• 801
    milyonların yüreğinde taht kurmuş, türkiye'nin en asi takımıdır.

    asidir galatasaray çünkü türkiye'de spor adına, futbol adına ne varsa ezberleri bozmuştur hep bugüne kadar. dikkatinizi çekti mi bilmem ama bu ülkede hiçbir futbol takımının taraftarı avrupa'daki herhangi bir galibiyetten sonra sokakta konvoylar oluşturmaz artık. oluşturamaz. o konvoyların oluşabilmesi için çıta çok yükseklerdedir.

    galatasaray gündelik başarıların ardından koşmaz, tek maçlık bayramların takımı değildir. yerel başarılar yakalamak için takımın başından kovduğu vizyonsuz adamlara sarılmaz tekrar.

    istikrara inanır galatasaray da galatasaraylı da. gelecekteki başarıların mimarı olabileceklerin sonuna kadar arkasında durur, fırsat verir.
    her zaman öncü olmuştur ve olacaktır.

    farklıdır taraftarının kişiliği. yolda yürürken bile farkedebilirsiniz kimin galatasaraylı olup kimin başka takımı tuttuğunu. hayır abartmıyorum biraz dikkat edin, anlarsınız. gururludur hep, başı öne eğilmez. başarısızlıkta üzülür ama vazgeçmez.

    büyük düşünür galatasaray, büyük oynar. işte tam da bu yüzden asidir, dinlemez çatlak sesleri.

    sen de büyük düşün galatasaraylı, düşün ki gelecekte kutlayacağımız başarılar 17 mayıs yıldönümleri ile sınırlı kalmasın.
  • 802
    kesinlikle acıdan, yokluktan ve sıkıntıdan güç alan takımlar bütünü. 10 kişiyle ve dört sakatla uefa finalini kazanan, 6 kişilik takımla eurocup'u kaldıran, hocasız ve parasız şampiyon olabilen, puanları silinip de küme düşmenin eşiğine gelince playoff'un kapısını zorlayabilen, tarihinin en pahalı kadrosunu kurup da hemizetlerden hezimet beğenen yegane camia.
  • 803
    22 yıldır küsemediğim tek kişi,kurum,kuruluş.

    hepimizin ayakta kalmaya uğraştığı şu hayatta yeri geldi babamıza, sevgilimize, arkadaşımıza, hocamıza, otobüs şöförüne, bakkala kısaca aklınıza gelebilecek her kişiye kızdık, küstük, kızdım, küstük. buna en değerli varlığımız annemiz de dahil. lakin şu hayatta bir tek şu sarıyla kırmızıya laf konduramadım. yeri geldi ezeli rakibinden 6 yedi , yeri geldi ilk turda norveç'in köy takımına elendi, ligi 6. bitirdi, onu yaptı bunu yaptı. birtürlü kızıp diyemedim ki bu hafta maçı izlemiyorum, artık maça gitmiyorum. o ne yaparsa yapsın çağırdı, ne yaparsa yapsın gittik biz de. allah'ın biçtiği ömür boyunca da böyle olacak.

    hem zaten en büyük sevinçleri de o yaşatmadı mı ki bana ?

    bu da böyle megalomanca bir doğumgünü yazısı oldu, affola.
  • 804
    bu senenin okuduğum en güzel analizlerinden birini fenerbahçeli alper öcal'ın yazdığı kulübüm.

    http://lambuja.blogspot.com/...ope-giden-ekolu.html

    --- alıntı ---

    13 mayıs 2010 perşembe
    galatasaray'ın çöpe giden ekolü

    türkiye'de adettendir, ortada henüz bir kazanan yoksa kaybedenler konuşulur. galatasaray şu an medyanın en yoğun gündemi. yazılı ve görsel basında galatasaray'ın sezonu neden kaybettiğine dair her gün yeni bir senaryo, nasıl kazanacağına dair yepyeni reçeteler var. hepsinin ortak noktası sezon alışkanlıklarını ve gündemini meselenin merkezine koyuyor oluşu. rijkaard'ın alternatif plansızlıkları, başarısız kadro seçimleri, hatalı transferler, yabancıların iyi yönetilemeyişi, arda'nın kaptanlığı bu minvalde en çok satanlar. bu pencereden sunulan görüşlerin de muhakkak geçerliliği var; ve değersiz değiller. öte yandan bunlar bilenin de bilmeyenin de üzerine geyik yapabileceği konular. bizim futbol ortamımıza mahsus olan sakatlık ise, bu sezon 60 civarında maç oynamış takımın futbolunun geçirdiği başkalaşım hakkında iki kelime edilmiyor oluşu.

    türkiye'de hem yönetim hem de futbol geleneğine sahip olan kulüplerin sayısı yok denecek kadar az. galatasaray hedef kulüp ölçeğinde bunu başarabilmiş sayılı örneklerden biri. jupp derwall ile 1984 yılında başlayan bir futbol geleneğine sahip galatasaray. derwall'in adı hep altyapı tesislerinin renovasyonuna ön ayak olması ve üstün alman teknolojisi antrenman bilimlerini bu topraklara getirmesiyle birlikte yad edilir. bu kadar yokluk arasında o atılımların değeri büyük ama alman hocanın asıl değiştirdikleri 105 x 68 içerisinde olup bitenler. derwall'in önderliğinde o zamanlar tekniğe dayanan, fiziksel temastan kaçınan, taktik disiplinden yoksun ve temposu sokak futbolunda hallice oynanan ülke futboluna başka bir alternatif sunulmuştu. yeteneğin üzerine tohumları atılan fiziksellik, taktik disiplin, tempo ve savunma eşliğinde tam tersi bir alternatif.

