12 ya$inda bir cocuk. 1989 yili. evlerindeki siyah beyaz televizyon yuzunden
galatasaray'in
monaco macina kadar olan tum maclarini siyah-beyaz olarak izlemi$tir. tutmak uzere oldugu takimin renklerinden bihaber, bilincsizdir. ama 15 mart gecesi abisinin elinden tutup, 2 kilometre mesafeyi yuruyerek, akrabalarinin renkli televizyonunda mac izlemeye giden bir cocuktur bu. cekine cekine, sikila sikila gittikleri evde mac ba$layana kadar kafasindan binbir turlu du$unce gecer. "neden evde izlemiyoruz?", "ne guzel, televizyon renkliymi$, bizde neden yok" gibi masum du$unceler. ve i$te o tarihi gecede, mac ba$lar ba$lamaz galatasaray takiminin esas forma renklerini gorur.
sari ve
kirmizi. aman allahim ne kadar guzel bir ton, ne kadar harika bir uyumdur bu. ici kipir kipir, gozleri i$il i$il olur. "i$te" der, "bu benim takimim.
galatasaray"
ve 90 dakika sonunda takiminin futboluna, renklerine,
prekazi'nin mukemmel golune, hele o
simovic adli kalecinin mavi gomlegine hayran olur, abisinin agladigini farkeder ve o da aglar. mac biti$i soyunma odasindaki sevinc gosterilerine tanik olur. simovic'in ayaklarindaki terlikleri hic ama hic unutmaz. babasina, galatasaray'in renklerine bayildigini, renkli tv istedigini soyler. baba borc harc gereken parayi bulur. ama oglunu asla uzmez.
o unutulmaz geceden bu gune yillar gecer, ama o cocugun icindeki galatasaray sevgisi zerre eksilmez. 2000 yilinin mayis ayinda,
popescu adli futbolcu son penaltiyi atacaktir. bahsi gecen cocugun ici yine kipir kipirdir. cunku popescunun ayaginda terlik oldugunu gorur. penaltiyi frikik olarak hayal eder. gol olur. gozlerinden ya$lar gelir. o bugulu, sulu gozler icin renkler hep aynidir.
sari ve
kirmizi