• 681
    çok istedim sana gelmeyi
    çok fırsatım oldu ama nedense gelemedim
    belki de çok istemedim kimbilir
    gelmek isteyipte gelemediğim maçlarda ya yenildi bu takım ya da berabere kaldı
    avuttum kendimi "iyi ki gitmemişim." diye
    sonra utandım
    "gitseydim farklı olur muydu?" diye düşündüm
    "yenileceğini bilsem bile gitseydim keşke." dedim
    hep keşkelere, bir dahaki seferlere bıraktım seni
    bak şimdi yoksun
    yıkacaklar seni, taş taş üzerinde bırakmıyacaklar
    insanlar yürüyecek bir zamanlar tarih yazılan çimlerinin üzerinde
    hep anılarda, resimlerde yaşayacaksın
    benim senin yanında olamadığım anılarda
    gözlerim doluyor bunları yazarken
    kızıyorum kendime "ağlamaya hakkın yok." diye
    dayanamıyorum
    hep bir ukde, bir acı olarak kalacaksın içimde
    ölene kadar..

    bu sözler anlatsın sana içimdeki aşkla karışık acıyı
    hadi elveda..

    bir yangın başlatabilirim parmaklarımla
    yüreğimle şarkı söylerim sana
    ki yüreğimin teli sızlamakta
  • 683
    bu gün ajax maçı davetiyesini almak için bir kez daha girdiğim ve çimlerinden bir tutam aldığım mabed. numaralı hariç hiçbir tribünde koltuk yoktu numaralının koltukları da yarısı kopmuş, dağılmış falan. anlatamıyorum ama ölüme terk edilmiş gibiydi lan işte... sadece bir çocuk dikkatimi çekti elimde bilet stadyumu seyrederken. o da dalmıştı derinlere... onunda eline tutuşturmuşlar bileti, gözleri hafif nemli bir an göz göze geldik, sonra arkamıza defalarca kez baka baka merdivenlerden çıktık. kapıdan çıkarken bi dal sigara istedi ben de verdim. hiç konuşmadan yaktık sigaraları ve mecidiyeköye doğru ilerledik....
  • 685
    ilk aşklar unutulmaz derler. birini sevdim. bana göre kalender idi. hani imkanlarımız kısıtlıydı. öyle kafamıza eseni yapamazdık. ama ilk aşktı işte. ilk sevda. hayata başlama noktası bunun adı. ayrılık zamanı yaşamıştık bundan önce de. ama birleşmiştik tekrar. hiç ayrılık olmamışçasına sarılmıştık birbirimize. artık ayrılık adı son kez kullanılıyordu. sevgilimden ayrılmıştım. geri dönüşü olmaksızın. bu sevdanın adı ali sami yen' di. pis koltukları, kokan tuvaletleri, boyası dökülmüş duvarları... ama ali sami yen'di işte. ilk aşk, ilk sevda!

    sıcaklığı her kusurunu örtüyordu. kolay değil. dünya burada tanımıştı cehennemi.

    kolay olmayacaktı. elbette ama bu denli zor olacağını düşünenimiz var mıydı?

    çok uzaktım sana. aramızda hep kilometreler vardı. ilk maçım konyaspor karşılaşmasıydı. ondan sonra imkanımız el verdikçe koştuk sana. iyi,kötü farketmez. bir evimizden çıkıyor, diğer evimize gidiyorduk. sana geliyorduk. hani gerçek sevdanın peşinden koşuyorduk umarsızca. hep sen vardın. artık yoksun...

    yeni aşklara yelken açtık. lambaların son kez söndü. o an var ya! kelimeler işte orada tükeniyor. yeni bir ev, yeni bir yuva. hiç kimse ama hiç kimse dolduramayacak senin içimizdeki yerini.

    seninle büyüdük. hayallerinle yaşayacağız.