    takip eden yıllarda seçilen teknik adamlar da çoğunlukla bu yeni tarzı sürdürecek ve birkaç istisna hariç almanya'da bu işi öğrenen isimlerdi. almanya milli takımı'nda sepp herberger - helmut schön - jupp derwall ile süregelen usta çırak ilişkisi; galatasaray'a derwall - denizli, feldkamp - hollmann, sepp piontek - fatih terim geçişleriye sağlandı. gelen her yeni teknik direktör derwall'in mirasına yeni eklemelerde bulundu. denizli hücum çeşitliliği, feldkamp tempo, fatih terim hücum pres, lucescu ise taktik zeka ekleyerek galatasaray'ı en üst noktaya taşıdılar. barcelona'nın la masia'da yaptığı kadar profesyonelce olmasa dahi florya'daki altyapıda üst yapıyla benzeştirilmeye çalışıldı ve oradan gelen genç oyuncular ya da adı sanı duyulmamış gurbetçiler pek fazla sırıtmadan bu dişliye birer parça olabildiler. galatasaray'ın 1984 - 2002 yılları arasındaki dominasyonunun arka planı buydu.

    galatasaray romantiklerinin bu sezonun başında yapılan rijkaard, neeskens ve jan derks hamlelerini karşılama biçimine bu açıdan bakmazsanız, sezon başındaki heyecanı anlamak imkansızlaşır. çoğu açıdan abartılı bulsam da; forumlarda edilen sabır yeminlerinin, bloglarda yapılan total güzellemelerin altında yatan duyguyu bir taraftar olarak anlayabiliyorum. bunu anlamadan yapılacak yorumlar sakil kalır.

    adnan polat'ın senaryosunu yazdığı ,rijkaard'ın yönetmen koltuğunda olduğu filmin milenyum versiyonunun ne kadar gerekli olduğu ise bambaşka bir soru. zira benimsenmesi istenen ve barcelona ile arsenal'in başını çektiği bu yeni tarz, galatasaray'ın 20 yıllık mirasını yıkmak demek. 20 senedir oyuna rakibin yarı sahasından, oynatmayarak başlamaya alışmış sert bir ekol için; oyunu kendi ceza sahasının önünden bütün sahayı pas, zeka ve teknik ile ilmek ilmek örerek oynamak arasında büyük bir uçurum var. o uçurumun daha 1. adımda geçileceğini düşünenler için galatasaray'ın şu anki konumu elbette sürpriz. benim için değil.

    galatasaray'ın ne ortasahadaki ne de neill gelene dek savunmadaki oyuncularının pas kalitesi ve teknik kapasitesi bu oyun için uygun değildi. sabri dışında da istenen oyuna ayak uyduracak bir kanat beki de yoktu takımda. baros'un sakatlanması, elano transferinin arda'yı mevkisinden etmesi, yine arda'nın yoğun magazin gündemiyle konsantrasyonunun kaybolması, devre arası transferleriyle birlikte takımın en kuvvetli sac ayağı olan hücumdaki uyum ve performansın düşmesiyle rijkaard'ın takımı sezonun sonundaki virajı alamadı. kamyon devrildi.

    sezon başındaki muazzam başlangıcı bu açıdan çok değerli buluyordum. o puanlar; alttaki takımların can, üsttekilerin hedef kaygılarıyla oyunu sertleştireceği ve zeminlerin bozulmaya başlayacağı ligin 2. yarısında galatasaray için çok büyük kredi ve avantaj demekti ama bizde filmin başı ve ortasından ziyade sonu hatırlanıyor.

    galatasaray sezona beşiktaş gibi kötü başlayıp arkasını iyi getirseydi, yeni ekolün gelişiminin farkında olunacak ve bugün galatasaray camiasının rijkaard'a olan inancı perçinlenmiş olacaktı. en azından sabır gösterilecekti. firesiz yapılan sezon başlangıcı açık bir beklenti patlamasına yol açtı ve şu an o beklentinin yol açtığı hayalkırıklığının yarası büyük.

    rijkaard'ın sezon içerisinde hesap edemediği çok parametre oldu. adnan polat'ın hesap edemediğiyse galatasaray'ın konumunun derwall'in geldiği günden çok farklı oluşuydu. 11 yıl şampiyon olamamış, ezeli rakibi fenerbahçe'nin yarısı kadar (6) şampiyonluğu olan bir kulübü derwall'e emanet edip tarz yarat demekle; avrupa'yı kültür edinmiş, kupa kazanmış, kendisini avrupa'daki en nadide türk markalarından biri olarak gören ve yerel ligdeki farkı kapatıp en fazla şampiyon olan iki takımdan biri olan galatasaray'ı rijkaard'a emanet edip tarz yarat demek kuşkusuz çok farklı. üstelik galatasaray'ın bir önceki sezondan alması gereken bir skibbe dersi de var. pasaportunda alman yazmasına rağmen, oyuna bakışı rijkaard'dan çok da farklı değildi skibbe'nin. türkiye'de faaliyet gösteren hedef kulüpler arasında, konum itibariyle trabzonspor haricinde bu türden bir ekol denemesi yapacak kulüp yok. maalesef...

    adnan polat'ın elinde şimdi çöpe giden 20 yıllık bir ekol, onu çöpten çıkarsa da çıkarmasa da ciddi takviye gerektiren güdük bir kadro, kısıtlı bir ekonomi ve sabırsız bir camia var. rijkaard kararının ne olacağı bu açıdan çok mühim. yapacağı en doğru iş bana kalırsa başladığı işi bitirmeye çalışmasıdır. bu kez kolayına kaçmadan, teknik direktör değiştirmeden, sorumluluk alarak ve ipleri rijkaard'a bırakarak.

