5
beni takip edenler, tanıyanlar bilir. fenerbahçe'nin 3 farklı öne geçtiğini, bizim maçlar! hariç görmedim. hatta dün geceki fenerbahçe maçında da fenerbahçe'nin 2. golü çabuk atmasını istedim. zülfü livaneli ve şarkıları vardı atv kanalında. seyredemediğime üzüldüm, bir türlü fenerbahçe maçı kopartamadı. ve biz devrim türkülerini zülfü livane'li yerine fenerbahçeli'lerden dinlemek zorunda kaldık.
kıraç 100. yıl bestesi diye 1 mayıs marşı'nı devşirdiğinde bayağı memnun olmuştum. burjuvazinin, endüstrinin halktan en önce kopardığı takımın taraftarları, bilerek ya da bilmeyerek 1 mayıs marşını söylüyordu. stadın en kralını yaptılar, en pahalı bileti onlar sattı. localarındaki zenginlerle övündü kıçında donu olmayan fener'li. en pahalı transferi yaparak en büyük olduklarına inandırıldılar. forma alma rekoru fenerbahçe'lilerdeydi. her ne kadar anketler, en çok taraftarın galatasaray'da olduğunu söyleseler bile ben hem inanmıyor, hem de istemiyorum bu istatistiki verinin bizden yana çıkmasını.
bizim çocukluğumuzda bütün takımlar gibi fenerbahçe de halk takımıyken taraftarı ''ali baba'nın çiftliği'' ni söylerlerdi. ilerleyen seneler de gerçekten ali baba'lar çiftlik yapmışları kadıköy'ü. bugün kadıköy'den sahil yoluda gidenler nedendir bilinmez fenerbahçe bayraklarının altından geçmek zorundadır.
geçen yıllarda nazım baba'dan şiirler, şarkılar söylediler. ''inanın çocuklar, güzel günler göreceğiz çocuklar'' diye yırtındılar. doğrusu kıskandım, galatasaray taraftarının söylemesini çok isterdim. demek birileri fenerbahçe'lerini aristokratlara, maç günü eğlencesi olarak görenlere, en pahalı kombine alarak sosyal statülerini arkadaş meclislerinde göstermek isteyenlere karşı direniyordu. kazanacaklardı, futbol halk çocuklarını oynadığı seyrettiği oyundu. er ya da geç mutlaka en azından tribünler varoşların, takımlarını sevmekten başka bir düşüncesi olmayanların olacaktı.
bu sene başında fenerbahçe tribünleri benim için tavan yaptı. belki, maçın başlamasına 1 dakika gelip yerine oturan, maçın bitmesine 5 dakika kala trafiğe takılmamak, maça gittiğini en erken ispatlama telaşında olanlar farkında değildir. ''seviyorum seni, ekmeği tuza batırıp yer gibi'' nazım hikmet'in bu en beğendiğim şiirini söylüyorlar. hangi tribün söylüyor bilmiyorum, ancak devrim şarkıları demek sadece gecekondulardan, gece vardiyasındaki işçilerden, hapishanelerden gelmiyor. gurup yorum'dan ''haklıyız kazanacağız'' marşını çoğu devrimci bile bilmezken saraçoğlu kale arkasından gelen melodiyi buruk bir mutlulukla dinlemek için bile fener maçı seyretmeye değer aslında.
vamos bien, iyi gidiyorsunuz çocuklar. kimden, nerden, nasıl gelirse gelsin bu melodiler bizim melodilerimizdir. fenerbahçe tribünlerine sızıp, vak vakları ürkütmeden bu marşları kitlelere söyletebilmek kolay değil. amma velakin, halk şarkılarını, devrim marşlarını kime söyleyeceksin. kaleci volkan'ı tanırım, garibanlıktan gelme kartal'lıdır. devrimcilik damarı vardır. o şarkılardan etkilenip konsantrasyonunu artırır. eğer sınıf değiştirmediyse gökhan gönül'de'' seviyorum seniiiii'' diye bağırıldığında etkilenip insan üstü oynayabilir. ancak, insan düşmanı muhtemelen her iyi şeyin düşmanı lugano, laubali, şımarık elimden gelse hergün sopa atacağım kazım, brezilya'nın kadıköy eyaleti'nin futbolcuları ve bir galatasaray galibiyetini maymunluk yaparak kutladığını sanan, fenerbahçe'ye sövdüren fenerbahçe'liler ne anlar bu marşlardan.
belediyespor'lu futbolcular, gole gidebilecekleri 3 pozisyonda topu taca attılar, 2. golü atabilmek için okan'ı görmemezlikten, çığlığını duymamazlıktan gelen futbolcular ne bilir bu marşların kimlere ne için söylendiğini?
marsilya taraftarı santos'un içerden çıkması, pompalı tüfekle öldürülüp çapulcu muamelesi gören karşıyaka'lı özgür'ün itibarı için pek çoğunun anlayamadığı pankartları açan, endüstriyel futbolun 1 numaralı düşmanı livorno takımının kaptanına sarı lacivert atkı taktıran fenerbahçe taraftarına sesleniyorum;
devrimci romantizm, trübünlerde filizlenmeye başladı, devamı gelecek, en zor iş te sizin fenerbahçe'li idealistler. çok zor, yılların dayatılmış pis kokulu karanlıklarından sıyrılmanız.
