• 355
    eskiden, yani 10 yıl kadar öncesi, kafamı yastığa koyduğumda düşündüğüm çok az şey vardı. o zamanlar daha çocuk olduğumuzdan hayata dair bir amaç veya kaygımız yoktu, dolayısıyla "hagi benim lan!!" diyerek top peşinde koşulan yorucu saatlerden sonra eve girilir ve akşam erken yatılırdı... diyemem yatılmazdı çünkü 21:45 beklenirdi. belki biraz da bilinçsizce, babadan oğula geçmiş bu sarı kırmızı sevginin madden yansıması olan galatasaray futbol takımı'nın avrupa maçlarını bir çocuk olmama rağmen geç saatlere kadar izlemiş, akabinde yapılan yorumları da çoğu zaman takip etmişimdir. işte o günlerden bahsediyorum...

    kafamı yastığa koyduğumda her zaman beni mutlu eden şeyleri düşünürüm. doksanların sonunda hayata dair en ufak bir fikri olmayan bir çocuğu mutlu eden kaç şey vardı ki? belki bir bisiklete sahip olmak veya karnenin hepsinin pekiyi olması vs. bunlar hep maddi şeylerdi sanki ama, geçiciydi. bisiklete bir gün bilemedin bir hafta binince sıkılır bi kenara atardım. karnem zaten hep iyiydi, ekstra bir şey yapmadığımdan bana mutluluk vermiyordu. sanki içimdeki boşluğu daha anlamlı bir şekilde dolduracak bir sevgiye ihtiyacım vardı.

    babamla bir kaç kez maça gitmiştim o yıllara kadar ama hala galatasaray hakkında beni tatmin eden bir bilgim yoktu. aile bireyleri toplanınca sürekli bu konuları konuşur dururdu ama anlamazdım. sonra o günler geldi, babamın her devre arasında sigaraların birini yakıp ötekini söndürdüğü maçlara sahne olan günler. 21:45'te, gecenin bi köründe, bir müzik başlardı ve sonra gri ağırlıklı bir ekran.. devamında galatasaray'ın avrupa maçları. kâh bütün bina sallanırdı gol atınca, kâh babamın ağzından bi kaç küfür kaçardı gol yiyince. sonra uyumak için yatağa yattığımda o gece izlediğim maçı düşünürdüm. başka işim yoktu ki.. sabah kalkıp okula gidecek ve yorumculardan duyduğum bi kaç şekilli sözle arkadaşlarıma hava atacaktım. ben galatasaraylıydım, onlar değillerdi ve dinleyeceklerdi. bir çocuğun, arkadaşlarının önünde onu yücelten bir şeyi sevmemesi mümkün mü? işte bu yüzden o zamanlar galatasaray sevgisi beni mutlu eden hatta bana statü kazandıran bir sevgiydi ve hala da öyle.

    yıllar ilerledi. belki hala aranızda en küçüklerden biriyim ama yıllar sonra yine başımı yastığa koyduğumda galatasaray'ı düşünüyorum artık. hem de hayata dair bir sürü sorunum, ulaşılması gereken bir çok amacım varken. takımımı seviyorum, beni insanların içinde önemsenen bir konuma yükselttiği, bana anlam yüklediği için.
  • 356
    şu sıralar bütün takımların cadı kazanı kaynadığını düşünürsek, yönetim - futbolcu - taraftar üçlüsüyle mükemmel bir uyum, huzur ve kendinden emin şekilde yolunda ilerleyen çok iyi işlere imza atacak takımımdır canımdır aşkımdır. (u: kimin kimlerden aldığı belli olmayan! garantilerin sonucunda 3 yıl üst üste şampiyon ütopiklerine rağmen)
  • 357
    çok sevdiğiniz takımızı -deyim yerindeyse- elinizden alsalar, ona ulaşamazsanız neler hissederdiniz? bu takımınız 3-3'lük manu zaferini, 4 sene üst üste şampiyonluğu, suyun karşı tarafında olmayan kupaları kazandırmıştır. yeri geldiğinde hepimiz en ağır biçimde eleştirmişizdir yönetimi, futbolcuyu, pazarlama aş'sini, malzemecisini, sağlık ekibini vs.vs. ama gün geldiğinde zorunlu olarak uzaklaşıyorsanız takımınızdan size yaşattığı acı hatıraları değil, mutlu hatıraları aklınıza getiriyorsunuz. ali sami yen'de arkadaşlarınızla çılgınlar gibi omuz omuza tezahüratını yaptığınız aklınıza gelir, sokaktaki muhabbetlerinizi düşünürken aniden dilinize orjindeki köftenin tadı gelir. o köfteyi yemek istersiniz ama askerde olduğunuz aklınızdan çıkmıştır. hele hele komutanların maç izlediğini bilirseniz küfürlü cümleleri kullanmaya başlarsınız. 12 nisan 2009 galatasaray fenerbahce macinın ~60 dakikasını izlerseniz kendinizi şanslı hissedersiniz. futbolculuk yaşamı boyunca hayranı olduğunuz galatasaraylının** sadece bir maçını izlemiş olmanıza üzülürsünüz. herhangi bir gazeteye ulaşamazsanız 3-4 gün boyunca o hafta oynanan maçtan haberiniz olmayabilir.

