5
galatasaray'lı olduğunu öğrendiğinde en çok sevindiğin insanların listesini yap deseler vedat milor ilk 5'ime hatta ilk 3'üme girer, öyle seviyorum ben bu adamı. köşe yazılarındaki üslubu, hayatta başardıkları ve beni en çok ilgilendiren kısım olan damak zevki. alkol kullanmıyorum fakat şaraplar konusundaki titizliği, deneyimi, bilgisi takdir edilmesi gereken bir husus. yemek ve yenilebilecek şeylerdeki damak kalitesi ise hepinizin malumu. bunu tavsiye ettiği lokanta ve restaurantları ziyaret ettiğinizde bizzat anlıyorsunuz. bunlarla ilgili en önemli deneyimimi gaziantep'te yaşadım. gürcü göçmeni balıkesir'li bir sülaleyiz, balıkesir küçükbaş hayvancılıkta ülkemizdeki en önemli şehirlerden birisi belki de en önemlisi(bu yargıya hayvan sayısından ziyade, restaurant ve kasaplardaki kullanımı düşünerek vardım). iyi kebap, iyi et denildiğinde de akla koç kuzusu gelir. en önemlisi de sülaledeki her torun gibi dedem sağolsun küçüklüğümden beri et ve etli yemekler her zaman baş sırada gelir. fazla özele girmeden sadede gelirsem. geçen kış, 12 kişilik bir arkadaş grubuyla gaziantep'e lezzet turu düzenledik. bir kaç tavsiye aldık ve gezi planımızı yaptık çünkü vakti olabildiğince efektif kullanmak zorundaydık. işte vedat milor burada devreye girdi... sabah 07:30-08:00 gibi iniş yaptık, orkide pastanesinde-bir kaç şubesi varmış, bulunduğu mahalleyi bilmiyorum ama geniş bahçeli ve bahçesinde büyük hayvan maketleri olanıydı bizim gittiğimiz- kahvaltımızı yaptık(antep fıstığı hastası ve lezzetli şeylerle muhattap olduğumda pisboğazlığımla övünen ben 2 tabak katmer yedim, eminim daha iyisi vardır fakat gayet iyiydi). çeşitli peynirler, hamurlu aperatifler, yöresel bir kaç lezzet derken güzel bir kahvaltı yaptık. sonrasında dolan midelerde yer açmak için hareket etmek gerek düsturuyla bakırcılar çarşısına yöneldik, aileye hediyeler, dükkanları dolaşmalar, fotoğraf fasılları derken midelerde gerekli yer açıldı ve hayatımda yediğim en güzel ikinci eti yediğim mekana üstad vedat milor sayesinde gidiyorduk, halil usta. bilen bilir mekanın gün içinde kaç saat açık kaldığını. meraklı ve telaşlı bir biçimde bindik araca, gps nimetinden faydalanarak çabucak vardık mekana. vardığımızda ilkokul öğrencileri dükkanın önünü sarmıştı, otopark mevzusuyla ilgilendiğim için tam göremedim fakat lahmacun gibi birşeyler alıyorlardı. sormadım nedir? n'oluyor? diye. sağ salim dükkana girdiğimizde içerde fazla insan yoktu, önce bir "allah allah" demedim değil. çünkü vedat milor'un bahsettiği mekan bu kadar az rağbet görüyorsa yerli ahalinin damak zevki içler acısı durumda olmalıydı. fakat biz girdikten yaklaşık yarım saat sonra boş tek bir sandalye dahi yoktu. sanırım acun'un yarışmalarından birisi -hangisidir bilmiyorum, pek alakam yok- o hafta gaziantep'teydi, içeridekilerden üçü acun, hülya avşar ve ali taran. ancak mekanın takdir ettiğim en önemli özelliklerinden birisini görmeme vesile oldukları için onlara teşekkür etmem lazım o da şudur ki; yaklaşık yarım saat bazen içeride bazen dışarıda beklediler. ünlerinin, şanlarının, paralarının onlara sağladığı en ufak bir avantaj yoktu(yedikleri porsiyonlara dikkat etmedim orada biraz torpil geçmiş olabilirler ama yine de sanmıyorum), hiç bir garson bir masaya gidip de "abi bi yer açsanız da otursalar" gibisinden bir şey söylemedi. insan gibi ayakta beklediler, boşalan ikinci masaya(onlardan önce gelen bir grup vardı) paşa paşa oturdular... yediklerimize dönersek eğer; kıymalar gayet iyiydi. fakat artık milyon çeşit kebapçı olduğu için tecrübeli çok usta var, malzeme kalitesi aralardaki farkı belirliyor genelde, buradaki malzemeler de gayet kaliteliydi dersem yeterince açıklayıcı olur sanırım. salata; yarabbim o ne güzel bir karışımdır. olur da bu entryi okuduktan sonra gitme fırsatına nail olursanız sakın çatalla yemeyin o salatayı, hakaret. kaşıklayarak, suyuyla birlikte... gelelim assoliste, küşleme. aklıma nezaman gelse gelsin tükrük bezlerim çalışmaya başlıyor. anlatılmaz, tadılır, yenilir, yutulur. akşam yemeğinden önce halfeti kasabasını gezdik, görülmesi gereken bir yer. mevsim kış olduğu için hava müsait değildi fakat tekneci arkadaşların söylediklerine göre yazın gölde yüzülüyormuş. o minareden balıklama atlamak, kısmet olur mu bilmiyorum ama yapılacaklar listemde var. son durağımız, imam çağdaş. kuşbaşılı ali nazik, patlıcan kebabı, baklava vs. yediğimiz her şey gerçekten çok lezzetli ve kaliteliydi fakat halil usta'dan sonra kontrast etkisi kaçınılmaz bir sondu, ustaların eline sağlık. ancak önemli ve güzel bir şey öğrendim orada. "baklava nasıl yenir?" bilmeyen renkdaşlar için izah edeyim; çatal baklavaya saplanır, baklava alt kısmı yukarıya bakacak şekilde ters çevirilir, ağız ya da tercih edilen lokma büyükliğüne göre ısırılır ve ya komple ağıza alınır, dil yardımıyla baklavanın alt kısmı damağa bastırılıp şerbetin yavaşça ağzın tamamına yayılması sağlanır, dil yardımıyla baklava damaktan aşşağıya indirilir, çiğneyerek tüm ağız ve baklavanın üst kısmındaki alta göre daha kuru olan hamur katları şerbete doyurulduktan sonra afiyetle mideye indirilir. unutmayın kaliteli ve lezzetli şeyler aceleye gelmez, yavaşça yeyin.
teşekkürler vedat milor, biz yemek severleri kaliteli lezzetlerle tanıştırdığın için.
not: bakırcılar çarşısında bir tespihçi vardı, başka tespih dükkanı var mı bilmiyorum fakat fıstık, baharat, kuru domates, patlıcan vs. satan dükkanların olduğu kapıdan girince yukarıda soldaydı. kehribar ve kuka almıştım kendisinden fakat asıl mesele bu değil. deve dişi, sedef işlemeli kolleksiyonluk bir tespihi vardı adamın. bana fiyat çekmemişti. yolu düşen birisi fiyat alabilirse çok memnun olurum.
allah kimseyi açlıkla imtihan etmesin.