tribünlerini işgalcilerden kurtarmak isteyen fenerbahçe'liler, önce takımlarını paranın padişahlarından, 3. sınıf brezilya'lı futbolculardan, dolandırıcı daum'dan kurtarmalıdır. bu takımlar bizim, bu davet bizim, düşün peşimize.
kıraç 100. yıl bestesi diye 1 mayıs marşı'nı devşirdiğinde bayağı memnun olmuştum. burjuvazinin, endüstrinin halktan en önce kopardığı takımın taraftarları, bilerek ya da bilmeyerek 1 mayıs marşını söylüyordu. stadın en kralını yaptılar, en pahalı bileti onlar sattı. localarındaki zenginlerle övündü kıçında donu olmayan fener'li. en pahalı transferi yaparak en büyük olduklarına inandırıldılar. forma alma rekoru fenerbahçe'lilerdeydi. her ne kadar anketler, en çok taraftarın galatasaray'da olduğunu söyleseler bile ben hem inanmıyor, hem de istemiyorum bu istatistiki verinin bizden yana çıkmasını.
bizim çocukluğumuzda bütün takımlar gibi fenerbahçe de halk takımıyken taraftarı ''ali baba'nın çiftliği'' ni söylerlerdi. ilerleyen seneler de gerçekten ali baba'lar çiftlik yapmışları kadıköy'ü. bugün kadıköy'den sahil yoluda gidenler nedendir bilinmez fenerbahçe bayraklarının altından geçmek zorundadır.
geçen yıllarda nazım baba'dan şiirler, şarkılar söylediler. ''inanın çocuklar, güzel günler göreceğiz çocuklar'' diye yırtındılar. doğrusu kıskandım, galatasaray taraftarının söylemesini çok isterdim. demek birileri fenerbahçe'lerini aristokratlara, maç günü eğlencesi olarak görenlere, en pahalı kombine alarak sosyal statülerini arkadaş meclislerinde göstermek isteyenlere karşı direniyordu. kazanacaklardı, futbol halk çocuklarını oynadığı seyrettiği oyundu. er ya da geç mutlaka en azından tribünler varoşların, takımlarını sevmekten başka bir düşüncesi olmayanların olacaktı.
bu sene başında fenerbahçe tribünleri benim için tavan yaptı. belki, maçın başlamasına 1 dakika gelip yerine oturan, maçın bitmesine 5 dakika kala trafiğe takılmamak, maça gittiğini en erken ispatlama telaşında olanlar farkında değildir. ''seviyorum seni, ekmeği tuza batırıp yer gibi'' nazım hikmet'in bu en beğendiğim şiirini söylüyorlar. hangi tribün söylüyor bilmiyorum, ancak devrim şarkıları demek sadece gecekondulardan, gece vardiyasındaki işçilerden, hapishanelerden gelmiyor. gurup yorum'dan ''haklıyız kazanacağız'' marşını çoğu devrimci bile bilmezken saraçoğlu kale arkasından gelen melodiyi buruk bir mutlulukla dinlemek için bile fener maçı seyretmeye değer aslında.
vamos bien, iyi gidiyorsunuz çocuklar. kimden, nerden, nasıl gelirse gelsin bu melodiler bizim melodilerimizdir. fenerbahçe tribünlerine sızıp, vak vakları ürkütmeden bu marşları kitlelere söyletebilmek kolay değil. amma velakin, halk şarkılarını, devrim marşlarını kime söyleyeceksin. kaleci volkan'ı tanırım, garibanlıktan gelme kartal'lıdır. devrimcilik damarı vardır. o şarkılardan etkilenip konsantrasyonunu artırır. eğer sınıf değiştirmediyse gökhan gönül'de'' seviyorum seniiiii'' diye bağırıldığında etkilenip insan üstü oynayabilir. ancak, insan düşmanı muhtemelen her iyi şeyin düşmanı lugano, laubali, şımarık elimden gelse hergün sopa atacağım kazım, brezilya'nın kadıköy eyaleti'nin futbolcuları ve bir galatasaray galibiyetini maymunluk yaparak kutladığını sanan, fenerbahçe'ye sövdüren fenerbahçe'liler ne anlar bu marşlardan.
belediyespor'lu futbolcular, gole gidebilecekleri 3 pozisyonda topu taca attılar, 2. golü atabilmek için okan'ı görmemezlikten, çığlığını duymamazlıktan gelen futbolcular ne bilir bu marşların kimlere ne için söylendiğini?
marsilya taraftarı santos'un içerden çıkması, pompalı tüfekle öldürülüp çapulcu muamelesi gören karşıyaka'lı özgür'ün itibarı için pek çoğunun anlayamadığı pankartları açan, endüstriyel futbolun 1 numaralı düşmanı livorno takımının kaptanına sarı lacivert atkı taktıran fenerbahçe taraftarına sesleniyorum;
devrimci romantizm, trübünlerde filizlenmeye başladı, devamı gelecek, en zor iş te sizin fenerbahçe'li idealistler. çok zor, yılların dayatılmış pis kokulu karanlıklarından sıyrılmanız.
tribünlerini işgalcilerden kurtarmak isteyen fenerbahçe'liler, önce takımlarını paranın padişahlarından, 3. sınıf brezilya'lı futbolculardan, dolandırıcı daum'dan kurtarmalıdır. bu takımlar bizim, bu davet bizim, düşün peşimize.