kimisi uyumak için koyunları sayar, kimisinin bakkal ile ev arasının kaç adım olduğunu sayma takıntısı vardır, kimisi uzun yolda sıkılmamak için yanından geçen elektrik direklerini sayar; ben de son haftalarda leo franco için "tek bir maçta kahraman ilan edilemez, bu gün iyiydi ama güven vermiyor!!1!" denilen maçları sayıyorum, çok eğlenceli...
maçı galatasaray'ın golüne çok sevinen bir ispanyol spikerden dinledim, arada bildiğim kelime çıkınca ya da anladığım birkaç cümle kurunca çok sevindim falan... benim anladığım kadarıyla; bizim uğur'u çok beğendi herif. bence de uğur, karl heinz feldkamp'lı 2007-2008 sezonunun ilk yarısında oynadığı maçlar da dahil olmak üzere, hayatının maçını oynadı. biliyorum; hücumda deli gibi yardırıp sürekli de alanını boş bırakmayan beke kız vermez bizim sözlük ahalisi ama, geçit vermeyen bir sağ beki de özlememiş miydik? uğur'un hücum performansı ile ilgili söyleyebileceğim şey; bariz bir zamanlama sorunu olduğu. ama onun dışında ayağına hakim bir adam ve sabri'den tek eksiği sürat...
"geçit vermeyen bek" demişken, hakan balta sahadaydı; özlemişim... biliyorum, 5'ten şaşmaz 6'yı aşmaz bir oyunu var; çok göze batan bir icraatı olmaz maç içinde. ama güveniyorum bu adama ve beni şaşırtmadı. gözümün önünden gitmeyen performansı
7 haziran 2008 türkiye portekiz maçı'nda oynadığı oyundur. maça sağ açık başlayan cristiano ronaldo'yu kilitleyip 30 dakikada kanat değiştirmek zorunda bırakmıştı. tamam; çok üst düzey bir futbolcu değil ama, yıldız mıldız da dinlemiyor herif: "bizde böyle arkadaşım; geçmek yassah!" . maç öncesinde simao'dan hiç korkmamamın sebebiydi hakan balta.
-----iç ses-----
gerçi solda oynadı simao ama olsun, uğur'u da geçemedi lavuk; ehehe...
-----iç ses-----
"hiç korkmamak" demişken; gelelim korktuğum adama, agüero denen hayvan oğlu hayvan! ne işin var oğlum hala senin atletico'da? hayır; performansın düşecek, sezon sonuna kadar sakatlanacan belki, ne biliyon? git devre arasında, yap kontratını büyük bi kulüple; keyfine bak ondan sonra. te' allaam ya... şu demin bahsettiğim ispanyol spiker ve yorumcusu agüero-servet ikilisi ile de bildiğin t*şak geçti. bu maçtaki performansı, benim gözümde servet'i yükseltmiş ya da alçaltmış değilidir; servet yine servet gibi oynadı ama yetmez. agüero gibi adama karşı boğuşup top çalmaya çalışan stoper oynatmanın manası ne? ister puyol'u getir, ister ferdinand'ı; agüero gibi bi adam dribling yapma fırsatı buluyorsa, 5 denemeden en az 1'inde çalımını atar ve geçer. e bu durumda servet'in iyi ya da kötü oynamasının bir önemi yok; önemli olan, topu agüero'dan çalmak değil, top daha agüero'ya gelmeden uzaklaştırmak(yani markaj). markaj yapmak da bildiğiniz gibi; servet'in işi değil, servet'in işi top çalmak. yani yapmaya çalıştığımız şey vida sökmek, bize yıldız tornavida lazım; dünyanın en iyi çekicini de getirsen, vidayı sökmeye yaramaz. servet "çekiç" tir, emre güngör ise "tornavida" ! servet'in değeri gözümde ne azaldı ne de arttı; sadece, emre güngör'ün kıymetini anladım o kadar.
-----iç ses-----
şimdi bi daha düşündüm de; uğur-neill-güngör-hakan dörtlüsü, ilk defa 4'ü de markaj yapabilen bir savunmayla başlayacaktık oyuna belki de. kısfmet...
-----iç ses-----
"markaj" demişken, "ülen madem markajımız bu kadar kötüydü; neden sadece bir gol yedik ve az gol pozisyonu verdik o zaman?" diyebilirsiniz. ben de "lucas neill" derim; susarsınız. geride kurulu savunmayı terk edemezdi, savunma tamamen onun yer tutmasına göre pozisyon alıyordu ve bu yüzden fazla uzun pas yapamadı bu sefer. lucas neill gibi adam, topla ilerleyip diyagonal pasla kanat oyuncusunu pozisyona sokmak varken "ulan boşver, kontra yemeyelim şimdi, çıkarayım şu topu bi an önce ayağımdan; al yürü uğur'cum..." diyor, kendini alıkoyuyor, nefsine zar zor hakim oluyor, boşa çıkan caner'i, keita'yı gördükçe kafasına diğer yana çeviriyor; servet gibi adam da top ayağına her geldiğinde geriden oyun kurmaya çabalıyor ya! üstümü başımı yırtasım, yerlerde yuvarlanasım geliyor...
"geride kurulu savunma" demişken; herkes buna çok kızmış,
rijkaard teknik adam değil modu kısa bi süreliğine yeniden açılmış. şu anda, dizlerimin üstüne çöktüm ve sana yalvarıyorum sözlük; açıkla artık, nedir şu sihirli formül?! vicente calderon'a önde kurulu savunmayla çıkıyoruz ve rakibin süratli adamlarından birini bile kaçırmadığımız gibi, ön liberolarımız mehmet ve mustafa, yakınlarında pas verebilecekleri elano dışında kimse olmamasına rağmen, uzun pas atmayı kesinlikle becerememelerine rağmen, top saklayamadıkları için presi görünce sürekli top kaybetmelerine rağmen ayakta kalıyorlar ve önde kurulu savunmamız da böylelikle kontra manyağı olmuyor! kurbanın olam sözlük; şu sihirli formülü rijkaard'a mail at, mehmet ve mustafa aniden xavi ve iniesta'ya dönüşsün, hayat bayram olsun! ha eğer öyle bi sihirli formül yoksa ve her zamanki gibi "laf söyledi balkabaa..." modundaysan; git bi yüzünü yıka önce, gelince bi şey söylicem.
yıkadın mı? hah... öyle önde kurulu savunmayla oynayabilmek için, rakibe üst düzey direnç gösterebilen ve kolay kolay top kaybetmeyen orta saha kurgun olması lazım. anladın mı;
açıköğretim cm fakültesi 2003-2004 sezonundan terk çakma teknik direktör?! senin ön liberoların
orta alanda karşılıklı top kayıpları ile yedi cihana nam salmışlar zaten; kardonda assunçao mu var da önde kurulu savunmaya heves ediyorsun? bu orta sahayla ancak süper ligde savunmayı önde kurarsın. o süper lig ki; şu an 1.'si ve 2.'si euro cup'ta mücadele ediyor, bala göte şampiyonlar ligi'nde (sözümona) oynayan temsilcisi şimdi tarumar ve avrupa'daki kalan temsilcilerinin turu geçme ihtimali de %50'nin üstünde değil. anladın mı?
-----iç ses-----
ama orta saha kurgusunu kalıcı olarak güçlendirip, savunmaya da avrupa maçlarında bile önde oynayabilme imkanı oluşturabilmenin bir yolu var gibi. hal-i hazırda "2 ön libero, 1 forvet arkası" şeklinde olan orta sahayı, "1 ön libero, 2 orta saha
*" şeklinde değiştirmek. sezon ortasında ve liderlik yarışı da böyle kızışmışken yapılacak iş değil; ama benimki misalen işte. arda ve elano orta saha
* oynayabilir. ikisi de doğma büyüme defans oyuncusunu aratmayacak kadar pres yapabiliyor, pozisyon bilgisine sahip ve top çalabiliyor, yani oyunu iki yönlü oynayabiliyor; hücum yönlerinin etkisinden bahsetmiyorum bile!!! ama arkalarında da, (çok yetenekli olması şart değil) deli gibi basan, faul yapmadan da top çalabilen, fiziği kuvvetli, seydou keita tipi bir ön libero lazım. bul afrika'dan bir yerden getir işte... önümüzdeki sezon, yabancı kontenjanı yaratabilirsek bir şekilde, o kontenjanı bu tarz bir ön libero için kullanıp; xavi-iniesta tadı yakalayan arda-elano ikilisinin orta sahada takımı orkestra şefi gibi yönetmesini izleyebiliriz... belki...
-----iç ses-----
umarım bu maçtan sonra, "ardasantırforrijkaardnasırereröröre" muhabbeti biter. santrafora maç içinde sırasıyla arda, keita, gio hatta bi ara yanlış görmediysem elano bile geçti, ama görünen o ki; geriden ne savunma ne de ön liberolar top çıkaramayınca + rakinin ön liberoları bu kadar dirençli olunca pozisyon üretilemiyor. santraforumuz olsaydı da bir şey değişmezdi demiyorum; ama şu an sahada oynayabilen(yani sakat olmayan) oyuncularımızdan hangisi santrafor oynarsa oynasın, bir şey değişmez diyorum. bizim şu eksik kadromuzun eskisi gibi "bol" pozisyon üretebilmesi için; geriden oyun kurabilecek en az bir kişiye ihtiyaç var. bu iş için de elano biçilmiş kaftan; kurban olayım al şu adamı ön liberoya rijkaard!
caner - gio değişikliği ile ilgili beni endişelendiren tek şey, caner'in önümüzdeki haftalarda moralinin bozulması. maç sonu röportajlarında herkes rahat cevaplar verdi bu konu ile ilgili sorulara ama, böyle şeyler olunca çok tırsıyorum. ama kimse de caner'in o dakikaya kadar oynadığı futbolla gio'nun oynadığı futbol arasında zerre kadar fark görebildiğini söylemesin; şu form durumuyla caner'i gio ya her türlü tercih ederim ama bu maçta gününde değildi ve sahada kalmasının bir faydası yoktu. caner'in kötü oynadığı gözle görünüyorsa; düşük de olsa yavaş yavaş kendini bulma ihtimali olan giovani'yi oyuna almanın ne zararı var? zaten hal-i hazırda kötü oynayan bir adamın yerine oyuna girdi ve kötü oynadı; tamam de ne kaybettik ki? dediğim gibi, tek endişem caner'in moralinin bozulması...
ulan keita; en az 2 sene daha kal ulan bizimle! ülkesinin afrika kupası'ndan elenmesine mi, yoksa afrika kupası'nda doğru dürüst şans bulamamasına mı bilmiyorum ama; kafası fena bozulmuş. belki de afrika kupası esnasında angola'da yaşanan terör olaylarına takmıştı kafayı; cehennem gibi memleketten geldi herif, kolay değil... ama belli ki devre arası motivasyonu artık nasıl uygulandıysa, keita'yı geçmişten bugüne taşımayı başarmış; ulan herif turu getirdi desek yeridir be! haha...
bu kadar yaklaşmışken bırakmayın aslanlarım; bir hamburg faciasını daha kaldırmaz bu gönül...