    bu özlemi yaşadıktan sonra izne geldiğinizde ve statta maça gittiğinizde sudan çıkmış balık gibi hissederseniz kendinizi. ama takımınız size "hoş geldin monarch dercesine beşiktaş'a 3 tane koyar gönderir, ardından yunanistan deplasmanında ve kasımpaşa maçında da tarife değişmez. mutlusunuzdur. ama bu mutluluk skordan değildir, sarı-kırmızı renkleri görmenin mutluluğudur.

    sevgili sözlük yazarları;
    uzak kalmak istemediğiniz takımınızdan mecburen ayrı kaldığınızı düşünün. beni ve benim gibi maçlara giden, takımını canı gönülden destekleyenlerin yaşadığı bu özlemi yaşamanızı çoooooookkkkkkkk isterim. çünkü kaybettiğimiz bir maçtan sonra ona buna bok atmanın gereksiz olduğunu anlıyorsunuz. armanın değerini ayrı kalınca çok iyi fark ediyorsunuz ve kendinizi boş bir kağıda nevizade geceleri tezahüratını karalarken buluyorsunuz.

    (bkz: birinci nesil asker yazar)
    (bkz: monarch)
  • 360
    104. yıl kuruluş yıl dönümü programı belli olmuştur :

    16 ekim cuma
    15.00 - ali sami yen bey'in kabrinin ziyaret edilmesi (feriköy mezarlığı)

    17 ekim cumartesi
    10.45 - galatasaray lisesi'nde toplanılması
    11.00 - atatürk anıtı'na çelenk konması ve saygı duruşu
    11.15 - tevfik fikret salonu'nda toplanılması
    - hoşgeldiniz konuşması
    - saygı duruşu ve istilkal marşı
    - galatasaray marşı
    - kulüp başkanı konuşması
    - en kıdemli üyenin yaş kütüğüne 104. yıl plaketi çakması
    - 50 yıllık divan üyelerine berat ve madalya verilmesi
    - kazanılan ödül ve kupaların tanıtımı
    - kazanılan ödül ve kupaların müzeye teslimi
    - galatasaray pilavı
    - müzeye ziyaret
  • 362
    sabah uyandiginizda, aksam yatmadan once, televizyon izleyince, kitap okuyunca, gulunce, aglayinca, her an aklinizda olandir. ders çalismak için oturursunuz masaya ama bir turlu konsantre olamazsiniz bir kaç saat sonra oynanacak maç yuzunden. sonra sozluge uye olasiniz gelir. kayit olursunuz, "aaa ne kolaymis lan" dersiniz. aklinizdan hiç çikmayan bu sey için yazmaya karar verirsiniz ama ortaya "sevgili gunluk" tadinda birseyler çikar. takmassiniz kafaya, zira galatasaray sizin her gununuzde yer alan bir duygudur. her zaman hissedersiniz onu. ne olmus, ne bitmis bilmek istersiniz. saplanti dersiniz, ask dersiniz, delilik dersiniz. ya da diyemezsiniz. ne oldugunu soylemek zordur. tek bildiginiz onu delicesine sevdiginizdir. o kadar seviyorsunuzdur ki tanimlamak imkansiza yakindir. "futbol sadece bir spor, neden bu kadar takiyosun ki yeaa" diyenlere "hadi lan oradan" demek istersiniz. galatasaray ask'tir.

    (bkz: dagilin uleyn)
  • 363
    ailem dışında vazgeçilmezim her şeyim.on üç sene boyunca şampiyon olamadığımız dönemde küçük aklımı bilinmez bir güç ile sarıp kendine çeken,namağlup sezon bitirip averajla şampiyon olamadığımız zaman küçük bir çocuğa başarının ne olduğunu öğreten yaşadığı başarılarla insanı mutluluktan ağlatan, renginden,taraftarına,kültüründen,başarılarına kadar her şeyi bir başka olan klübüm,bir tanem.
  • 367
    12 ya$inda bir cocuk. 1989 yili. evlerindeki siyah beyaz televizyon yuzunden galatasaray'in monaco macina kadar olan tum maclarini siyah-beyaz olarak izlemi$tir. tutmak uzere oldugu takimin renklerinden bihaber, bilincsizdir. ama 15 mart gecesi abisinin elinden tutup, 2 kilometre mesafeyi yuruyerek, akrabalarinin renkli televizyonunda mac izlemeye giden bir cocuktur bu. cekine cekine, sikila sikila gittikleri evde mac ba$layana kadar kafasindan binbir turlu du$unce gecer. "neden evde izlemiyoruz?", "ne guzel, televizyon renkliymi$, bizde neden yok" gibi masum du$unceler. ve i$te o tarihi gecede, mac ba$lar ba$lamaz galatasaray takiminin esas forma renklerini gorur. sari ve kirmizi. aman allahim ne kadar guzel bir ton, ne kadar harika bir uyumdur bu. ici kipir kipir, gozleri i$il i$il olur. "i$te" der, "bu benim takimim. galatasaray"

