2709
(gbkz: 2010 – 2011 stsl)’de 16. hafta sonunda; 6 galibiyet, 2 beraberlik, 8 mağlubiyet ile 10. sırada olan takımım. peki bu vaziyete nasıl geldik?
ligin 8. haftasında ankaragücü maçı* yenilgisi sonrasında 20 ekim 2010 tarihinde frank rijkaard ve teknik ekibinin görevine son verildiğinde takım ligde; 4 galibiyet ve 4 mağlubiyet almış, 12 gol atarken 12 gol yemişti. 12 puan ile lider bursaspor’un 8 puan arkasında 9. sıradaydı. bu durum, camia için hiç alışılagelmiş bir durum değildi. burada tüm fatura frank rijkaard ve teknik ekibine kesildi ve görevden alındılar*. daha sonra yerine hepimizin bildiği, sevdiği, camiamızın efsaneleri arasında çoktan yerini almış gheorghe hagi teknik direktör olarak göreve gelirken, yardımcılığına ise tugay kerimoğlu getirildi. kimine göre frank rijkaard ve ekibi artık kangren olmuş koldu ve kesilmesi gerekiyordu. kimine göre ise devrim başlamadan bitiriliyordu. ancak bu kararda tek doğru vardı. o da frank rijkaard ve johan neskeens gibi uluslararası futbol dünyasının iki efsanesinin gönderilmesi şoku ancak gheorghe hagi ve tugay kerimoğlu gibi tüm galatasaray taraftarları tarafından sevilen simaların göreve getirilmesi ile atlatılabilirdi. üstelik takip eden hafta itibariyle 10 sezondur puan bile alınamayan bir kadıköy deplasmanı vardı. yönetim ikinci bülent korkmaz seferini hagi ve tugay ile yapıyordu. hagi bu maçta* bana göre takımın eksikleri göz önüne alındığında çok doğru bir deplasman taktiği uygulamış, ve juan pablo pino eğer o gün son vuruşları daha iyi ya da daha şanslı olsaydı; takım fenerbahçe karşısında 10 sezon sonra ilk galibiyetini farklı alabilirdi. tüm hafta konuşulan tarihi fark muhabbetleri sağ salim atlatılıp medical park antalyaspor galibiyeti* ile beraber takımın doğru yola girdiği ifade edilmeye başlandı. ancak bu tarihten sonra takım gerçekten zorlu bir viraja girdi. önce 7 kasım 2010 trabzonspor galatasaray maçında sonra ise 14 kasım 2010 galatasaray manisaspor maçında 2-0 mağlup olundu. 13. hafta da kayserispor* ile 0-0 berabere kalındı. yıllardır ali sami yen stadında yenilmediği beşiktaş’a ise 14. hafta maçında* 1-2 mağlup oldu. hagi’nin takım başında sahaya çıktığı fenerbahçe, trabzonspor, kayserispor, manisaspor ve beşiktaş maçlarının hepsinde hafızanızı biraz tazelerseniz 3 puan rakiplere hediye edildi. bu maçları kazandığımızı varsaysak alacağımız 15 puan bizi 30 puana getirecekti ve sıralamanın 4.sırasında yer alacaktık. ancak alınan 2 puan sonrasında 17 puan ile 10. sırada yer aldık. 15. hafta alınan kasımpaşa galibiyeti* biraz nefes aldırdı. ancak kötü futbol devam ediyordu ve ali sami yen stadı’nın veda maçında gençlerbirliği’ne 2-0 kaybedilerek* 16. hafta sonunda 6 galibiyet, 2 beraberlik, 8 mağlubiyet ile 10. sırada yer aldık. buna göre hagi göreve geldikten 8 maç sonra 2 galibiyet, 2 beraberlik ve 4 mağlubiyet ile 8 puan topladı. takım 6 gol attı, 8 gol yedi. galatasaray, 8. hafta sonunda liderin 8 puan gerisinde iken 16. hafta sonunda 19 puan gerisinde kaldı. (gbkz: 2009 – 2010 turkcell süper lig)’de futbol bilmeyen frank rijkaard yönetimindeki takım ise 8. hafta sonunda 1 mağlubiyet ve 1 beraberlik ile 19 puanla 2.sıradaydı, 16. haftasında ise 3 mağlubiyet 3 beraberlik ile liderin 1 puan arkasında 33 puan ile 3. sıradaydı*
8. hafta sonunda atılan 12 gol ve yenilen 12 gol var demiştik. 8. hafta da lider bursaspor’un attığı gol 13 iken yediği gol 3 idi. trabzonspor 20 gol atmış 6 gol yemişti. kayserispor 13 gol atarken, yediği gol sayısı 4 idi. sevgili adnan polat başkanımızın tek rakibi fenerbahçe ise 24 gol atmış, 11 gol yemişti. (gbkz: 2009 – 2010 turkcell süper lig)’de futbol bilmeyen frank rijkaard yönetimindeki takım ise 8. hafta sonunda 21 gol atıp 9 gol yemişti, aynı takım 35 gol ile ligin en çok gol atan takımıydı, kalesinde ise 21 gol görmüştü. bu sezon(u: stsl 2010 – 2011 sezonu) 16. hafta itibariyle 18 gol atıp 21 gol yedi.
