bozulan psikoloji ile aşağıdaki rüyayı gördüm:

    20 mart 2016 galatasaray fenerbahçe maçını seyrediyorum, ilk yarıyı fener 4-0 önde kapatınca sinirlenip kapatıyorum televizyonu, maç zaten sulu derbiye dönüyor haliyle. kendi kendime diyorum ki ne internetten, ne bir yerden bakmayacağım bu maçın skoruna, yarın işe gidince fenerliler zaten söyler. neyse sabah oluyor, ben maça bakmamışım, hanıma da tembihlediğimden o da konusunu açmıyor. işe varıyorum, fenerlilerin önünden geçiyorum laf atarlar diye. adamlar da tık yok. allah allah diyorum, gidiyorum yanına birinin. "hacı ne diyorsun maça" diyorum, arkadaş "ne diyeyim hacı, normal sonuç, iyi maç oldu" diyor. ulan diyorum bu adam dalga geçmediğine göre müthiş bir geri dönüşe imza attık 4-4 falan bitti herhalde diyorum, koşuyorum bilgisayar başına ve hiç girmediğim fanatik'in internet sayfasına giriyorum ve şu başlıkla karşılaşıyorum: "her branşta 6-1". bu ne lan diyorum, sonra bakıyorum o gün erken saatlerde oynanan bayanlar basketbol maçı da "6-1" bitmiş, futbol maçı da. basketbol maçının 6-1 bitmesinin saçmalığına takılmadan detaylara giriyorum ve sanırım gökhan gönül'ün açıklamasını okuyorum: "bayan basketbol maçına atıfta bulunmak için 1 gol atmalarına izin verdik, zira zaten 6-0 daha önce aldığımız bir skor". gökhan gönüle bol sinkaflı bir küfür edip hadi lan ordan diyorum bilerek yemişler. sonra giriyorum maçın özetini izlemeye, bizim golü selçuk 80 küsürde atmış. gole bakıyorum; adamlar harbi bilerek yemiş. leş bir gol. ulan neye canımı skıacağımı bilemiyorum: takımın leşliğine mi, fenerin bilerek gol yemesine mi, fenerlilerin dalga geçmeyip normal sonuç demesine mi...

    iyiden iyiye psikolojimi bozdu bu vurdumduymaz, uyurgezer galatasaray futbol takımı. iyice ümitsizliğe kapılmış durumdayım. tez zamanda şu sezon bitsin diyorum ama önümüzdeki sezon adına da bu yönetimle ve bu hocayla hiç ümidim yok. allah sonumuzu hayretsin.
  • 249
    hayırdır inşallah diyerek başlayım :

    rüyamda ergin hocam otobüs şöförü olmuş. bildiğin halk otobüsü kullanıyor. (kafada şöyle bir şapka var http://i.hurimg.com/...018fbb8f88c6dfa.jpg) basketbol takımı için yıl boyunca çok emek verdiğimiz için bizi maça kendisi götürecekmiş. neyse efendim otobüse doluşup gidiyoruz. yolda marşlar söyleyip tezahüratlar yapıyoruz. şehirden uzaklaşıp ormanlık bir alana girdiğimizde birden yolun ilerisinde yangın olduğunu görüyoruz. bildiğin orman yangını. herkeste panik başlıyor. yolumuz toprak, otobüs çamura saplanıyor.

    arkadan birileri buradan ileri gitmek mümkün değil herkes insin geri dönelim diyor. otobüsün kapıları açılıyor. inenler oluyor. o sırada yaşlı bir amca ile teyze kapının önünde bizi alın içeri diyor. ikisini de ayrı ayrı kucaklayıp içeri alıyorum. onlara yer verenler oluyor, oturup hayır duası ediyorlar. sonra birden yağmur başlıyor. ergin hocam bu yağmura ateş dayanmaz gidiyoruz diyor. yol üzerinde hakikaten de hiç sorun olmadığını görüyoruz.

    asfalt yola çıkıp şehire girdiğimizde teyze ve amca iniyor. inerken ergin hocama gidip teşekkür ediyorlar.

    maça diye başlayan yolculuk da evimin önünde sona eriyor. hava günlük güneşlik...
  • 250
    kalabalık bir yerdeyim. ileride sağa çekmiş eski bir dolmuş var. lucescu 40 yıllık dolmuş şoförü gibi kolunu açık pencereye yaslamış etrafı izliyor. birkaç kişi tarzanca bir şeyler sormaya çalışıyor ama o kimseyi sallamıyor. ben ingilizce biliyorum edasıyla kasıla kasıla dolmuşun yanına gidip elementary seviyesinde konuşmaya başlıyorum. "galatasaray'a dönecek misin?" diye soruyorum, "bu yönetim varken siksen gelmem" gibisinden bir cevap veriyor. tam üzüntüyle arkamı dönüp gidecekken aklıma bir soru daha geliyor; "hagi'den haberin var mı? bizim yönetimle görüşüyor mu?" sorusuna evet cevabı veriyor. heyecanlanıp "peki o dönecek mi?" deyince gülümseyip tekrar evet cevabını veriyor. ağzım kulaklarımda oradan uzaklaşıp sonrasında uyanıyorum.

    rüyalar tersine çıkar derler. lucescu hayırlı olsun.*
App Store'dan indirin Google Play'den alın