• 326
    kendi şiirimle aralarına katılmak istediğim kulüptür.

    pandora
    yarım yarım, bi' kaç adım, götürdü beni geçmiş yollara!
    senle tanıştığım kara cuma.
    güzel gülüşlü eski manzara;
    bir vesile çok hayırlara.

    bugün yarın, ölüm kalım uzak mesafe bitmeyen ara!
    açıldı kutu kaçtı pandora!
    yürek güdümlü kanlı beddua;
    el fatiha ölmüş aşklara!

    bursadan gelen gol haberi
  • 327
    biz kısık sesleriz, ali sami yen'i
    sen, seyircisiz bırakma allah'ım
    ya çağır şurda emeği geçenleri
    ya emektarsız bırakma allah'ım
    anlamsızdır stadlar, tribünü de
    taraftarsız bırakma allah'ım
    şampiyonlukla yoğrulan kulübü
    sen kupasız bırakma allah'ım
    bize güç ver, avrupa meydanını
    aslansız bırakma allah'ım
    sarı kırmızı diye bağıran yığınlarını
    galatasaray'sız bırakma allah'ım
    bilelim hasma karşı koymasını
    bizi cansız bırakma allah'ım
    yarının yollarında yılları da
    yıldızsız bırakma allah'ım
    ya dağıt kimsesiz kalan sürünü
    ya bizi onsuz bırakma allah'ım
    bizi sen sevgisiz, susuz, havasız
    ve galatasaray'sız bırakma allah'ım
    şampiyonluklarla yoğrulan kulübü
    kupasız bırakma allah'ım

    (bkz: monacoprensi) *
  • 328
    girdabın koparabildiği tek şey sesindir
    yine elimde fotoğraflar, göğe bakan papatyam
    son sahnesi acıklı biten her filmin
    hırsı…
    sokaklarda çaresizce sürünen dizim
    köpeklerin hırıltısı, huzurumun şarkısı
    er meydanında can veren yiğidin
    düpedüz yalanlardan beridir, cesareti
    özlemeyi özlediğim de olurdu
    koşsana ardına bakmadan çocuk, vaktin varken
    bir maktülün ensenine yaklaşan kasırga arkandayken
    ne kadar gidersen git
    son adım, toprağadır
    ahh, anında konan öpücükler
    ahu çiçeğime dolanan sarı adamlar
    yahu derken bile tatlılığından
    bir zerre kaybetmeyen güzeller
    dönsen…
    diye düşünürdüm arada sırada
    kaybedecek bir şeyim yoktu nasılsa
    ama dur, her canlının aslında
    gururu kaybolunca ölür ruhu
    izinden gitsem sonum insanlığa veda
    terse dönsem…
    bir veya bilemedin on yılmış
    aldatılmış bedenlerin ömrü
    insanlık uçurumu koydum adını
    karanlığı bekle, kimseler görmeden
    kimseleri düşünmeden
    yârinin gözlerine son bir kez bakmadan
    atla
    kucağına
    insanlığı terkettinse bile
    çok şükür şahit yok ortalıkta
    sordukları zaman, ihanet dersin
    öznesini, nesnesini belirtmeden
    sallanır kafalar cümlen tamamlanmadan
    teselli vardır ardında
    mevsimim keder
    üstümüze bırakılan acılar kadar
    ve altımızdaki mayınlar
    yakmadıysa hislerimin ucunu
    sigaramın ucunu…
    hata mikroskobunda filtrelediğin
    zahmetli işler bütünüdür nedenin
    günlerce tasa, aldattım diyememektir oysa
    bir ahmağın bakışı kalsa da
    zik zaklı yolların çıkmaz sokağı
    dağların yamacı, düşler yakası
    ziyana dem vuran, lüzumsuz haindir
    asiliğinden kanlar akan çocuk
    bu dünya , zevki kral edenlerin yeridir
    haneli sayıların, bol sıfırlı olanları
    varlığın, kabusu rengarenk olanları
    vahşeti sefa eyleyenlerin vicdanı
    şerrinden korkulası, erişkin meyveler
    hepsi zehirliler
    pür-ü pak sözlerin perdesi aralansa
    o sinsi gülüşlerin buz dağına çarptığı
    andır, ayrılık
    kaskatı ruhların önünde, bir koca orman
    bedenler gömülmeyi bekler
    alnından karlar akan ihanet
    yaşlanmış
    ne de olsa, 35 yıl sonra
    yokken var olan her şey gibi
    cebimdeki en kıymetli son sigara gibi
    yok olacaktır
    çerçevelenmiş hayatların içine
    içine akan yaşları
    bacaklarımın yürümekten usandığı yolları
    şık giyimli, narin bir hanımefendi…
    sebebi
    eğer sen isen kalbimin sahibi
    ve değilsen herkes gibi
    hala o eski, yıkık dökük, kırmızı evdeyim
    yok, dersen, herkes gibiyim
    bırak senin ellerinde öleyim