    elveda sevgilim sana... son kez elveda!
  • 686
    2 gece önce veda etmek için, son kez kapalı üstte yerimi aldım. gecenin karanlığında her yer sarı kırmızı... bu sefer yeşil çimlerde oyanan oyunun bir önemi yok. bu sefer sana ayıp olmasın diye tek derdimiz galibiyet. zor da olsa galibiyet; ama yine tat vermedik be. yine layık olamadık sana. göz yaşlarını bizim gibi saklamayıp sana veda etmenin ne anlama geldiğini en iyi anlayan tugay kerimoglu'yla birlikte elveda dedik sana. son zamanlarda sadece üzüyorduk seni.. ama bundan sonra sensizlik bizi hep üzecek. elveda sami yen, seviyoruz seni canı gönülden.
  • 687
    --- alıntı ---

    binalar, mekânlar hayatımızın ta kendisidir. hatıralarımız da... hayvanların hatırası yoktur, bitkilerin de. hatıra, bize, insana aittir.
    kimileri kafamızı karıştırmak için geceye “ali sami yen’e veda gecesi“ adını taktı ya, o aslında “ali sami yen’in ikinci vefatı gecesi“ydi. ve kimileri için belki de ilkinden ağırdı.
    eminim, birçok galatasaraylı o gecenin sonunda, memlekete döndüğünde doğduğu evi, büyüdüğü sokağı, okuduğu okulu bir daha bulamayan birine dönmüştür. babasının mezarını kaybetmiş çocuğun burukluğudur o gece orada kimilerinin yaşadığı.
    ‘hatıralar kimsenin elimizden alamayacağı tek mülkümüzdür’ derler... belki de bu nedenle galatasaray’ın ‘içli çocukları’ hatıralarına sahip çıkıp ‘aslantepe numarası’nı yutmadıklarını göstermek için yuhaladılar başkanlarını.
    ‘sami yen ruhu’na sahip çıkmak isteyen o çocukların yaptıklarını yakışıksız bulanlar olsa da, orada esasen yapılan kendi hayatına, geçmişine sahip çıkma arzusundan başka bir şey değildir kanımca.
    çünkü ‘ruh’ kimilerinin iddia ettiği ya da dilediği gibi ‘taşınabilir’, ‘devredilebilir’ bir şey değildir. ve ruhu yaratan, ‘geçmiştir.’
    belki de onların durumunu ve gelecekte beşiktaşlılar’ı bekleyen tehlikeyi en iyi, “ambalaj kültürünün göbeğinde yaşıyoruz” diyen eduardo galeano anlatır; “artık evlilik sözleşmesi aşktan daha önemli, cenaze ölümden, elbise bedenden. ayin, tanrı’dan daha önemli... ambalaj kültürü içerikleri hor görüyor”. ben de ekleyeyim, ambalaj kültürü ali sami yen'i de hor görüyor.

    cem dizdar

    --- alıntı ---

    ne bileyim, bazen katıldım, bazen saçmalama diye tepki verdim adama.

    http://spor.milliyet.com.tr/.../1339078/default.htm
  • 688
    kapanışı, terkedilişi bağış erten tarafından eleştirilen eski stadımız.

    radikal gazetesindeki yazısından bir kısım aşağıdadır:

    --- alıntı ---

    arsenal gibi taşinmak
    sıkı bir taraftar için stadyum da ‘ev’ sayılır. anılarla harmanlanmış, hüznün ve coşkunun paylaşıldığı kutsal bir mekân... son günlerde her galatasaraylının, hatta her futbolseverin yüzünü düşüren şey işte bu taşınma hüznü. ama hüznü katmerleyen başka bir şey var.

    evet çok yaşlandı ali sami yen. yıprandı, eskidi, yoruldu. o yüzden her yağmurda rimelleri akıyor, siyatikleri azıyordu. yani taşınmak kaçınılmazdı. ama taşınmak var, taşınmak var. böylesi bir kopuş biraz fazla duygusuz değil mi?

