• 330
    bu yazki transfer hamleleri insana kıyısından köşesinden de olsa moratti dönemini anımsatıyor. estağfurullah, elbette moratti'yla sidik yarıştırmak kimsenin haddi değil, hele hele ffp sonrası... ama yine de uzun zamandır böyle yırtıcı bir transfer dönemi geçirmemişlerdi. tamam, üç sene önce mancini de epey para harcatmıştı ama o zaman dengeleme amacıyla bolca satış (kovacic, hernanes, shaqiri vs.) da yapmışlardı.

    geçelim transferlere. ilk anlaştıkları, ta sezon ortasında hem de, lautaro martinez oldu yanılmıyorsam. kendini izlemişliğim yok ama tribute videolardan ve seyredenlerden nakledildiğine göre kıvrak, teknik bir latino wonderkid imiş. henüz 20 yaşındaki bir oyuncu için istatistikleri fevkalade. lakin bu güney amerika pazarının imanı yoktur. yeni dybala diye alırsın içinden hıyar çıkar. bunun en taze örneklerinden birini gabigol denen sakallı sirk bebeğiyle yakın zamanda kendileri yaşadı zaten. yine de lautaro farklı gibi. icardi'nin de yedeğe ihtiyacı vardı malum. bu çocuk için 23 milyon avro harcadılar.

    şu saatten sonra messi'yi filan almazlarsa bence yaptıkları en büyük iş, bonservissiz de vrij'i kapmaları oldu. şu anki piyasada 35-40'dan aşağı alamazlardı böyle adamı ki pazarlık yaptığın kişi lazio başkanı lotito ise 50 de çekebilir. allah kaza bela vermezse skriniar ile birlikte taş gibi bir tandem oluşturacaklardır. spalletti'nin kafasına üçlü oynatmak eserse bunların yanına miranda'yı da ekleyebilir.

    asamoah'ı almaları benim için sürpriz oldu. hayır, bize gelmediği için değil, ben hiçbir zaman bize gelebileceğini düşünmemiş ve sözlükte de yazmıştım zaten. beni şaşırtan juventus'ta formunu bulup alex sandro'yu kesmeyi başardıktan sonra takımdan ayrılması oldu. tabii ki inter'de bulacağı süre juve'dekinden çok daha fazla olacaktır ki spalletti kendisini tatava yapmadan şak diye sol beke koyar. sakatlanmadan devam edebilirse mükemmel bir fırsat transferi daha.

    roma'nın nainggolan'ı satmasını bekliyordum. adam alenen sigara, alkol içip bunları sosyal medyadan paylaşacak kadar fütursuz bir herif. pallotta-monchi-di francesco üçlüsü bu arızayla uğraşmak istemedi büyük ihtimalle. fiziğiyle oynayan bir oyuncu olduğu düşünüldüğünde şu vakitten sonra (30 yaşında) daha iyiye gitme ihtimali de yok üstelik. bu olayın roma boyutu. inter'e gelince böyle bir box to box'a ihtiyaçları vardı. (spalletti'nin roma'dayken son derece verimli şekilde kullandığını da hatırlayalım.) geliş fiyatının da 24 olduğunu varsayarsak inter açısından da mantıklı hamle. bu arada geliş fiyatı aslında 38 ama inter bu transferi yaparken santon'u ve zaniolo'yu roma'ya verdi. santon'u 9,5'a saydırarak büyük iş başardılar. zaten iş yapmıyordu, dünya kadar para kazandılar heriften. fakat 19'luk zaniolo için 4,5 milyon avronun az olduğunu söyleyenler var. iki senedir primavera şampiyonu olan inter genç takımının yıldızıydı kendisi. giden sadece o da değil gerçi. daha rahat manevra yapabilmek için genç takımdan başka takımlara başka oyuncular da sattılar ve bunlardan iyi de para kaldırdılar. valietti, bettella, odgaard, carraro dörtlüsünden 25 milyon avroya yakın para girdi kasalarına. zaniolo'yu da eklersen 30 milyon avro yapar. adeta geleceklerini sattılar gibi gözüküyor ama zaniolo hariç hepsine geri satın alabilme maddesi koymayı ihmal etmediler.

    son olarak politano. sassuolo'da iki senedir iyiydi, hatta geçen sezon çok çok iyiydi, berardi'nin yokluğunu hissettirmedi ve inter'in sağ kanatta oynayabilecek böyle bir adama ihtiyacı vardı, candreva'yla olmuyordu o iş. solda perisic ve karamoh sıkıntısız zaten.

    şimdi kesinlikle bir sağ bek almaları lazım. bu büyük ihtimalle vrsaljko olacak gibi. belki chelsea'yle vecino-zappacosta takası da yapabilirler ama düşük ihtimal. aslında amaçları ocakta kiraladıkları cancelo'yu almaktı ama juve'yle aşık atamadılar. hatta ronaldo transferi de cancelo alınırken oluşan juventus-mendez sinerjisinin başının altından çıkmış ki inter'liler ne kadar çıldırsa yeridir. hem cancelo'yu kaybediyorsun hem de en nefret ettiğin rakibine ronaldo'nun gelmesine önayak oluyorsun. neyse, sağ bek dışında bordeaux'nun göz bebeği malcom'u almaları da muhtemel ki premier lig takımları şu ana kadar bu çocuğa nasıl salça olmadılar şaşkınım. gerçi tam inter'e gidip cortlayan genç yetenek potansiyeli var ama umarım yanılırım. ve son olarak rafinha. halen bu sevdadan vazgeçmiş değiller ama barça çok para istiyor. sportif direktör ausilio bu inadı kırabilirse inter'in harika bir orta saha rotasyonu olur yalnız.

    bunca transferin yapılmasında birkaç etmen var. birincisi son anda da olsa şampiyonlar ligine katılım hakkını kazanmaları. bunu açmaya gerek yok. ikincisi yukarıda anlattığım satışlarla ffp belasından kurtulmaları. evet, şampiyonlar ligine katılmalarına rağmen temmuz 1'e kadar 45 milyon avroluk satış yapmaları gerekiyordu. yukarıda saydığım gençler ve sürekli icara verdikleri birkaç çarık çürüğün yardımıyla 50 milyonu geçen satış yaptılar: http://gss.gs/7xN.jpg
    ki daha bunun üstüne bize nagatomo'yu sattılar (2,5'a çok iyi aldık bu arada), şimdi de eder'i çin'deki kardeş kulüplerine satmaya uğraşıyorlar. burada da ausilio'nun mahareti söz konusu. beraber çalıştıkları müddetçe sabatini reyiz'den bir şeyler kapmış demek ki. şaka bir yana ocak ayında takım transfer için bas bas bağırırken ffp'den dolayı cancelo, rafinha, lisandro lopez üçlüsünü zar zor kiralayabilmişlerdi. (sabatini'nin nokta atışları sağ olsun cancelo ve rafinha süper uyum sağladı, lisandro lopez'e de gerek kalmadı.) şimdi şampiyonlar ligi + stat ve forma gelirlerindeki muhtemel artış + suning'in çinden ayarladığı sponsorluklar derken çok daha rahat bir inter var. bunların üstüne bir de başarı gelirse ballı ekmek kadayıfı olur.

    ama insan yine de eski günleri özlemiyor değil. şimdi kulüp moratti reyizin olacak, ffp denen zıkkım da olmayacak seyreyle gümbürtüyü. cavani'yle benzema alınmış, lewandowski de yolda olurdu muhtemelen.

    http://gss.gs/pbN.jpg
  • 353
    dün geceki dortmund-inter* maçından sonra aklımda bir maç yazısı yazmak vardı fakat maçın akabinde conte öyle bir basın toplantısı düzenledi ki durumu anlatmaya salt bir maç analizi yetmeyecek. oraya daha sonra geleceğim ama adamın basın toplantısındaki cümlelerinden biri şu: “bu kadrodaki futbolcular deneyimsiz, godin hariç hiçbiri bugüne kadar hiçbir şey kazanmadı!”