    (bkz: monacoprensi)
  • 329
    kafir
    kimi var kimliği yok,
    sorgusu yay, bilgisi ok.
    süveyda'da mürit avcısı; mürşit.
    ini var cinliği yok.
    ruhun azap günleri çok.
    aşka ortak koşma kaygısı: müşrik.

    inansam ne fark eder, ne değişir inanmasam?
    varlığınla cayır cayır yanıp senle yok olsam.
    yalansan ne fark eder, ne değişir gerçek olsan?
    gerçeği ne değiştirir, her yalana inansam?

    son aşkınla vur!
    şehadetle aşkı savur.
    sevmezsem cehennemde kavur.
    bu ruh gavur!

    gözlerimden gir.
    kalbe söyle ki aşk birdir.
    varlığım kulu, elçisidir.
    bu ruh kafir!

    bursadan gelen gol haberi
  • 330
    unutulmaz şair ve karakter attila ilhan'ın 11. ölüm yıldönümü (11 ekim 2005) anısına.

    ayrılık sevdaya dahil

    açılmış sarmaşık gülleri 
    kokularıyla baygın en görkemli saatinde yıldız alacasının 
    gizli bir yılan gibi yuvalanmış 
    içimde keder 
    uzak bir telefonda ağlayan 
    yağmurlu genç kadın 

    rüzgâr uzak karanlıklara sürmüş yıldızları 
    mor kıvılcımlar geçiyor 
    dağınık yalnızlığımdan 
    onu çok arıyorum onu çok arıyorum 
    heryerinde vücudumun 
    ağır yanık sızıları 
    bir yerlere yıldırım düşüyorum 
    ayrılığımızı hissettiğim an 
    demirler eriyor hırsımdan   

    ay ışığına batmış 
    karabiber ağaçları 
    gümüş tozu 
    gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar 
    yaseminler unutulmuş 
    tedirgin gülümser 
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var 
    çünkü ayrılık da sevdâya dahil 
    çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili 
    hiç bir anı tek başına yaşayamazlar 
    her an ötekisiyle birlikte 
    herşey onunla ilgili

    telâşlı karanlıkta yumuşak yarasalar 
    gittikçe genişleyen 
    yakılmış ot kokusu 
    yıldızlar inanılmayacak bir irilikte 
    yansımalar tutmuş bütün sâhili 
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var 
    öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil 
    çünkü ayrılık da sevdâya dahil 
    çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili...

    attila ilhan
  • 332
    belimizi doğrultup kalktığımızdan beri iki ayak üstüne,
    kolumuzu bir sopa boyu uzattığımızdan beri,
    taşı yonttuğumuzdan beri yıkan da yaratan da biziz
    yıkan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yaşanası dünyada.
    nereden gelip nereye gidiyoruz?
    arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı,
    arkamızda kalan yollarda ulu uyumları ellerimizin, aklımızın,
    yüreğimizin,
    toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve plastikte.
    nereden gelip nereye gidiyoruz?
    kanlı ayak izlerimiz midir önümüzdeki yollarda duran?
    bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar?
    nereden gelip nereye gidiyoruz?
    çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
    günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların.
    çocukların avuçlarında yeşerecekler.
    çocuklar ölebilir yarın,
    hem de ne sıtmadan ne kuşpalazından,
    düşerek de değil kuyulara filan;
    çocuklar ölebilir yarın,
    çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,
    ne bir santim kemik, ne bir damla kan,
    çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,
    arkalarında bir avuç kül bile değil
    arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
    negatif resimcikler boşluğun karanlığında
    krematoryum, krematoryum, krematoryum.
    bir deniz görüyorum
    ölü balıklarla örtülü bir deniz.
    negatif resimcikler boşluğun karanlığında;
    yaşanmamış günlerimiz
    çocukların avuçlarıyla birlikte yok olan.