    ve 90 dakika sonunda takiminin futboluna, renklerine, prekazi'nin mukemmel golune, hele o simovic adli kalecinin mavi gomlegine hayran olur, abisinin agladigini farkeder ve o da aglar. mac biti$i soyunma odasindaki sevinc gosterilerine tanik olur. simovic'in ayaklarindaki terlikleri hic ama hic unutmaz. babasina, galatasaray'in renklerine bayildigini, renkli tv istedigini soyler. baba borc harc gereken parayi bulur. ama oglunu asla uzmez.

    o unutulmaz geceden bu gune yillar gecer, ama o cocugun icindeki galatasaray sevgisi zerre eksilmez. 2000 yilinin mayis ayinda, popescu adli futbolcu son penaltiyi atacaktir. bahsi gecen cocugun ici yine kipir kipirdir. cunku popescunun ayaginda terlik oldugunu gorur. penaltiyi frikik olarak hayal eder. gol olur. gozlerinden ya$lar gelir. o bugulu, sulu gozler icin renkler hep aynidir.

    sari ve kirmizi
  • 370
    hayatımın takımı. kimileri için ise korku kaynağı, bunu dün öğrendim. eskişehir ile berabere kaldık diye yemediğim laf kalmadı arkadaşlarımdan. ha bu küçüklük mü bizim için? tabiki hayır. daha da korku saldığımızın bir göstergesi. hatta kimlerin korkup korkmadığını da öğrendim galatasaray'dan. tek gerçeğimizdir kendisi. yayla kupası değil, uefa ve süper kupayı almış bu takım arkadaş, hala daha neyin tantanasını yapar kimileri galatasaray için anlayamıyorum.
  • 371
    basketbolda da gelmiş geçmiş en büyüktür.

    erkek takımı 14 sene üst üste şampiyon olarak yenilmez armada ünvanını almıştır(1940-1954).bu 14 sene boyunca ezeli rakibi fenerbahçeyi her maçta mağlup etmiştir.ayrıca rakibini 105-39'luk skorla yenerek tarihi bir hezimete uğratmıştır.

    bayan takımı 1 avrupa kupası kazanmış,2 tane de final four oynamıştır.üst üste 9 yıl şampiyon olmaları,7 sene maç kaybetmemeleri,üst üste 7 cumburbaşkanlığı,5 türkiye kupası kazanmaları ise ufak! ayrıntılardır.

    bir de engelsiz aslanları vardır ki ne siz sorun ne ben söyleyeyim.tarihin en iyisi.1 tanesi namağlup 2 şampiyonlar ligi şampiyonluğu ve 1 kıtalararası şampiyonluğu(şimdilik) bulunmaktadır.kurulduğundan beri ligde mağlup olmamışlardır.ligdeki şampiyonluk sayısı ise önemsizdir.
  • 375
    yerde su birikintileri vardır, nemlidir hava.. toprak ile suyun buluşmasında çamurlaşmalar başlamıştır ister istemez...
    elde yoktur karşı koymak için bir silahın. ellerini ovarak seni bekleyen tahrik edicilerin vardır karşı kaldırımda. yerler yine pis, yine çamur.
    sabah olsun istemezsin. istemezsin çünkü bu yollarda daha önce de geçtin ve zahmetini biliyorsun. akabinde sıkılıyorsun. bunları düşünürken derinden çekilen birkaç nefes ve uykudasın. camdan, perdenin arkasından odaya yansıyan bir parlaklık ile uyanırsın. gözlerin hafif kısıktır... perdenin altından kafanı çıkarıp dışarıya şöyle bir göz atarsın. şaşırırsın, sevinirsin. güzel bir hissiyat verir insana... bem beyaz, ışıl ışıl, tertemiz bir örtü vardır yerlerde...

    bahsi geçen takım galatasaray'dır. sevenini üzmez, bir çıkış yolu hep vardır. zaten kar kış, yağmur çamur henüz uğramadı bizim yuvamıza.
    yersiz ithamlar hiç yakışmıyor bizlere.. kaldı ki yağmur da olur, çamur da olur. havaların soğukluğunu ensemizde hissedebiliriz. fakat korkmaya lüzum da yoktur. biliyoruz ki o kar yağacak, pisliğin üzeri örtülecek. bahar gelince örtü kalkar, pislik kalmaz. kalıcı değildir yaşanılan aksilikler. galatasaray böyle bir şeydir işte. uzun bir süre örter tüm tarihi. bir bahar gecesi yeniden canlanır...
App Store'dan indirin Google Play'den alın