    --- alıntı ---
  • 805
    --- alıntı ---
    kktc'de tesis hedefi *

    galatasaray kulübü başkanı adnan polat'ın başkanlığındaki bir heyet, bugün kktc galatasaray taraftar derneği davetlisi olarak bugün kıbrıs'ı ziyaret edecek. bir süreden beridir kktc galatasaray taraftar derneği yönetim kurulu ile galatasaray spor kulübü yönetim kurulu arasında sürdürülen görüşmeler meyvesini verdi. sarı-kırmızılı heyet, kamp tesisi kurulması için arazi bakacak. gezilecek arazilerin beğenilmesi halinde galatasaray spor kulübü kamp ve sosyal tesis inşaatı yapacak. böylelikle sezon başı ve devre arası kamplarını kıbrıs'ın güzel ikliminde geçirmeyi planlayan galatasaray, arazi üzerine a takım, genç takım ve altyapı takımları da dahil olmak üzere geniş bir kullanım alanına hitap edecek bir tesis yapacak.

    bu arada tesis galatasaray tarafından kullanılmadığı dönemlerde diğer takımların kullanımına da açık olacak. böylelikle ülkemiz hem galatasaray'ı hem de galatasaray'ın işbirliği içinde olduğu diğer türk ve yapancı ülke takımları konuk etme şansını yakalamış olacak.
    --- alıntı ---

    http://www.webaslan.com/...kktcde-tesis-hedefi/

    --- alıntı ---
    kıbrıs'tan müjdeli haber! *

    galatasaray spor kulübü başkanımız adnan polat'ın bir süre önce kuzey kıbrıs türk cumhuriyeti'ne yaptığı ziyaret ile galatasaray'a verilmesi kararlaştırılan arazinin kararı kktc bakanlar kurulu'ndan geçti.

    cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle seçim yasaklarına giren ve uzun bir süre bekletilen karar, seçimlerin hemen ardından 21 nisan 2010 tarihinde gerçekleştirilen bakanlar kurulu toplantısında konunun yeniden ele alınması ile sonuçlandırıldı. söz konusu kktc bakanlar kurulu toplantısında daha önce e-464-2010 sayı ve 17.02.2010 tarihinde alınan kararı tadil eden kktc bakanlar kurulu, e- 902-2010 nolu karar ile kumyalı'da bulunan denize sıfır 70 dönümlük arazinin 49 yıllığına galatasaray spor kulübü derneği'ne kiralanması ile ilgili gerekli kararları aldı.

    alınan kararlar ile galatasaray spor kulübü'ne, kumyalı'da p/h vııı/28 w2'de bulunan 278 parsel nolu 70 dönümlük hali arazi için proje, fizibilite raporu ve çed raporu hazırlayıp planlama onayı ve teşvik belgesi alabilmesi için bir yıl süre veriliyor. karar ayrıca, galatasaray'ın bir yıl içinde gerekli projeyi hazırlayıp, teşvik belgesi alması halinde, 53/89 sayılı hali arazilerin devri ve icarı yasası altında turizmden sorumlu bakanlık tarafından galatasaray spor kulübü derneği'ne 49 yıl süre ile kiralanması hususunda yetki veriyor.

    galatasaray spor kulübü derneği'ne 49 yıllığına kiralanması planlanan 70 dönümlük arazi denize sıfır olup, 100 metre kıyısı bulunuyor.
    --- alıntı ---

    http://www.webaslan.com/...istan-mujdeli-haber/

    hem bir galatasaraylı hem de bir kıbrıslı olarak, aslantepe'den sonra, bende heyecan uyandıran 2. proje olmuştur. hatta beni hayallere sürüklemeye başlamıştır bile... e bu durumda, ben ev sahibi sayılacağımdan, buradan size seslenmek istiyorum:

    pek değerli galatasaray sözlük yazarları; bu proje tamamlanıp hayata geçtiği zaman sizi galatasaray sözlük kıbrıs zirvesini organize etmeye ve sonrasında da kıbrıs'a davet ediyorum*.
  • 806
    beşiktas basarısızlığı kanıksadığı zamanlarda; fenerbahce'nin kadro dısı bıraktığı, kapının önüne koyduğu, kadrosunda düşünmediği oyuncuları transfer ederdi. son 2 yılda galatasaray olarak basarısızlığı kanıksama olayına adapte olduğumuzdan, düzenli bir sekilde beşiktas'ın serbest bıraktığı futbolcuları transfer etmeye basladık.
  • 808
    hasretini cekmeyen bilemez.. galatasaray'imdan uzakta, maclari internetin baglanti hizina dua ederek izledigim bir senenin sonunda, yere batsin kupasi da derbisi de.. simdi tribunde olup, askimi haykirmak vardi o guzel ismine, armana, renklerine.. cim bom bom diye inletmek vardi stadi.. kimse icin islanmayan gozlerim, galatasaray ozlemiyle dolup tasiyor iste boyle bazi bazi. ne ben anlatabildim bu duyguyu, ne de kimse anlayabildi eger kalbinde yoksa aynisi. anne sevgisi, baba sevgisi, kardes, sevgili, cocuk sevgisi nasil birbirlerinden farkli ve kutsalsa, galatasaray da butun her seyden farkli bir sevgi iste. askim falan diyerek konuyu genel gecer hale getirmekten ziyade ozellikle sevgi diyorum. o en guzel bestelerden birinde sonsuza dek surecegini soyledigimiz 'galatasaray sevgisi'. cok ozledim seni be cim bomum.. yine sezon basi bir iki mactan sonra ayri dusucez ve ben goz yaslarimla sana bir yil daha kavusmamak uzere 'gorusuruz canim benim' diyecegim.. dedim ya, yere batsin kupasi da derbisi de.. hasreti cekmeyen bilmez.. bu sevdaya engel degil mesafeler ama gonul gozle gorup, doya doya sevdasini haykirmak ister.. omrum yettigi surece, nasilsa bu gurbet sevdasi da bitecek ve ben sana gelicem kosa kosa.. bosuna demiyoruz ki 'bize her sevdadan geriye kalan sadece galatasray' diye ve daha once binlerce kez soyledigim, milyon kere daha soylemekten bikmayacagim gibi.. hic bir seye degisilmez senin sevgin bu dunyada!
  • 809
    ligler kapansa, üstünden bir dünya kupasi gecse bile, hala günde 1 kere galatasaray.org a girip klup haberlerini ogrenecek kadar bagli oldugum takimdir galatasaray.. farkettim ki hayatimdaki her sey degisebilir ama galatasaray sevgisi degismez.. işte bu yüzdendir ki dovme yaptiricam bu sevdayi.. "bu sevda bitmez" ayarinda, "gülü kül, insani gam öldürür" tadinda delikanli olacak.. soyle sirtima bir tarafa süper kupa, öteki tarafa uefa kupasi yaptirayim istiyorum.. olmadi hakan sükür dovmesi gogsume.. bilemedim tam..

    ama tabi soyle ayik kafayla düsününce bunu cok usturuplu yapmak gerek.. süper kupa zevzekligini bir kenara birakirsak, hem lumpen olmayacak (kükreyen aslan seklinde) hem de futbol sevmeyen kiz bulundugunda "ben de hic sevmem futbol, bilakis kedileri severim" denecek bir zamazingo yaptirilmali.. cift anlam tasimali icabinda üc anlam tasimali.. bi de vucudu hareket ettirince kipirdamali..

    allahim besiktasli olsam kanadini acan kartal yaptirirdim.. bu ne zor takim sevdasiymis arkadas.. bilemedim ki.
  • 810
    geçmişte vuku bulan rekabetin hatrına istanbul yakasının iki büyük takımını ezeli rakip olarak kabul eden takımdır..ve dün o ezeli rekabete kendini en çok adayan anadolu yakası kulübünün acınası halini gördükten sonra asaletinin,duruşunun,tarzının,kitlesinin,hedeflerinin neden diğerlerinden farklı olduğunu ve neden yurtdışında da bu kadar çok sevildiğini anladım...tapıyoruz sana...
  • 814
    aşkın aldı benden beni,
    bana seni gerek seni;
    ben tutarım dünü, günü,
    bana seni gerek seni.

    aşkın, taraftar öldürür.
    aşk denizine daldırır
    kupalar ile doldurur
    bana seni gerek seni.

    aslanlara kupa gerek
    cimboma başarı gerek
    taraftara selam gerek
    bana seni, gerek seni.

    galatasaraydır benim adım
    gün geçtikçe artar şanım
    bütün kıtada maksudum*
    bana seni gerek seni...
  • 815
    2010/2011 sezonuna girmek uzereyken kadrosunda barıs ozbek ve ayhan akman gibi futbol dısı iki oyuncuyu barındırıp kewell'a kapıyı gosteren takım..

    tey.. tey... teyy.. barıs lan.. ozbek olan.. barıs.. ayhan bir de.. guti'msi.. akman.. ayhan.. ay..h...b..a..oz..

    hımpfs..

    kewell'ı getirin ulan bana! bu adamın sakat bacagının 4'te 1'i ayhan ve barıs'ın ikisinin toplamından daha yararlı olur bu takıma.. ayhan gitsin barıs gitsin leo franco kesin olarak gitsin, o zaman kewell'a sıra gelsin.. gerci emre colak ile birlikte gondermeyecegim son adamdır kewell ama sakatlık bilmemne diye bahaneleri su saydıgım 3 cisim gidince kabul ederim, o da zor ama bir sekilde basarırım..
  • 817
    sene 1924 ve galatasaray'ın seri şampiyonlukları başlıyor...

    cumhuriyet'in ilan edildiği günlerde türk sporunun bir örgüt çatısı altında toplanması ve gelişmesi adına türkiye idman cemiyetleri ittifakı kurulur. galatasaray kulübü'nü kuran ve 1920'lerde kurumsallaşmış bir yapıya kavuşmuş olmasında büyük emek sahibi olan ali sami (yen) bey bu kez de, türk sporunun gelişmesi için idman cemiyetleri ittifakı'nın başına geçirilir.