bu istatistikler ışığında yapabilecek yorumlar çok fazla. haftalardır herkes konuşuyor. hagi’nin gelişiyle daha defansif bir yapıda oynayacağımızı biliyorduk. yanında arda turan ve milan baros’un sakatlıkları kesinlikle takımın yaratıcılığını ve gol bulma sıkıntısında çok fazla etken oldu. misimovic’in kadro dışı bırakılması da işin cabası. bu şekilde takımın yaratıcılığı yarı yarıya azalmış ancak yenilen gol sayısı da %30 azalmış. hagi’nin takımın başında olduğu periyod, frank rijkaard’ın dönemine göre çok daha zorlu maçlardan oluştu. peki frank rijkaard’ın gönderilişi ve yerine hagi’nin getirilişi bir fark yarattı mı takımda? genele vurursak bence hayır. peki frank rijkaard görevde kalsaydı medical park antalyaspor ve kasımpaşa galibiyetleri ya da fenerbahçe maçındaki beraberlik alınabilir miydi? bence şüpheli. olay benim sezon başından beri çevreme savunduğum gibi teknik direktörden kaynaklı değildi, ya da en azından suçun büyüğü hocada değildi. gelinen noktada bana göre en kötü durumlardan biri bu takımın mağlubiyete alışmış olması. bu bir spor takımı için en kötü şeydir. neden biliyor musunuz? çünkü artık mağlup olduğunda oyuncu eskisi kadar bu durumu dert etmez. yenilgiye alışan takım demek; lideri olmayan, isyan etmeyen, mücadele etmekten yoksun, uyuşmuş, herhangi bir gelecek kaygısı olmayan yada kendini garanti altında hisseden, çalışmayan demektir. bu takımda isyan eden futbolcu sayısı normalde olması gerektiğinden o kadar az ki o yüzden karpaty lviv maçı rövanşında 1 dakika dahi oyunu tutamıyorduk ve eleniyorduk. o yüzden ali sami yen stadı gibi türkiye’nin gelmiş geçmiş en efsane, en şanlı maçlarına ev sahipliği yapmış bir stadın hatırı için dahi 40. saniye de yenilen golden sonra maçı çevirecek pozisyona giremiyorduk. 11 aralık 2010 galatasaray gençlerbirliği maçı’nda benim üzüldüğüm en büyük şey takımın oyunu çeviremeyeceğinden hemen hemen emin olmamdı, bu umutsuzluktu. güçsüzlüktü. frank rijkaard’ın; türkiye’nin daha öncesinde az gördüğü profesyonelliği; bu isyan etmeyi, mücadele ruhunu takıma kazandıramazdı. kamp yapmamak sorundu mesela, çünkü bizler küçüklüğümüzden beri annemiz ya da babamız söylemeden oturup ders çalışmazdık. ya da çoğunlukla sınavlarımıza bir önceki gece çalışırdık. hatta birçoğumuz kopya hazırlamak için otururdu son gece ders başına. türk futbolcusu neden farklı olsun ki? onlarda bu toplumun çocukları ve onlarda bu ahlakı alıyorlar. o yüzden türk takımları, maç öncesinde kampa alınmalıdırlar. kampa alınmamak takımda serbestlik yarattı. hagi’nin gitmesinden bu güne süregelen ve her yıl alttan alta basın tarafından, 2000 kadrosu tarafından* devamlı pompalanan yabancı düşmanlığı* takımda bölünmüşlük yarattı. bu bölünmüşlük takımın bir arada zaman geçirmemesini de yanında getirdi. beraber zaman geçirmeyince insanlar nasıl takım olacaklar? bırakın takım olmayı nasıl arkadaş olacaklar? maç içerisinde birbirlerini nasıl kollayacaklar? ara sıra resmi sitede fotoğrafları yayınlanan barbekü partilerinde bile oturma düzeninden belli gruplaşmalar. öncelikle çözülmesi gereken sorun budur. kampa girmek bu sorunun çözüm yollarından biridir mesela. frank rijkaard’ın yaptığı en büyük hata takım üstünde disiplini kuramamış olmasıdır. bu da kendi ipini çektirdi maalesef türkiye şartlarında. bu disiplini kuramamasının sebeplerinin en başında ise bana göre yönetimin disiplinsizliği gelir. servet çetin kadro dışı bırakılamadı. neden? çünkü bir sezon önce az daha marsilya’ya gidiyordu, bu şekilde olası transferde bonservisini kurtarmaya çalışıyorlar sanırım. serdar özkan menajerlik konusuyla ilgili kadro dışı bırakılamadı. para cezası verildi mi? peki bu adamlar bu şartlarda bile hala oynayabiliyorlarsa neden uğraşsınlar ki? neden çabalasınlar? 4-3-3 ya da 4-4-2 den çok öte, frank rijkaard yönetilemediği gibi kendisi de yönetemediği için gitti bu diyarlardan. en çok üzülenlerden biri benim ama o da maalesef sütten çıkmış ak kaşık değil. bunu kabul etmek lazım.