    bir şehir vardı.
    yeller eser yerinde,
    beş şehir vardı,
    yeller eser yerinde,
    yüz şehir vardı,
    yeller eser yerinde,
    şiirler yazılmayacak yok olan şehirlere,
    şiir kalmayacak ki.

    pencerende bir sokak bulvarlı,
    odan sıcak,
    ak yastıkta üzüm karası, saçlar,
    adamlar paltolu, ağaçlar karlı,
    penceren kalmayacak,
    ne bulvarlı sokak,
    ne ak yastıkta üzüm karası saçlar,
    ne paltolu adamlar, ne karlı ağaçlar.
    ölülere ağlanmayacak,
    ölülere ağlayacak gözler kalmayacak ki.
    eller kalmayacak.

    negatif resimcikler dalların altındaki
    yok olmuş olan dalların altındaki.
    yok olmuş olan dalların üstünden
    o bulutlardır geçen.
    güneye götürmeyin beni,
    ölmek istemiyorum.
    ölmek istemiyorum,
    kuzeye götürmeyin beni.
    doğuya götürmeyin beni,
    ölmek istemiyorum.
    ölmek istemiyorum.
    batıya götürmeyin beni.
    beni burda bırakmayın,
    götürün bir yerlere.
    ölmek istemiyorum,
    ölmek istemiyorum.
    o bulutlardır geçen
    yok olmuş dallariı üstünden.
    tahta, beton, teneke, toprak damlarımızla iki milyardan
    artığız
    kadın, erkek, çoluk, çocuk.
    ekmek hepimize yetmiyor,
    kitap ta yetmiyor,
    ama keder
    dilediğin kadar,
    yorgunlk da göz alabildiğine.
    hürriyet hepimize yetmiyor.
    hürriyet hepimize yetebilir
    ve sevda kederi,
    hastalık kederi,
    ayrılık kederi,
    kocalmak kederinden gayrısı ağmayabilir eşiğimizi.
    kitap hepimize yetebilir.
    ormanlarınkı kadar uzun olabilir ömrümüz.
    yeter ki bırakmayalım
    yaşanmamış günlerimiz yok olmasiı çocukların
    avuçlarıyla birlikte,
    boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
    yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için
    yaşayabilelim.

    nazim hikmet ran
  • 333
    (bkz: 10 kasım)
    (bkz: mustafa kemal atatürk)

    ---

    bir tutkudur mustafa kemal

    bir tutkudur mustafa kemal;
    nice sevdalara değişilmeyen. 
    yitirilmiş kasımlarda açan umuttur, 
    bir baştır, vazgeçilmeyen...

    bir türküdür mustafa kemal; 
    suskun ağızlarda söyleşir, durur. 
    çaltıburnu'nda gözetir denizi. 
    köroğlu'nda bağdaş kurup oturur...

    bir inançtır mustafa kemal; 
    yurdun dört yönünde,
    bir çağdır yaşayan. 
    sarmış kollarıyla, çepçevre ulusu. 
    sakarya boylarından akdeniz'e taşıyan...

    bir anlamdır mustafa kemal; 
    belkahve'den dürbünüyle
    seyrediyor izmir'i. 
    özgürlük diyor, al atının üstünde, 
    kırıyor kılıcıyla, tutsak eden zinciri...

    bir bayraktır mustafa kemal; 
    çekilmiş kalelere,
    rüzgârda dalgalanan. 
    bozkırın bağrında yol alan kağnılara, 
    işık tutan, güç veren, yol bulan...