    geçen sezon son anda şampiyonlar ligi’ne katılım hakkı kazanan inter, alışılagelmiş cenabetliklerinden biriyle turnuvanın belki de en zor grubuna düştü. barcelona, dortmund ve slavia prag’lı bu gruptan çıkması ilk bakışta pek muhtemel görünmüyordu. hele ki ilk maçta -kağıt üzerinde en kolay görünen maç- kendi evlerinde slavia prag’a karşı beraberliği zar zor kurtarınca herkes ümidini kesmişti. taraftarların büyük çoğunluğu şampiyonlar ligi’ni bırakıp lige odaklanılması gerektiğini düşünürken san siro’da dortmund’u rahat bir şekilde 2-0’la geçmeleri, gruptan çıkma ihtimallerini, çıkamama ihtimallerinin önüne geçirdi. artık tek yapmaları gereken deplasmanda dortmund’dan puan koparmaktı.

    inter’in maça çıkarkan dört eksiği vardı: asamoah, gagliardini, d’amborsio ve alexis sanchez. conte, asamoah’ın yokluğunda sol kanat beke biraghi’yi, sensi’nin yokluğunda sol içte oynattığı gagliardini’nin yokluğunda ise vecino’yu (yedeğin yedeği) ilk 11’e koyarak maça çıktı. maçın ilk yarısı çekingen bir dortmund ve kontrollü bir inter’in mücadelesi şeklinde geçse de önce dortmund defansının büyük hatasında lautaro, sonra brozoviç ve lautaro’nun marifetiyle vecino, inter’in ilk yarıyı 2-0 önde kapatmasını sağladı.

    inter ilk yarıyı 2-0 önde kapatmıştı ama takımın sol tarafı s.o.s veriyordu. biraghi’nin daha kırk küsuruncu saniyede gördüğü aptalca sarı karta sol stoper skriniar’ın son derece lüzumlu şekilde gördüğü sarının eklenmesi, o tarafı dortmund için bir madene çevirecekti. asamoah’ın yokluğunda conte’nin elinde sol kanat bek oynatabileceği kimse olmasa da maçın devre arasında, cumartesi oynanan bologna maçında döktüren sağ kanat bek lazaro oraya alınabilirdi. conte bu değişikliği gerçekleştirmek için dakikaların 66’ya, maçın 2-2’ye gelmesini bekledi. bu değişiklik gerçekleşene kadar da -gerçi lazaro’yu sağa alıp candreva’yı sola kaydırdı ama olsun- dortmund’lu hakimi, inter sol kanadını delik deşik etti. inter sol kanadı; 2011’de gareth bale’i dünya futbol piyasasına bir yıldız olarak kazandıran maicon’lu inter sağ kanadına adeta nazire yapıp hakimi’nin adını dünya aleme duyurmasını sağladı. (elemanı elbette takip edip potansiyelini bilenler vardır ama ben en son bir dortmund maçı izlediğimde kalede jigolo kılıklı weidenfeller vardı.)

    0-2’den 3-2’ye gelen bir maçı sadece bir değişikliğin gecikmesiyle açıklamak yanlış ve eksik olur. zaten inter’in asıl problemi o değildi. peki neydi? juventus’a 2-1 kaybettikleri maç, barcelona’ya 2-1 kaybettikleri maç, sassuolo’yu 4-3 yendikleri maç, brescia’yı 2-1 yendikleri maç… bu maçların hepsinin ortak bir noktası var: ilk yarılarıyla ikinci yarılarındaki inter arasında geceyle gündüz gibi fark olması. bu maçların hemen hepsinin ilk yarılarında rakibi ezen, baskı yemeyen inter; ikinci yarılarında pısırık, arka arkaya iki pas yapamayan ve “koşamayan” bir takıma dönüştü. (juve maçında genel olarak ezildiler gerçi ama sensi’nin erken sakatlığı etkiliydi onda.) dortmund maçı ise bu trendin zirvesi oldu. ilk yarıda dortmund’la başa baş mücadele eden, muhteşem bir kurguyla ikinci golü atan takım, ikinci yarıda o kadar tanınmaz bir haldeydi ki 45-80 arası oyna(yama)dığı futbol, bu sezon bir takımdan izlediğim en kötü maç sekansıydı. lukaku’nun teknik, lautaro’nun fiziksel noksanlıkları sebebiyle ileride target man’lik yapamamalarının bunda etkisi büyük olsa da inter’in metronomu brozoviç’in yorgunluktan neredeyse dizleri üzerinde koşması bu facianın en büyük müsebbibiydi. kendi attıkları 2. golü ne kadar mükemmel hazırladıysa yedikleri 2. golde de günahın çoğu ondaydı.

    inter şu ana kadar 11’i lig, 4’ü şampiyonlar ligi maçı olmak üzere toplamda 15 maç oynamış. kaleci handanovic bu maçların hepsinde 90 dakika oynamış ki hadi o kaleci. fakat şu istatistikler ilginç:

    skriniar: 15 maçın 15’inde de 90 dakika oynamış. (toplam: 1.350 dk)

    brozoviç: 15 maçın 14’ünde 90, slavia maçında 71 dakika oynamış (toplam: 1.331 dk)

    barella: 15 maçın 9’unda 90 dakika oynamış. (toplam: 1.025 dk)

    lukaku: 15 maçın 8’inde 90 dakika oynamış, şl’de 1 maç kaçırmış. (toplam: 1.123 dk)

    lautaro martinez: copa america’dan geç döndüğü için 5 maçta 90 dakika oynamış. (toplam: 1.069)

    şimdi bakmaya üşeniyorum ama bu adamların hepsi milli takımlarında da 11 oynayan futbolcular. eylülden bu yana 4 defa da milli maç yaptılar. serie a’nın 26 ağustos’ta başladığını düşünürsek 70 günde 19 maç görmüşler. bu da neredeyse 3-4 günde bir maç yapar ki artık bu terazi bu sıkleti çekmiyor.

    takımın hocası conte, kondisyoneri pintus olmasa; conte’nin antrenmanlarda futbolcuları ağlatıp kusturacak kadar gaddar olduğunu bilmesem yazın yeteri kadar kondisyon yüklemesi yapılmamış diyebilirim ama futbolcular artık gerçekten tükenmiş vaziyette. san siro’da 2-2 biten parma maçından sonra conte “biraz tedirginim çünkü çocuklar bu şekilde oynamaya daha ne kadar devam edebilir emin değilim, 3 günde bir maç yapıyoruz ve neredeyse hep aynı oyuncular oynuyor. fiziksel ve mental olarak tükeniyorlar. bu da sakatlık riskini artırıyor.” diye konuşarak perşembenin gelişini çarşambadan haber vermişti.

    dünkü maçtan sonraysa bu kadar kibar değildi elbette. futbolcuları ve bilhassa yönetimi itin tenazül uzvunda derin bir yolculuğa çıkardı. en başta bir kuplesini verdiğim sözlerinin tamamını çevireyim: “hem serie a hem de şampiyonlar ligi için kısıtlı bir kadroyla mücadele ediyoruz. kısıtlıdan kastım hem sayıca hem de kalite olarak eksiğiz. bazı oyuncular sürekli sahada olmak zorunda; öfkeliyim çünkü bu, tüm iyi işleri baltalıyor. kulüpten bir şey istediğim yok. elimizdeki oyuncular bunlar ve biz mücadeleye bunlarla atıldık. kulüp gereken değerlendirmeleri yapıyordur ama tek söylemek istediğim sezon planlanması yazın iyi yapılmadı. üç oyuncumuz sakat ve bu yüzden acil durum ilan ediyoruz. halbuki diğer kulüpler için üç tane sakat oyuncu hiçbir şey ifade etmez, bize ediyor. öyle bir oyuncu grubumuz var ki, godin hariç aralarında bir şeyler kazanmış hiç kimse yok. bu da zorlukların üstesinden gelmeyi imkansızlaştırıyor. tecrübeye ihtiyacımız var. öyle durumlarda kime başvurabilirim ki?.. cagliari’den alınan barella’ya mı yoksa sassuolo’dan gelen sensi’ye mi? sahada her şeylerini verdikleri için oyuncularıma elbette müteşekkirim ve onlardan herkesin kaldıramayacağı şeyler istediğimin de farkındayım. şu an puan tablosundaki durumumuzun, sorunları örtbas etmesine izin veremeyiz.”