hagi’den beklenen en başta takımı hizaya sokması tabi. ama bu disiplinin misimovic’in kadro dışı bırakılması ile başlaması tuhaf oldu açıkcası. hagi dönemi ile ilgili futbol adına hiç konuşmamalıyız ve eleştirmemeliyiz. bu sezon sonuna kadar da kimse eleştirmeye kalkmasın. umarım gelecek sezon takım başında kalır(u: ben biraz bu konuda ümitsizim açıkcası, çünkü başkan adnan sezgin dışında herkesi harcayabiliyor), her şey o zaman daha net görülecek. ancak hagi’den beklediğim en büyük şey, lig arasında kadroda doğru dürüst bir temizlik yapmasıdır. en başta yönetimin ve tüm galatasaraylıların yapması gereken ise ne olursa olsun hagi ve tugay’a en az 2 sezon vermeleridir.
galatasaray bir his takımıdır demiş gündüz kılıç. evet efendim öyle. ben bu takımı 5 yaşında garip bir şekilde desteklemeye başladığımdan beri tek hissettiğim şey aşktı. tarifi bunun başka bir şey olamaz zira. ülkenin en önemli başarılarını aldıktan sonra dahi mağrur duruşunu kaybetmeyen, alçak gönüllükle karşılayan, rakiplerini ezse de aşağılamayan, saygı duyan bir taraftarı vardı. son yıllarda kaybettiğimiz en büyük değerimiz bu oldu bizim. (gbkz: yönetim – futbolcu – taraftar) ruhumuzu kaybettik. 11 aralık 2010 günü 20.000 kişi, kar altında şarkılarını sadece ali sami yen stadı için söyledi. oraya veda etmek içindi her şey, o soğukta saatlerce o yüzden beklendi. yaraşır bir veda için. ancak sahadaki umarsızlıktı herkesi çileden çıkaran.
bu ruhu kaybetmemizde giderek aziz yıldırımlaşmaya başlayan sevgili başkanımız adnan polat’ın payı çok büyük. rekabet etmek için kendi bildiğimiz doğrularımız ile hareket etmeyi unutmaya başladık. önce türkiye kupasından vazgeçtik, sonra tesisleşme diye bir türkü tutturuldu, sonra istikrarsızlık başladı, önceleri sezon sonunu beklerken ekim ayında teknik direktörler değiştirilmeye başlandı. futbolculara cezalar verilemez oldu. tesisleşmek, yeni sponsorluklar oluşturmak hayati derecede önemlidir, kulübe maddi kaynak yaratılabilir ancak unutmayın biz fenerbahçe değiliz, galatasarayız. biz türkiye’nin ilklerini yapan, spor tarihini yazanız. futbol ise bu kulübün kurucu dalıdır, köküdür. kökünüzü sulamak zorundasınız ki yapraklarınız yeşerebilsin. göstermelik transferler yaparak taraftar daha fazla kandırılamaz. dökme su ile değirmen dönmez. alıştığımız şampiyonluklara, kupalara, şampiyonlar ligine geri döneceksiniz. ancak bu şekilde maddi olarak bir yerlere gelirsiniz. yoksa ne yaptığın stada taraftarın gider, ne kredi kartını kullanır, ne hattını alır ne de formasını. çünkü galatasaray bir his takımıdır. hissi, sevgisi, hayalleri kırılmamalıdır.
