acıyorum lan, yazık.
bize yeni sezon'un ilk heyecanı fatih terim oldu. yavaş yavaş umutlar yeşeriyordu belli, berbat bir sezonun ardından bile aynı heyecanla statlara koşacaktık yine. ünal aysal'ın da fatih terim'in istediği oyuncuları alma çabası içinde olması hepimizi memnun etmişti. rakiplerimiz şike meseleleri yüzünden moralsizdi; biz ise güzel transferlerle yeni bir sezona başladık. onların şike davası sürerken çaktırmadan da beyaz kapak'la çıkardığımız galatasaray dergisi üzerinden yılın ayarını verdik elemanlara. her şey çok güzeldi lan. zaman birlik olma zamanı, kenetlenmek lazımdı. yeni bir sayfa açıyorduk... tabi bu sırada rakipler büyük transferler yapamadıkları gibi ellerindeki oyuncuları da bir bir kaçırıyor; biz ise nokta transferler yapıyorduk, kolay değil bam üçlüsünden bile kurtulduk. derken büyük takımlarla maçlar yaptığımız güzel bir hazırlık dönemini de geride bıraktık. her şey o kadar güzel gidiyordu ki bu ibne basın galatasaray'ı iç çekişmelerin, adnan öztürk - ali dürüst kavgasının yaşandığı bir kulüp olarak göstermeye çalıştı. biz, ibne basın dedik, kulüp ise yalanladı bu tip haberleri. güldük geçtik ibnelere...
neyse; geride kaldı her şey, artık lig başlıyor derken ibb mağlubiyeti alındı. az bir kısım taraftar ilk golde topu elinden kaçıran muslera'ya, bir kısım taraftar fatih terim'e yüklendi. 90 dakika içinde kendi mevkisi hariç 3 mevkide oynayan eboue eleştirilerden nasibini aldı. sağlık olsun, iş kazası dedik. arenadaki maçta alınacak galibiyet her şeyi değiştirecekti zira. öyle de oldu; taraftarın yoğun desteği (orada bulunmamız - alkışlarımız - ıslıklarımız - tezahüratlarımız) ile maçı kopardık. 3-1 gibi güzel bir skor vardı ortada...
tabi bunu kutlamak gerekiyordu. önce atılan golün zevkini yaşamak yerine sözlükte küçük çaplı da olsa; melo'nun topu rakip oyuncuya çarptı mı, çarpmadı mı tartışmaları başladı. ya boşversene, tadını çıkar 40 metreden atılan golün... en son ne zaman böyle bir gol izledin? niye bunun kavgasını vermeye harcıyorsun zamanını... çarptı - çarpmadı iddianı kanıtlamak için sarfettiğin çabaya değmez. izle ve eğlen, mutlu ol işte.
neyse dedik... olur öyle...
şimdi de başladı bir güney tribün'e laf sokma kavgası... ulan siktiret hadi onu bunu, biz her şeyden önce renktaşız!!!
oradaki herkes galatasarayla buluşmaya geliyor. sen kimsin ki bana, "bağıracaksın! tezahürat yapacaksın! çekirdek çitlemeyeceksin!" diyorsun? kaldı ki zaten stada çekirdek girdirmek yasak. sırf güney tribündekilere laf sokmak için uydurup, bol keseden sallama şimdi.
neyse; adamın birisi gelmiş galatasaraylıların olduğu (fenerli filan değil bak, oradakilerin hepsi galatasaraylı) tribüne "dünya'nın en kötü yeri" diyor; başka bir tanesi çıkıyor "bağırmayacaksa siktirsin gitsin o zaman" diyor. gerekçe? üstteki deplasman tribününü susturamıyormuş güney tribün. ulan
dallama! deplasman tribününün oraya yapılacağı belliydi işte... neden ultraslan kuzey'e geçti bunu bile bile? tamam madem kuzeye geçtiler iyi güzel... bağırmak, atraksiyonlara katılmak isteyen herkes biletini oradan alıyor artık. kuzey tribün doluyor böylece. geriye doğu - batı ve bu üçlü arasında en ucuz biletle girilebilen güney tribünler kalıyor. adam bakıyor ki pegasus tribün gruplarının yeri, biletini ekonomik de olduğu için güneyden alıyor... adam ailesiyle gelmiş ya da kız arkadaşı, kardeşi, annesiyle gelen var. buna rağmen karşılıklı yapılan tezahüratlara katılım çok iyi sağlanıyor. ıslıklama ve alkış olayı ise harika... sen şimdi gelip güney tribün şöyle, kuzey tribün böyle diyorsan ben de sana bi siktirol git diyorum. yeter artık bıkmadınız mı şu kavgalardan ya? deplasmanı susturmayı çok istiyorsunuz madem gidin ultraslan'la konuşun seneye yerler değişsin, olsun bitsin. bunu kan davası gibi uzatmanın alemi ne... yazıklar olsun ya. galatasarayı için oraya gelen insanlara laf söylemek senin haddine değil.
bu basın var ya bu basın; bizi hep iç kavgaların olduğu, adnan öztürk, ali dürüst kavgalarının yaşandığı kulüp diye gösteriyormuş.
ibne basın işte. bilmiyor ki; ota boka kendi renktaşını üzen, hakaret eden adam(?)lar varken kendisinin bir ibnelik yapmasına gerek yok.
yazıklar olsun ki, sizin yüzünüzden artık fenerbahçe taraftarına imreniyorum. adamlar körü körüne de olsa hala tek yürek olmuş, aziz yıldırım'ı destekliyor. fenerbahçem de fenerbahçem diye ortalıkta dolanıyor. fenerium'lardan bir günde trilyonluk alışveriş yapıyor. adeta bir bütün olmuşlar.
ya biz?
kavgalar... kavgalar...
fenerbahçelilere bakıyorum, biraz salak da olsalar; bütün olmak, tek yürek olmak, aşık olduğu rengin peşinde olmak nedir diye güzel bir ders veriyorlar bize...
takımları bu kadar olaya karışmış, adamlar hala fenerbahçe diyor.
arenada geçen sezonun sonlarındaki maçları 8.000 kişi izledik. neredeydin?
takım kötü gidince gelmezsin tabi. bilet alıp, takımın kasasına kuruş sokmazsın.
ama drogba gelmeyince ünal aysal'a sallamayı bilirsin.
lütfen artık ya.
artık bırakalım şu tartışmaları...
bu sezon mutlu bitecek işte! biz yeter ki inanıp, tek yürek olalım. desteğimizi takımımızdan esirgemeyelim...
güney - kuzey - ultraslan - bilmemne şu bu kavgalarını bir kenara bırakın artık.
biz hepimiz
galatasaraylıyız abiler, ablalar...
4 yıldır bekledik. az biraz daha sabır. mutlu sona ulaşmamıza az kaldı beyler ya...
ama korkmuyor da değilim hani...
mutlu sonla biten bir hikaye olsak, gökten üç elma düşse, kurtlu lan bu der olay çıkartır, birbirinizin götüne sokarsınız o elmaları.
neyse yoruldum yazmaktan, adam olun işte.
sevgiler & saygılar
nokta.