• 301
    galatasarayımın kuruluş amacını dnasında taşıdığını bir kez daha gösteren maç olmuştur. türk olmayan bir takım karşısında takımımız yüksek konsantrasyonla iyi defans yapmış ve taraftarlarının başını dik tutmuştur.

    ayrıca çok çekindiğimiz maçtan iyi bir sonuç elde ettik ve ışığı gördük; ama daha turu geçmedik. hele bi turu geçelim önce diyorum ben. **
  • 302
    galatasaray'ın yeterli oyunu oynayıp mabedi cehenneme çevirmeye döndüğü maç...

    maça gelirsek şunlar dikkat çekiciydi:
    kesinlikle saygı duyduğum bir taraftar olan atletico taraftarı keita'nın golünden sonra pkk bayrağı açmaları...yakışmadı...

    ilker yasin'i galatasaray maçını anlat diye görevlendiren d-smart yönetiminin anneleri pek rahat uyuyamamıştır sanıyorum...* * * *

    keita dönünce bu takım iki gömlek atlıyor...bu kesin ve galatasaray nasıl oynadığına bakmadan * * mükemmel bir şekilde dönmüştür...

    bu arada maçtan önce 5 yeriz 10 yeriz diyen yazarlarla maçtan sonra galatasaray böyle oynamamalı kazanmalıydı diyenlerin aynı olması dikkat çekici
  • 308
    kimisi uyumak için koyunları sayar, kimisinin bakkal ile ev arasının kaç adım olduğunu sayma takıntısı vardır, kimisi uzun yolda sıkılmamak için yanından geçen elektrik direklerini sayar; ben de son haftalarda leo franco için "tek bir maçta kahraman ilan edilemez, bu gün iyiydi ama güven vermiyor!!1!" denilen maçları sayıyorum, çok eğlenceli...

    maçı galatasaray'ın golüne çok sevinen bir ispanyol spikerden dinledim, arada bildiğim kelime çıkınca ya da anladığım birkaç cümle kurunca çok sevindim falan... benim anladığım kadarıyla; bizim uğur'u çok beğendi herif. bence de uğur, karl heinz feldkamp'lı 2007-2008 sezonunun ilk yarısında oynadığı maçlar da dahil olmak üzere, hayatının maçını oynadı. biliyorum; hücumda deli gibi yardırıp sürekli de alanını boş bırakmayan beke kız vermez bizim sözlük ahalisi ama, geçit vermeyen bir sağ beki de özlememiş miydik? uğur'un hücum performansı ile ilgili söyleyebileceğim şey; bariz bir zamanlama sorunu olduğu. ama onun dışında ayağına hakim bir adam ve sabri'den tek eksiği sürat...

    "geçit vermeyen bek" demişken, hakan balta sahadaydı; özlemişim... biliyorum, 5'ten şaşmaz 6'yı aşmaz bir oyunu var; çok göze batan bir icraatı olmaz maç içinde. ama güveniyorum bu adama ve beni şaşırtmadı. gözümün önünden gitmeyen performansı 7 haziran 2008 türkiye portekiz maçı'nda oynadığı oyundur. maça sağ açık başlayan cristiano ronaldo'yu kilitleyip 30 dakikada kanat değiştirmek zorunda bırakmıştı. tamam; çok üst düzey bir futbolcu değil ama, yıldız mıldız da dinlemiyor herif: "bizde böyle arkadaşım; geçmek yassah!" . maç öncesinde simao'dan hiç korkmamamın sebebiydi hakan balta.

    -----iç ses-----

    gerçi solda oynadı simao ama olsun, uğur'u da geçemedi lavuk; ehehe...