ligin 8. haftasında ankaragücü maçı* yenilgisi sonrasında 20 ekim 2010 tarihinde frank rijkaard ve teknik ekibinin görevine son verildiğinde takım ligde; 4 galibiyet ve 4 mağlubiyet almış, 12 gol atarken 12 gol yemişti. 12 puan ile lider bursaspor’un 8 puan arkasında 9. sıradaydı. bu durum, camia için hiç alışılagelmiş bir durum değildi. burada tüm fatura frank rijkaard ve teknik ekibine kesildi ve görevden alındılar*. daha sonra yerine hepimizin bildiği, sevdiği, camiamızın efsaneleri arasında çoktan yerini almış gheorghe hagi teknik direktör olarak göreve gelirken, yardımcılığına ise tugay kerimoğlu getirildi. kimine göre frank rijkaard ve ekibi artık kangren olmuş koldu ve kesilmesi gerekiyordu. kimine göre ise devrim başlamadan bitiriliyordu. ancak bu kararda tek doğru vardı. o da frank rijkaard ve johan neskeens gibi uluslararası futbol dünyasının iki efsanesinin gönderilmesi şoku ancak gheorghe hagi ve tugay kerimoğlu gibi tüm galatasaray taraftarları tarafından sevilen simaların göreve getirilmesi ile atlatılabilirdi. üstelik takip eden hafta itibariyle 10 sezondur puan bile alınamayan bir kadıköy deplasmanı vardı. yönetim ikinci bülent korkmaz seferini hagi ve tugay ile yapıyordu. hagi bu maçta* bana göre takımın eksikleri göz önüne alındığında çok doğru bir deplasman taktiği uygulamış, ve juan pablo pino eğer o gün son vuruşları daha iyi ya da daha şanslı olsaydı; takım fenerbahçe karşısında 10 sezon sonra ilk galibiyetini farklı alabilirdi. tüm hafta konuşulan tarihi fark muhabbetleri sağ salim atlatılıp medical park antalyaspor galibiyeti* ile beraber takımın doğru yola girdiği ifade edilmeye başlandı. ancak bu tarihten sonra takım gerçekten zorlu bir viraja girdi. önce 7 kasım 2010 trabzonspor galatasaray maçında sonra ise 14 kasım 2010 galatasaray manisaspor maçında 2-0 mağlup olundu. 13. hafta da kayserispor* ile 0-0 berabere kalındı. yıllardır ali sami yen stadında yenilmediği beşiktaş’a ise 14. hafta maçında* 1-2 mağlup oldu. hagi’nin takım başında sahaya çıktığı fenerbahçe, trabzonspor, kayserispor, manisaspor ve beşiktaş maçlarının hepsinde hafızanızı biraz tazelerseniz 3 puan rakiplere hediye edildi. bu maçları kazandığımızı varsaysak alacağımız 15 puan bizi 30 puana getirecekti ve sıralamanın 4.sırasında yer alacaktık. ancak alınan 2 puan sonrasında 17 puan ile 10. sırada yer aldık. 15. hafta alınan kasımpaşa galibiyeti* biraz nefes aldırdı. ancak kötü futbol devam ediyordu ve ali sami yen stadı’nın veda maçında gençlerbirliği’ne 2-0 kaybedilerek* 16. hafta sonunda 6 galibiyet, 2 beraberlik, 8 mağlubiyet ile 10. sırada yer aldık. buna göre hagi göreve geldikten 8 maç sonra 2 galibiyet, 2 beraberlik ve 4 mağlubiyet ile 8 puan topladı. takım 6 gol attı, 8 gol yedi. galatasaray, 8. hafta sonunda liderin 8 puan gerisinde iken 16. hafta sonunda 19 puan gerisinde kaldı. (gbkz: 2009 – 2010 turkcell süper lig)’de futbol bilmeyen frank rijkaard yönetimindeki takım ise 8. hafta sonunda 1 mağlubiyet ve 1 beraberlik ile 19 puanla 2.sıradaydı, 16. haftasında ise 3 mağlubiyet 3 beraberlik ile liderin 1 puan arkasında 33 puan ile 3. sıradaydı*
8. hafta sonunda atılan 12 gol ve yenilen 12 gol var demiştik. 8. hafta da lider bursaspor’un attığı gol 13 iken yediği gol 3 idi. trabzonspor 20 gol atmış 6 gol yemişti. kayserispor 13 gol atarken, yediği gol sayısı 4 idi. sevgili adnan polat başkanımızın tek rakibi fenerbahçe ise 24 gol atmış, 11 gol yemişti. (gbkz: 2009 – 2010 turkcell süper lig)’de futbol bilmeyen frank rijkaard yönetimindeki takım ise 8. hafta sonunda 21 gol atıp 9 gol yemişti, aynı takım 35 gol ile ligin en çok gol atan takımıydı, kalesinde ise 21 gol görmüştü. bu sezon(u: stsl 2010 – 2011 sezonu) 16. hafta itibariyle 18 gol atıp 21 gol yedi.
bu istatistikler ışığında yapabilecek yorumlar çok fazla. haftalardır herkes konuşuyor. hagi’nin gelişiyle daha defansif bir yapıda oynayacağımızı biliyorduk. yanında arda turan ve milan baros’un sakatlıkları kesinlikle takımın yaratıcılığını ve gol bulma sıkıntısında çok fazla etken oldu. misimovic’in kadro dışı bırakılması da işin cabası. bu şekilde takımın yaratıcılığı yarı yarıya azalmış ancak yenilen gol sayısı da %30 azalmış. hagi’nin takımın başında olduğu periyod, frank rijkaard’ın dönemine göre çok daha zorlu maçlardan oluştu. peki frank rijkaard’ın gönderilişi ve yerine hagi’nin getirilişi bir fark yarattı mı takımda? genele vurursak bence hayır. peki frank rijkaard görevde kalsaydı medical park antalyaspor ve kasımpaşa galibiyetleri ya da fenerbahçe maçındaki beraberlik alınabilir miydi? bence şüpheli. olay benim sezon başından beri çevreme savunduğum gibi teknik direktörden kaynaklı değildi, ya da en azından suçun büyüğü hocada değildi. gelinen noktada bana göre en kötü durumlardan biri bu takımın mağlubiyete alışmış olması. bu bir spor takımı için en kötü şeydir. neden biliyor musunuz? çünkü artık mağlup olduğunda oyuncu eskisi kadar bu durumu dert etmez. yenilgiye alışan takım demek; lideri olmayan, isyan etmeyen, mücadele etmekten yoksun, uyuşmuş, herhangi bir gelecek kaygısı olmayan yada kendini garanti altında hisseden, çalışmayan demektir. bu takımda isyan eden futbolcu sayısı normalde olması gerektiğinden o kadar az ki o yüzden karpaty lviv maçı rövanşında 1 dakika dahi oyunu tutamıyorduk ve eleniyorduk. o yüzden ali sami yen stadı gibi türkiye’nin gelmiş geçmiş en efsane, en şanlı maçlarına ev sahipliği yapmış bir stadın hatırı için dahi 40. saniye de yenilen golden sonra maçı çevirecek pozisyona giremiyorduk. 11 aralık 2010 galatasaray gençlerbirliği maçı’nda benim üzüldüğüm en büyük şey takımın oyunu çeviremeyeceğinden hemen hemen emin olmamdı, bu umutsuzluktu. güçsüzlüktü. frank rijkaard’ın; türkiye’nin daha öncesinde az gördüğü profesyonelliği; bu isyan etmeyi, mücadele ruhunu takıma kazandıramazdı. kamp yapmamak sorundu mesela, çünkü bizler küçüklüğümüzden beri annemiz ya da babamız söylemeden oturup ders çalışmazdık. ya da çoğunlukla sınavlarımıza bir önceki gece çalışırdık. hatta birçoğumuz kopya hazırlamak için otururdu son gece ders başına. türk futbolcusu neden farklı olsun ki? onlarda bu toplumun çocukları ve onlarda bu ahlakı alıyorlar. o yüzden türk takımları, maç öncesinde kampa alınmalıdırlar. kampa alınmamak takımda serbestlik yarattı. hagi’nin gitmesinden bu güne süregelen ve her yıl alttan alta basın tarafından, 2000 kadrosu tarafından* devamlı pompalanan yabancı düşmanlığı* takımda bölünmüşlük yarattı. bu bölünmüşlük takımın bir arada zaman geçirmemesini de yanında getirdi. beraber zaman geçirmeyince insanlar nasıl takım olacaklar? bırakın takım olmayı nasıl arkadaş olacaklar? maç içerisinde birbirlerini nasıl kollayacaklar? ara sıra resmi sitede fotoğrafları yayınlanan barbekü partilerinde bile oturma düzeninden belli gruplaşmalar. öncelikle çözülmesi gereken sorun budur. kampa girmek bu sorunun çözüm yollarından biridir mesela. frank rijkaard’ın yaptığı en büyük hata takım üstünde disiplini kuramamış olmasıdır. bu da kendi ipini çektirdi maalesef türkiye şartlarında. bu disiplini kuramamasının sebeplerinin en başında ise bana göre yönetimin disiplinsizliği gelir. servet çetin kadro dışı bırakılamadı. neden? çünkü bir sezon önce az daha marsilya’ya gidiyordu, bu şekilde olası transferde bonservisini kurtarmaya çalışıyorlar sanırım. serdar özkan menajerlik konusuyla ilgili kadro dışı bırakılamadı. para cezası verildi mi? peki bu adamlar bu şartlarda bile hala oynayabiliyorlarsa neden uğraşsınlar ki? neden çabalasınlar? 4-3-3 ya da 4-4-2 den çok öte, frank rijkaard yönetilemediği gibi kendisi de yönetemediği için gitti bu diyarlardan. en çok üzülenlerden biri benim ama o da maalesef sütten çıkmış ak kaşık değil. bunu kabul etmek lazım.