    yukarıdaki açıklamayı sport mediaset’e yaptı. sky sport’a yaptığı açıklama ise şöyleydi: “barcelona’da yaşadığımız olay tekerrür etti ama bu daha kötüydü çünkü 2-0’dan maçı verdik. ikinci yarıyla ilgili yorum bile yapmak istemiyorum. umarım bu maç gerekli yerlere görmeleri gereken şeyleri göstermiştir. oyuncularım ellerinden geleni yapıyorlar ve onlara teşekkür ediyorum. bundan daha fazlasını vermeleri mümkün değil. bu durum beni kızdırıyor ve umarım oyuncularımı da kızdırır. çalışmaktan başka bir şey yapamayız ve zaten yaptığımız da o. aynı şeyleri tekrar tekrar söylemekten sıkıldım. keşke benim yerime bir yönetici gelse ve o konuşsa. ocakmış, şubatmış umrumda değil. bu sezonu çok ama çok daha iyi planlamalıydık. formda olduğumuzda her takımı sıkıntıya sokabileceğimizi kanıtladık ama durmadan oynattığımız oyuncularımız var. aynı şeyleri söylemekten bıktım. büyük hatalar yapıldı. serie a ve şampiyonlar ligi’ni sürekli sınırları zorlayarak oynayamazsınız. biz inter’iz ve… konuşmaya devam edersem yeni tartışmalara sebep olacağım, o yüzden susuyorum. gerçekten kızgınım çünkü artık limitlerimizin sonunda dolaşıyoruz.”

    conte’nin juve’de kaybettiği, elendiği şampiyonlar ligi maçlarından sonra yaptığı açıklamalara vakıf olanlar için maç sonu toz pembe bir tablo çizmeyeceği aşikardı. 2013’te bayern’ elendikleri maçtan sonra “kova ve kürekle gökdelen inşa edilmez…”, 2014 mayıs’ında şampiyonlar ligi’nden beklentisi sorulduğunda “100 avroluk bir restorana 10 avroyla giremezsiniz.” diyen; istediği transferler yapıl(a)madığı için yazın hazırlık kampının ortasında istifayı basarak juventus’u dımdızlak bırakıp giden birisi sonuçta… chelsea’deyken -çok yakinen takip etmesem de- transferlerden dolayı yönetimle yaşadığı sıkıntılar ve basın toplantılarında attığı taşlar da işin cabası… fakat şu yukarıdaki açıklamalar kendisi için bile fazla marjinal oldu. gecenin bir köründe bana “oha!” nidaları attırmayı başardı.

    açıklamalarını biraz irdeleyelim. yönetimi “becerememekle” suçladığı planlamalardan kastı, yapılamayan transferler. conte taktığına takan bir adam. juve’deyken önce fiorentina’da sonra chelsea’de oynayan cuadrado’yu deliler gibi istemiş, hatta bu transferin gerçekleştirilememesi istifasındaki en büyük etmen olmuştu. inter’le sözleşme imzaladıktan sonra da kafayı lukaku’ya taktı. para gibi bir derdi olmayan ve dybala’nın gitmek istememesiyle ikamesini de bulamayan manchester united, lukaku’yu göndermek istemiyor ve çok yüksek bir bonservis bedeli çekiyordu. olay uzadı, uzadı, uzadı… lukaku’nun antrenmanlara çıkmama restiyle united oyuncuyu satmaya zar zor yanaştı ama bu süreçte yönetimle conte arasında ipler gerildi. yönetim, yönetim deyip duruyoruz; kulübün ceo’su marotta’dan bahsediyorum. marotta, conte’yi juve’den tanıdığı ve ne kadar aksi olduğunu da bildiği için hep alttan aldı ve “hoca haklı.” modunda takıldı ama söylentilere göre yazın conte’yi bir kenara çekip lukaku konusunda daha fazla konuşmaması gerektiğini çıtlatmış. velhasıl yönetim tüm şartları zorlayarak (unutmamak gerek ki inter’in ffp anlaşması daha bu yaz bitti.) ve kulüp transfer rekorunu kırarak lukaku’yu conte’ye hediye etti.

    peki olay bitti mi? hayır. conte’nin 3-5-2’sinin forvet hattında bir tane target man yani topu tutabilen, hava topu indirip oyun kurabilen santrfor elzemdir. bknz: llorente, graziano pelle, giroud, costa… conte, lukaku’yu bu role uygun olarak düşünse de (ki değilmiş, first-touch’ı felaket) onu yedeklemek için dzeko’yu istedi (ki muhteşem bir target man) ama roma, inter’in önerdiği bonservisi beğenmedi (20m€) ve dzeko’nun maaşına acayip bir zam yaparak boşnak oyuncunun inter’e gitmesini engelledi. zaten bundandır ki son anda sürpriz bir şekilde alexis sanchez kiralandı çünkü o noktada yönetimin alabileceği kimse kalmamıştı piyasada. fakat dzeko nere, alexis sanchez nere? birbiriyle alakasız iki oyuncu…

    conte’nin barella’yı da çok istedi ve kulüp yine rekor bir bedelle barella’yı transfer etti. fakat tahminim şu ki nainggolan ve joao mario’yu takımda istemeyip borja valero’yu da beğenmeyen conte, orta sahaya büyük bir isim daha istedi: vidal, rakitiç, milinkoviç-saviç… fakat inter bu isteklere sensi’yle karşılık verebildi. (gerçi o da sakatlanana kadar takımın en iyisi, en üretkeniydi.) 7 oyuncuya 115 milyon avro para harcayan yönetimi, bir büyük orta saha daha alamadı diye suçlamak biraz insafsızca gelebilir ama conte burada haklı çünkü brozoviç dışında defansif orta saha/regista rolünde oynayacak kimse yok takımda şu an. ki yukarıda istatistiklerini de verdim, hemen hemen her maç 12 km koşup maçın en çok koşan adamı olan, geçen sezonun serie a’da en çok koşan futbolcusu olmuş brozoviç; bir maç hariç -onda da 71 dk oynamış- her maçta 90 dakikayı devirmiş. kendisi sensi’yle birlikte takımın oyun kurabilen tempo ayarlayabilen ikinci oyuncusundan biri ve sensi de haftalardır sakat. conte’ye eleştiri getirilecekse belki san siro’daki görece kolay maçlarda bile brozoviç’i dinlendirmeyip -o rolde borja valero da pekala oynayabilir- oyuncuyu, dibine kadar sıyırmaya çalışması hususunda getirilebilir.

    aslında conte’nin anlamadığı ya da göremediği şu: bu takım şampiyonlar ligi ve ligi bir arada götürmek için kurulmadı. juventus, psg, city gibi takımlar yıllardır yatırım yapmalarına rağmen bu turnuvayı kazanamadılar. inter 7 sezon aradan sonra daha geçen sezon ilk kez katılabildi şampiyonlar ligi’ne. çok değil, daha üç sene önce avrupa ligi’nde hapoel be’er sheva’ya içeride dışarıda yenilen bir takımdı bu takım. bu sezonun hedefi ligde 2. olmak, mümkünse italya kupası’nı kazanmak ve şampiyonlar ligi’nden zevk almak olmalı(ydı). ama conte öyle düşünmüyor. “inter bir turnuvaya sadece katılmış olmak için katılmaz.” diyor. halbuki ligdeki rakibi juventus’un mandzukiç gibi inter kadrosunda yer alsa birçok derde deva olabilecek bir santrforu aylardır kadroya almadığını, emre can gibi yine inter orta sahasına fit uyabilecek bir adamı şampiyonlar ligi esame listesine bile yazdırmadığını, dybala gibi bırak inter’i dünyanın hemen her takımında ilk 11 oynayacak bir yeteneği hor gördüğünü göz ardı ediyor. göz ardı ediyor demeyelim de bu durumdan dolayı yönetimi suçluyor.