    -----iç ses-----

    "hiç korkmamak" demişken; gelelim korktuğum adama, agüero denen hayvan oğlu hayvan! ne işin var oğlum hala senin atletico'da? hayır; performansın düşecek, sezon sonuna kadar sakatlanacan belki, ne biliyon? git devre arasında, yap kontratını büyük bi kulüple; keyfine bak ondan sonra. te' allaam ya... şu demin bahsettiğim ispanyol spiker ve yorumcusu agüero-servet ikilisi ile de bildiğin t*şak geçti. bu maçtaki performansı, benim gözümde servet'i yükseltmiş ya da alçaltmış değilidir; servet yine servet gibi oynadı ama yetmez. agüero gibi adama karşı boğuşup top çalmaya çalışan stoper oynatmanın manası ne? ister puyol'u getir, ister ferdinand'ı; agüero gibi bi adam dribling yapma fırsatı buluyorsa, 5 denemeden en az 1'inde çalımını atar ve geçer. e bu durumda servet'in iyi ya da kötü oynamasının bir önemi yok; önemli olan, topu agüero'dan çalmak değil, top daha agüero'ya gelmeden uzaklaştırmak(yani markaj). markaj yapmak da bildiğiniz gibi; servet'in işi değil, servet'in işi top çalmak. yani yapmaya çalıştığımız şey vida sökmek, bize yıldız tornavida lazım; dünyanın en iyi çekicini de getirsen, vidayı sökmeye yaramaz. servet "çekiç" tir, emre güngör ise "tornavida" ! servet'in değeri gözümde ne azaldı ne de arttı; sadece, emre güngör'ün kıymetini anladım o kadar.

    -----iç ses-----

    şimdi bi daha düşündüm de; uğur-neill-güngör-hakan dörtlüsü, ilk defa 4'ü de markaj yapabilen bir savunmayla başlayacaktık oyuna belki de. kısfmet...

    -----iç ses-----

    "markaj" demişken, "ülen madem markajımız bu kadar kötüydü; neden sadece bir gol yedik ve az gol pozisyonu verdik o zaman?" diyebilirsiniz. ben de "lucas neill" derim; susarsınız. geride kurulu savunmayı terk edemezdi, savunma tamamen onun yer tutmasına göre pozisyon alıyordu ve bu yüzden fazla uzun pas yapamadı bu sefer. lucas neill gibi adam, topla ilerleyip diyagonal pasla kanat oyuncusunu pozisyona sokmak varken "ulan boşver, kontra yemeyelim şimdi, çıkarayım şu topu bi an önce ayağımdan; al yürü uğur'cum..." diyor, kendini alıkoyuyor, nefsine zar zor hakim oluyor, boşa çıkan caner'i, keita'yı gördükçe kafasına diğer yana çeviriyor; servet gibi adam da top ayağına her geldiğinde geriden oyun kurmaya çabalıyor ya! üstümü başımı yırtasım, yerlerde yuvarlanasım geliyor...

    "geride kurulu savunma" demişken; herkes buna çok kızmış, rijkaard teknik adam değil modu kısa bi süreliğine yeniden açılmış. şu anda, dizlerimin üstüne çöktüm ve sana yalvarıyorum sözlük; açıkla artık, nedir şu sihirli formül?! vicente calderon'a önde kurulu savunmayla çıkıyoruz ve rakibin süratli adamlarından birini bile kaçırmadığımız gibi, ön liberolarımız mehmet ve mustafa, yakınlarında pas verebilecekleri elano dışında kimse olmamasına rağmen, uzun pas atmayı kesinlikle becerememelerine rağmen, top saklayamadıkları için presi görünce sürekli top kaybetmelerine rağmen ayakta kalıyorlar ve önde kurulu savunmamız da böylelikle kontra manyağı olmuyor! kurbanın olam sözlük; şu sihirli formülü rijkaard'a mail at, mehmet ve mustafa aniden xavi ve iniesta'ya dönüşsün, hayat bayram olsun! ha eğer öyle bi sihirli formül yoksa ve her zamanki gibi "laf söyledi balkabaa..." modundaysan; git bi yüzünü yıka önce, gelince bi şey söylicem.