    cemiyetin kuruluşundan kısa bir zaman sonra, tüm branşlarda federasyonların kurulması işine girişilir.öncelik futboldadır ve seçimle belirlenen federasyonun başına da yusuf ziya (öniş) bey seçilir. idman cemiyetleri ittifakı ve futbol federasyonu ilk iş 1924 olimpiyatları'na hazırlanmak, ve de türk futbolunu modern bir düzeye getirmek için milli takımın başına yabancı teknik direktör getirmeye karar verirler. böylece ünlü iskoç hoca billy hunter türkiye'ye gelir.

    milli takım ile kısa bir hazırlık döneminden sonra 1924 paris olimpiyatları'na katılan hunter burada kayde değer başarı elde edemez ve futbolda atılım yapma amacındaki galatasaray'ın teklifi üzerine sarı kırmızılı takımın başına geçmeyi kabul eder. böylece galatasaray'ın tarihindeki altın sayfalardan birisi de açılır.

    kariyeri önemli başarılar ile dolu olan hunter, kendini ispatlamadan memleketine dönmek amacında değildir. aynı dönemde galatasaray ise, futbolda ciddi bir hamle yapmak ve bu oyunu uluslararası düzeyde oynayacak bir ekip haline gelmek amacındadır. amaç ve hedefler bütünleşir. ortadaki tek sorun billy hunter'in talep ettiği yüksek maaşın nasıl ödeneceğidir. o günlerde yöneticilik yapan ve ileriki yıllarda başkanlık koltuğuna da oturacak olan prens lakaplı ali haydar (barşal) bey, hunter'in talep ettiği 200 lira aylığı ödemeyi üstlenir. böylece galatasaray için de yeni bir dönemin kapıları açılır. ulvi (yenal), burhan (atak), nazif (gerçin), kemal rıfat (kalpakçıoğlu), nihat (bekdik), suphi (batur), muslih (peykoğlu), mehmet (leblebi), cemil (gönen), nesim (pinhas) ve kemal (faruki) gibi yetenekli isimlerden oluşan kadro, gerçek bir futbol ustası olan billy hunter'ın elinde kısa zamanda modern futbolun tüm inceliklerini öğrenir.

    bu girişimin ilk meyveleri de hemen o yıl, yani 1924-25 sezonunda toplanır. dört grup halinde oynanan ligde gruplarında birinci olan takımlar finalde birbirleri ile karşılaşarak şampiyonu belirlerler. galatasaray yarı finalde vefa'yı 2-0, finalde de beşiktaş'ı 6-2 yenerek şampiyon olur. herkes galatasaray'ın şampiyonluğu kadar, ingilizler gibi oynadığı farklı futbolu da konuşmaktadır o günlerde. fizik gücün yanısıra, teknik ve taktik zenginliği de sahaya yansıtan bir futbolu türkiye'ye tanıtan takım olmuştur galatasaray ve her zaman olduğu gibi yine bir ilke daha imzasını atmıştır.

    1925-26 sezonunda galatasaray rakiplerini deyim yerindeyse silindir gibi ezmiş, finalde fenerbahçe'yi önce 3-0, sonrasında da 3-1 yenerek şampiyon olmuştur. 1926-27 sezonunda da tek devreli lig usülüne göre oynanan maçlar sonrasında galatasaray tüm rakiplerini geride bırakarak üst üste üçüncü kez şampiyon ollur. hem de hiç yenilmeksizin.

    1928 yılında amsterdam olimpiyatları dolayısıyla yarım kalan ligin ardından 1928-29 sezonunda billy hunter'ın oluşturduğu altın takım iki devreli olarak oynanan ligde yine şampiyonluğa ulaşmış ve şampiyonlukların sayısını üst üste olmak üzere dörde çıkarmıştır. bu şampiyonluğun kazanıldığı sezonda billy hunter sezon devam ederken ülkesine döndüğü için takımın bizzat başında bulunmamış, ancak şampiyonluk döneminin en iyi takımı olan galatasaray'dan başka bir yere gitmemiştir.

    efsane teknik adam billy hunter ile yaşanan bu dört yıllık dönem böylece geride kalırken, sadece kazanılan şampiyonlukları ile değil, galatasaray'ın türkiye'de futbolun çehresini değiştiren devrim niteliğindeki girişimleriyle de anılan ve tarihe kaydedilen bir dönem olmuştur.

    galatasaray dergisi, şubat 2005, sayı 30.
  • 818
    aşk, ne?

    alemlerin en klişe, en entelektüel görünümlü ama en tırt sorusunu sorduktan sonra devam edebilirim sanırım. yalnız cidden şunun cevabını almam lazım, aşk ne? bildiğim kadarıyla sadece saplantı değil, klasik anlamıyla sadece görünüşe aldanma değil, birikimsiz konferans veren kişilerin bolca kullandığı tırnaklarla birlikte "çekim ve elektriklenme" değil, sadece düşünce çakışmaları sonucu ortaya çıkan uyum değil, sadece gönül kayması değil. bunların hepsinin bir araya gelmiş hali hiç değil. isteyen deneyebilir, böyle bir kombinasyona maruz kalıp ölmeyecek kişiye madalyasını bizzat ben takacağım.