    marotta akil adamdır ve conte’yle büyük ihtimalle medya vasıtasıyla atışmayacaktır. conte’nin parma maçı sonrası yaptığı “hep aynı oyuncularla oynamaktan dolayı tedirginim.” açıklamasından sonra “ocakta gereken takviyeleri yapacağımıza herkes emin olabilir.” şeklinde konuşmuştu (conte’nin “ocakmış, şubatmış umrumda değil” sözü buna bir göndermeydi). tahminin rakitiç-vidal ikilisinden biri ve milli maçta sakatlanan alexis sanchez’in durumuna göre bir forvet daha alınır. şayet conte iyice keçileri kaçırıp istifa edip gitmez ise yazın kadro çok daha iyi şekilde güçlendirilecektir çünkü psg büyük olasılıkla icardi’yi alacak (70m€). gabigol (20m€) ve joao mario (18m€) da kulüplerinde iyi oynuyorlar ve onlardan da para gelecektir.

    asıl mesele conte’ye bu durumu anlatıp onu teskin edebilmekte. dortmund’a almanya’da yenildiği için onu kimse eleştirecek değil. sakatlar ve eksikler ortada… yedikleri ikinci golde brozoviç-candreva ikilisinin saçmalamasından, biraghi’nin daha 1. dakika bile dolmadan sarı kart yiyecek kadar geri zekalı olmasından, schulz’un oyuna yeni giren politano’nun ayağını eline verip kalan 20 dakikada 10 kişi oynamalarına sebebiyet vermesinden kendisi sorumlu değil sonuçta ve futbol lineer bir şey değil. hele şampiyonlar ligi’nde… inter’in barcelona maçının ilk yarısındaki mükemmel futbolu ve defanstan topla çıkışları, dortmund’a atılan 2. golden önceki şaheser hazırlanış, ligdeki gidişat vs. onun ne kadar büyük bir hoca ve iyi bir taktisyen olduğunun kanıtı zaten.

    şunları kabul edip kendini biraz salsa görecek ki hem kendi rahat edecek hem de çevresindekiler ama o da böyle nevi şahsına münhasır bir adam işte…
  • 282
    massimo moratti 1995'te satın aldıktan sonra olukla para akıttı kulübe. kendisi italyan petrokimya devi saras group'un sahibi olduğu için pek dokunmamıştır belki ama başkanlığı sürecinde, transferler için cebinden tam 1,5 milyar avro harcadığı hesaplanıyor. kimleri getirmedi ki kulübe?

    aldıktan sonraki ilk birkaç sezonunda yaptığı transferler: paul ince, roberto carlos, javier zanetti, diego simeone, djorkaeff, kanu, zamorano, ronaldo, recoba, west, paulo sousa, ventola, frey, dario simic, silvestre, baggio, pirlo...

    transfer çılgınlığının zirve yaptı 1999 sezonunda gelenler: vieri, seedorf, peruzzi, ivan cordoba, panucci, adrian mutu, blanc... (o sezon 150 milyon avro harcamıştır ki günümüzde bir kulübün sadece bir transfer döneminde 300 milyon avro harcaması gibi bir şey bu.)

    2000 ve sonrası gelenler: robbie keane, farinos, hakan şükür, dalmat, cirillo, toldo, conceicao, kallon, cristiano zannetti, materazzi, adriano leite, emre b., okan, crespo, cannavaro, coco, almeyda, corradi, ümit davala, van der meyde, cruz, stankoviç, killy gonzales, karagounis, pinilla, burdisso, mihajloviç, cambiasso, veron (kiralık), batistuta (kiralık), davids, favalli, samuel, david pizarro, solari, figo, maxwell, julio cesar, ibrahimoviç, vieira, maicon, grosso, dacourt, chivu, david suazo, rivas, quaresma, mancini, muntari...

    şu yukarıda saydıklarımdan materazzi, stankoviç, cambiasso, maicon ve samuel dışındakilerden pek de bir hayır gördüklerini söyleyemeyiz. "adriano iyiydi ama kafa kırıktı, ibra iyiydi ama taraftarla papazdı, figo iyiydi ama çok yaşlıydı..." gibi iyiydi dedikten sonra şerh konulacak isimlerden bahsetmiyorum. şu da enteresandır ki david suazo'ya 15, almeyda'ya 22 milyon avro para ödeyecek kadar dengesiz işer yapan kulübün çükü kalka kalka bize kalkmış: emre b., okan. tabii bu ikilinin karaktersizliği de bunda büyük pay sahibi. ikinci ilginç bir husus daha var. inter'in alıp hakkını veremediği bir kısım oyuncu sonradan başka kulüplerde coşmuş: cannavaro, roberto carlos, seedorf, mutu, pirlo... ya da inter almadan evvel kendi kulüplerinde coşan yıldızlar inter'e geldikten sonra sönmüş: killy gonzales, van der meyde, davids, hakan şükür...

    moratti kulübü aldıktan sonra 98'deki uefa kupasını saymazsak 2000'lerin sonuna kadar yüzü hiç gülmedi. bana o zamanlarda da hep ilginç gelen bir durumdu bu. ilk 11'inden yedek kulübesine kadar muhteşem futbolcularla donalı takım, iş sahada futbol oynamaya gelince adeta ortadan kayboluyordu. ligdeki diğer takımlar güçlü desem inter'in kadrosuna bakınca ağzım yüzüm eğiliyordu. küçük bir örnek vermek gerekirse; inter'den kuyruğuna teneke bağlanarak gönderilen seedorf milan'da iki kez şl kazanmış ve takımın bel kemiği olmuştu. kötü hocalar geldi desem; roy hodgson, marcello lippi, hector cuper gibi adamlar yönetiyordu takımı ki lippi dediğin adam serie a'nın bug'ıdır.