    yıkadın mı? hah... öyle önde kurulu savunmayla oynayabilmek için, rakibe üst düzey direnç gösterebilen ve kolay kolay top kaybetmeyen orta saha kurgun olması lazım. anladın mı; açıköğretim cm fakültesi 2003-2004 sezonundan terk çakma teknik direktör?! senin ön liberoların orta alanda karşılıklı top kayıpları ile yedi cihana nam salmışlar zaten; kardonda assunçao mu var da önde kurulu savunmaya heves ediyorsun? bu orta sahayla ancak süper ligde savunmayı önde kurarsın. o süper lig ki; şu an 1.'si ve 2.'si euro cup'ta mücadele ediyor, bala göte şampiyonlar ligi'nde (sözümona) oynayan temsilcisi şimdi tarumar ve avrupa'daki kalan temsilcilerinin turu geçme ihtimali de %50'nin üstünde değil. anladın mı?

    -----iç ses-----

    ama orta saha kurgusunu kalıcı olarak güçlendirip, savunmaya da avrupa maçlarında bile önde oynayabilme imkanı oluşturabilmenin bir yolu var gibi. hal-i hazırda "2 ön libero, 1 forvet arkası" şeklinde olan orta sahayı, "1 ön libero, 2 orta saha*" şeklinde değiştirmek. sezon ortasında ve liderlik yarışı da böyle kızışmışken yapılacak iş değil; ama benimki misalen işte. arda ve elano orta saha* oynayabilir. ikisi de doğma büyüme defans oyuncusunu aratmayacak kadar pres yapabiliyor, pozisyon bilgisine sahip ve top çalabiliyor, yani oyunu iki yönlü oynayabiliyor; hücum yönlerinin etkisinden bahsetmiyorum bile!!! ama arkalarında da, (çok yetenekli olması şart değil) deli gibi basan, faul yapmadan da top çalabilen, fiziği kuvvetli, seydou keita tipi bir ön libero lazım. bul afrika'dan bir yerden getir işte... önümüzdeki sezon, yabancı kontenjanı yaratabilirsek bir şekilde, o kontenjanı bu tarz bir ön libero için kullanıp; xavi-iniesta tadı yakalayan arda-elano ikilisinin orta sahada takımı orkestra şefi gibi yönetmesini izleyebiliriz... belki...

    -----iç ses-----

    umarım bu maçtan sonra, "ardasantırforrijkaardnasırereröröre" muhabbeti biter. santrafora maç içinde sırasıyla arda, keita, gio hatta bi ara yanlış görmediysem elano bile geçti, ama görünen o ki; geriden ne savunma ne de ön liberolar top çıkaramayınca + rakinin ön liberoları bu kadar dirençli olunca pozisyon üretilemiyor. santraforumuz olsaydı da bir şey değişmezdi demiyorum; ama şu an sahada oynayabilen(yani sakat olmayan) oyuncularımızdan hangisi santrafor oynarsa oynasın, bir şey değişmez diyorum. bizim şu eksik kadromuzun eskisi gibi "bol" pozisyon üretebilmesi için; geriden oyun kurabilecek en az bir kişiye ihtiyaç var. bu iş için de elano biçilmiş kaftan; kurban olayım al şu adamı ön liberoya rijkaard!

    caner - gio değişikliği ile ilgili beni endişelendiren tek şey, caner'in önümüzdeki haftalarda moralinin bozulması. maç sonu röportajlarında herkes rahat cevaplar verdi bu konu ile ilgili sorulara ama, böyle şeyler olunca çok tırsıyorum. ama kimse de caner'in o dakikaya kadar oynadığı futbolla gio'nun oynadığı futbol arasında zerre kadar fark görebildiğini söylemesin; şu form durumuyla caner'i gio ya her türlü tercih ederim ama bu maçta gününde değildi ve sahada kalmasının bir faydası yoktu. caner'in kötü oynadığı gözle görünüyorsa; düşük de olsa yavaş yavaş kendini bulma ihtimali olan giovani'yi oyuna almanın ne zararı var? zaten hal-i hazırda kötü oynayan bir adamın yerine oyuna girdi ve kötü oynadı; tamam de ne kaybettik ki? dediğim gibi, tek endişem caner'in moralinin bozulması...

