• 1381
    içlerinde birtakım insanlar var, "açılışta siyaset yapanlar bikbik" ötüyorlar, ultraslan savunuculuğuna geçiyorlar.

    http://www.youtube.com/watch?v=p7wtF6CKqTA&

    1:30'a bakın. saatlerce iktidarın gövde gösterisine dönüşen açılışta, buna tepki gösterenler mi siyaset yapmış oluyor yoksa gövde gösterisi yapanlar mı?
    bir de bu bikbik öten tipler, camialarını sahipsiz bırakmayan gerçek taraftara "galatasaraylı değiller" diyecek kadar komikler.

    merak etmeyin, sahipsiz bıraktığınız galatasaray'ı, biz duyarlı kişiler 2 oy uğruna yedirecek değiliz!
  • 1383
    rte, bayraktar ve polat a şöyle bir cevap yazacak kadar yiğit taraftardır.

    --- alıntı ---

    hiçbir şey adnan polat’a, ister davetli olarak ister kombinesiyle gelmiş olsun, o statta bulunan hiç kimsenin galatasaraylılığını sorgulama hakkını bahşetmez! islık sesinin yüksekliği sadece stadın müthiş akustiğinden kaynaklanmıyordu!

    başbakan recep tayyip erdoğan‘ın sanki kendi cebinden “1 allah’ın kuruşu” harcayarak o stadı oraya dikmiş edasını mı yoksa toki başkanı erdoğan bayraktar‘ın kendi evimizde galatasarayımıza karşı yapmış olduğu yakışıksız konuşmayı mı anlatayım bilmiyorum.

    ama bildiğim bir şey var ki, o gün o tribünleri dolduran 40 bin kişi nasıl nevizade gecelerini hepbir ağızdan söylediyse, başbakan’ı ve toki başkanını da hep bir ağızdan protesto etti.

    üstelik bu sefer yol gösteren ne tribün liderleri ne de başkası vardı.

    başbakan’ın adı yapılan ıslıklı protesto sonrasında stadda bir daha anılmadı ve stad açılışında protestolar sonucu “yaptığı iyilikleri(!)” yeterince gözümüze sokma fırsatını kaçırdı. neyse ki medya aracılığıyla sonrasında kendisinin ve bakanlarının yaptığı açıklamalarla bu görevi gecikmeyle de olsa yerine getirebildi de rahatladık.

    toki başkanı’nın ise tüm ıslıklara ve zaman zaman da tezahüratlarla duyulmayacak hale gelen sesine rağmen konuşmasına ısrarla devam etmesi ayrı bir olaydı. öyle ki, bir müddet sonra toki başkanı’nın sadece “bu staaad” diye haykırışı duyulabiliyordu.

    yeni mabed

    cumartesi bizim için oldukça heyecanlı bir gündü aslında. hafta içi ali sami yen’e hüzünlü vedamızdan sonra, takımın tüm kötü gidişatına rağmen yeni bir başlangıç umuduyla düştük yollara. 10 kişilik arkadaş grubumuzla mecidiyeköy metrosunda başlayan yolculuğumuz yaklaşık 15-20 dakika sonra bizi aslan tepe’ye ulaştırdı.

    metro istasyonundan çıkıp arenayı ilk gördüğümüz an ise hepimizin aklından geçenler hemen hemen aynıydı, yeni mabed tüm ihtişamıyla oradaydı ve bizimdi! stadın içine girdiğimizde ise bu hislerimiz katlanarak arttı, ilk şoku atlattıktan sonra da hemen fotoğraf makinelerine saldırılarak staddaki ilk anlar ölümüzleştirildi.

    bayram yeri

    stadın geri kalanının da bizimle aynı hisleri paylaştığı, aynı coşkuyu yaşadığı çok açıktı. stad, sarı kırmızı renklerle, tribünlerden gelen ve tüm aslan tepe’yi inleten tezahüratlarla gerçekten bir bayram yeriydi. bu anları ve açılış sonrasında yaşananları düşünüyorum da, asıl orada tarihe tanıklık etmek üzere bulunan, sarı-kırmızıya gönül vermiş 40 bin kişi açılış sonrasında yaşananları haketmedi!

