9061
bu arkadaş özelinde, taraftarın futbolcuya bakış açısını yeniden sorgulamaya başladım. düşünüyorum, ediyorum ama olmuyor, anlamıyor...
bir dönem, ki rekor olan 83 puanla şampiyon olunan sezon bu takımın sağ beki, defansif orta sahadan bozma cihan haspolatlı, sol beki ise, aslen stoper olan orhan ak'tı. o günleri çok ama çok iyi hatırlıyorum, cihan'ın beceriksizliği, takozluğu falan kalmazdı. orhan ak desen saatli bomba, çelimsiz, sakar diye uzar giderdi. sürekli hor görülürdü bu adamlar, varlarını yoklarını ortaya koysalarda, bir an mücadeleden kaçmasalar, problem çıkarmasalarda sürekli bir memnuniyetsizlik hâkimdi. çünkü skor katkıları yoktu, görsel bir etkileyicilikleri de. sanki bu adamlar, silah zoruyla kendilerini transfer ettirmiş, sahaya çıkmış gibiydi, pek kimseler sevmezdi. şartlar da kötüydü, transfer yapamıyordun, yönetim ve transfer anlamında beceriksiz bir dönemdi. taa o zamanlarda empati yapmayı öğrendim ben. bakıyorum, adamın yetenekleri çok kısıtlı, hataya çok meyilli ama elinden geleni yapıyor, kapasite bu diyordum. adamın yapabildiği bu kadar. eğer bir sıkıntı varsa onda değil, onu oraya transfer edende diyordum. futbolculuklarına değil ama mücadelesine, iş ahlakına büyük saygım vardı bu adamların. ki nitekim ite kaka da olsa şampiyon oldu bu adamlar, emekleri geçti. sonraki yıllarda da, pek çok yetersiz isim katıldı takıma. barış özbek, mustafa sarp, volkan yaman ve adını bile sayamayacağım pek çok isim. bu oyuncular da çoğu kez tepki çekti taraftardan, yuhalandı, ıslıklandı, forumlarda eleştirildi, yetersiz denildi. bu adamların da kapasitesi, maksimumu buydu halbuki. 10 yılda 7 sampiyonluk, 3 avrupa kupası vaadeden başkan bu oyuncuların almıştı, ne yapabilirdin. benim için hata bu oyuncularda değildi hiç, kapasiteleri, verebilecekleri bu kadardı ve o kadarını verdiler. oysa taraftar hep daha fazlasını istedi, göze hoş gelen şeyler talep etti. barış özbek koşmaktan, ciğerini parçalarcasına mücadele etmekten ölürken, maç seçen, deplasmana gitmeyen, ayağına gelince oynayan lincoln gibi adamlar kadir kıymet görüyordu. taraftar onun adını haykırıyordu çünkü izlemesi keyifliydi. mesele, keyfi yerine gelince oynamasıydı. yeteneği, yapabilecekleri sınırsızdı ama yapmıyordu, zorlamıyordu, çalışmıyordu, taraftara, formaya saygı duymuyordu. iki hareket yapıyor taraftarı kandırıyordu ama arka planda takımın hamallığını yapanlar, o formaya öyle ya da böyle ruh verenler hiç takdir görmüyordu.
bugün benzer şeyler belhanda için de geçerli. ben olsaydım, 2017-18 sezonunda, 9,5 milyon euro verip belhanda'yı almazdım. 3 küsur milyon euro maaş bağlamazdım. yine gidip, brezilya liginden 29 yaşındaki maicon'u 8 milyon euro ya almazdım. hatta 2 ye 3 e bile almazdım. o kontratı yapmazdım. ama alındı, ama yapıldı. bu yanlışın veremedim niçin bu adamların sırtına yüklüyorum. 4 milyon alıyormuş da, o paranın karşılığı bu muymuş! değil tabii, biz de biliyoruz. peki o bonservislerin karşılığı bu oyuncular mı? belhanda efendi, dursun özbek'i arayıp beni almazsan, bu parayı vermezsen ailenin kökünü mü kazırım dedi, silah mı dayadı. o maaşı talep edince, altına imzayı atmak şartmıydı. bunu bunu verelim dedin, adam da geldi. iddia ediyorum, fikret orman belhanda'yı 3-4 e alırdı. aksini tartışmam bile. o zaman bu adamın günahı, kabahati nedir? adam çıktı oynadı. yeteneği, verebileceği ölçüde mücadelesini yaptı. iyi yaptı, kötü yaptı ama kapasitesi buydu, tıpkı barış özbek gibi, cihan haspolatlı gibi, orhan ak gibi, sabri gibi. eğer yönetim, 100 milyon euro verseydi, messi ile kapışmasını mı bekleyecekti, anlamıyorum ki, vermeseydi. yukarıda adı geçen tüm oyuncular, kapasiteleri, yapabilecekleri doğrultusunda verebileceklerinin maksimumunu vermişlerdir. salatalığa, niçin muz olmuyorsun diyemezsin. kızacaksan, tepki koyacaksan muz diye sana salatalığı kakalayana tepki koyacaksın, bu oyuncuları transfer edene, kötüyse forma verene tepki göstereceksin. kaldı ki, takım uçar kaçar da bazı oyuncular çok göze batar, forma ağır gelir, öyle de bir durum yok. tepkinin çok yanlış yerlere kanalize olduğunu düşünüyorum.
bir de hiç ama hiç anlamadığım başka bir şey daha var. bu oyuncularla beğensen de beğenmesende bir kontratın var, bağlayıcı, ağır maddeler. dediğim gibi bunu yapmaya bilirdin, masadan kalkabilirdin. kalkmadın, aldın, o paraları verdin, geçmiş olsun. o kadar yatırım yaptığın, iyisiyle kötüsüyle yararlanmak zorunda olduğun adamın moralini bozmak, bıkmadan, usanmadan, yerli yersiz eleştirmek, kötülemek, değersizleştirmek de nedir allah aşkına. kimse yoğurdum ekşi, malım kötü demez ama biz her allah'ın günü, her dakika bu adama, bu adamlara sövüyoruz. iyi de ne kazanacaksın güzel kardeşim. oyuncunun moralini bozmaktan, motivasyon düşürmekten, değersizleştirmekten başka neye yarayacak. bu tepkilerin olumlu tek bir tarafını söyle bana. adam ronaldinho olsa, bu istatistiklerle, bu top kayıplarıyla oynasa diyeceğim ki, haklısın ama yapacağı şey belli yapamayacağı belli. yeterli değilse, teknik heyet rapor verirse zaten satılır, gönderilir ama sözleşmeli, parasını verdiğin adama destek yerine köstek olmak galatasaray'a, oyuncuya ne fayda sağlar onu bana bir söyleyin hele. yav hadi gönderelim dedin, 6 yaşındaki veletlerin deli gibi internet kullandığı bir dönem artık bu dönem. sen sövüyorsun, itin götüne sokuyorsun da elin fransızı, arabı hiç mi bilmiyor bunu takip etmiyor. malını niçin piç ediyorsun birader, bu nasıl bir pazarlama stratejisi böyle?