    ulan keita; en az 2 sene daha kal ulan bizimle! ülkesinin afrika kupası'ndan elenmesine mi, yoksa afrika kupası'nda doğru dürüst şans bulamamasına mı bilmiyorum ama; kafası fena bozulmuş. belki de afrika kupası esnasında angola'da yaşanan terör olaylarına takmıştı kafayı; cehennem gibi memleketten geldi herif, kolay değil... ama belli ki devre arası motivasyonu artık nasıl uygulandıysa, keita'yı geçmişten bugüne taşımayı başarmış; ulan herif turu getirdi desek yeridir be! haha...

    bu kadar yaklaşmışken bırakmayın aslanlarım; bir hamburg faciasını daha kaldırmaz bu gönül...
  • 309
    futbolcularımızla ilgili nacizane değerlendirmelerim:

    leo franco: maç sonrası bütün eski takım arkadaşlarıyla hasret gidermesi güzel görüntülerdi. yediği gole lafım yok. baraj mevzusu tartışılabilir ama kalecinin kendi kararıdır. zamanında çılgın türk kaleci şenol, hooidonk'un frikiğinde baraj kurdurmamıştı; cordoba da baraja altı kişi dikip barajın ortasını özellikle açık bırakmıştı. kalecilerin bazen kafalarına esiyor, yapıveriyorlar böyle şeyler. yalnız dünkü pozisyonla ilgili bir karşılaştırma yapmak istiyorum eskiyi yad etmek açısından. leo'nun yerinde mondi olsa o topu pipo içerek çıkartırdı; taffarel ise (taffarel benim için dünyanın en büyük kalecisidir) yerdi diye düşünüyorum.

    uğur uçar: çoğu sözlük yazarı ve galatasaray taraftarının aksine ben uğur uçar'ın futbolunu pek beğenmiyorum. uzun süredir sağ bekte oynuyor. bir sağ bek daha atik olmalı. uğur, çalım atarken ne yapacağını belli ediyor. dün de heyecanlıydı, birkaç pozisyonda bocaladı ama genel olarak sırıtmadı diye düşünüyorum. gözlerim her ne kadar fazla haz etmediğim sabri'yi arasa da oynadığı sürece (iyi veya kötü) uğur'un destekçisiyim.

    lucas neill: hacı sen n'apıyon ya? hayranlıkla izliyorum arkadaş. o cüsseye o teknik, o çeviklik nedir? defanstaki o soğukkanlılık nedir? fazla söze gerek yok. boşlukları siz doldurun. fill in the blanks...

    servet çetin: ilk dakikada aguero'ya attığı omuzla kun'u yere indirmesi yardı. ama servet artık şu topa vuracakmış gibi yapıp topu sağ tarafa çizgiye doğru sürüklemeni;sonrasında bir hışımla vurduğun topun rakibe gitmesin görmek istemiyorum. ayrıca duvarsın, ayıboğansın ama savruk oynuyorsun be servetim. ayakların yere sağlam bassın lütfen. beni duyuyor musun servetim? beni duyuyor musun ha? duyuyor musun...???

    hakan balta: yine standart bir hakan balta oyunu izledik. gerçi bu seneki kötü performansının üzerinde oynadı, iyi oynadı. golde yaptığı orta tehlikeliydi. balta, o ortaları genelde yerden keser. bu defa ideal yükseklikte kesti, keita ve gool...