    işin en acıklı tarafı da türkiye’de böyle bir stadın gerçekten de birilerinin desteği olmadan yapılamayacağını ve bu sebeple de destek olana teşekkür etmek gerektiğini düşünenler var. zira bu tür spor komplekslerinin yapılması sosyal devletin gereği de olsa bu türkiye için geçerli olmadığından, vatandaşın cebinden çıkan vergilerle beş yılda yapılan stad için başbakanın elini öpmek zorunda hissediyor insanlar kendilerini.

    zaten ben de maç başlayana kadar başbakan’ın “şunu da biz yaptııık, bunu da biz yaptıık” şeklindeki ulusa sesleniş tadındaki konuşmasının defalarca statta yer alan dev ekranlardan dinleye dinleye bir an için gözlerim yaşararak “allah senden razı olsun başbakanım” diye içimden geçirmedim değil!

    adnan polat’ın ettikleri

    protestolar sona erdikten sonra bizim protokol tarafında yaşananlardan haberimiz yoktu. zira, tribünler galatasarayımızın tarihi anını siyasi ranta çevirmeye çalışanlara gerekli cevabı verdikten sonra açılış şenliğine geri döndü. nasıl sırtımızdan bıçakladığımızı ise ancak dönüş yolunda öğrendik.

    ilk gelen haber kulüp başkanı adnan polat‘ın maç bitmeden stadı terketmiş olduğuydu. galatasaray gibi 100 yıllık çınarın başkanı, galatasaray’ın yeni stadında oynadığı ilk maçta stadı terk etmişti. taraftarın ilk başkan olduğu zaman büyük umutlar beslediği polat, diğer tüm icraatlarının yanı sıra “ali sami yen spor kompleksi’nın açılışında klübünü terk eden başkan” olarak tarihe adını altın harflerle yazdırdı!

    başta konuşması esnasında kendisine yapılan ve çok da fazla olmayan protestolar nedeniyle stadı terk ettiğini sansak da, işin gerçek yüzü zaman geçtikçe ortaya çıkmaya başladı. başbakan’ın ve etrafındakilerin protestolar sonucunda stadı terk etmesi üzerine, sayın başkanımız da daha fazla dayanamamışmış, keyfi kaçmışmış ve gitmişmiş..

    bu yaptığı yetmezmiş gibi hızını alamayan polat, başbakanı protesto eden “300-400 kişilik” grubun “provokatör” olduğunu ve bu kişileri tespit ederek bir daha stada almayacaklarını, bu protestoları yapanları galatasaray’lı olarak addetmediğini de açıkladı.

    bir dededen galatasaraylı olarak, başbakanın tehditkar “galatasaray ile daha anlaşmalar yapılmadı” beyanını, bazı bakanların “nankörler, sefiller, vefasızlar” gibi hakaretlerini ve medyanın olayları lanse ediş biçimini çok da umursadığımı söyleyemem.

    zira devlet büyüklerinin “ileri demokrasi” anlayışının ne olduğunu, basının ne derece bağımsız ve tarafsız olduğunu az çok bilmenin yanında, arena için anlaşmalar yapılmasa ve galatasaray bir şekilde stadsız da kalsa, galatasaray taraftarı takım çayır çimende maç oynasa oraya gider, gene takımını destekler. ama galatasaray’ın başında olan biri nasıl olur da kendi taraftarına bu şekilde sırt çevirir, işte bunu anlamakta zorluk çekiyorum.

    hangi “provokatörler”?

    keza, polat’ın kameralarla protesto eden taraftarı nasıl tespit edeceğini de merak ediyorum. zira protesto eden taraftar sayısı -beyan ettiğinin aksine- 300-400′ün kat be kat üstündeydi. islık sesinin yüksekliği sadece stadın müthiş akustiğinden kaynaklanmıyordu yani!