    peki ne o zaman? şimdi zannediyorsunuz ki aklımda bir düşünce var, ve yazı ilerledikçe aşkın aslında ne olduğu konusunda size nutuğu çekip "bundan sonra hayata böyle bakın" diyeceğim. çok beklersiniz, zira şu yazıyı yazıyor olma sebebimi bilmiyorum. şu anda bilgisayarımın sağ alt köşesinde 19:21 yazıyor. bu yazı bittiğinde siz ne anladıysanız yazdıklarımdan ben de sadece onu anlamış olacağım.

    ali sami yen'in yanından geçerken, kalbi normalden hızlı çarpmaya başlayan insanlar var. bunlardan biri de benim. ve hayatımda ali sami yen'i 2 kez gördüm. onun da sapanla taş atılabilecek mesafeden olduğunu pek söyleyemem. ee peki ruh hastası mıyım da asla içerisinde bulunmadığım, sağında solunda bir beton yığınını görünce içimde bir şeyler oluyor. bunun cevabını verebilecek olan kişi, bir fotoğrafa nasıl aşık olunabileceğini de bana söylerse çok memnun olurum. yanında alacağım ilaçları da yazarsa iyi olur. neyse, aşk bilmediğin bir şeye göbeğinden bağlı olabilmek işte. lig tv logosu olmadan göremediğim, kamera neredeyse o açıdan izleyebildiğim, ama medya tarafından onlarca farklı noktadan gösterilmeye çalışılan bir takımı nasıl seviyorum ki, mantık dışı. mantık dışı, sevmek. sevmek, bağlanmak değil hissedebildiğim kadarıyla. sadece bağlanabilmek değil yani. yoksa vazgeçememek karakteristik özelliklerinden biridir ruhunun bir kısmı başka bir varlığa akan insanın.

    buradan kesinlikle kopup alakasız başka bir konuya geçmem lazım, zira ciddi anlamda merak ediyorum. vazgeçmemek tamam da, insan neden sevdiği zaman uzun mesafeden şut deneyemez. neden kaleci ile karşı karşıya kalmaktan korkar, neden maçın başında sarı kart görmek istemediği için toptan kaçar, yani rakibi tanımak mı gerekir öne geçmek için, rakibe duyulan saygı yeterli değil midir? yani kesin bir oyun kurgusu olmayan, allah ne verdiyse şeklinde bir oyun biçimini benimsemiş, zihnindeki yılmaz vural'lar tarafından yönetilen ben, deplasmana çıktığımda neden rakibi tanımaktan bile korkar bir anlayışla oynuyorum onu merak ediyorum. maçı bırakmamak önemlidir, ne zaman ne olacağı belli olmaz, son dakika golü ile galibiyete uzanabilirsiniz, beklemediğiniz kadar rahat bir oyun oynayabilirsiniz, güzel oynayabilirsiniz. peki hücum oynamak neden korkutucu oluyor zaman zaman, bazen, her zaman.

    en kritik hamleyi en başta yapmak korkutuyor herhalde insanı. ileriye çıkarken kaybedilecek bir pozisyonun yaratacağı sonuçların, ortada olan küçük ümidi bile kaybetmeye neden olabilecek olması insanı çanakkale geçilmez oynamaya itiyor. aslında itmiyor. kaybedecek bir şeyi olmayan insan neden geri çekilsin ki, elinde zaten olmayan şeylerin kendisinden alınacağı korkusundan mı, zannetmiyorum. boş bir bardağı içinde su yok diye yere fırlatma cesareti değil bahsettiğim, bir fender stratocaster görüp hayatının en rezil seslerini çıkarabileceğini bile bile eline alma cesareti. david gilmour olmak herkesin kaderi değildir, ama gitarı tutmaya cesareti olmayan kişi müzik tarihini değiştiremez, öyle değil mi?

    e tamam işte, çözdük, sadece cesaret edebilmek lazım yani, bir takım metaforlar yarattım ve cidden çok şahane sonuçlara ulaştım. fena zekiyim di mi güntekin. sonuçta aşk tek taraflı bir olgu, tek taraflı yaşanır, tek taraflı biter. biter, tek taraflı yaşanırsa. sevmek öyle kendi halinde takılan, zaman zaman ortaya çıkan bir duygu değildir. aşk yakar, aşk patlatır, aşk süser gibi salak saçma laflar söylemek değil amacım. bireyin istekleri ve x adını vereceğim düşünceleri vardır, karşısındaki bireyin de istekleri ve y'leri vardır, ve bu istekler birer eğri oluşturur. bu eğriler dünya adını verdiğimiz skimsonik düzlemde kesişmezse, isterseniz aşk olgusu üzerinde mental devrim yapın, yine de düşünebildiğiniz en yüksek mesafeden çakılmanıza engel olamazsınız. bu bir kuraldır. matematiksel olarak da kanıtlayabileceğim bir kuraldır. ancak bunu yapabilsem şu anda sözlükte böyle saçma sapan şeyler yazmaz, insan gibi çamaşır suyu ile beyazlatılmış saçlarımı diker, gider amerikan öğrencilerine fizik falan anlatırdım.

    peki bu durum yanlış mı, zannetmiyorum. örneğin vizyonunuz türkiye şampiyonluğu ve özellikle fenerbahçe'yi yenmek ise, galatasaray sizin takımınız değildir. ancak siz sevebilirsiniz, buna karşı çıkan olmayacaktır. ancak sonuçta zararlı çıkacak kişi siz olursunuz. çünkü kulübün koyduğu hedef sizin hedeflerinizden farklı. fenerbahçe'yi yenemediğinizde, türkiye ligi şampiyonluğu elden gittiğinde normal bir insan olarak üzülmüyor, bir ruh hastası olarak sağa sola saldırıyorsanız bu kulübün x'leri ile sizin y'leriniz çakışmıyor demektir.