    mustafa sarp: heyecanlıydı. çok belliydi heyecanlı olduğu. sanırım futbol hayatında ilk kez avrupa'da böylesine bir deplasmana çıkıyor (ateşli panathinaikos taraftarları önünde de oynamıştı gerçi ama vicente calderon etkisi olsa gerek). özellikle ilk yarının son dakikasında o topu kontrol etmeyip alelacele kafayı vurması heyecanını net bir şekilde gözler önüne serdi. yine formasının hakkını verdi, terletti. bu adam kötü oynasa da koşuyor. yetenekleri kısıtlı olabilir ama koşuyor. yalnız maçlarda daha sakin olması lazım. hırsına yenik düştüğü anlar oluyor.

    mehmet topal: öncelikle söylemeliyim ki dün iyi oynadı. galatasaray kariyerinin çoğunda da iyi oynamıştır mehmet. arada tökezlediği de oluyor tabi. bu sezon gibi. birkaç yerde okudum; ne kadar doğrudur meçhul ama valencia ve sevilla dünkü maça topal'ı izletmek üzere kurmaylar yollamış. mehmet topal eğer orta sınıf üstü bir avrupa takımında oynamak istiyorsa yapacağı hamleyi veya topu nereye atacağını daha çabuk düşünmeli. bakın yavaş düşünüyor demiyorum, sadece daha çabuk düşünmeli diyorum. geçen senekinden daha çabuk...

    elano blumer: müthiş oynadı. bazı futbolcular çaktırmadan çok iyi savunma yapar. elano da onlardan biri izlenimi veriyor. ayrıca kendisinin uzun mesafeli milimetrik paslarını hayranlıkla izliyorum. elano eğer daha fazla ortaya çıkmıyorsa bunun tek sebebi malum pozisyondaki eksiğimizdir. bu çok net. son olarak çok profesyonelce fauller yapmakta. dün çok net 3-4 faul yaptı ve kart görmedi. bu başarıdır. bu tarz faulleri mehmet aurelio ve rigobert song yapardı ilk aklıma gelenlerden. yapacaksan böyle faul yapacaksın. ne kadar çok "faul" kelimesi kullandım son cümlelerde.

    arda turan: beklediğim gibiydi. zinedine zidane imzalı hareketten sonra (bir adı vardı ama unuttum)** atleticolu oyuncu sert daldığında korktum. zaten sakatlıklarla boğuşuyoruz. bunun farkında olan elano da atleticolu oyuncuya kayarak ufak bir gözdağı verdi. çakalsın elano çakaal... gitgide türkleşiyor bizim yabancılar. bu yazı arda'dan çok elano'nun gibi oldu ama olsun. idare et arda.

    giovani dos santos: kendisi ile ilgili söylemek istediğim tek bir şey var: golden sonra keita'ya koşuşu çok sevimliydi. yanağını sıkasım geldi keratanın.

    abdul kader keita: dün akşam atleticolu oyuncuların bazılarını rencide etti ikinci yarıda. toplulukla maç izlerken bu adamın yaptığı hareketlerden, yardırmalardan sonra salondan çıkan uğultu bana acayip haz veriyor. yalnız keita'da dikkatimi çeken birşey var. sanki bu adamın huyuna suyuna gitmek gerekiyor. neyse bu konuya girmeyelim, yoksa bu entry diğer sayfaya taşar. başka bir yazının konusu olsun bu. eğer 3 kişinin arasından ileriye doğru yardırıp gönderdiği füzeyi kaleci de gea kurtarmasaydı, o top köşeden şakkadanak giriverseydi önümdeki amca büyük ihtimalle çıplak bir şekilde parendeler atmaya başlardı.

    vicente calderon'da galatasaray'ı izlemek...

    günlerdir beklediğim maç dün oynandı. çok sevdiğim atletico madrid'le galatasarayımın maçını çok sevdiğim stadda izlemek keyifliydi. şimdi sıra atletico madrid taraftarlarının duygularında:

    ali sami yen'de atletico madrid'i izlemek...

    bekliyoruz...
  • 310
    hayatımın en güzel 4 gününü bu maç sayesinde yaşamışımdır. maçın hikayesini siz yazalarımızla paylaşmak isterim. tarih 18 şubat 2010 büyük bir heyecanla atatürk havalimanına koştum. havaalanına girmemle parçalı formalıları görmem bir oldu. uçak kaltıktan sonra adeta gökyüzünü inlettik ve bağıra bağıra madrid e gittik. uçak indiğinde kalabalık bir taraftar ordusunu gören ispanyollar doğal olarak şaşırmıştı. havaalanından bizi alan otobüs madrid sokaklarında turlamaya başladı, tam madrid in sokaklarını izliyordumki solumda santiago barnebeu stadını gördüm. otobüs barnebeu nun önünde durdu ve burdada bir üçlü çekerek bir otobüs dolusu aslan şehri turlamaya devam ettik. tam içimden "ulan bizden başka kimse yokmu" diyordum ki ; ispanyolların kalesi olan mayor meydanı binlerce aslan tarafından kuşatılmış ve büyük bir coşkuyla inletiliyordu. hatta inletmekle kalınmamış moyar meydanının en görülür yerine birde galatasaray bayrağı asılmıştı. ispanyollar ve şehre gelen turistler büyük bir şok yaşamış ve bizim fotoğraflarımızı çekiyorlardı. binlerce aslanın arasında birde tanıdık yüz vardı ; (bkz: erman toroğlu). mayor meydanında deli gibi içip maçın başlamasına 2 saat kala hareketlenme başladı. vicente calderon stadı bu meydana yaklaşık 4 km uzaklıktaydı. binlerce aslan meydandan stada doğru yürümeye başladı. madrid in tarihi yapılarındanmıdır nedir binlerce kişinin sesi yapıların duvarlarına çarpıp dahada bir şiddetleniyordu. adeta madrid i fethetmiştik. stada varmamıza 1 km kala polis anlamsız bir şekilde taraftara sert mudahale yapmaya başladı ancak taraftar sinirlenince ispanya polisiyle aramızda tartışma çıktı ve kısa bir süre sonra kavgaya dönüştü. yaklaşık 5 dakika sonra etraftakı polisler destek istedi çünkü baş edilemeyecek kadar büyük bir kalabalık vardı. stada yaklaştığımızda bu sefer ispanyol polisi atlılarla karşıladı bizi atletico lular toplanmış hayranlıkla bizi izliyorlardı. stad gorevlileri kapıda yığılma olmasın diye gruplara ayırarak aldı bizi içeri. maçın başlamasına 15 dakika kala girdik içeri kale arkasında bize ayırılan bölümün tamamı dolmuştu. hatta yetmemiş sağ tarafımızda bulunan madrid tribünününde bir bölümünü parçalı formalılar esir almış ve maçın başlamasını beklemeye başlamıştık. maç başladı top bir madrid yarı alanında bir bizim yarı alanımızda derken madrid serbest vuruş kazandı aklıma direk madrid in barcelonaya attığı gol gelmiştiki top süzülerek ağlarımıza takıldı. golü yediğimizde sol tarafımızdaki madrid tribününün çıkış tünelinin üstünde şerefsiz terör örgütünün sözde bayrağı ve sözde liderinin posterleri ve pankartları açıldı. taraftar adeta çıldırdı. ispanyol polisinin bu duruma hiçbir müdahale etmemesi taraftarı iyice çıldırttı ve madrid tribününe geçmeye çalıştışmamıza neden oldu. bunu gören ispanyol polisi destek kuvvet istedi ancak pankartlar hala duruyordu. taraftarımız tepkiye devam edince bu pankartlar kaldırıldı. ilk yarı bittiğinde ortam gerildi ve bizde bu pankartlara karşılık viva catalunya diye bağırmaya başladık. bu sefer ispanyollar çıldırdı ve üstümüze yabancı madde atmaya başladılar. ikinci yarı başladığında olaylar yatıştı. coşkuyla bağırmaya başlamıştık ve beklediğimiz golü attık. müthiş bir sevinç vardı tribünde. madrid in atakları ve galatasarayın atakları derken maç bitti ve olaylar yeniden başladı. aramızda sadece polis engeli olduğu için madridlilerle gözgöze gelebiliyorduk. yaklasık 10 metre uzağımdaki bir madrid li çakmagı bana dogru salladı ve bende elimle çakmağı havada yakalayıp gözlerinin içine bakarak sigaramı yaktım. maç bittiğinde yaklaşık 20 dakika bekledikten sonra stadyumdan çıktık. sokaklarda polis dışında bir tane bile ispanyol yoktu tamamı üstünde sarı kırmızını formalarla galatasaraylıyla doluydu. hatta madrid in reina sı olarak kabul edilen sergio ramos un bir mankeni götürürken görüntüleri çıkan club joy bile galatasaraylıyla doluydu. nereden anladın demeyin, adamlar dans pistinde üçlü çekiyordu. hatta tuvalete girdiğimde (bkz: alayına gider istanbul) diye bağırıyorlardı. gece sokaklarda sırtında ultraslan yazılı 100 lerce grup aslanlar gibi madrid sokaklarında dolaşıyordu.
  • 311
    atletico madrid maci oncesi herkesin kafasinda soru isaretleri vardi. sakat oyuncular (ki bu oyuncularin hepsi ilk 11 oyuncusu) ve bu durumda takimin forvetsiz kalmasi ayrica orta sahanin performansi soru isareti olusturuyordu kafalarda. galatasaray’in durumu ne olursa olsun avrupa’ da gercekten cok iyi maclar cikarttigini bilmemize ragmen hafta sonu atletico madrid takiminin barcelona gibi bir devi yenmesi icimizdeki sikintiyi arttiriyordu.bazi kesimler galatasaray’in fark yiyeceginden bahsederken diger taraftan insanlar rijkaard’in nasil bir kadro ve taktikle maca baslayacagini merak ediyorlardi.