    bundan daha da çok merak ettiğim ise, protestoda bulunan taraftarın hangi gerekçe ile stada girmekten men edileceği. hoş, burası türkiye, minareyi çalan kılıfını da hazırlar. zaten, “provokasyon bunlar” lafları dönmeye başladı bile, tribünlerden rastgele insan seçip seçip iki gün sonra da “işte bunlar provokatörler, hiçbiri galatasaraylı değil” derler. sırf birilerine hoş görünmek için ağızlarına doladıkları 300-400 kişilik bir grubun başını yakarlar. başı yanan da büyük ihtimalle tribünlerin neredeyse yarısını dolduran ve adnan polat tarafından özel davetiye ile stadın açılışına davet edilen galatasaray kulüp üyeleri değil, çoluğunun çocuğunun rızkından ayırıp kombine alan, yağmur çamur demeden takımını desteklemeye gelen cefakar taraflar olur.

    bu arada, hiçbir şey adnan polat’a, ister davetli olarak ister kombinesiyle gelmiş olsun, o statta bulunan hiç kimsenin galatasaraylılığını sorgulama hakkını bahşetmez! varsın adnan polat bizi galatasaraylı addetmesin, stada sokmasın. onurlu galatasaray taraftarı hiçbir karşılık beklemeksizin sarı-kırmızı renklere gönül vermiş, galatasaray’ın asıl sahipleridir. kimsenin lafıyla bu gerçek değişmez.

    bir galatasaraylı olarak şu an en çok üzüldüğüm şey, bu stadın, bu stad için gerçekten uğraş veren merhum başkan özhan canaydın tarafından değil de, başbakanı protesto etti diye kendi taraftarına sırt çeviren adnan polat tarafından açılmış olması.

    eminim özhan canaydın da türkiye’nin 100 küsur yıllık çınarının başkanı olarak, o meşhur nezaketi ile bir açıklama yapardı ama kendi gibi bu kulübe gönül vermiş milyonları bu şekilde kurtların önüne yem diye atmaz, taraftarını sahipsiz bırakmazdı.

    her işte bir hayır var demek lazım yine de. onurlu galatasaray taraftarı zaten bugün de olduğu gibi her zaman kendine yakıştığı şekilde, kimseye eyvallahı olmadan galatasaray’ın yanında olmaya devam edecek de belki tüm bu olanlar galatasaray’ımızın sonunda kendine yakışan kişilerce hakettiği şekilde yönetilmesine vesile olacak.

    keza, kimsenin, en başta da adnan polat’ın unutmaması gerek,

    “herkes gider biz kalırız, biz galatasaraylıyız!”

    --- alıntı ---

    http://www.haberfabrikasi.org/s/?p=8380
  • 1384
    galatasaray..

    kimisi için; 'bir topun peşinden koşan 10 adam' tanımının bir takımda vücud bulmuş hali,
    kimisi için; babasının, eşinin, çocuğunun maçlarını takip ettiği bir futbol takımı,
    kimisi için; 'ama ilk 11'ini bile bilmem' cümlesi ile ifade edilen 'öylesine' taraftarı olunan bir kulüp..

    bazıları için; fenerbahçe'yle girilen sidik yarışında kırmızı'dan yana taraf olmak,
    bazıları için; kaptan'la kral'ın elinde havaya kaldırılan bir uefa,
    bazıları için; gönül verilen ve kadro iyi topçulardan kurulu ise maçları takip edilen bir takım,

    bir kesim içinse; salt arma demek.

    galatasaray..

    zorunlu besin maddesi gibi gereksinim hissetmek demek bu kesim için,
    günlük hayatın tam da ortasına yerleşmesi demek sarı kırmızı otoritenin.