    moratti cenabet cuper'i takımdan kovduktan sonra lazio'da iyi işler çıkaran mancini'yi takımın başına getirdi (2004). sinyor'un ayağı inter'e uğurlu geldi, 1998'ten sonra kulüp müzesi ilk kez bir kupa gördü: italya kupası. takım iyi top oynamıyordu ama kupalar gelmeye devam ediyordu: 2005-2006 sezonun açılışında italya süper kupasını ve sezon sonunda da italya kupasını üst üste ikinci kez kazandılar. lakin dediğim gibi takım iyi top oynamıyordu ve bunun zararını da şl'ye çeyrek finalde veda ederek gördüler. moratti artık kafayı sıyırmış, mancini'yi de takımdan göndermeyi düşünürken imdatlarına calciopoli yetişti. juventus'un şampiyonluğu inter'e verildi ama bu devede kulaktı zira gelecek sezon juventus serie b'ye gidecek, milan'da eksi puanla lige başlayacaktı. yetmedi moratti bir güzellik daha yaptı mancini'ye, batan geminin mallarından ibra ve vieira'yı kadroya kattı. inter artık serie a'da rakipsizdi. 2007 şampiyonluğunu rahat bir şekilde kazandılar ama şl'de sadece gruptan çıkabildiler. ertesi sezon inter gene şampiyondu ama şl'de değişen bir şey yoktu, son 16'da elendiler. moratti artık zıvanadan çıkmıştı ve gözüne kestirdiği biri vardı: special one. mancini'ye kapıyı gösterdikten sonra hemen mourinho'yu getirdi takımın başına. işte bu hamle belki de moratti'nin başkanlığı sürecindeki yegane doğru icraatidir. mou ilk sezonunda inter'e şampiyonluğu getirdi ki zaten o rakipsizlikte bu pek de önemli bir başarı sayılmadı. ikinci sezonunda ise moratti'nin başkanlığı sürecinde pek görmediği bir şey yaptırdı: akıllıca transferler. neydi onlar? genoa'dan diego milito ve motta'yı aldırdı. 30 küsur milyon da para verdirdi bu ikiliye ama diego milito, kariyerinde sadece zaragoza'da sivrilmiş bir santrfor; motta da barça'dayken etliye sütlüye dokunmamış ve artık gözden düşmüş bir orta saha oyuncusuydu. bu iki hamle çok eleştirildi özellikle ama henüz bitmedi mou'nun transferleri. ibra'yı çok isteyen barça, para + etoo teklifinde bulundu inter'e. inter'e yapılan bu teklifte, her ne kadar holosko muamelesi çekilmiş olsa da; ispanya'daki ırkçılıktan kafayı yemiş vaziyette bulunan etoo dünden razıydı bu işe. savunmaya da bayern'den lucio'yu getirildi. lakin son bir hamlesi daha vardı mourinho'nun. yapılanma sürecine giren real, elindeki hollandalıları çıkarmaya çalışıyordu ve wesley de bunlardan biriydi. tabii hemen havada kaptı inter. mou, bu futbolcuları öyle bir monte etti ki ilk 11'e, gerek yaptırdığı transferler gerekse de bunların takıma mükemmel uyum sağlamasıyla, mou'nun kariyerinin zirvesi bence 2009-2010 inter sezonudur. keşke hiç ayrılmasaydı. neyse, o takıma dönersek; kalede uçanı kaçanı tutan julio cesar, sağ bekte benim en beğendiğim futbolculardan maicon, tandemde biri sağ biri sol ayaklı olacak şekilde ayarlanmış lucio ve samuel ikilisi, sol bekte parasının hakkını nihayetinde o sezon verecek olan chivu, dmc rolünde ciğersiz cambiasso -bazen thiago motta- ve yanında büyük kaptan javier zannetti -bazen de stankoviç-, önlerinde bizim portakal, sağ açıkta etoo, sol açıkta bizde sıçan ama o sezon döktürmüş olan pandev, en ileride o sezon terminatöre bağlayan diego milito. o sezon geleni geçeni tokatladı inter: chelsea, barcelona, bayern münih... özellikle san siro'da barça'yı üçledikleri maçta oynadıkları futbol muhteşemdir. "savunma nasıl yapılır, kontraya nasıl kalkılır 101" dersidir. aynı sezon serie a ve italya kupasını da almasıyla üçte üç yapmayı başarmıştı kulüp. moratti en sonunda hayallerine kavuşmuştu ama neşesi de kursağında kaldı. çünkü henüz takım şl'yi kucakladığı gece mou'nun real'e gidişi kesinleşmişti.

    işte bu muhteşem sezondan sonra bir daha dikişi tutturamadı kulüp. adeta mou öncesindeki o kaotik döneme tekrar döndüler ama durum artık farklıydı. iş hayatı iyi gitmeyen moratti kulübe gereken yatırımı yapamıyordu ve yıldız transferi işi kesilmişti. sadece bu da değil; juve calciopoli sonrası yaşadığı dibe vuruşu tamamlamış, doludizgin geliyordu. takımın özellikle savunma hattı çok yaşlıydı ve transfere ihtiyaç vardı ama işler eski haline dönmüş, yapılan transferler genellikle mantara bağlamıştı. bu esnada etoo, sneijder, motta, pandev, julio cesar, maicon, milito, cambiasso gibi demirbaşlar takımdan birer ikişer ayrıldı; zanetti, materazzi, chivu, cordoba, stankoviç emekli oldu.

    moratti işte bu noktada akıllılık yaptı ve berlusconi gibi ayak diretmedi, 2013'te hisselerinin yüzde yetmişini sattı. kulübün çoğunluk hissesi artık eric thohir adındaki bir endonez girişimcideydi ve bunun için 300 milyon paund ödemişti. inter taraftarı bu noktada thohir'in kulübe para akıtacağını düşündü ama nedendir bilinmez gidişat hiç de öyle olmadı. gerçi kulübün büyük ffp sıkıntısı vardı ve bir bakıma yeni patronun elini kolunu bağlıyordu bu.

    hoca konusuna gelince mou sonrası getirilen bir ton antin kuntin adamın ardından 14-15 sezonu ortasında mancini'yi geri getirdiler. o sezon öyle geçti gitti. geçen sezon başı ise allah var transfer için iyi kaynak yarattı yönetim. ellerindeki çöpleri satarak ve kovacic'ten fedakarlık ederek geçmişe nazaran büyükçe bir bütçe sundular mancini'ye. yalnız planlama açısından zayıf bir kadro oluşturuldu. geçen sene ağustosta, ben yazdıktan sonra her ne kadar gelen (perisic, melo, telles) ve gidenler (kovacic, hernanes) olsa da, şu entry'yi girmişim bu durumla alakalı: (bkz: fc internazionale/#1779161)
    sezonun ilk yarısında savunmacıların üstün performansıyla hiç de fena gitmedi inter ama sonradan mancini rotasyonun bokunu çıkardı: (bkz: roberto mancini/#1904338)
    nihayetinde de 4. olarak bitirdiler ligi.

    sezonun bitmesine yakın, çin'de enerji sektöründe boy gösteren* suning grup talip oldu bu kez kulübe. moratti kendisine ait hisselerin tamamını, yani kulübün yüzde 30'unu; thohir ise kulübün yüzde 40'ını sattı. şu an çinliler kulübün yüzde 70'ine, thohir ise yüzde 30'una sahip. moratti'nin hiçbir hükmü kalmadı ama onursal başkan payesine verdiler gene de. ha, bu arada büyük kaptan javier zanetti kulübün ikinci başkanı ki çok doğru bir seçim.

    çinliler de thohir de mancini'yi takımın başında istemiyorlar. bilhassa çinliler'in büyük planları olduğu konuşuluyor. kulüpte son bir haftadır tansiyonlar yüksek. mancini sözleşme uzatma teklifinin gelmemesine (bu sezon bitiyor sözleşmesi) bozulmuş vaziyette. rest üstüne rest çekiyor kulübe. dün thohir'le ve çinli başkanın oğluyla üçlü bir toplantı yapmışlar amerika'da. takımdan ayrılması hiç sürpriz olmaz. taraftarlar bu duruma zaten dünden razı. gerçi onlar da çok yüksekten uçuyor, simeone'yi istiyorlar. daha makul isimleri; leonardo'yu, pellegrini'yi, de boer'u isteyenler de az değil. her an her şey olabilir şu sıralar.

    kadroya gelince bence bir iki takviye yapılması halinde fena değil. serie a'da 2. olabilitesi var, hatta avrupa ligini de alabilir.

    kalede handanoviç var: son derece iyi bir kaleci.
    tandemde miranda-murillo ikilisi: atletik ve sağlam stoperler.
    sağ bekte ansaldi: bu sezon geldi, iyi bir hamle gibi duruyor.
    sol bekte caner: iki üç sezon evvelki topunu oynarsa ne âlâ.
    orta sahada kondogbia: geçen sezon anlaşılmaz bir şekilde pek oynatmadı mancini.
    orta sahada medel-melo ya da transfer: medel ve melo ikilisi burayı götürür gibi ama witsel gibi biri de hiç fena olmaz.
    ofansif orta saha banega: bu sezon inter'in beleşe kapadığı bir diğer isim. çok iyi iş.
    sağ açıkta eder: geçen sezon bir halta benzetemedim ama euro 2016'da yardırdı. yine de kesinlikle bir transfer şart oraya.
    sol açıkta perisiç: takımın en iyilerinden.
    forvette icardi: ben çok da beğenmem kendisini ama sıkıntı durumunda jovetiç de oynayabilir orada.
    yedekten gelebilecek brozoviç: bu çocuğa dikkat.