    y.doğan ergeneli

    ---

    atatürk yüreğimde

    atatürk yarın,
    atatürk bugün,
    atatürk dün.

    ben olmuş artık,
    yüreğimde,
    benimle her gün.

    ileriye baktığımda,
    mavi mavi,
    atam bakar.

    anadolu kırlarında,
    türüm türüm,
    atam kokar.

    ismail malatya

    ---

    10 kasım türküsü

    atatürk! anıtkabir devrimlerini söyler,
    bozkır ovalarına, erciyes'e ağrı'ya,
    ulusun egemen olduğunu
    özgür olduğunu
    haykıracağım haykıracağım işte,
    senin sustuğunca!

    yolunda yürüyeceğim atatürk; 
    ana baba oğul kız, 
    dere tepe bucak köy, 
    yeryüzü yaşamalarımla değil 
    oralarda, senin gittigince!

    atatürk, taşıyacağım
    çanakkale'de, sakarya'da,
    çankaya'da, al al,
    senin taşıdığını;
    yurdun gök ülküsü
    dalgalanırken,
    senin bayrağını yücelteceğim.
    senin çıktığınca.

    f. hüsnü dağlarca

    ---

    bazı insanlar vardır, "öldü" derler.
    biz biliriz, ölmezler!..

    http://67.media.tumblr.com/...J9z1r9gf3uo2_500.jpg

    http://66.media.tumblr.com/...J9z1r9gf3uo4_500.jpg

    http://image.cdn.haber7.com/..._1478252692_5282.jpg

    http://image.cdn.haber7.com/..._1478252769_8807.jpg

    http://image.cdn.haber7.com/..._1478584445_4783.jpg
  • 334
    açıkçası bir milliyetçi, turancı veya pan-türk'çü olmamama rağmen, yurt dışı akraba topluluklarda, özellikle türk olanlarının yaptığı sanata büyük hayranlık besliyorum. şu entry'den (bkz: #2071106) de anlaşılacağı gibi bunların başını da şehriyar çekiyor. heydar babaya selam şiiri ise o kadar etkileyicidir ki, sözlerinin anca %80 falan oranında anlayabilmenize rağmen, eğer bir de duygusal bir anınıza denk gelmişse, ağlamanıza bile yol açabilir. bildiğiniz gibi kuzeydeki günümüz azerbaycan ve güneydeki tebrizi içine alan iran topraklarındaki güney azerbaycan 88 sene önce yapılan türkmençay antlaşması ile ayrılmıştır. tebrizli olan şehriyar ise, eski memleketleri olan azerbaycan topraklarına özlemi ve birleşme hasretini heydar babaya selam şiiri ile anlatmıştır. bu şiirde şair, iki bölgeyi birbirinden ayıran heydar baba isimli dağ ile adeta dertleşmektedir. şiir aşırı uzun olduğu için sözlerini yazmayacağım ancak sözlerinin olduğu bir link ve büyük üstad şehriyar'ın kendi buğulu sesiyle okuduğu şiirin tamamının yer aldığı bir linki buraya bırakıyorum. sanat dolu günler efenim..

    ------------------------------------------

    heyder baba, göyler bütün dumandı,
    günlerimiz birbirinden yamandı,
    birbirizden ayrılmayın, amandı,
    yakşılığı elimizden alıblar,
    yakşı bizi yaman güne salıblar!

    --------------------------------------------

    http://www.antoloji.com/...baba-ya-selam-siiri/

    https://www.youtube.com/watch?v=NeGb2DfyLQY
  • 337
    "tanrım açamadık içimizi,
    artık kavuşmak mahşere kaldı...

    ne yelken ne gemi var limanda,
    kaçmak bir uzun sefere kaldı...

    mercan bir sahildeymiş gemiler,
    bulmak kasvetli günlere kaldı..."