    neyse uzatmaya gerek yok, bir yazının giriş, gelişme ve sonuç bölümü olması gerektiğine inanmıyorum. dolayısıyla her yazıdan bir sonuç çıkması lazım gibi bir düşüncem de yok. bazı yazıların sonunu yazar getirmez. ve evet, bu yazı futbol üzerine değil.
  • 819
    çok sevdiğim kulübüm takımım. ama içindeki politik hizipler, güç odakları ,verilen yanlış kararlar ile sıksık taraftarını çileden çıkartan kulüp. bu yazı biraz da benim galatasaraylılığımla hesaplaşmamdır. aslında verdiğim kararların genelde arkasında dururum, keşkelerim çok yoktur. çünkü o koşullar altında verilebilecek en uygun seçimi yaptığıma inanırım. bu biraz da ego meselesi.

    bu sabah erkek basketbol şubesinin başına oktay mahmudi'nin geldiğini ilk duyduğumda 8 sene öncesine döndüm tam olarak.2002 yılında bu vakitlerde galatasaray'ın tam 6 oyuncusunun ( artı galatasaray kökenli emre okan hakan şükür ümit davala ve tugay ve fatih akyel ) oluşturduğu milli takım sonunda tarih yazacağı dünya kupasına hazırlanıyordu.

    galatasaray şampiyon olup 3 yıldızı almıştı, yıllardır ismi yükselen adı umutla eşdeğer olan özhan canaydın mart ayındaki seçimi kazanmış ve sezon sonunda fatih terim'in geleceğini vaat etmişti.

    ben dahil bütün taraftarlar 2 yıllık ayrılığın sonunda "imparator" un geri gelmesinden dolayı çok mutluydu, lucescu sıkıcı defansif top oynatıyordu, en basitinden içimiz rahat etmiyordu, avrupa'nın tepesine çıkartan o muhteşem baskılı futbol yerine sakin, saha parselasyonuna yönelen mourinho vari bir futbol vardı ve bizim hiç ama hiç hoşumuza gitmiyordu.

    böyle bir atmosferde fatih terim tekrar gelmişti ve bunun sonucunu hepimiz biliyoruz. kalli'nin gelişine kadar süren fetret devri , gerets'in efsanevi şampiyonluğu bile sadece o fetret devri sırasında bize nefes aldıran bir seneydi ve o sene için hepimiz geretse minnetarız.

    şu anda görüyorum ki galatasaray da başarı, başarısızlıktan daha büyük bir çöküş nedeni. başarısızlıkta,sıkıntıda, parasızlıkta nasıl kenetlenip odaklanabiliyorsak, nispeten daha rahat daha profesyonel ve ortalamaya daha yakın koşullarda vasat performans gösteriyoruz ya da direkt batırıyoruz.

    hagi dönemine bakmak istiyorum. galatasaray taraftarının metin oktayla beraber tarihin tepe noktasına koyduğu adamdır hagi. elinin altındaki vasat ötesi kadroyla son haftaya kadar şampiyonluk yarışında kalan aynı zamanda çoğumuzun gördüğü en büyük fenerbahçe galibiyetine ve son gördüğümüz türkiye kupasına tanık olmamızı sağlayan adamdır hagi. yönetim, iktidar güç ve şöhret uğruna paralı askerlerine hagi yi yuhalatmıştır. tribünleri kendi eliyle bölüp, cehennem olan ali sami yen'i çocuk bahçesine çevirmiştir. fenerbahçe kalecisi mahlukatın götüyle topu kontrol etmesine kadar gelen bir süreçtir bu.

    cem akdağ bu sene kulübün en başarılı, en izlenesi, en peşine düşülesi takımını yaratmıştır. galatasaray taraftarının erkek basket takımını bu sene desteklemesinin nedeni iki ana faktörde toparlanabilir. ikisi de birbirini besleyen ama aynı zamanda bu kulübü besleyen damarlardır.

    1)cemal nalga skandalı ve puanların silinmesi
    2) ardında cem akdağ'ın takımın başına gelmesi, takımın kenetlenmesi ve tıpkı 2005in 2006nın phoenix i gibi run and gun oynayan inanılmaz zevk veren bir basketbol izlettirmesi

    10 yıldır galatasaray'ın hangi şubesinde başarı varsa ertesi sene o şubenin taşları yerinden oynar. çünkü başarıyı kimse paylaşmaz. yeniden yapılanılır sürekli hedefler kadrolar hocalar değişir.

    lucescu,hagi,gerets 2008 şampiyonluğu 2009 daki bayan basket avrupa şampiyonluğu 2010 basket takımının harika direnişi. bütün bu başarılar, yönetim ve lise arasındaki iktidar mücadelesine rağmen gerçekleşen olgulardır. her başarıdan sonra, bir hizip, o başarıyı kendi adına sahiplenmek için kadroları dağıtıp takımları bölmüştür.

    lucescu cansun'un adamıydı. hagi ergun gürsoy'un adamıydı. gerets, bülent tulun'un adamıydı. adnan sezgin ve kalli polat'ın adamıydı. skibbe sezgin'in adamıydı.