hagi’den beklenen en başta takımı hizaya sokması tabi. ama bu disiplinin misimovic’in kadro dışı bırakılması ile başlaması tuhaf oldu açıkcası. hagi dönemi ile ilgili futbol adına hiç konuşmamalıyız ve eleştirmemeliyiz. bu sezon sonuna kadar da kimse eleştirmeye kalkmasın. umarım gelecek sezon takım başında kalır(u: ben biraz bu konuda ümitsizim açıkcası, çünkü başkan adnan sezgin dışında herkesi harcayabiliyor), her şey o zaman daha net görülecek. ancak hagi’den beklediğim en büyük şey, lig arasında kadroda doğru dürüst bir temizlik yapmasıdır. en başta yönetimin ve tüm galatasaraylıların yapması gereken ise ne olursa olsun hagi ve tugay’a en az 2 sezon vermeleridir.
galatasaray bir his takımıdır demiş gündüz kılıç. evet efendim öyle. ben bu takımı 5 yaşında garip bir şekilde desteklemeye başladığımdan beri tek hissettiğim şey aşktı. tarifi bunun başka bir şey olamaz zira. ülkenin en önemli başarılarını aldıktan sonra dahi mağrur duruşunu kaybetmeyen, alçak gönüllükle karşılayan, rakiplerini ezse de aşağılamayan, saygı duyan bir taraftarı vardı. son yıllarda kaybettiğimiz en büyük değerimiz bu oldu bizim. (gbkz: yönetim – futbolcu – taraftar) ruhumuzu kaybettik. 11 aralık 2010 günü 20.000 kişi, kar altında şarkılarını sadece ali sami yen stadı için söyledi. oraya veda etmek içindi her şey, o soğukta saatlerce o yüzden beklendi. yaraşır bir veda için. ancak sahadaki umarsızlıktı herkesi çileden çıkaran.
bu ruhu kaybetmemizde giderek aziz yıldırımlaşmaya başlayan sevgili başkanımız adnan polat’ın payı çok büyük. rekabet etmek için kendi bildiğimiz doğrularımız ile hareket etmeyi unutmaya başladık. önce türkiye kupasından vazgeçtik, sonra tesisleşme diye bir türkü tutturuldu, sonra istikrarsızlık başladı, önceleri sezon sonunu beklerken ekim ayında teknik direktörler değiştirilmeye başlandı. futbolculara cezalar verilemez oldu. tesisleşmek, yeni sponsorluklar oluşturmak hayati derecede önemlidir, kulübe maddi kaynak yaratılabilir ancak unutmayın biz fenerbahçe değiliz, galatasarayız. biz türkiye’nin ilklerini yapan, spor tarihini yazanız. futbol ise bu kulübün kurucu dalıdır, köküdür. kökünüzü sulamak zorundasınız ki yapraklarınız yeşerebilsin. göstermelik transferler yaparak taraftar daha fazla kandırılamaz. dökme su ile değirmen dönmez. alıştığımız şampiyonluklara, kupalara, şampiyonlar ligine geri döneceksiniz. ancak bu şekilde maddi olarak bir yerlere gelirsiniz. yoksa ne yaptığın stada taraftarın gider, ne kredi kartını kullanır, ne hattını alır ne de formasını. çünkü galatasaray bir his takımıdır. hissi, sevgisi, hayalleri kırılmamalıdır.