    (bkz: rüştü onur)
    (bkz: nedamet)

    rüştü onur 22 yaşında, aynı yıl içinde, nişanlısından sonra hayata gözlerini yumdu. 22 yıllık kısacık ömrüne sığdırdı bu dizeleri.
  • 342
    ccclxıv

    364 gün; seni bilmeden.
    benim gibi esmer olduğunu da.
    bilmeden alnıma yazıldığını
    mürekkep izleri ar damarımda.

    senin varlığını hissetmek için,
    lüzum yok olimposun ispatına.
    sen de yoksun; hasretin var ya.
    sensiz bir nefes 364 gün ölmekten fazla.

    annem, ayva yermiş, bana hamileyken,
    ayvadan nefret ederim.
    kokusundan da!
    mandalina veya portakal kadar güzel değil.
    mandalina veya portakal kadar güzel olan çok az şey var.
    mandalina daha güzel.
    sen mandalinadan da güzelsin.
    uzaktan hasretin kokar ya.

    kara gözlerini seveyim senin.
    mavi değilse mavi bakmıyor da değil ya.
    o denizden dökülen her damla,
    lüzum var mı poseidonu ispata?

    milenyuma sekiz sene var.
    senin yedi.
    kıymeti mevcudundan menkul,
    seve seve harcamalı sıcak günleri.
    nereden bilebilirdim beni sevmediğini.
    ölüyorum. sevmesen de olur da.
    güzel bak,
    kalbim bilmesin eksikliğini.

    seni, seni müjdeleyen güne ne demeli.
    anlatamıyorum işte derdimi.
    ağız dolusu,
    sağanak bir yağmur iklimi.
    ıslanırsan gülümse.
    ben çok severim böyle serinliği.
    sarılmak istiyorum,
    beraber bir şarkı dinleyelim mi?

    manzarası güzel bir kaç günüm var.
    bu makam hasretinde bitmemeli.
    hüseyni'den bir longa.
    bir parça mısır ekmeği,
    bir yudum çay, iki lokma.
    öyle güzelsin ki.

    yok bu böyle olmaz.
    şimdi çarpıntıdan ölebilirim.
    aksini düşünmek istemiyorum.
    hadi, bir iyilik yap sen şaşırt beni.
    bu bahar ellerim üşüyebilir.
    ödünç verir miydin o ellerini.
    seninle bir müddet yürüyelim mi?
  • 343
    kara elmasım

    kara elmasım
    nerede yatıyorsun sen?
    senin için can veriyoruz bir bilsen
    çıkı ver yattığın yerinden taş kafesinden
    koşturma alemleri ardı sıra peşinden
    gel elmasım gel
    kaçma bizden derinlere
    neden karalar giydiriyorsun gelinlere
    mekan ediyorsun koynunu bu üveylere
    zindan ediyorsun ediyorsun yalan dünyayı annelere
    yıkıyorsun gönüllerde beslenen emelleri
    ayırıyorsun çiçeği burnunda yeni evlileri
    baktırıyorsun baba yoluna mini mini yetimleri
    söndürüyorsun ocakları
    kalplerde yanan alevleri
    ey bitti dallarımdan oluşan tabiatı minnetim
    peşinde tutuyoruz gece gündüz yer altı nöbeti
    yolunda birçok şehit verdik ali veli ahmet'i
    ilk kazmacı üstadımız rahmetli uzun mehmet
    atılsan da üzerime kara panter gibi
    salıversen metan gazını kör nefesini
    ateşlesen de atom gibi bürüme lanetini
    yine de keseceğim hacı petro tayk'ı gibi.

    (bkz: iklim meselesi)
    (bkz: national geographic)

    link:https://youtu.be/zPKiMGfNZdc?t=23m32s

    eğer dakikası gelmezse diye direk yazayım 23:40 itibariyle izleyebilir.

    national geographic kanalında yayınlanan iklim meselesi belgeselindeki 48 yıllık madenci izzet amcanın göz yaşartan şiiri.

    linki sadece şiir olduğu için şiir başlangıç süresinden koyacağım. isteyen hepsini yine aynı videodan başa sararak izleyebilir.
    bu arada dip not olarak ikinci bölüm bu pazar yayınlandı, yakında onunda videosu düşer internete.
App Store'dan indirin Google Play'den alın