    eski inter kadrolarının şaşaasından çok ama çok uzakta bir kadro gibi ama yine de son dört beş senedir kurulanlar arasında da en dengeli bu gibi duruyor. tabii eski inter kadrolarının gölgesinde kalması normal; o döneme ait bir şehir efsanesi vardır hani "moratti, oğlunun cm'de oynatıp beğendiği adamları transfer ediyormuş..." diye. ne kadar doğrudur bilinmez ama winning eleven'da, pes 6'da şöyle inter kadroları gören bizleri yukarıdaki kadronun kesmemesi normal:

    https://i.hizliresim.com/pPZRvm.png
  • 173
    bazı sözlük yazarları sayesinde inter'i mancini'nin batırmış olduğunu öğrendik. vay anasını sayın seyirciler. biz öyle hatırlamıyoruz ama gerçekler şöyleymiş: 2009'dan önce inter'le 3 lig şampiyonluğu ve sayısız kupa kazanan mancini değilmiş. 2009'da cililop gibi kadroyu mourinho'ya bırakan kendisi değilmiş. mourinho döneminden sonra kulübe gelip kulübü batıran benitez, gasperini ve stramaccioni gibi teknik adamlar mancini'nin adamlarıymış. mancini ikinci dönemini 4 aydan beri değil aslında 4 yıldan beri yapıyormuş. inter yönetimi ve taraftarı kendisine kurtarıcı gibi davranmamış. aslında onun futbol faciası olduklarına inanıyorlarmış. ne yapak gençler, inanak mı bunlara?

    şimdi de inter taraftarı oldu bu terimistler. inter'in çıkarları için mancini gönderilmeliymiş. 4 ayda zaten hemen bu durumu anlamışlar. vah kıyamam size. merak etmeyin terim gibi paket yapıp göndermezler mancini'yi. muhtaçlar çünkü. inter bok gibi bir takım, kurtarıcısı da belli. he futbol bu, mancini beceremezse seneye bu işi, medenice ayrılır tıpkı galatasaray'da olduğu gibi. çünkü adamdır, ağlayıp zırlamaz, kendi taraftarının arkasından iş çevirmez. zaten bu özellikleri sizi çılgına çeviriyor.
  • 417
    milyarder sahibi takımı 10 sene aradan sonra şampiyon yapan futbolculara büyük saygısızlık göstererek maaş kesintisi talebinde bulunmuş.
    https://twitter.com/.../1391799252716859393

    bir dolar milyarderinin kendi parasından kulübe para aktarmak yerine futbolculardan indirim beklemesi de tam bir aşırı zengin davranışı. çalıştığım şirketin uzun yıllar başaramadığı bir şeyi basarsam ve bu zafer sarhoşluğu anında patronum benden maaş kesintisi talebinde bulunsa ağır küfrederim.

    bunun üzerine futbolcular ne dese haklı.
  • 300
    italya ligi lideri. neden hakkında konuşulmadığını anlayamıyorum. milanüç beş transfer yapınca sayfalarca romantiklik yapıldı, napoligöze hoş gelen futbol oynatıyor diye* bolca övgü aldı. ancak bu adamlar ligin neredeyse yarısına geldiğimiz şu günlerde liderlik koltuğunda ve bu sezon hakkında girilen entry sayısı yalnızca 2.

    şampiyonluk yarışındaki rakipleriyle oynadığı hiçbir maçı kazanamasa da halen birinci olan interbu açıdan galatasaray'la benzerlik gösteriyor. iyi kalecisi, formda golcüsü olması ve beklerinden istediği verimi alamaması da iki takımın diğer ortak noktaları. en güzeli ise ikisinin de geçmişinde wesley sneijder ve felipe melo'nun olması belki de.

    58 yaşındaki spallettiteknik adamlık kariyerinin altın çağında. roma'da juventus'la kıyasıya bir şampiyonluk yarışını yalnızca 4 puan farkla kaybetmişti. ardından yeni bir yapılanma isteyen interantrenör koltuğuna kendisini getirdi. daha önce roma, udineseve zenit'i çalıştırmıştı ama maç başına alınan puan olarak hiç bu kadar iyi seviyede değildi.

    kalede tecrübeli eldiven handanovicyıllardır olduğu gibi bu sene de başarılı. stoperde miranda-skriniarikilisi oldukça dengeli. bekler takımın en zayıf halkası, transfer lazım gibi duruyor. orta sahada bu yaz fiorentina'dan gelen ikili borja valero ve vecino inter'in son 7-8 sezondaki muhtemelen en iyi orta sahasını oluşturuyor. duruma göre bu ikiliye gagliardiniya da brozoviceşlik ediyor.

    forvet hattına gelecek olursak, hemen hemen tüm maçlarda 90 dakika forma giyen üç hücum oyuncusu var inter'in.

    mauro icardi için söylenecek çok şey var. kariyerine sosyal hayatıyla sansasyonel bir başlangıç yapmıştı. yetenekli olduğu aşikardı ama takım arkadaşının* eşiyle yaşadığı ilişki çok konuşuldu. üstünden yıllar geçse de polemikler bitmedi. 22 yaşındayken inter kaptanı oldu. ancak bu sefer de taraftarlarla tartışma yaşadı, karşılıklı küfürler edildi, haberlere göre hem icardi için inter macerası, hem de inter için icardi sayfası sona ermişti. ancak beklenen olmadı ve olaylar yatıştı. bunca sene içinde icardi her geçen yıl daha iyi bir oyuncuya dönüştü. şu anda liderlik koltuğunda oturan takımın en golcü oyuncusu, bu sezon 16 gole imza attı. henüz 24 yaşında ve önünde yaklaşık 10 yıl var. bu yaz arjantin milli takımının kabarık forvet rotasyonunda yer bulup bulamayacağı ise merak konusu.

    hırçın hırvat ivan perisic. yaz transfer döneminde united'a gitti gidecek derken takımda tutmayı başardı inter yönetimi. euro 2016'nın parlayan isimlerindendi. kimi zaman sol kanat kendisine emanetti kimi zaman da bir forvet oyuncusu gibi skora etki ediyordu. geçtiğimiz yılda milli takım karnesi parlak olmasa da inter'e gün geçtikçe alıştı. bu sezonun kilit oyuncularından biri de beklendiği gibi kendisi oldu. 7 gol ve 6 asiste ismini yazdırdı. sözleşmesi de 2022 yılına kadar uzatıldı 28 yaşındaki yıldız oyuncunun.

    antonio candreva göze çarpan lazioyıllarından sonra 22 milyon euro bonservisle takıma katılmıştı. italya milli takımında da forma şansı bulan sağ kanat oyuncusu her ne kadar takımın kilit taşlarından biri olsa da lazio'da çok daha başarılıydı. geçtiğimiz sezonu 8 gol ve 11 asistle tamamlarken takımın iyilerinden biriydi. bu sezon golü yok ama 7 asisti var. iyi gününde durdurmak epey zor, eğer takım şampiyon olacaksa ikinci yarıda performansıyla adından daha çok söz ettirir.
  • 388
    devasa değişimler eşliğinde girilen bir sezonda serie a’da 2’ncilik elde edip italya kupası’nda yarı final ve avrupa ligi’nde final oynayan bir takım herhalde başarılı olarak addedilir ve geleceğe umutla bakılır… ama sevilla’ya kaybedilen final sonrası inter’de öyle olmadı. conte’nin geçen sezonun ilk yarısında, deplasmanda kaybedilen dortmund maçından sonraki çıldırışına bir yenisi eklendi. hatırlayalım, o maçtan sonra “bu takımın kadrosu yetersiz… godin’den başka hayatında bir şeyler kazanmış kimse yok elimde. zor zamanlarda cagliari’den gelen barella veya sassuolo’dan alınan sensi’ye başvuramam…” diyerek dobralıkla patavatsızlık arasındaki o ince çizgide dans etmişti. finalden sonra da “herkes oturup kendi değerlendirmesini yapacak…” açıklamasıyla bayağı bayağı istifa sinyallerini çaktı. hatta di marzio’ya göre yerine allegri’nin gelmesi kesin gibi bir şeydi.