    galatasaray taraftarlığından ziyade, galatasaray'a bizzat taraf olan insanları oluşturur bu kesim.
    bu kesimi barından insanlar galatasaray'ı benlikleriyle özdeşleştirmiş kimselerdir.
    galatasaray aleyhinde yazılan her yazı, edilen her söz, her menfi düşünce bu kişilerin savunma mekanizmalarını devreye sokar. galatasaray'dan yana sarfedilen her kötü cümlenin bu bünyelerdeki tezahürü, ağızlarda patlayan ana avrad sövmeli bir küfürle eşdeğerdir. yenilen her golün acısı içlerinde menfur bir sızıya yol açar bu kişilerin. atılan goller, elde edilen galibiyetler ise derin bir ferahlığa, kalp kıpırtısına sebebiyet verir gergin bünyelerinde.
    sarının yanında kırmızıyı gördükleri an hassastırlar bu kimseler; hayata, eşe dosta, kediye bile.
    sırtlarında forma ve boyunlarında atkıyı daha çok mağlup oldukları maçın ertesi sabahı üzerlerinde görürsünüz.
    toplu taşıma araçlarında cep telefonlarının çalması yaşadıkları şehrin trafiğini, boğucu insan kalabığını katlanılabilir hale getiren tek etmendir. uzun bir süre de açılmaz o telefon. galatasaray marşı dinletilir suratları asık o güruha. içlerindeki fenerbahçeli ve bilimum diğer takım taraftarları düşünülüp zevk nöbetleri geçirilir. paltolar, kazaklar zaman zaman yukarı doğru çekiştirelerek bileklikler hatırlatılır gün içerisinde. okunan gazetenin galatasaray haberi içeren kısmı mutlaka ön sayfada tutularak dikkat çekmesi sağlanır.
    kısaca günlük hayattaki telaşı bitmez bu insanların. her an, her saniye sarı kırmızı bir telaş içerisinde çarpar kalpleri.
    gecenin bir saatinde pc başına geçer ve kendilerini kendilerine anlatırlar. böyle de garip kimselerdir bu galatasaraylılar.

    tam olarak kimler, nerdeler, ne yaparlar, neciler bilemesem de.. yolda, cafede, otobüste, vapurda.. aralarında olduğumu bilmek çok güzel.

    varsın onların yüreğindeki bu ateşi anlayamayanlar türlü argümanlar eşliğinde alay etsin,
    'alt tarafı bi takım bu' gibi sığ düşünce ürünü tanımlamalarıyla küçümsediğini sansın gönül verdikleri sevdayı.

    zira insanlar en çok beyinlerinin alamadığı, akıllarının kavramaya yetmediği;
    ideolojiler, düşünceler, eylemler ve aşklar ile alay ederlermiş.

    *(u: (:)

    sözün kısası; tıka kulakları, yürüyedur aslan !
  • 1389
    23 ocak 2011 galatasaray sivasspor maçı'nda çoğu kez organize olunamamasına rağmen 114 desibel ses çıkartarak dünyada spor alanında en yüksek 5. dereceyi elde etmişlerdir.*
    üstelik desibel rekoru gibi bir derdimiz ve amacımız da yoktu. stadda da 42.500 taraftar varmış yaklaşık. stad tamamen dolduğunda ve derbi ya da avrupa maçı olduğunda ne olur tahmin etmek zor değil. bütün rekorlara talibiz.*
  • 1393
    bazısı gerçekten çok tutarsız ve şımarık oluyor. ne istediğini bile bilmiyor. tabela kötü olunca da hemen çemkiriyor en kaba tabiriyle...

    29 ocak 2011 bursaspor galatasaray maçından sonra bunu bir kez daha gördüm. şimdiki oyuncakları da hagi. yanlış anlamayın da... adama bi dur derler. hem de renktaş falan diye alttan almaya da gerek yok. silkelemek lazım kimisini. hele bi soluklan, kafanı topla, ağzındaki köpükleri sil.

    yine aynı maçtan devam edelim. neymiş hagi adam gibi top oynatmıyormuş! ayhan'ın 64. dakikada kırmızı kart gördüğü pozisyona kadar bursaspor'un 1 tane bile pozisyonu yoktu. biri ofsayttan, biri 350 metreden 2 tane şanssız gol yedik. ne taktik kaldı ne düzen. evet biz de pozisyona giremedik ama, eksik kadroyla deplasmandayız. son şampiyonla oynuyoruz. barcelona performansı beklemek senin ayıbın tabelacı. takımın as oyuncuları neil, baros, arda, kewell pino, cana... hiçbiri yok. overrated'in kralı olan emre çolak'ın eline bakıyoruz. bakmak zorundayız. buna rağmen eksik kalana kadar üstün oynayan taraftık. kariyerinin en kötü maçlarından birini çıkaran sabri'yi görme, hakemin rezilliğini es geç, barış'a, balta'ya, ufuk'a sesini çıkarma, varsa yoksa hagi. yok öyle yağma.

