• 1546
    https://www.youtube.com/watch?v=Os0oskAfnm0

    şu veda şarkısındaki fısıltıyla söylenen re re re ra ra ra tezahüratını her önünden geçişte yüreğimizin bir köşesinde hissediyoruz. yıkılmış olsa bile sanki hala ruhumuz orda ve her defasında sessizce bizi selamlıyor. anılarımızı, çocukluğumuzu, sevinçlerimizi, hüzünlerimizi orada bıraktık.

    çok özlüyorum sami yen'i. şampiyonluk kutlamaları için gelin gibi süslendiği günleri, eski açıktan kapalıya doğru bakarken o güzelliği doyasıya izlemeyi, mecidiyeköy'e gelince evimize gelmiş olmanın verdiği huzuru...

    endüstriyel futbolun gerçeklerine bakıldığında bu söylediğimiz romantiklik olarak algılanıyor; ancak insan evinden uzaktaki her yerde yabancılık çekiyor. hele hele bir de evinin yerine mezar taşı gibi dikilen o iğrenç kuleleri görmek var ya...

    son sözü bülent kaptan söylesin.

    https://twitter.com/.../1125324323055493122
  • 1575
    fotoğrafta görüldüğü gibi stadyumun üst kısmındaki koltuklar hala boyanmamış olarak duruyor. burak elmas döneminde yapılacaktı güya hala yapılamadı. ya hu bu kadar zor bir iş mi bu. yamalı gibi görünüyor koltuklar bir taraf boyalı bir taraf boyasız. hiç mi estetik kaygınız yok yapalım şunu demiyorsunuz. taraftara açsanız yine yaparlar bu işi binlerce gönüllü. oyunculara milyon eurolar döküyorsunuz da şu işe bütçe ayıramıyorsunuz.

    https://twitter.com/...Aa2OxY2g3fE86tYr1EPA
  • 1448
    2 ekim 1994 galatasaray beşiktaş maçında tanıştım ali sami yen ile. babamın omuzlarında, yeni açıkta sarı kırmızı renkleri gördüm. daha sonraları her tribünde bir şekilde maç izlemişliğim vardır. hagi'nin ve jardel'in golleriyle milan'ı 2-0 yendiğimiz maçta numaralı tribündeydim. bilen bilir numaralı tribün tiyatro izler gibi maç izler. ancak o maçta hagi'nin ve jardel'in gollerinde herkes ayağa kalkıp tezahürata başlamıştı.

    hiç bir stadyum ali sami yen'in yerini tutamaz. orası bizim evimizdi. evimiz yıkıldı.
  • 1525
    çok sonraları tanıştık biz onunla. onun adını ilk kez radyodan duydum. çocuktum..

    neuchatel maçını radyodan dinleyen, bir kulağı da onunla birlikte olan yani her gol atıldığında balkona çıkıp gol diye bağıran ve aslında onunla birlikte yan yana kendine bir tribün yaratan, o arasına deniz giren ve o yıllarda fena halde uzak olan bir şehirdeydik çünkü... bizim balkonumuz çocuk aklımızda tribündü işte. kime ne, her gol atıldığında orada olan binlerle birlikte biz de gol diye bağırmayı böyle öğrenmiştik. bizim balkonumuzdan bize öğrettiği ilk şeyse asla pes etme, hatta yapamazsın dediklerinde çık ve yap idi. bizim balkonla o tribünlerdeki binlerin de hissettiği şey aynıydı.

    o yalnızca ali sami yen stadyumu değildi ki. bir mabedden de fazlasıydı. maketten yapılmış ya da yalandan efsaneler üreten bir şey değildi, mutlaka kazanacağızdı orası. öyle geçerdik radyonun başına, binler de tribünlere. ben, bizim balkondan onu öğrendim. bizim balkondan yarattığımız orasıydı çünkü, o, küçük kalplerimize kaybetsen bile hakkını vererek, mücadele ederek ve asla pes etmeyerek inanmayı öğreten bir balkondu. hiç yıkılmayan, esnemeyen balkondan bir tribündü.

