• 228
    yeni kurulan bir takım olan galatasaray’ın, istediği futbolu oynayabilmesi için zamana ihtiyacı olduğu aşikar. bu yüzden, geçiş süreci boyunca yapması gereken çıktığı her maçtan 3 puan ile ayrılmak. zaten oynadığı maçlarda istediği sonucu alırsa, güzel oyun ilerleyen zamanlarda kendiliğinden gelecektir.

    geçen hafta oynanan istanbul büyükşehir belediye karşılaşmasında çıkan kadro kısmen de olsa hatalıydı. fatih terim’de bunun farkında olacak ki, samsunspor karşılaşmasında daha farklı bir saha içi yerleşim düzeniyle oynattı galatasaray’ı. ancak buna rağmen, oynadığı mevkide sırıtan bir oyuncu vardı galatasaray’da : emmanuel eboue.

    detaylara girmeden önce bahsetmek istediğim farklı bir şey var. hazırlık maçları esnasında da dikkatimi çeken bir husustu muslera’nın topu oyuna sokuşlardaki isabeti… yaptığı degajların birçoğu galatasaraylı oyunculara gidiyordu. bunda taffarel’in etkisinin fazlaca olduğunu düşünmüştüm, nitekim yanılmadığımı samsunspor maçında anladım. maç öncesi takım ısınırken, özellikle muslera –ufuk – taffarel üçlüsünü izledim. galatasaray, ilk yarıda muslera’nın koruduğu kalenin orada ısınıyordu. samsunspor ise tam tersi istikamette. taffarel, ufuk’u samsunspor yarı sahasının olduğu yere yolladı. kendisi de sağ kanattan muslera’ya orta açtı ve muslera yakaladığı ortaları degaj olarak ufuk’a yolladı. neredeyse yüzde yüz isabet ile oynadı. bu maç öncesi dikkatimi çekti ve beni de fazlasıyla memnun etti.

    eboue’de bırakmıştık, oradan devam edelim. galatasaray’ın 4-4-2’ye daha eğilimli bir takım olduğuna kanaat getirdim bugünkü müsabakada. çünkü melo ve selçuk gibi iki kaliteli orta saha oyuncusuna sahipken, üçüncü oyuncunun biraz lüks kaçtığını gördüm oynanan maçlarda. özellikle orta sahadaki üçüncü oyuncu sürekli değişiyor galatasaray’da. bir hafta sabri oluyor, bir hafta yekta bir hafta da eboue. ancak eboue, hem geçen hafta hem de bu hafta oynadığı oyun ile, bir hücum oyuncusu olmadığını bizlere gösterdi. çünkü, pas yeteneği çok düşük ve gereğinden fazla top kaybı yapıyor. halbuki oradaki üçüncü oyuncunun pres gücü çok daha yüksek bunun yanında biraz daha on numara vari bir oyuncu olması gerekiyor. galatasaray böyle bir oyuncuya sahip olmadığı için, orta sahada bir oyuncu fazladan bulundurması takım için fayda sağlamıyor aksine zararlı oluyor. çünkü, bu durumda baros ileride yalnız kalıyor ve golcü kimliğinden sıyrılarak on numara gibi oynamaya çalışıyor. bu durumda da galatasaray’ın skor üretme şansı azalıyor.

    işte bu nedenle, galatasaray’ın 4-4-2’ sistemine dönmesinin çok daha iyi olacağını düşünüyorum. çünkü, ilk yarıda oynadığı oyunla galatasaray’ın gol bulma şansı çok düşüktü. ekstra işler olması gerekiyordu. frikik, korner yahut uzaklardan atılan şutun gol olması gibi. nitekim, üçüncü ihtimal gerçekleşti ve melo’nun bireysel çabası galatasaray’ı öne geçirdi. bunun yanı sıra, ilk yarıda galatasaray’ın iyi yaptığı şeylerde vardı. top rakibe geçtikten sonra, bilhassa selçuk, inanılmaz bir pres uyguladı rakibine. taraftarın da bunda payı büyüktü tabi. bu, samsunpsor’un oyun kurmasına engel oldu ve galatasaray’ın hücumda daha fazla kalmasını sağladı. ancak bu presten sıyrıldığı anda da, galatasaray savunması ile baş başa kaldı samsunspor. üç orta saha oyuncusuyla oynayan bir takım için sıkıntılı bir durumdu bu.