    her futbolcuya kaybetmeme isteğini, hırsı aşılamış durumda hagi. çıkıp da bana melih şendil gibi futboldan anlamaz anlamaz konuşmayın. neymiş organize atak yapamıyormuş, hep defans yapıyormış takım! ulen bu futbolcularla bile geçen hafta sivas maçında atılan gole bakın. eğer o da spontane bir golse, ben size daha ne diyeyim. biraz sabır be kardeşim. çaresizlikten servet'e oyun kurduruyoruz... biraz sabır. "futbolcu hagi'yi seviyorum da, teknik direktör olanını bla bla bla..." ne bekliyorsunuz anlamıyorum ki... bu sene şampiyon mu olalım tabelacılar? adam gelecek sezonun takımını kurmaya çalışıyor. sen hala her maç sadece galibiyeti önemsiyorsun.

    hagi'yi şu maçtan sonra eleştirebileceğim tek nokta mustafa sarp'tır. barış bile kabulümüz bu yoklukta... ama mustafa sarp... bu adamı oynatacağımıza sokaktan geçen bir insanı sahaya çıkarsak, gücümüzden bir şey kaybetmeyiz. ama bu da sondu bence onun için. önümüzdeki sene kadroda olacağına inanmıyorum.

    velhasıl kelam hagi'yi rahat bırakın. lütfen. bir de bunların ortak özelliği var; "her şey iyidir, tugay kraldır, teknik direktör hagi kötüdür". bırak allasen. bırak hagi'nin yakasını. köstek değil, destek ol. güven. inan.
  • 1396
    bir söz vardır hani, müflis tüccar eski defterleri karıştırırmış derler. her başarısız sonuçtan sonra sözlüğün durumu da aynen öyle oluyor işte. lincoln'den keita'ya, elano'dan lukunku'ya kadar ne kadar geçmiş gitmiş futbolcu, lucescu'dan terim'e, gerets'den skibbe'ye bütün eski teknik direktörler mutlaka özlemle yad edilir. bu adamların bir çoğunun galatasaray'dan teneke bağlanıp yollandığı, bir kısmının sadece para için buraya gelip, cebini doldurduktan sonra kaçıp gittiği unutulur anında.

    aslında bu bile taraftarın şuursuzluğunu anlamak için yeterli bir sebep. taraftar hala zannediyor ki, bu takımın başarısızlığının nedeni futbolcu ya da teknik direktör sorunu. kulübün en tepesindeki koskoca yönetim sorunu göz ardı edilir, bütün ihale futbolculara veya teknik direktöre kesilir ve bunun üzerine sayısız polemik sürer gider.

    not: aslında yazacağım çok şey vardı ve yazacaklarımı düşünürken tesadüfen şu videoyu gördüm, üstüne daha da fazla söylenecek bir şey yok bence, http://www.facebook.com/...4095268&comments
  • 1398
    kendilerini adnan polat konusunda anlamakta güçlük çekiyorum .

    tamam tt arena açılışındaki saçmalamaları ve futboldaki basiretsizlikleri konusunda hemfikirim ama yok en nefret edilen başkanmış yok galatasaray'ın aleyhine işler peşindeymiş o kadar değil be abi eyvallah daha iyisi varsa bende değişmesinden yanayım çünkü çok yıprandı yararı olamaz ama bu kadar kolay harcamayalım artık insanları nolur .

    maalesef her konuda olduğu gibi çok kolay unutuyoruz bu takım fenere bel bağlayan kızlarımızın küme düştüğü günleri yaşıyordu şimdi avrupada kupa kaldırmış bi ünvana sahip , erkek basket öyle voleybol ve kürek ona keza yapmayın yahu tek taraflı bakmayalım şu olaya .

    edit :kendilerini değil de bi kısmını demek daha doğru olur .
  • 1400
    bayrak adam olarak lanse edilen geçmiş oyuncularımızın kulübe güzel günler yaşatmasından dolayı kulübün tarihine kara bir leke olarak düşecek olan küme düşürmesini bile kabul edebilecek insanlar varmış içinde öğrendik çok güzel oldu.

    (bkz: kafan çok güzelmiş canım güle güle kullan)

    başarısızlığın her zaman başarının önünde olduğu bir yerdeyiz biz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın