• 84
    galatasaray futbol takımı, sadece bir futbol takımı değildir. eğer öyle olsaydı, ben çoktan tası tarağı toplamış, unu elemiş kaybolmuştum. çünkü ortalıkta benim sevdiğim, peşinden koştuğum futbol, uçurtmalara binip kayboldu. şavrolet mançester birliği'ne karşı yaşlı traffold'da, 4 bek, 2 ön libero, 2 açık, 2 uçla oynayan galatasaray, ramiz köfte akhisar'a karşı da aynı dizilişle oynuyorsa, benim futbol sever olarak sistemde durmamın anlamı yok. ortalıkta oynanan, sergilenen futbol da, herhangi bir langırt tahtasının millerine kumanda eden oyuncuların şansına veya hünerine kalmış tabela. barca'dan, pendikspor'a kadar dünyanın her takımı hemen hemen aynı futbol anlayışını sahaya yansıtıyor. oyuncuların güçleri aynıysa, farkı, kalite belirliyor ve küçük takım büyük takım birbirinden ayrılıyor. yazsam, sabaha kadar okusanız bitmeyecek sebeplerden dolayı futbolu hiç sevmiyorum. bu artık hiç sevmediğim futbola, yıllardır beni pamuk ipliğiyle bağlayan tek bir madde var, o da galatasaray'ın belki de kendisinin bile farkında olmadığı yüksek galatasaray ideolojisidir.

    galatasaray, kendisinden küçük takımlarla oynarken önce sahaya saygıyı çıkartır. asla küçük görmez, kibirlenmez, rakibi ezmez. tabelayı bulunca durur, boğmaya gitmez, gururlarıyla oynamaz. attığı gole maymunluk yapmaz. hakemden puan dilenmez, haksızlığa tahammülü olmayan futbolcularla oynar. güç, kariyer, klas gösterisine girişmez. galatasaray kendisinden küçük hiç bir takıma 7-8 gol atmaz. atamaz demiyorum, atmaz. bizde sevgi özgür, saygı mecburidir. küçük takım, galatasaray'dan hem sevgi, hem saygı görür. yıllardır sürüp giden galatasaray karakteri yüzünden, biri hariç hiç bir takım galatasaray'a nefret beslemez. galatasaray özelde ülkenin, genelde bütün mazlum ulusların sempatisini kazanmış takımdır.

    kendisiyle eş değer, ya da daha büyük takımlara karşı duruşu ise ideolojisinin temel prensibidir. korkmaz, nerede, hangi platformda olursa olsun yenmeye oynar. gerekirse yenmeye oynarken hezimete uğrar, ama felsefesini sahaya koyar. bu felsefe şahittir ki, çoğu maçta kendisinden çok daha büyük takımlara kan kusturmuştur. futbolcuları, büyük maçlarda yapabilecekleri her şeyi yapmış olmanın huzuru içinde soyunma odasına gider. en umutsuz anlarda bile, büyük taraftarı son sözün hakemin son düdüğüne kadar söylenmediğini bilir. hiç bir maça beyaz bayrakla çıkmaz. kendisinden daha büyük takımlara da saygısı mecburdur, ne var ki küçüklerin aksine onları sevme mecburiyeti yoktur.

    elbette oynadığı bütün maçların sonunda, galatasaray'ın oluşturduğu felsefeyi uygulayarak döndüğünü söyleyemeyiz. hatta galatasaray'ın kendi ideolojisini bütün bir sezonda uygulayamadığını da gördük. gördük de, işte bu felsefe bize öğretti ki, takımı felsefeyi uygulayacak olanlarla değiştirdik. uzun yıllardan sonra, bağlılığımızın tek sebebi galatasaray karakterinin sahaya, dolayısıyla neticeye yansıdığının olanca coşkusu içerisindeyiz. istisna maçları ihmal edebilsek bile, ihmal edilemeyecek maçlar geldi çattı. 6 senelik aradan sonra galatasaray ideolojisinin tezleri yeniden savaş alanlarına çıktı.

    yener, yenilir, maçlar 3 ihtimallidir. galatasaray oynayacağı bütün şampiyonlar ligi maçlarına kazanmak için çıkacaktır. rakibe, hakeme, maçı izleyecek milyonlarca insana saygı mecburidir. hiç kimse kendi menfaatini değil, büyük galatasaray'ın ali çıkarlarını düşünecektir. son düdük çaldığında 10 metre bile koşacak dermanı kalmayacak şekilde bütün gücünü harcayacaktır. sonuç ne olursa olsun, utanacak hiç bir şeyleri olmadan uyuyacaktır maç gecesi. olur da yenilirse, bir sonraki maçı kazanmak için, ihtiyacı olan motivasyonu asla kaybetmeyecektir. ve her şeyden önemlisi, büyük taraftarını başı dik, gezdirecektir.

    bizim bu yaştan, onca zaferi canlı yaşadıktan sonra futboldan beklediğimiz fazla bir şey yoktur. işimiz, galatasaray'ın yüksek ideolojisini bir iki veya daha fazla çocuğa aşılamaktır. yıllardan sonra yine düştük yollara, yeter ki felsefemizi ortaya koyun çocuklar, korkmayın sakın, bu sevdamız bizi asla terk etmeyecektir.
  • 228
    rakamlar isiginda bakmak istedigim mac.

    topla oynama oranlari %61'e yuzde 39. gercekten iyi bir oran sikinti bu kadar topla oynamamiza ramen pozisyon uretmekte zorlandik cunku yavas oynuyoruz yavas. topun oyunda kaldigi sure 53.04 saniye bizde kaldigi sure 32.23 saniye. bu sure icinde 568 pas, 438 isabetli pas yapmisiz %77'lik bir pas isabet orani var. 438 isabetli pasin 78'i uzun, 285'i orta mesafe ve 105'de kisa pas. uzun paslarin. melo ile selcuk 16'ar kez uzun pas yapmis melo 12 kez, selcuk 14 kez isabet saglamis.

    3.4 saniyede bir pas, 4.4 saniyede bir de isabetli pas yapmisiz. ozellikle kendi sahasinda oynayan ve gol atmasi gereken, kapali savunmayi acmasi gereken bir takim icin standartlarin cok altinda kalan bir istatislik. cunku bu paslari cogu 1. bolgede baski yenmedigi zaman yapilmis paslar. ayni gece oynan benfica- barcelona macinda barca 2.5 saniyede bir pas yapmis ki vasat oynadilar. ortalamalari 2 saniye. braga ise oyun icinde toplam olarak 20 dakika 41 saniye topa sahip olup 363 pas ve 225 isabetli pas yapmis. %61 isabetli pas yuzdesi var.

    kosu meafelerinde malesef geride kalmisiz. braga bizden 4 km daha fazla kosmus. totalde 106.657 metre kosmusuz braga ise 110.906 metre kosmus.

    bir diger vahim istatistik 13 sutta sadece 3 isabet bulmamiz. gecenin en kotu orani malesef. 2 sezondur bagiriyoruz adam gibi bir golcu gerektigini.

    bireysel rakamlara bakarsak selcuk hemen dikkat cekiyor. 78 kere arkadaslarindan pas almis. en cok pas aldigi arkadasi 17 pas ile semih ve 14 pas ile dany. anlasilacagi uzere melo'nun yapmasi gereken isi selcuk yapmis. defans ile orata saha baglantisini kurmus.

    selcuk mac icinde toplam 90 pas, 68 isabetli pas ile oynamis. yuzde 76'lik bir oran yakalamis. 16 uzun pas, 61 orta olcekli ve 16 da kisa pas yapmis. bu selcuk icin dusuk bir oran genelde yuzde 85'lik bir oran ile oynar tukiye'de. gecen hafta manchester macin'da yuzde 71 ile oynamisti. selcuk inan'nin en cok paslastigi isimler 11 kez melo, 10 kez riera, 9 kez dany, 11 kez eboue. burak, umut ve elmander ile sadece 2'er kez paslasmis. amrabat ile ise sadece 1 kez. rakamlardan da goruldugu uzere selcuk ilerdeki futbolcular ile iyi bir alisverise girememis malesef.

    ve melo gecenin iyi gibi gorunen ama sorumluluk almayan adami. ben degil rakamlar soyluyor. mac boyunca melo'dan umut ve elmader'e hic top gitmemis. burak'a ise sadece 1 pas. melo'nun etkileseme girdigi oyuncular 7'er pasla aydin, emre ve amrabat olmus. totalde 69 pas, 53 isabetli pas yapmis. %77'lik bir isabet orani var. 16 uzun, 45 orta olcekli ve 8'de kisa pas yapmis.
  • 74
    genel kanının aksine beraberliğin dünyanın sonu olduğunu düşünmediğim şampiyonlar ligi maçı.

    ordu mağlubiyeti* sonrası karalar bağladığım düşünülebilir ama hayır. şampiyonlar ligi maçında alınan beraberlik kesinlikle kötü sonuç değildir.

    grubumuzdaki sivri takım manu'nun en azından ilk 3 maçını kazanacağını düşünürsek düğümü cluj ile arka arkaya oynayacağımız iki maç çözecek. bu maç berabere biterse sıralama büyük olasılıkla 6-3-1-1 şeklinde olacak. biz cluj ile gruptan çıkma mücadelesi verirken braga'yı üst üste iki zor manu maçı bekliyor olacak. gruplarda 4. haftanın sonunda avantajlı durumda olmamamız için neden yok.

    demeye çalıştığım şey şu bu maçtan beraberlikle ayrılırsak "bu gruptan bile çıkamadık" "içeride braga'yı bile yenemedik" muhabbetleri olmasın. şampiyonlar ligi puan mücadelesidir. öncelikli hedef yenilmemektir. bunun için de moral motivasyonu üst seviyede tutmaktır. elbette beklediğimiz umduğumuz sonuç galibiyet. 3 puan moral kazanmak, diğer rakiplere gözdağı vermek açısından da çok önemli.

    yenemiyorsak yenilmeyelim ama yenelim.
  • 159
    bu maç için şöyle oynarız böyle atarız, şu şekilde kazanırız gibi yorumlarda bulunmayacağım. sadece sahada olan aslan parçalarını 90 dakika hiç durmadan gücüm yettiğince destekleyeceğim. eminim onlarda üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirecektir.

    kırmızılar hazır
    http://sphotos-d.ak.fbcdn.net/...630_1271068429_n.jpg

    (bkz: şimdi onlar düşünsün)
  • 207
    - orta sahamızın neredeyse sıfır direnç ve yaratıcılıkla oynadığı maçtır. her defasında orta sahayı çok kolay geçip ceza sahamızın önüne geldi bragalılar ve orta sahada maç boyu al gülüm ver gülüm pas yapmaktan başka bir olayımız yoktu. maçı orta sahada kaybettik diyebilirim.

    - bana göre amrabat çıktığında bitmeye yaklaşan maçtır. nitekim ilk yarı neredeyse tüm ataklarımızda vardı bu amrabat. çok etkili olmasa da zaman zaman adam eksiltti, ortalar yaptı, tehlike yarattı. kötünün iyisiydi yani. ilk yarı bir şeyler yapamasa da "yapabilmeye" en çok yaklaşan oyuncumuzdu. ikinci yarının en azından bir 15-20 dakikasında daha denenebilirdi. yerine giren aydın'ın direkten dönen şutu dışında oyuna verdiği bir katkı veya getirdiği hareketlilikten bahsedebilir misiniz? sanmam.

    - ve riera'dan sol bek olmayacağını da kanıtlayan maçtır. alan'a hemen hemen her pozisyonda yenik düştü. açın 2 golü de tekrar izleyin, ilkinde ceza sahasının içinde pozisyonu seyrediyor, ikincisinde de ofsaytı bozup bir de yan hakeme el kaldırıyor. ha hakan balta olsa farklı mı olurdu? sanmam.

    - tribünlerin uzun yıllardır ilk defa bu kadar etkisiz olduğunu gördüğüm maçtır. old trafford'taki deplasman tribünümüz bile daha iyiydi. bitime 10 dakika kalmış, 1-0 gerideyiz, takıma son gazları vereceğimiz yerde resmen mağlubiyeti kabullenmiş gibi "başarılar gelir geçer, asaletin bize yeter" tezahüratı yapmaya başlıyoruz ve maçın sonuna kadar böyle gidiyor. bu neyin kafasıdır biri bana açıklayabilir mi? sanmam.

    - yıllar sonra kendi seyircimiz önündeki ilk şampiyonlar ligi maçı olduğundan mıdır nedir, fatih terim son zamanlarda görmeye alışık olduğumuzun aksine oldukça gergin ve stresliydi. nitekim bunu vücut dili ve hakemle olan diyaloglarıyla ekrana yansıttı. dediğim gibi bunun yıllar sonra kendi sahamızdaki ilk şampiyonlar ligi maçımız oluşu fatih hoca'yı da, tribünleri de ters yönde etkiledi sanırım. çok bilenmiştik maç için ama bir kez daha gördük ki bir maça bu kadar anlam yüklemek türk insanına yaramıyor, bizde ters tepiyor.

    - braga'nın da 10 kişiyle defans yapıp kontra atak dışında başka bir bok oynamadığı maçtır. tamam deplasmandasın, istediğin sonucu almak için oynuyorsun ve aldın da, eyvallah tebrik ederiz ama bir şampiyonlar ligi takımı bu kadar da çağ dışı, oyunu zevksizleştirici maç oynamasın arkadaş ya çemişgezekspor değilsin ki sen! yemin ederim midem bulanıyor böyle takımlardan.

    velhasıl kelam, iyi oynamadık, kaybettik, işleri zora soktuk ama ben yine de özellikle fatih terim'e güveniyorum. gereken dersleri çıkarıp takımı şampiyonlar ligi'nde yeniden ayağa kaldıracaktır. ha olmazsa da olmaz, onların taşşakları sağolsun.
  • 72
    benimsemediğim bir laf var : vur , kır, parçala, bu maçı kazan! şeklinde.

    işte bu maç tam da böyle bir maç. insanların hayatlarında dönüm noktaları vardır, girdiği bir sınav, bir iş görüşmesi ya da evleneceği kadınla tanıştığı an gibi. futbol takımları için de böyle durumlar söz konusu. tam bu noktada, bu maçın önemini örneklerle anlatmaya çalışırsak: skor 2-2 , 2-0'dan gelmişiz, uzatmalar oynanıyor, ümit davala penaltı için topun başına geldi, atarsa tarih değişecek, peki ya atamazsa?

    çok iyi anladınız.

    bu maçta alınacak galibiyet dışındaki her sonuç, bizi amansız bir kaosun içine sokacaktır. abarttığımı düşünenler olacaktır, ama öyle değil. şu an keskin bir kılıcın üstünde yürümeye çalışan cambaz gibiyiz, üstümüze bir şeyler atıyorlar takılıp düşmemiz için. aşağıda akbabalar bizim düşmemizi bekliyor. kaybedeceğimiz çok maç olacaktır; olsun da... ama bu maç olmaz, bu maçta takılmamalıyız ve asla düşmemeliyiz...

    sahi ya ümit o penaltıyı atamasaydı?

    (bkz: 3 kasım 1999 galatasaray milan maçı)
  • 236
    maç günü sabahtan akşama kadar hepimizin karnında kelebekler uçuşuyordu. kolay değil tabii; yıllar sonra eski bir dostu görmek gibi, uzun hasretlik döneminden sonra evine dönmek gibiydi bizler için şampiyonlar ligi'nde yeniden boy göstermek. kura çekimi sonrası braga ve cluj gibi nispeten dişimize göre rakipler ile eşleşmemizden ötürü, takımımızın da kalitesine, gücüne ve imparator fatih terim'e duyduğumuz büyük güven ve inanç doğrultusunda gruptan çok büyük ihtimalle çıkacağımızı düşünüyorduk. bu yüzden 2.lik için kapışacağımız takımlardan biri olan braga ile kendi sahamızda oynayacağımız bu maç bizim için mutlak suretle hedef maçtı. kazanılması zaruriydi, başka yolu yoktu. kendimizi de bu şekilde hazırladık ve yok yere baskı ve stres altına girdik.

    braga, mevcut oyun anlayışından ötürü deplasmanlarda daha iyi sonuçlar alan bir takım görüntüsünde. bizimle oynadıkları bu maça da çok iyi hazırlanmışlar; çünkü orta bölgeyi çok iyi kapattılar ve hücum oyuncularımızı topla buluşturamadık. bu noktada yapılması gereken hamleler sınırlıydı. ya topu kanatlara indirip kanat hücumları gerçekleştirecektik, ya da maçın genelinde yaptığımız yan pasları sürdürüp braga savunmasında boşluk arayacaktık. biz gerekli olan yan pasları yaptık fakat bu hareketimiz tamamen bilinçsizdi, sonunda ne yapacağımızı bilmeden, kararlaştırmadan, amaçsızca devam ettik bu pasları yapmaya. kanatta adam eksiltme yeteneği olan, süratli tek oyuncumuz olan amrabat'ı da ilk yarı sonunda oyundan alınca bana göre grande bir yanlışa imza attı. yerine giren aydın'a bel bağlamak, onu kurtarıcı olarak oyuna sokmak hem taraftara bir umutsuzluk aşılayacaktı hem de bekleneni verememesi durumunda aydın'ı demotive edecekti ki öyle oldu. aydın'ın topla buluşmaları sonrası genelde fayda sağlayamamasından dolayı tribünlerde homurdanmalar başlamış ve aydın sonraki seferlerde daha basit oynama yolunu seçmişti. grande, nasıl ki geçtiğimiz sezon 60. dakika sonrasını göremeyen engin'e maç kondisyonunu kazandırmak için inatla oyunda tuttuysa, nasıl ki bu sezon henüz formunu yakalayamamış melo'yu ve maç eksiği bulunan hamit'i eksiklerini kapatmaları için kötü oyunlarına rağmen inatla oyundan almadıysa aynı şekilde bu maçta amrabat'ı da oyunda tutmalıydı. kaldı ki amrabat bana göre ilk yarı o kadar da kötü bir oyun oynamadı. her zaman skoru değiştirme potansiyeli olan, süratli, hızlı bir kanat oyuncusudur amrabat. onun yerine oyuna alacak daha iyi bir oyuncun olmadığı için (aydın-amrabat karşılaştırmasını bile yapmıyorum) amrabat'ı da oyunda tutmalıydık. ilk yarıda sağ çizgide topla buluştuğu bir pozisyonda amrabat, topu önündeki braha savunmacısının yanından hızla atarak koşmaya başlamış ve rakibini oyundan düşürerek ceza sahasına tehlikeli bir orta açmıştı. aydın'da maalesef böyle bir özellik yok ki ikinci yarıda aldığı bütün topları ya geriye oynadı, ya yana oynadı; yaratıcılıktan yoksundu. ilk yarıdaki görüntüyü biraz olsun değiştirmek için emre - hakan balta değişikliği yapılabilir; riera sol kanada, amrabat da sağ kanada geçirilebilirdi.

    haddim olmayarak imparator'un bana göre yaptığı yanlışları söyledikten sonra takımın bu maçtaki genel görüntüsüne de değinmek lazım: bildiklerimizi unutmuş gibiydik, geçtiğimiz sezonun ilk bölümündeki görüntümüze bürünmüştük. geçtiğimiz sezon başında fenerbahçe'yi sami yen'de 3-1 yendiğimiz maça* kadar silik, sıkıntılı bir futbol oynuyorduk. dikine oynama, hızlı pas yapma, gol pozisyonuna girme sıkıntılarımız mevcuttu ve tüm bu sıkıntılarımızı fenerbahçe maçı ile çözmüş ve sezon sonuna kadar da artan bir grafik ile oyunumuzu sürdürmüştük. braga karşısında da topa %70'e varan oranla sahip olan taraf olmamıza, daha çok pas yapmamıza rağmen 0-2'lik sonucun mantıklı bir açıklaması olamaz. bunun sebebini anlamak için topu orta sahamızdan hücuma aktarmakla görevli olan selçuk-melo ikilisinin pas tercihlerine bakabiliriz; maç boyunca bu ikili burak-elmander-umut-amrabat dörtlüsünü yalnızca 8 kez topla buluşturabilmiş. yaptıkları pasların çok büyük kesimi ise yana ve geriye. bu da isterseniz topa %95 oranda da sahip olsanız size herhangi bir yaratıcılık ve fayda getirmez. bu yüzden tek kale oynadık, 2-0 yenildik diye kandırmayalım kendimizi; bu olayı biraz çarpıtma olur. maç boyunca girdiğimiz tek net gol pozisyonu burak'ın ikinci yarıda sağ çaprazdan ceza sahasına girdiği ve yaptığı şutu kalecinin çıkardığı pozisyondu. bunun dışında net diyebileceğimiz pozisyonumuz yok; aydın'ın uzaktan vurduğu ve direkten dönen şutunu da burada ayrı tarafta tutmamız gerek. özetle kazanmak için gerekenleri doğru bir şekilde yapamadık bu maçta.

    grupta 2. maçımızdan da puansız ayrılmamızdan ötürü maç sonu taraftarda oluşan genel olumsuz hava ise maalesef üzücü. maç sonunda metro yolculuğumda tanık olduğum üzere diğer şampiyonlar ligi maçlarına gelmemeyi düşünen, hatta kombinesini satmayı düşünen kişiler mevcut. onların tek bir sonuçla takımı sahipsiz bırakmalarına edebileceğim küfürler sınırsız olmakla birlikte taraftarlarda oluşan bu olumsuz havayı anlamsız ve gereksiz buluyorum. sıradaki 2 maçımızı cluj ile oynayacağız ve braga maçında neyi doğru neyi yanlış yaptığımızı iyi bir şekilde analiz edip nasıl oynamamız gerektiğine karar verebilirsek 2 cluj maçından 6 puan almamamız için bir sebep yok ortada. ayrıca sırada 3 maçımızın 2 tanesini de kendi sahamızda oynayacağımızı belirtmek gerek. gördüğümüz, izlediğimiz braga'yı son maçta deplasmanda yenmek ise imkansız değil, çünkü braga mevcut kadrosu ve oyun anlayışından ötürü daha çok deplasman takımı görünümünde. tek yapmamız gereken şey braga mağlubiyetinden sonra bittik bittik bittik biz beyler havasına girmemek; topu ileriye taşıyamadığımız, pozisyona giremediğimiz için hemen transfere yönelmemek, kaka'yı mecburi ihtiyaç olarak görmemek. mevcut takımımız kendisinden beklentilere karşılık verebilecek potansiyelde çünkü geçtiğimiz sene yolumuza taş koymayı deneyen bütün düşmanları, birlik olmuşçasına bize karşı duran bütün rakipleri bir bir alt eden ve bizlere şampiyonluk kupasını getiren de bu takımdı. ilk kötü sonuçla onları, imparator'u yargılamak ne taraftarlığa sığar ne de insanlığa.

    yalnızca zaman ve sabır...
    yürüyedur galatasaray'ım!
  • 2
    kaderimizin çizileceği, 2012-2013 şampiyonlar ligi sezonunun en kritik maçı. bu maçta alınacak skor gruptan çıkıp çıkmayacağımızı büyük ihtimalle belirleyecektir. bu maçtan sonra önce evimizde, sonra değlasmanda grubun en zayıf takımı cluj ile karşılaşacağız.

    en kötü senaryoda manchester deplasmanından puansız dönüp, bu maçı kazanırsak buradan alacağımız ivmeyle cluj'u hem evimizde hem deplasmanda yenip olayı bitirebiliriz. 5. maçta portekiz'de beraberlik bize yetecektir, ya da son maç evimizde bir manchester beraberliği gruptan çıkmamıza yetecektir.
  • 93
    takımımıza ne kadar güvendiğimi anladığım maç.

    korku yok, tedirginlik yok, telaş yok..
    bu eserin bir çok sahibi var ancak en başta fatih terim geliyor sanırım. takımımıza katılan her oyuncuyu olabildiğince en üst seviyeye taşıdı. onlarda şimdi galatasaray'ımızı en üste taşımak için çalışıyor.

    her zaman söylüyorum böyle oynayın isterseniz on yiyin. yeter ki ezilmeyin. bırakın direklere çarpsın top, bırakın hakemler yesin hakkımızı, bırakın rakiplerimiz 11'e 11 defans yapsın ama ezilmeyin.

    biz sizinle yenilirken de gurur duymayı seviyoruz.
    yeter ki aslan gibi savaşın..
App Store'dan indirin Google Play'den alın