    akabinde başkan zhang’la saatler süren bir toplantı gerçekleştirdi. çoğunluk, o toplantıdan ya istifa ederek ya da kovularak çıkacağını düşünürken “ben buraya uzun soluklu bir proje için geldim.” sözleriyle sanki ortalığı ateşe veren kendi değilmişçesine rahat bir tavırla çıktı. iskalanan bir mevzu var(dı) tabii… inter, conte’yi kovamaz. kulüp binasının tepesinden başkanın kafasına falan işemezse o iş imkansız. bunun altında da onu açık ara italya’nın en çok kazanan hocası yapan 12 milyon avroluk maaşı yatıyor. conte’nin maaşını bırakıp gitmeyeceği de chelsea’ye yaptıklarından sonra gün gibi açıkken bu seçeneği eliyoruz. ayrıca unutmamak lazım ki kulüp halen kovulan spalletti’nin maaşını da (€4,5m) ödüyor.

    şimdi deniyor ki saatler süren o toplantıda conte yönetime iki şeyi kabul ettirmiş… birincisi transferde o ne isterse o olacak, ikincisiyse onu ve takımı baskı altına alabilecek şampiyonluk ya da başka herhangi bir başarım hedefi önüne konulmayacak. ikincisini bilmiyoruz ama ilk isteğini kabul ettirdiği ortada. geçen sezondan beri yana yakıla istediği vidal, milli takımdan beri anlamsız biçimde meftunu olduğu darmian, sol stoper olarak godin’e tercih ettiği kolarov transferleri hep bunun göstergesi… yönetimin aylar öncesinden bitirdiği söylenen kumbulla-tonali ikilisinden vazgeçmesini de buna bağlayanlar var.

    gerçi ben pek de öyle düşünmüyorum. bu yaz yapılan barella ve sensi ödemeleri (€45m) artı bence serie a yaz transfer döneminin en iyi ismi olan hakimi’ye verilen bonservis (€40m) derken az buz bir yükün altına girmedi inter. yedikleri kumbulla ve tonali çalımlarını bir de bu açıdan değerlendirmek lazım, hatta kulusevski’yi de ekleyelim buna.

    gelelim saha içine. inter’in geçen sezon iyi oynadığı maçların hemen hepsinin başrolünde sensi vardı. mesela barcelona deplasmanının ilk yarısında oynadıkları futbol bana göre şaheserdi. ne zamanki sensi sakatlanmaya başladı -halen de iflah olmadı zaten- inter’in oyunu şuna döndü: “şişir topu lukaku’ya…” evet, yarım milyar avroluk takım uzun zamandır sadece lukaku’nın indirdiği, dağıttığı toplarla hücum etmeye çalışan bir takım. sensi gibi akışkan, teknik ve topla kat edebilen bir merkez orta sahalarının olmaması bunda büyük pay sahibi elbette. conte’nin burada yapması gereken formasyonu kendi içinde reforme edip eldeki orta sahalar arasında en teknik isim olan eriksen’i bir şekilde ilk xi’e eklemlemek olmalı ama danimarkalı geldiğinden beri çok kötü oynuyor. conte’nin onun transferini hiç istemediği de düşünülürse bu kötü oyununu fırsat bilip forma vermemesini doğal karşılıyorum ama ortadaki sorun hala orada duruyor işte: “topu lukaku’ya şişir, o bir şeyler yapar…”

    öte yandan sol kanata beke takviye yapılmaması ve oranın ashley young ve o yoksa perisic-kolarov-darmian üçlüsünden birine teslim edilecek olması büyük handikap. şayet oraya da -atıyorum- gosens ayarında biri gelseydi inter, serie a’nın açık ara en iyi kadrosuna sahip olabilirdi. yine de iyi bir kaleciye, çok iyi stoperlere, çok iyi bir orta saha rotasyonuna, nicelik olarak değilse de nitelik olarak çok iyi bir forvet hattına sahipler.

    gel gelelim conte’nin takıntıları bu kadronun hakkını vermesini engelliyor. mesela skriniar. bu adam 2018-2019 sezonunda efsane oynamış ve ligin en iyi stoperi olarak gösterilmeye başlanmıştı. ne zaman ki conte geldi hem skriniar’ın performansı düştü (3’lü savunmaya alışmakta zorlandı) hem de formayı kaptırdı. sonrasında gagliardini. zaten çok kötü oynarken üstüne bir de pandemi sonrası oynanan ve 3-3 biten sassuolo maçında 1 metreden boş kaleye kaçırdığı golle tüy dikti ama anlaşılmaz bir biçimde conte’nin prenslerinden biri.

    https://gss.gs/tsa.jpg

    bu sezonki takıntısıysa belli oldu: vidal. iyi de oynasa kötü de oynasa, yorgunluktan ölmek üzereyken bile vidal’i oynatmaya ant içmiş adeta. geçen sezon da brozoviç üzerinde aynı deneyi uygulamış ve sonu iyi bitmemişti.

    inter’in transferde çok fazla coşmamasında etkili olan hususlardan biri de satamadığı kiralıklarının dönüşüydü. bayern perisic’i almadı, cagliari ise nainggolan’ı al(a)madı. perisic’in geçen sezon gönderilme sebebi 3-5-2 oyuncusu olmamasıydı ama ashley young’un yokluğunda sol kanat bekte bolca izledik bu sezon başladığından beri. tabii ki savunmada çok zayıf kalıyor. bazen de forvette oynatıyor conte onu. nainggolan’a gelince… ben ondan vidal’le birleşip bir bebop-rocksteady ikilisi oluşturmasını bekliyordum ama anlaşılan o ki onun aklı sardunya’da kalmış. fizik olarak hiç hazır olmadığı gibi oynadığı kısıtlı sürelerde de hiçbir olumlu hareketi olmadı. nerede o roma’dayken “box to box”lığın kitabını yazan ninja nerede bu berduş nainggolan…

    inter’in sezonu nasıl tamamlayacağında iki şey etkili olacak. birincisi sensi’nin durumu. eğer iyileşip gelir ve sakatlıklardan uzak kalabilirse barella’yla birlikte inter’in oyununu bir değil üç dört kademe yukarıya çıkabilir. ama sağlıklı kalabileceğinden hiç ümitli değilim. ikincisiyse conte tabii ki. aklını başına devşirir, takıntılarından vazgeçip eriksen ve skriniar’ı xi’e monte etmeyi başarırsa, kilit oyuncuları daha tasarruflu kullanmayı başarı… neyse, uzatmayayım çünkü asıl bundan ümidim yok işte… şahsen conte’den sıtkımı sıyırdım artık.

    https://bilardisimo.com/contenin-golgesinde/
  • 366
    2009-2010 sezonunda defans oyununun bizlere harikalar çıkartabileceğini gösteren savunma oyuncularını o dönem içinde barındırmış takım. öyle bir kurguyla,öyle maçlar çıkardılar ki hala akıllarda.
    (bkz: otobüsü park etmek)
    stoper ikilisi samuel-lucio, samuel-chivu, samuel-materazzi, cordoba-lucio vs. istediğini yapabileceğin bir ikili.
    sadece savunma hattı değil, orta sahadaki cambiasso,zanetti,motta,vieria, stankoviç, muntari vs.
    yedek kaleci bile toldo. düşünmesi bile korkunç.
    hücum oyuncularının savunma yardımından bahsetmiyorum bile.
    elbette o dönem yaşları ilerlemiş bir takım vardı ve sonrasında da o kadro yavaş yavaş dağıldı.
    sonuç olarak, bana savunma futbolunu sevdiren (2004 yunanistan’dan sonra nefret etmiştim) muhteşem bir takımdır, 2009-2010 sezonundaki inter takımı.
  • 343
    inter'in klasik bir aralık çöküşü vardır. takım ne kadar dolu dizgin giderse gitsin aralık ayında çöküşe geçer. bu sezon bu çöküş aralıktan ocağa doğru kaydı. sassuolo beraberliği, torino yenilgisi, lazio'ya italya kupası'nda eleniş arka arkaya geldi ve bir başka inter klasiği meydana çıktı: hocanın sorgulanışı.

    haberler der ki inter yönetimi spalletti'ye sezon sonunda ya bir kupa getirirsin ya da seni kovarız, demiş. italya kupası'ndan elenmiş, ligde juve'den 20'ye yakın puan farkı yemişken bahsedilen kupa avrupa ligi oluyor galiba.

