423
drogba’yı transfer ettiğimiz günler, yanlış hatırlamıyorsam otobüsle istanbul’a gidiyorum. genelde uyuyamam ama içim geçmiş. kendimi takım otobüsünde buldum bir an, drogba abimiz 2-3 sıra önümde yanına gidiyorum, mükemmel! ingilizcemle soruyorum bir de didier diye sesleniyorum hareketlere bak!
ben: didier, did you like the weekend, match, stadium, atmosphere ?
didier: i loved it, fans are fantastic.
türkçe devam ediyoruz muhabbete.
ben: kitap okumayı seviyor musun?
didier: evet çok seviyorum (ama kafası karışık gibi biraz). ben şunu merak ediyorum diplomayı ingiltere'den mi alacağım yoksa burdan mı?
sanırım beraber top oynadığımız takım bir üniversite takımı, en fazla böyle bir mantık yürütebildim. hatırlamadığım bir süre geçiyor aradan, masada oturuyoruz cameron diaz geliyo masaya, hemen ayağa kalkıyoruz, didier patlatıyor bombayı.
didier: cameron bak bu benim yeni arkadaşım bence sevgili olmalısınız.
cameron: ya o benim kardeşim (diyor ve sarılıyoruz, belli çok özlemişiz birbirimizi).
akşam beyaz show'a katılacağız, özel araç gelip alıyor bizi, gidiyoruz falan başlıyor yayın. tüm ilgi bende tabi bu çocuk nerden tanıyor falan merak unsuruyum acayip.
beyaz: nasıl tanıştınız didier ve cameron'la?
ben : didierle takım arkadaşıyız, çok iyi bir insan bir haftadır burda ve çok iyi bir dostluk oldu aramızda, uyum sürecini atlatmasında mümkün olduğu kadar yardımcı olmaya çalışıyorum. (bak sen bana bak canlı yayınlarda büyüdü sanki çakal). cameron'la tanışıklığımız farklı, 4-5 yaşlarından beri arkadaşız. kardeş gibi büyüdük, sonra amerika'ya döndüler. telefonla devam ettirdik arkadaşlığımızı ama sonra malum işleri çok yoğundu hayat telaşı uzun zamandır konuşamamıştık.
beyaz : başka kimlerle yakın arkadaşlıkların var?
çok arkadaşım var şunlar şunlar derken abimin sesini duydum, uyandım. dört sıra falan önde çarprazda oturuyor yaklaştım, baktım şöyle tepesinden, dürttüm abim değilmiş. çok pardon ya dedim indim, moladaymışız.
ben: didier, did you like the weekend, match, stadium, atmosphere ?
didier: i loved it, fans are fantastic.
türkçe devam ediyoruz muhabbete.
ben: kitap okumayı seviyor musun?
didier: evet çok seviyorum (ama kafası karışık gibi biraz). ben şunu merak ediyorum diplomayı ingiltere'den mi alacağım yoksa burdan mı?
sanırım beraber top oynadığımız takım bir üniversite takımı, en fazla böyle bir mantık yürütebildim. hatırlamadığım bir süre geçiyor aradan, masada oturuyoruz cameron diaz geliyo masaya, hemen ayağa kalkıyoruz, didier patlatıyor bombayı.
didier: cameron bak bu benim yeni arkadaşım bence sevgili olmalısınız.
cameron: ya o benim kardeşim (diyor ve sarılıyoruz, belli çok özlemişiz birbirimizi).
akşam beyaz show'a katılacağız, özel araç gelip alıyor bizi, gidiyoruz falan başlıyor yayın. tüm ilgi bende tabi bu çocuk nerden tanıyor falan merak unsuruyum acayip.
beyaz: nasıl tanıştınız didier ve cameron'la?
ben : didierle takım arkadaşıyız, çok iyi bir insan bir haftadır burda ve çok iyi bir dostluk oldu aramızda, uyum sürecini atlatmasında mümkün olduğu kadar yardımcı olmaya çalışıyorum. (bak sen bana bak canlı yayınlarda büyüdü sanki çakal). cameron'la tanışıklığımız farklı, 4-5 yaşlarından beri arkadaşız. kardeş gibi büyüdük, sonra amerika'ya döndüler. telefonla devam ettirdik arkadaşlığımızı ama sonra malum işleri çok yoğundu hayat telaşı uzun zamandır konuşamamıştık.
beyaz : başka kimlerle yakın arkadaşlıkların var?
çok arkadaşım var şunlar şunlar derken abimin sesini duydum, uyandım. dört sıra falan önde çarprazda oturuyor yaklaştım, baktım şöyle tepesinden, dürttüm abim değilmiş. çok pardon ya dedim indim, moladaymışız.