    nasıl olabilirdi peki? ne demek istediğimizi güzel bir örnekle anlatalım. geçen noel’de ntvspor için banu yelkovan’la londra’ya, arsenal-chelsea maçını izlemeye gittik. o yolculukta bizi en çok etkileyen şey, arsenal’in highbury’den emirates’e geçiş öyküsüydü. aslında galatasaray’ınkini çok andıran bir hikâyeydi bu. arsenal kulübü eskimiş statlarından, bir sponsorun desteğini alarak yeni bir yere geçmişti. eski yeri de imara açmıştı. ama ne yaptılar? bütün süreci en az duygusal hasar verecek şekilde, iki stat arasında bir devamlılık, bir akrabalık varmış gibi göstererek ya da böyle olması gerektiğini düşünerek bir proje geliştirdiler. yani emirates’i arsenalleştirdiler (orijinal adı da öyle zaten: ‘arsenalisation’). önce eski yeri bir ‘rezidans’ olarak tasarlamalarına rağmen stadyum girişini korudular. öyle ki bu yeni evlere sahip olanlar kendilerini arsenal kapalısı’nda oturur gibi hissedeceklerdi. saha zeminine hiçbir yapı koymadılar. kapalı’nın çatısını, stadyumun girişini aynen korudular. böylece ortaya eskinin yok olmadan yeniye dönüştüğü, nostaljinin yeni ihtiyaçlarla birleştiği bir yapı ortaya çıktı.

    bitmedi. yeni stada da eskinin ruhunu taşıdılar. misal, gittiler, eski kale arkasındaki meşhur saatin bir replikasını yeni stada yerleştirdiler. böylece o kale arkası yine ‘saat tarafındaki kale’ (clock end) olarak korundu. hatta diğer tribünlerin adı da sabit kaldı. eski saati de stadın önüne bir anıt gibi koydular. yetmedi. 95 yıllık highbury’nin anısına, stadyumun girişine bir ‘zaman kapsülü’ yerleştirdiler. içine de 1971’deki çifte kupanın kaptanı rocastle’nin forması, henry’nin kramponları, tony adams’ın kaptanlık pazubandı gibi simgeler dahil olmak üzere arsenal tarihinin en önemli 40 objesini koydular (ki bunların 25’ine taraftarlar karar verdi).

    asy hatirasi var mi?
    o da yetmedi. stadın girişine o meşhur toplarını yerleştirdiler ve arsenal taraftarlarının isimlerini stadın girişindeki kaldırıma kazıdılar. her katta arsenal tarihinin ayrı bir zaferini sergilediler.

    yani taşındılar ama göçmediler. highbury’den ayrıldlar, ama kopmadılar.

    dönelim türk telekom arena’ya. ali sami yen stadı’ndan miras olarak ne götürülüyor? ölen işçilerin isimleri kapılara verildi mi? galatasaray tarihinin önemli isimleri stadın ruhuna kazındı mı? ‘eski açık’ taşındı mı? bir köşe lambası bile yok mu oraya götürülecek? mecidiyeköy’deki yerin yeniden imarında ali sami yen’e herhangi bir gönderme olacak mı? eskinin koltuklarından bile para kazanmaya çalışmak reva mı? bu sorulara olumlu bir cevap alabiliyor muyuz ki taşınırken üzülmeyelim? böyle taşınma olur mu? tarihten, gönülden koparır gibi göçülür mü? ali sami yen hiç böyle biter mi? kalır bir basamakta, bir kale arkasında, bir gazete sayfasında, bir direk arasında, bir çimen kokusunda…

