saf kötülükle nasıl başa çıkarsınız?
yahudi asıllı alman bir filozof -ve sosyolog- olan theodor adorno kötülüğün sadece ve sadece savunmasız olana yapılabileceğini savunur. annabelle ile conjuring başta olmak üzere son yıllarda birtakım korku filmlerinin kitaplarını kaleme almış olan ed ve lorraine warren çiftinin hanımefendisi lorraine ise kötülüğün yalnızca cesaret ile zaptedilebileceğini, bu yapılabilse bile kötülük realitesinin her daim orada bir şekilde var olacağını ifade eder.
edebi ve ilgi alanı dışında bir giriş olduğunun farkındayım lakin temayı pekiştirmek açısından bu tip bir girizgahın entry'nin akışına yakışacağını düşündüm ve yine sordum: salt kötülükle nasıl başa çıkılır?
9-10 yaşlarımdayken bir gün sokakta yaşıtlarımla koşturuyorum. karşı apartmanımızın en alt katında babaannesiyle beraber yaşayan bir arkadaşım vardı, adı mustafa. akşam ezanının okunayazdığı bir akşamüzeri genişçe ve uzunca bir sokakta koştururken 9-10 yaşlarındaki bir çocuğun içindeki karanlık taraf birden parlayıverdi ve dört nala koşan mustafa'ya bile isteye çelme taktı. çelmeye takılan mustafa o hızla beraber elbette ki yere düştü ve çakıl taşı dolu olan zeminde 1 metre kadar sürüklendi. mustafa'nın sağ gözünün hemen altında, elmacık kemiğinin olduğu bölgede, deride açılma oldu. attığı kazığın, yaptığı kötülüğün o biçim farkında olan 9-10 yaşlarındaki o çocuk korkudan dolayı evine doğru koşmaya başladı. koşarken bir gözü de arkadaydı, yediği bokun farkındaydı lakin panik ağır basmıştı. evine gittiğinde hem korkudan hem de üzüntüden hüngür hüngür ağlamıştı 9-10 yaşlarındaki o çocuk. neyse ki mustafa'nın ne gözünde herhangi bir problem vardı ne de yüzünde. yıllar sonra sadece mercimek tanesi büyüklüğünde kadar dahi olmayan bir güneş yanığı lekesi benzeri bir leke yer edinmişti mustafa'nın elmacık kemiğinin yakınlarında. aradan yıllar geçti; mustafa başka eve taşındı, liseler kazanıldı, liseler bitirildi falan derken mustafa'yla o 9-10 yaşlarındaki çocuk üniversitede ev arkadaşı oldu, epey de iyi arkadaş oldu bu ikili. lakin 9-10 yaşlarındaki o çocuk mustafa'nın gözünün altındaki lekeyi her gördüğünde zamanında yaptığı saf kötülüğün vicdan azabını çekti, hiçbir zaman dillendirmedi bunu ama hep hissetti.
saf kötülükle nasıl başa çıkarsınız? 9-10 yaşlarındaki o çocuğun kendi içinde muhtemelen ölene kadar yapacağı vicdan muhakemesi bir tür kötülükle başa çıkma metodu mudur mesela? olası karanlıklardan kendini alıkoyma fikri midir bu tip bir içsel savaş? bana kalırsa bu bir yöntem, tecrübeyle sabit. insanın kendi iç dünyasında yaptığı muhakeme gibisi yok, kişisel gelişimin bir numaralı özü olsa gerek.
uzattım affola, ilgi alanımıza keskin bir geçiş yapayım.
galatasaray olarak tarih boyunca hiç olmadığımız kadar yoğun bir kavga halindeyiz saf kötülükle. paranın hükümdarlığında, tamahkâr kötülerin oyununda doğru kalarak, dürüst kalarak bu oyunu kazanabilmeyi umuyoruz. cumhuriyet sınırları içerisinde adalet, hak ve hukuk gibi kavramların içlerinin tamamen ama tamamen boşaltıldığı trajikomik bir sahnede biz yine de adaletten, haktan ve hukuktan bir şeyler bekliyoruz. belki çok safız, belki çok iyimseriz, belki de "
batıya açılan pencere"liğimizden mütevellit olmamamız gerektiği kadar ümitvarız, bilemiyorum; ancak şundan eminim ki, bu zamana kadar hep en tepede yer alabildiysek bu bir yerde saf kötüye karşı gelebilmişliğimizdendir.
ali'ler, ahmet'ler, emre'ler, hasan'lar, nihat'lar, serdar'lar, servet'ler...
realiteyi çıkar uğruna manipüle etmek demek, paranın ön ayak olduğu riyakarlık bataklığında insanın fikrini, ruhunu, özünü satılığa çıkarmış olduğu anlamını taşır.
çocukken bildiğimiz kötülük şirinler köyünü gözüne kestiren gargamel'den ibaretti. seneler geçtiğinde ise biz kötülüğün saf halini
galatasaray'ın karşısında bulduk, hem de bir o kadar organize ve bir o kadar profesyonel.
mevcut siyasi konjönktürde ve bu faal siyasi yapının sporu komple kararttığı, zehirlediği bir pespayelik ortamında
galatasaray yönetiminden yegâne beklentim duruşlarını bozmamaları. yeterli mi? kesinlikle hayır; ama bırakalım saf kötülükle, kirli emellerle tarihlerine pislik üstüne pislik bulaştıran, çamurun her türlüsüne bulanmış olan geçmişlerini günden güne daha da mide bulandırıcı bir görüntüye bürüyenlerin metotlarına biz yönelmeyelim.
galatasaray'ı farklı kılan taraf
fikri hür vicdanı hürlüktür, bizim saf kötülükle başa çıkma aracımız budur.
biz fenerbahçe'yle, fenerbahçe medyasıyla, birtakım siyasi odakların spordaki uzantılarıyla uğraşmıyoruz; biz saf kötülükle uğraşıyoruz.
vesselam.