    velasili kelam mac basladi. galatasaray kalede leo franco, defansin gobeginde lucas neill, servet, sag bekte ugur ucar sol bekte sakatliktan kurtulan hakan balta, on liberoda mehmet topal,mustafa sarp onlarin onunde elano,sagda arda solda caner ve ileride keita ile maca basladi.

    herkesin beklentisi atletico madrid’in macin ilk dakikalarinda galatasaray kalesinde yogun baski kuracagi ve bunun sonucunda cok rahat goller bulacagi yonundeydi; ama oyle olmadi. galatasaray maca cok iyi basladi. total futbol diye sezon basindan beri kendini yirtan rijkaard’i elestiren, anlamayanlara cevap gibiydi sanki. rijkaard sahadaki aslanlariyla su mesaji yolluyordu calderon’a “belki kewell,baros sakat forvetim yok ama eger gol atamayacaksam yemeyecegimde,beni yenmek sandigin kadar olmayacak’.nitekim takim cok iyi basladi defansta neill yerinde mudahaleler yapiyor, mehmet topal ,elano ikilisi madrid ataklarini karsiliyorlardi. arda top geldiginde tutabildigince ayaginda tutarak takimin hucumda cogalmasina yardimci oluyordu. yalniz ters giden birsey vardi. arda ne kadar topu ayaginda tutsada ileride yeterince pas yapilamiyor,atletico madrid’li oyuncular hemen orta sahada pres yapip topu aliyorlardi. bunlardan birinde maca iyi baslamayan caner erkin topu kaptirdi ve arkasindan gelen pozisyonda madrid’li oyuncuya faul yaparak madrid’in frikik kazanmasina neden oldu. frikik kullanimi icin topun atilisin yapilacagi yere dikilmesini izlerken bir anda leo franco’nun neden 4 kisilik baraj kurdurmadigini sorguluyordum. o sirada simao yerine topa reyes vurarak golu ativerdi. bu dakikadan sonra hersey kotu olabilir hissiyati yuzde 51 ile icimdeki yerini alirken bir yandan da rijkaard’in bu duruma nasil mudahale edecegini merak etmeye basladim.