    çok maçlar çok balkonlar çok hayatlar geçti. bir ömre kaç zafer sığardı ki ya da bir balkona kaç sevinç kaç çocuk yumruğu kaç çocuğun gol sesi, o kadar sığdı işte. şimdi burada uzatmaya gerek yok, istersen müzeden git gör, istersen unutulmaz maçlar serisini aç izle.

    benim bir balkondan büyür gol sesim, çocuk yanım, dört döner avrupa’yı baştan ayağı sesimle titretir, titrer karşımda en büyük kulüpler, çocuk balkonumdan gol seslerimi kim duysa dağılır gider, ve benim çocuk sesim, benim balkonum, bir mayıs akşamı danimarka’da kopenhag şehrinde dünyanın bütün çocuk seslerine karışır, her yerde duyulur;
    -avrupa şampiyonu galatasaray!

    çok sonra tanıştık biz onunla. 2006 yılının 25 kasımıydı. yeni açığa koşarak girmiştik. maçtan çok önceydi. maçtan ziyade onunla tanışmak onu görmek öyle heyecanlıydı ki. ve ben o gün oraya, her golden sonra ali sami yen’e çevirdiğim balkonumu da getirdim. yeni açık eski balkonumdu. seyrettim, seyreder gibi çocukluğumun en güzel anlarını. tanju dedim o dördüncü golü buradan böyle topu sağına çekip mi vurmuştu? kulağımda birden radyodaki ses, ”kral krallığını gösterdi” ve ben o esna krallar gibiyim eski balkonumun yeni açık tribününde.

    tribün yeni, hayallerim eski ve şahane... düşünüyorum... prekazi bu çimlerde koşturdu. benim radyoda duyduğum sesler bu tribünlerden geliyordu. ve burada frankfurt’u burada manchester’i yenen bu çimlerde koşturan kahramanlarım değil miydi?

    ilk maçlar öyledir bilirsiniz, maça bakmaktan çok sağa sola bakarsınız hayranlıkla. nereye baksam çocukluğuma çıkıyordu, sanki bir babaydım ve oğlumu maça getirmiştim. goller oldu, her golde sevindik, toplamda üç kere oldu, ben yani üç kere balkona çıktım, gol diye bağırdım ama bu kez binlerin mabedi, yenilmez kalesi ve çocuksu coşkulu sesiyle, balkondan yeni açığa koştum yeni açıktan balkona, ama bu kez binlerle bir. kah binlerle tribüne koşturduk o gün, kah benim evin balkonuna..

    hiç büyümedi o çocuk, ve hala balkona koşar ne zaman gol atsa cimbom’um. hiç büyümedi de o çocuk. ister yıkılsın isterse yerine kocaman gökdelenler dikilsin, orası benim balkonum, benim çocukluğum, çocuk sevinmem, gol sesim, bir sürü maçım ve anım, orada olsam da olmasam da, çok geç gelsem de yahut hiç gelemeseydim de, orası benim orası bizim balkonumuz, biz oradayız. hem zaten insan çocukluğunu yıkamaz ki insan ancak çocukluğunda yıkanır.

    ali sami yen stadyumu. çocuk balkonum, gol sesim, binlerce taraftarla kurduğumuz balkondan köprümüz. nereye büyüsek oraya senin hatıranı dikeriz, kim demiş ki yıkıldı ali sami yen...

    bak, duymuyor musun? dinleyin... bir çocuğun gol sevincinde bir balkonda daha tribün olup büyüyor ali sami yen.
  • 1396
    bu stadyum bizimdi. arsası üzerindeki yapısı, herşeyi. sonra devlete devrettik sonra kiracı olduk sonra da yok pahasına çıkıp dağ başında iğrenç bir yere yerleştik. en acısı da size stadı devlet yaptı oldu.

    bu süreçte emeği geçen ölü ya da diri herkes suçludur herkes hesabını vermelidir.

    bu kötülüğü ali şen bile yapmazdı bak o kadar.
  • 1549
    konumu muazzam olan statti. istanbulun her yerinden rahatça ulasabiliyordunuz. şimdiki oyle bir ucube yerde ki metro dışında alternatif yok ve maça gidenler bilir rezalet bir durumla karşılaşır lanet olsun dersiniz. arena bundan 40 50 yil sonra yıkılır mı başka yere taşınır mi ya da ben görür müyüm o günleri bilmiyorum ama stadın yanından geçince bir ah cekmem. hatta su an bile yanından arabayla geçince donup bakmiyorum bile. ama asy oyle miydi be sadece bir beton parçasından ziyade o maç günü korna, davul, borazan sesleri gs store çadırın orda sari kirmizi formalı insanlar... insan hepsini ozluyor. hatta simdi stadın s'si bile yok ortada ama dönüp bakıyorum her geçtiğimde.
  • 172
    metrobüsten inersin, yürürsün otobüs duraklarının yanından. trafik sıkışık, her yer tıklım tıklımdır. yalnızsan eğer biraz yabancılık çekersin. sonra yaklaşırsın yavaşça store un olduğu yere.

    derinlerden gelir dudaklarına bir tezahürat ya da bir marş. usul usul bırakıverirsin dudaklarının arasından. sonra saate bakarsın başlamak üzeredir nerdeyse maç. yeni açık girişi tıklım tıklımdır. yönelirsin kendi tribününe ve son kez yoklarsın cebindeki bileti ya da kombineyi. 2 kere aranırsın polislerce. turnikeden geçersin.
    yorgunsundur belki ya da uykusuz. sahanın ışıkları çıkış kapısından yavaşça göz kırpar sana. ağır ağır çıkarsın o merdivnleri ve sahayı görürsün. tribünleri, sahada ısınan futbolcuları görürsün. herşeyi unutursun bir anda.

    kalp atışların hızlanır. geçersin yerine. sonra bir zıplama isteği uyanır içinde, sesin yavaşça yükselir.

    üçlüye çağırırsın tribünle beraber bir futbolcuyu, yumruğunu her savuruşunda ''oley'' diye inletirsin ortalığı.

    evindesindir artık, sıcaklaşır ortam. kızamış burnun tekrar buğday tenine uyum sağlar.
    evindesindir artık, herkes tanıdık gibi gelir.
    evindesindir artık, etraf istediğin kadar aydınlıktır.
    evindesindir artık, içinde bulunduğun her dakika mutluluk verir.

    içine girdiğin anda ya da yakınındayken bile bu kadar mutlu olabiliyorsan, bil ki;

    evindesindir...
  • 826
    yıkım görüntülerini görüp televizyonun karşısında ağladığım, televizyonda gördüğüm görünütüdeki dozere, sanki dozerin suçuymuş gibi "yıkmasana ulan orospu çocuğu" diye küfrettiğim stad. stad derken ayıp ettim tabi, ev, mabed, hayatımın parçası demek daha doğru.
    salı günü (13 nisan) gittim hayatımın en önemli parçalarından birinin yanına yine. gidip canlı canlı görmeyecem yıkılışını demiştim ama, dayanamadım. hala ayaktayken görmek istedim. sevdiğim bir abimle gittik. kat otoparkının oraya gelip numaralının çatısının yarıya yakının, kapalının yeni açık tarafının bir kısmının yıkılmakta olduğunu görünce çok fena olduk. ben 39 yaşındayım, birlikte gittiğim abi 43. kaldık öyle, birbirimize bakamadık, tribünlere bakıp donduk sanki. gözlerim doldu. n'apacağımı bilemedim. lan resmen yıkıyorlardı işte. ayrılsakta ordan sanki hep o orada duracak sanıyordum demekki. o halinin görünce gerçeği anladım. biz kelimenin tam anlamıyla mal gibi donmuş duruken 50'li yaşlarda biri geldi yanımıza. bir şeyler söyledi tam ne dediğini anlamadık, kaçamak bir şeyler söyledim. oda anladı bizim o sırada bambaşka bir boyutta olduğumuzu. yıkım için etrafı teneke duvarlara kapatılmış, oradaki bir kapıya yöneldi yanındaki bir başka kişiyle. kapı açıldı, içierde görevli olduğunu anladık. bizde gittik kapıya. içeri girip bir hatıra almak istiyoruz dedik. kapıyı açan görevli pek sıcak bakmadı bu fikre ama o abi "geçsinler taraftar bunlar, herşeye hakları var" dedi, sağolsun. gittik bir kaçtane tuğla aldık. uzakta olup gelemeyecek arkadaşlarımızı da verebilmek için. son bir bakış attık kapalıya doğru. artık gözlerim falan dolmuş değil resmen ağlıyordum eşek kadar herif. tuğları taşıyabilmek için store'dan poşet alalım bari diye stora doğru yürüdük. içeri girdiğimizde üzerlerinde takım elbise, üstü başı toz toprak içinde, gözleri dolu, ellerinde tuğlalar olan 2 tane eşek kadar adamı gören store çalışanları garip garip yüzümüze baktı. haksızda değillerdi hani. acayip göründüğümüz kesin. ama biz o sırada tuğla falan değil kutsal emanetler taşıyorduk elimizde.
    söyledik poşet verdiler.
    aldığım tuğlayı, kapalıdan daha önce almış olduğum koltuğu ve daha önce satılan ali sami yen stadı maketini ömrümün sonuna kadar saklayacam. açacam bir şişie rakı geçecem karşısına ağlaya ağlaya içiecem. ölmeden önce de oğluma emanet edecem.

    seni yıkan dozerin....................
  • 1492
    gündüz gözüyle akla gelen, babayla gidilen ilk maçı hayal meyal hatırlatan, kardeş ile gidilen son maçla* gözleri dolduran, bunlarla birlikte geçmiş yıllara, giden gençliğe, kaçırılan fırsatlara da üzülmemize vesile olan güzellik abidesi.

    https://gss.gs/48P.jpg

    bu da benim bu güzellikle son fotoğraflarım;
    öncelikli not:11 ocak 2011 galatasaray beypazarı şekerspor maçı'na aittir.(dikkat telefonlar sony erikson k750i ile çekilmiş olup, fotoğraflarda henüz 23 yaşındayım. görünüşümü pek dikkate almayın o yüzden * )

    https://gss.gs/2h2.jpg
    https://gss.gs/Wfj.jpg
  • 1595
    15 eylül 1985 günü elimde bir valiz ile istanbul topkapı otogarına geldiğimde, ilk defa ayak bastığım bu şehirde ne kalmayı planladığım bir yerim ne de ulaşıma ilişkin en küçük bir bilgim vardı. sora sora gittiğim stat inönü stadıydı. çünkü ali sami yen stadı bakımdaydı. denizlispor’u 2-1 yendiğimiz maçla başlayan ev sahibi tribününde daimi olma süreci ali sami yen stadyumunda hemen hemen her galatasaray maçında yerimi alarak 4 yıl devam etti. hatta ali sami yen bağımlılık yaptığından olsa gerek bizim deplasmanda olduğumuz maçlarda sarıyer maçlarına bile gitme alışkanlığına dönüştü.

    nereden çıktı bu nostalji olayı dostlar?
  • 1305
    sadece bir defa maç seyredebildim mabette, işin açıkçası çokta iyi olmadığımız zamanlarda bir bellinzona maçına gitmiştim. eski açık tribününe gişelerden girerken daha diken diken oldu tüylerim. yaşanmışlıkların hepsini iliklerinize kadar hissettiriyordu stat. hani derler ya yaşayan tarih işte tam anlamıyla budur durum. küçük bir çocukken şampiyonlar ligi maçlarında izlediğim o güzel mekandaydım benim gibi aşık bir sürü insanla omuz omuzaydım işte. hiç unutmadım o günü, ömrüm boyunca da unutamayacağım. şimdi tarihin tozlu sayfalarında bir efsane olarak yerini aldı sami yen. özledik be iki gözüm, hem de çok özledik...
  • 1603
    çoğumuzun olduğu gibi, benim de ilk aşkım, çocukluğum, gençliğim...

    fotoğrafını görünce bile içimi mutluluk ve hüzünle karışık bir sıcaklık kaplıyor.

    harçlık biriktirip tobacco shop'tan sıra bekleyerek aldığımız biletlerle yerimizi aldığımız, tanımadığımız insanlarla kol kola marşlar söylediğimiz, çıkışında bayat ekmekli köfteler gömdüğümüz, her tribünü ayrı güzel olan mabet. eskiler güzel değildi, eskiden güzeldik derler ya hani, o günlerin verdiği tebessüm çok güzeldi be.

    yaşlandım, hissediyorum, en çok da bu batıyor bana sanırım.*
App Store'dan indirin Google Play'den alın