bu senenin okuduğum en güzel analizlerinden birini fenerbahçeli alper öcal'ın yazdığı kulübüm.
http://lambuja.blogspot.com/...ope-giden-ekolu.html---
alıntı ---
13 mayıs 2010 perşembe
galatasaray'ın çöpe giden ekolü
türkiye'de adettendir, ortada henüz bir kazanan yoksa kaybedenler konuşulur. galatasaray şu an medyanın en yoğun gündemi. yazılı ve görsel basında galatasaray'ın sezonu neden kaybettiğine dair her gün yeni bir senaryo, nasıl kazanacağına dair yepyeni reçeteler var. hepsinin ortak noktası sezon alışkanlıklarını ve gündemini meselenin merkezine koyuyor oluşu. rijkaard'ın alternatif plansızlıkları, başarısız kadro seçimleri, hatalı transferler, yabancıların iyi yönetilemeyişi, arda'nın kaptanlığı bu minvalde en çok satanlar. bu pencereden sunulan görüşlerin de muhakkak geçerliliği var; ve değersiz değiller. öte yandan bunlar bilenin de bilmeyenin de üzerine geyik yapabileceği konular. bizim futbol ortamımıza mahsus olan sakatlık ise, bu sezon 60 civarında maç oynamış takımın futbolunun geçirdiği başkalaşım hakkında iki kelime edilmiyor oluşu.
türkiye'de hem yönetim hem de futbol geleneğine sahip olan kulüplerin sayısı yok denecek kadar az. galatasaray hedef kulüp ölçeğinde bunu başarabilmiş sayılı örneklerden biri. jupp derwall ile 1984 yılında başlayan bir futbol geleneğine sahip galatasaray. derwall'in adı hep altyapı tesislerinin renovasyonuna ön ayak olması ve üstün alman teknolojisi antrenman bilimlerini bu topraklara getirmesiyle birlikte yad edilir. bu kadar yokluk arasında o atılımların değeri büyük ama alman hocanın asıl değiştirdikleri 105 x 68 içerisinde olup bitenler. derwall'in önderliğinde o zamanlar tekniğe dayanan, fiziksel temastan kaçınan, taktik disiplinden yoksun ve temposu sokak futbolunda hallice oynanan ülke futboluna başka bir alternatif sunulmuştu. yeteneğin üzerine tohumları atılan fiziksellik, taktik disiplin, tempo ve savunma eşliğinde tam tersi bir alternatif.
takip eden yıllarda seçilen teknik adamlar da çoğunlukla bu yeni tarzı sürdürecek ve birkaç istisna hariç almanya'da bu işi öğrenen isimlerdi. almanya milli takımı'nda sepp herberger - helmut schön - jupp derwall ile süregelen usta çırak ilişkisi; galatasaray'a derwall - denizli, feldkamp - hollmann, sepp piontek - fatih terim geçişleriye sağlandı. gelen her yeni teknik direktör derwall'in mirasına yeni eklemelerde bulundu. denizli hücum çeşitliliği, feldkamp tempo, fatih terim hücum pres, lucescu ise taktik zeka ekleyerek galatasaray'ı en üst noktaya taşıdılar. barcelona'nın la masia'da yaptığı kadar profesyonelce olmasa dahi florya'daki altyapıda üst yapıyla benzeştirilmeye çalışıldı ve oradan gelen genç oyuncular ya da adı sanı duyulmamış gurbetçiler pek fazla sırıtmadan bu dişliye birer parça olabildiler. galatasaray'ın 1984 - 2002 yılları arasındaki dominasyonunun arka planı buydu.
galatasaray romantiklerinin bu sezonun başında yapılan rijkaard, neeskens ve jan derks hamlelerini karşılama biçimine bu açıdan bakmazsanız, sezon başındaki heyecanı anlamak imkansızlaşır. çoğu açıdan abartılı bulsam da; forumlarda edilen sabır yeminlerinin, bloglarda yapılan total güzellemelerin altında yatan duyguyu bir taraftar olarak anlayabiliyorum. bunu anlamadan yapılacak yorumlar sakil kalır.
adnan polat'ın senaryosunu yazdığı ,rijkaard'ın yönetmen koltuğunda olduğu filmin milenyum versiyonunun ne kadar gerekli olduğu ise bambaşka bir soru. zira benimsenmesi istenen ve barcelona ile arsenal'in başını çektiği bu yeni tarz, galatasaray'ın 20 yıllık mirasını yıkmak demek. 20 senedir oyuna rakibin yarı sahasından, oynatmayarak başlamaya alışmış sert bir ekol için; oyunu kendi ceza sahasının önünden bütün sahayı pas, zeka ve teknik ile ilmek ilmek örerek oynamak arasında büyük bir uçurum var. o uçurumun daha 1. adımda geçileceğini düşünenler için galatasaray'ın şu anki konumu elbette sürpriz. benim için değil.
galatasaray'ın ne ortasahadaki ne de neill gelene dek savunmadaki oyuncularının pas kalitesi ve teknik kapasitesi bu oyun için uygun değildi. sabri dışında da istenen oyuna ayak uyduracak bir kanat beki de yoktu takımda. baros'un sakatlanması, elano transferinin arda'yı mevkisinden etmesi, yine arda'nın yoğun magazin gündemiyle konsantrasyonunun kaybolması, devre arası transferleriyle birlikte takımın en kuvvetli sac ayağı olan hücumdaki uyum ve performansın düşmesiyle rijkaard'ın takımı sezonun sonundaki virajı alamadı. kamyon devrildi.
sezon başındaki muazzam başlangıcı bu açıdan çok değerli buluyordum. o puanlar; alttaki takımların can, üsttekilerin hedef kaygılarıyla oyunu sertleştireceği ve zeminlerin bozulmaya başlayacağı ligin 2. yarısında galatasaray için çok büyük kredi ve avantaj demekti ama bizde filmin başı ve ortasından ziyade sonu hatırlanıyor.
galatasaray sezona beşiktaş gibi kötü başlayıp arkasını iyi getirseydi, yeni ekolün gelişiminin farkında olunacak ve bugün galatasaray camiasının rijkaard'a olan inancı perçinlenmiş olacaktı. en azından sabır gösterilecekti. firesiz yapılan sezon başlangıcı açık bir beklenti patlamasına yol açtı ve şu an o beklentinin yol açtığı hayalkırıklığının yarası büyük.
rijkaard'ın sezon içerisinde hesap edemediği çok parametre oldu. adnan polat'ın hesap edemediğiyse galatasaray'ın konumunun derwall'in geldiği günden çok farklı oluşuydu. 11 yıl şampiyon olamamış, ezeli rakibi fenerbahçe'nin yarısı kadar (6) şampiyonluğu olan bir kulübü derwall'e emanet edip tarz yarat demekle; avrupa'yı kültür edinmiş, kupa kazanmış, kendisini avrupa'daki en nadide türk markalarından biri olarak gören ve yerel ligdeki farkı kapatıp en fazla şampiyon olan iki takımdan biri olan galatasaray'ı rijkaard'a emanet edip tarz yarat demek kuşkusuz çok farklı. üstelik galatasaray'ın bir önceki sezondan alması gereken bir skibbe dersi de var. pasaportunda alman yazmasına rağmen, oyuna bakışı rijkaard'dan çok da farklı değildi skibbe'nin. türkiye'de faaliyet gösteren hedef kulüpler arasında, konum itibariyle trabzonspor haricinde bu türden bir ekol denemesi yapacak kulüp yok. maalesef...
adnan polat'ın elinde şimdi çöpe giden 20 yıllık bir ekol, onu çöpten çıkarsa da çıkarmasa da ciddi takviye gerektiren güdük bir kadro, kısıtlı bir ekonomi ve sabırsız bir camia var. rijkaard kararının ne olacağı bu açıdan çok mühim. yapacağı en doğru iş bana kalırsa başladığı işi bitirmeye çalışmasıdır. bu kez kolayına kaçmadan, teknik direktör değiştirmeden, sorumluluk alarak ve ipleri rijkaard'a bırakarak.
---
alıntı ---