    --- alıntı ---

    kaynak: ligtv.com.tr

    (bkz: adam haklı beyler)
  • 689
    iste en sonunda en buyuk fedakarligi yapti ve kendini galatasaray'in gelecegi ugruna feda etti. taraftar futbolcuya, futbolcu hocasina kustu de bir tek ali sami yen ne kimseye kustu ne de kimse ona! ve iste son gorevini; asaletine, kendine duyulan aska layik bir sekilde yerine getirdi. cani vardi ali sami yen stadinin ve iste o, canini verdi galatasaray icin... benim de allah canimi alincaya kadar gozumun nuru, biricik evim olarak kalacak iste bu yuzden. seni oyle cok sevdim ki, sana stat demek cok yavan geliyor gozumun bebegi...
  • 692
    --- alıntı ---
    sevgili eduardo,
    geçen gün carrefour’daydım. biliyorsun, orası san lorenzo kulübü’nün eski stadının bulunduğu yere inşa edilmişti. oraya, san lorenzo’da dört yıl arka arkaya gol kralı olan, çocukluk dönemimin kahramanı sanfilippo ile birlikte gittik. tencereler, tavalar, peynirler, asılı duran sucuklar arasında dolaşıyorduk. kasaya yaklaşmıştık ki, sanfilippo birden kollarını açarak bana şöyle dedi:
    “düşün ki, boca ile oynadığımız maçta roma’ya golü tam bu noktada atmıştım.”
    el arabasına tepeleme doldurduğu konserveleri, etleri, sebzeleri güçlükle taşıyan şişman bir kadının önüne geçerek konuşmaya devam etti:
    “futbol tarihine geçen en hızlı goldü o.”
    kornerden gelecek topu bekler gibiydi ve heyecanla o ânı anlatıyordu:
    “takımın gençlerinden 5 numaraya şöyle dedim: ‘düdük çalınır çalınmaz topu bana havadan gönder. hiç heyecanlanma, seni mahcup etmeyeceğim.’ ben yaşça ondan büyüktüm, çocuğun adı capdevilla’ydı. heyecanlanmıştı, beceremeyeceğinden korkuyordu.”
    sanfilippo mayonez şişelerinin olduğu yeri işaret ederek anlatmayı sürdürdü:
    “topu tam oraya yerleştirdi.”
    etraftaki müşteriler nefeslerini tutmuş, bizi izliyordu.
    “top defansın ortasında oynayan adamların arkasına düştü. hemen fırladım fakat biraz uzağa gitmişti. şu pirinç torbalarının durduğu yere, görüyor musun?”
    alt sıradaki rafı gösteriyordu. sonra yepyeni lacivert takım elbisesine, gıcır gıcır cilalı ayakkabılarına aldırış etmeden bir tavşan gibi fırladı. “…güm diye bir çaktım topa!”
    sol ayağıyla vurmuştu. otuz yıl önce kalenin bulunduğu, şimdi kasanın durduğu yöne doğru çevirdik bakışlarımızı… hepimiz topun kaleye girişini görür gibiydik. tam pillerin ve tıraş bıçaklarının dizili olduğu yerden girmişti.
    sanfilippo sevinçle kollarını havaya kaldırdı. müşteriler ve kasiyer kızlar coşkuyla alkışlıyordu. neredeyse hüngür hüngür ağlayacaktım. o zamanlar nene takma adıyla bilinen sanfilippo, 1962’deki golü yeniden atmıştı, sırf ben göreyim diye… osvaldo soriano
    --- alıntı ---

    http://acetobalsamico.blogspot.com/...n-ali-sami-yene.html
  • 699
    ne maçlar yaşandı
    dünya cehennemi burda tanıdı
    elveda samiyen
    birgün geri geleceğiz yeniden *

    başbakan an itibariyle yaptığı konuşmasında tt arena için galatasaray a.ş. ile kesin olarak anlaşmaya varılmamıştır buyurmuş.

    yıkmayın geri dönelim gerekirse. biz onurumuzla elde edilen 10.lukları, yalakalıkla gelecek şampiyonluklara tercih ederiz. çünkü biz galatasaraylıyız...!!!
App Store'dan indirin Google Play'den alın