    rijkaard mukemmel bir kararla caner erkin’i oyundan aldi.rijkaard caner’in gole neden olduktan sonra moralinin de bozulmasiyla performansinin macin ileriki kisimlarinda iyi olmayacagini dusundu ve nam-i- deger giovani dos santos’u oyuna aldi. naminin disinda kondusyon ve mac eksigi bulunan gio’nun diger oyunculardan birkac farki var. birincisi rijkaard’in yeteneklerine cok guvendigi bir isim. ıkincisi ise topsuz alanda dogru seyler yapmasi. hani bir baris ozbek neden girmedi diyenleri duyar gibiyim. bu sebeblerden girmemis oldugunu dusunuyorum.caner cikarken uzgun oldugunu gozlemledim;normaldir. yaptigi hatayi sakin kafayla izlerse hocasina hak verecegini dusunuyorum.

    bu dakikadan sonra oyun tipik la ligi orta sinif takimlarinin maclarina dondu. atletico madrid biraz daha etkin gozukse de defansta neill’ in mukemmel oyunu karisinda cok da fazla tehlike uretemediler. leo franco’da uzun sure sonra sadece gorevini yapip iyi oynuyormus goruntusu verdi. caner girdikten sonra arda,keita,gio devamli yer degistirerek karsi kalede gol ararken mustafa sarp beceriksizlikte yeni cigirlar aciyor ve futbol adina sahada hicbirsey ortaya koymuyordu.

    tum bunlar olurken sahada bir kisi farkli seyler denemeye calisiyordu. belki hocasinin talimatiyla belki de gercekten yapmak basarmak istemesinden dolayi..bu isim kader keita idi.

    ıkinci yari baslarinda atletico madrid baskisini biraz daha arttirdi. aguero ceza alani icerisinden gol bulamayacagini anlayip ceza alani disari gelerek top almaya basladi. bu da biraz sikinti yaratti galatasaray’da. amma velakin defansinizda lucas neill gibi ne yaptigini bilen biri olunca bunlar da sorun olmaktan cikiyor.

    galatasaray ikinci yari ortalarinda keita ile sag kulvardan ciddi sekilde bindirmeye basladi. keita topu tutmaya,kaleye gitmeye calisiyor yalniz ya cok fazla yalniz kaliyor yada madrid’li oyuncularin mudahalesine maruz kaliyordu. o aralar icimde galiba bu mac gol bulamayacagiz diye gecirirken soldan hakan’in ortasinda arka direkteki siyah inci duzgun bir vurusla galatasaray’a hayat veriyordu. malum daha sonrasinda gelen ayhan ve baris degisikligi ile galatasaray iyi bir skorla calderon’a veda etti.

    rijkaard’a tek elestirim sarp’i cok fazla oyunda tutmasiydi. onun yerinde oynayacak bir ayhan,sarp’a gore daha olumlu isler yapabilirdi.
  • 321
    dakika 23 | reyes 1-0
    dakika 77 | abdul kader keita 1-1

    23. dakikada gol yememize rağmen rövanş öncesi atletico madrid sahasında mutlak favori karşısında avantajı elimize alarak gelmeyi becerdik. rövanş maçında caner erkin ve hakemin ortak gayretiyle kaybetsek de galatasaray olmanın gerekliliklerini 1 maç dahi olsa yerine getirmiş olduk.

    (bkz: kon2antrasyon)
App Store'dan indirin Google Play'den alın