    şu anki durumla ilgili spalletti'yi de çok suçlayamıyorum doğrusu. icardi dallaması aşufte karısıyle birlikte sözleşme uzatma pazarlığını medyanın önünde alenen yaparken ve formunun dibindeyken, perisic "arsenal'e gidecem" diye tutturmuş ve takımla idmana bile çıkmamışken, takımın sonradan sonraya en iyi oyuncularından biri olan keita da sakatken spalletti ne yapsın? kendisine naçizane atfedebileceğim tek suçlama politano takıntısı olur. bu sezon kuşkusuz ki takımın en üretken ismi olan bu çocuğu neredeyse her maç son on beş, yirmi dakika kala oyundan almasına bir türlü anlam veremiyorum.

    onun dışında spalletti'nin sevapları çok. çok iyi bir tandem kurdu: skriniar-de vrij (seneye buraya bir de godin gelecek ki anam anam). neredeyse üç kuruşa sevilla'ya gönderilecek olan brozovic'i registaya çekip hem takımın hem de hırvatistan'ın vazgeçilmezi yaptı. çöp gözüyle bakılan ve elden çıkartmak için gün sayılan joao mario'yu ilk 11'e monte etti. etmesi de mecburiydi çünkü nainggolan bitmiş. tamam büyük sakatlık geçirdi filan ama kafası başka yerlerde herifin. takımı baltalayan bir diğer durum ise vrsaljko'nun müzmin sakatlığı idi. adam sağlam olsa atletico bırakır mıydı zaten?

    yine de olağanüstü bir başarı sergilenmediği sürece (avrupa ligi şampiyonluğu gibi) sezon sonu splalletti gider. adaylar ise çokça: conte, mourinho, simeone. milan veya roma neyse de inter'e gitmez bence conte çünkü gittiği an juve'yle tüm bağlarını koparır. simeone de ayrılacak gibi durmuyor ateltico'dan. geriye kalıyor mou. o da spalletti'den sonra ileriye mi yoksa geriye mi gidiş olur bilmiyorum.
  • 473
    kadro mühendisliğine inanılmaz imrendiğim takım. 3-1-4-2 oynuyorlar. onbir'deki her oyuncunun yedeği belli, kadro'daki her oyuncu'nun rolü belli. kale'de yann sommer, onu yavaş yavaş zorlaması için alınan josep martínez ve andrei radu var. üçlü savunma'da alessandro bastoni, benjamin pavard, yann bisseck, stefan de vrij, francesco acerbi ve kiradan dönen genç alessandro fontanarosa ile altı stoperleri var. regista'da hakan calhanoğlu, yedeği ise kristjan asllanı. önlerindeki iki sekiz numaralar nicolò barella, davide frattesi, piotr zieliński, henrikh mkhitaryan. kanat beklerde ise sol'da federico dimarco, yedeği carlos augusto. sağ'da ise denzel dumfries, tajon buchanan ve matteo darmian. sağ kanat beklerinin bir fazla olma sebebi ise matteo darmian'ın sağ stoper'de oynayabilmesi. forvet'te ise lautaro martínez, marcus thuram, mehdi taremi ve marko arnautovic var. bu forvetlerden hariç üç forvetleri daha var*. fakat bunlar kiradan dönen oyuncular. büyük ihtimal kira veya bonservisi ile ayrılırlar.

    her oyuncu'nun rolü ve özellikle yedek oyuncuların aşağı yukarı süreleri belli olan müthiş bir kadro mühendisliği örneği.

    detaylı kadro özeti isteyenler için:

    https://www.transfermarkt.com.tr/...startseite/verein/46
  • 474
    batık bir kulüp inter. el değiştiriyor sürekli. üstelik kan kaybeden, eski repütasyondan uzak bir ligdeler. cazibe merkezi de değiller yani.

    kocaman bir fakat var burda. zaman zaman yöntemleri tartışmaya açık olsa da, uzun vadeli hareket eden, günlük galibiyetler ya da yenilgilerden etkilenmeyen bir sportif direktöre sahipler.

    ne yapıyor peki marrotta? iskeletini oluşturan, sistemini işleten önemli isimleri kadroda tutarken, elindeki kontratların bitiş sürelerini, oyuncularının ayrılma ihtimallerini göz önünde bulundururken yerine alabileceği kontratları da çoktan belirlemiş oluyor. hal böyle olunca, dzeko kontratının bitmesine 2 sene kala marcus thuram’ın da kontratı çoktan göze kestirilmiş oluyor. şampiyonlar ligi finalinin ertesi günü dzeko gidip thuram geliyor. final oynamış kadro korunmuyor. 38 yaşında oyuncuyla yola devam edelim denmiyor.

    yukarıdaki tablonun finansal ölçekleri değişebilir ama reçete değişmez. marrotta sonrası juve’nin hali de aşağıda.

    https://x.com/.../1782843186722877882

    peki biz ne yapıyoruz? aynı pozisyon için hem sara hem mctominay isteyebiliyoruz. kadromuzda yer alan oyuncuların potansiyel gelecekte değil geçmişte yer alan performansına göre yatırım yapıyoruz. üstelik bir iki senedir değil kendimi bildim bileli aynı işleri yapıyoruz.

    hal böyle olunca, bir süre çiçekler açıp bir süre karalar bağlıyoruz.

    sahi bizim son 20 yıldaki sportif direktörlerimiz kimler?
  • 389
    2018-19; iddiasız psv'yi kendi sahasında yenemedi, yense üst tur, 3. oldular.
    2019-20; önce dortmund'a 2-0'dan maç verdiler, sonra son maçta yedek ağırlıklı çıkan, grup liderliğini garantileyen barcelona'ya yine evlerinde yenildiler, 3. oldular.
    2020-21; grupta son maç, yine evlerinde, rakip shakhtar, yenseler çıkacaklar yoksa 4. olacaklar. dakika 80 hala 0-0.
    (bkz: 9 aralık 2020 inter shakhtar donetsk maçı)

    yeminle dayaklık takım, taraftarı olsam kafayı yerdim. acaba bilerek mi çıkmıyorlar?

    elendiler, tarihlerinde ilk defa bir ucl grubunu sonuncu bitirmişler.
  • 433
    bu kulüpte oynayan oyuncudan bize zarar gelmiyor. wesley sneijder ve yuto nagatomo zaten iz bırakan oyuncularımız oldu. goran pandev'den çok faydalanamasak da kupa maçlarında iyi iş yaptı. şimdi de mauro icardi izlemekten keyif alıyoruz. teknik direktörümüz okan buruk da eski bir inter oyuncusu. transfer dönemi yaklaşırken bu kriter göz önünde bulundurulabilir*.
App Store'dan indirin Google Play'den alın