    ikinci yarı samsunspor’un golü gelene kadar, galatasaray’da değişen bir şey yoktu. farklı şeyler yapması gerektiği bariz bir şekilde belli olmasına rağmen, galatasaray’da bir kıpırdama söz konusu değildi. bu durgunluk mustafa sarp’ın golüne dek sürdü. golden sonra tribünlere yaptığı hareketle, duran galatasaray’ı ve suskun durumdaki galatasaray taraftarını yeniden kendine getirdi samsunsporlu oyuncu. bu golün hemen ardından, önce baros – elmander değişikliğine gitti fatih hoca, ardından da sercan’ı oyuna alarak çift forvete döndü. maçın kırılma anı da buydu aslında. sercan’ın süratli ve aralara kaçabilen bir oyuncu oluşu, elmander’in de güçlü, top saklayabilen ve kısmen de olsa adam eksiltebilen bir yapıya sahip olması, galatasaray’a yeniden hücumsal anlamda zenginlik kazandırdı. bunun yanında, riera gibi özel bir oyuncuya sahip olmak galatasaray için büyük bir şanstı.

    riera demişken onun için de ayrı bir parantez açalım. ispanyol futbolcu mevcut galatasaray kadrosunun temel taşlarından biri. bunu zaman içerisinde hep beraber göreceğiz. dikine oynama isteği ve uzun boylu oluşu, sol kanattan yaptığı bindirmeler, galatasaray’ın aradığı kanat organizasyonlarını gerçekleştirmesini sağladı. açıkçası oynadığı futbol ile bize biraz da keita’yı hatırlattı. tabi maçtan biraz geç geldiğim için fatih hoca’nın basın toplantısına yetişemedim fakat riera’nın antrenman eksikliğinden dem vurmuş. açıkçası bu beni memnun etti çünkü bunun anlamı izlemiş olduğumuz riera’nun tam manasıyla hazır olmayan riera oluşu. tamamen hazır bir riera ise galatasaray’a gerçekten seviye atlatabilir. tabi bunun için bazı şartların oluşması gerekiyor.

    aslında tek bir şart dahi yeterli bunun için. o da, galatasaray’ın takım halinde hızlı oynayabilmesi. maçı izlerken bu bir çok kez gözüme battı. gerek selçuk gerekse melo, çok yetenekli ve topu istedikleri gibi kullanabilen oyuncular fakat çok ağır oynuyorlar bu da tüm takıma yansıyor. çünkü galatasaray’ın ataklarını organize eden bu iki oyuncu. riera, sol kanattan yaptığı bindirmeler ile takımın temposunu yukarı çekmeye çalışsa da bu çok uzun sürmüyor. riera’nın kanatlardan yaptığı her akın, galatasaray’ın hızlı oynayabilmesi için bir şans aslında. fakat takım bunu şu an için başaramıyor. başardığı anda bir çok şey değişecek ve galatasaray bambaşka bir kimliğe bürünecek.
  • 229
    klasik anadolu takımlarının taktiğini melo ile bozduğumuz maçtır.daha sonra yediğimiz golün şokunu anında üstümüzden attığımız maçtır.

    bunun dışında önemli olan noktalardan biri de ultraslan'ın yediğimiz golden sonra bağırmamasıymış.fakat böyle bir olay gerçekleşmedi.gol çoşkusuna kadar içinde bulunduğum pegasus üst 408-409-410 numaralı tribündeki grubumuz hiç susmadı.

    dönüş ise tam bir facia.ilk durak olan sanayi sitesinde kaldık.oradan metro dışına çıktığımızda otobüs yok, dolmuşlar full dolu ve taksi bulamadık.biz 3 kişiydik 2 arkadaşla birleşip 20 dakika bekledikten sonra boş taksi çevirdik ve mecidiyeköy'e kadar gidip oradan dağıldık.herneyse bu çileye değdiğini düşünüyorum.ama bidaha olmasın.
  • 233
    (bkz: tarihte bugün)

    https://www.youtube.com/watch?v=I3raMlGslqU

    durum 1-1'iken johan elmander'in oyuna girişini, hemen ardından youtube'da bulamadığım o lig tv logosundaki adam gibi poz verip attığı golü dün gibi hatırlıyorum. şampiyonluğun başlangıcıydı. zira melo'nun golüyle melo'ya çok çabuk ısındık, elmander'in girişiyle de elmander'siz olmayacağını anladık henüz ilk iç saha maçından. ne güzel günlerdi.
App Store'dan indirin Google Play'den alın