    bütün bu değerli hocalar birilerinin adamları olarak görüldüğü için camianın diğer güç odakları tarafından mütamediyen yıpratıldılar.

    yönetimlerin kulübü kaptırmamak adına, üzümü yemeyi değil bağcıyı dövmeyi amaç edindiği bir kulüptür galatasaray.

    oktay mahmudi yi çok severim. türkiye'nin yetişdirdiği en düzgün adamlardan biridir ve basketbol koçluğu avrupa seviyesindedir. ama ben bugün lucescu'nun gidişine sevindiğimi hatırladığım için pişmanım.

    cem akdağ yerine phil jackson bile gelse gitmemeliydi. takımın camianın ruhunu kavramış bir evren büker asla gitmemeliydi.

    tüzük tartışmasında hala, renklere gönül vermiş olanlara mali ve idari sınırlar koyup, liseden mezun fenerbahçelilerin denetimsiz kulübe üye olmaları konuşuluyor.

    bu ayrımcılık, o kadar içimize renklerimize işlemiş ki, öğrencilere gs bonus kartı çıkartma hakkı verilmemesine rağmen, taraftarın büyük kısmını oluşturan öğrencilerin gs bonus almadan kombine almalarını zorlaştırıyoruz.

    avrupa'daki en yüksek kombine fiyatları bu ülkede dostlar. ve galatasaray spor kulübü taksit imkanı vermiyor o öğrencilere. neden çünkü gs bonusları yok? e gs bonus almak istesek bile vermiyorsunuz ki bu nasıl iştir lan?

    rijkaard.frank kulübe geldiğinde ismi o kadar büyüktü ki kimsenin adamı değildi. o yüzden kimse kolay kolay eleştiremedi kıvırcıkı. herkes geçen sene bu vakitler sabır yeminleri ediyordu.

    şu güne geldiğimizde ( bunda frank'ın kötü olan ilk sene performansının da yardımı var) rijkaard polat'ın adamı, ve camianın muhalefeti polatın adamı rijkaard'a direkt saldırıyor.

    eğer adnan öztürk başa geçseydi tıpkı lucescu'nun kovulması gibi rijkaard'ı kovardı ve kulübün muhtelif yerlerine kendi hizbinden insanları koyardı.

    öyle garip bir yeriz ki, başarısızlıklarda imkansızlıklarda birleşip tek yumruk haline gelirken, ideal koşullarda (1 atm basınç, 0 derece santigrat ) dağılıyoruz, kopuyoruz, başarının olması gereken sakin koşulları taşıyamıyoruz.

    eğer bir gün hasbelkader galatasaray yönetimine girersem ( ki hayat gayelerimden birisidir) sporcuların paralarını hep geç ödeyeceğim, hep en son günün en son saatinde alacaklar ki paralarını, sıkıntı yaşasınlar. çünkü yerlisi yabancısı baskı hissetmeden, kelle koltuğa girmeden ortaya bir karakter koymuyorlar.

    taraftarlarımızın ve sözlüğümüzün sıkça çağırdığı o galatasaray ruhu da budur zaten. götleri sıkışınca efsane performanslar göstermektir. kimse elano'nun bütün sene istikrarlı bir performans çizdiğini görmez ama herkes ne kadar vasat oynadığını görür. coşmadığını ve coşturmadığını görür.

    galatasaray akbabaların,siyasetçilerin, liseli sınıf arkadaşlarının emekliliklerinde monopoly, risk oynadıkları bir oyun tahtasıdır. sen ben biz, renklere aşığız, karakterlere,tarihe aşığız ama dostlar bilin ki onlar adada rakı içmeye, locada puro içmeye, ve adlarının hergün gazetelerde çıkmasına aşıklar.

    galatasaray insanlara, türkiye'ye ait olmadığı sürece de cem akdağ larımız gider, oktay mahmudi gibi efes pilsen kökenli, bu ülkenin en profesyonel spor yönetimine sahip yapısında başarılı olmuş, ve bizim kaotik camianın içinde iki adım atana kadar kaybolacak adamlar gelir.

    tıpkı skibbe gibi,
    tıpkı rijkaard gibi
  • 821
    hayatta gururla söylediğim 2 şey vardır. biri izmirli olmak biri galatasaraylı olmak. sen kimsin deseler ikisini söylerim anlayan anlar anlamayan bitsin gitsin. ama son birkaç senedir galatasaraylılığımı test ediyorlar sanki. benim galatasarayım vefakardır, sabırlıdır, cefakardır.hem taraftarı hem yönetimi. iki maç kötü oynadı diye futbolcusunu ıslıklamaz, sakat diye futbolcusunu satmaz. başarıya endeksli büyüklüğünü sorgulatmaz asaletinde, geleneğinde saklıdır büyüklüğü. 14 sene sampiyon olmasada bile o taraftar farkındadır kim en büyük, futbolcusuda bilir kim arkasındadır. büyük başarılar rehavet getirir, beklenti yükseltir ama biz büyük galatasaray taraftarı, galatasaray sevdalısı lig sonuncusuda olsa bu takım, her sene yine fenere yenilsede, transferde yapmasada, arkasında durmalıyız bu takımın. belki yeri değil belki haddime değil ama her gece yatmadan önce aklımdaysa bu takım ve uyanınca yine, paylaşmak istedim.
App Store'dan indirin Google Play'den alın