türkiye'de yaşanan her tartışma gibi ne yazık ki dünyanın en sıkıcı, sığ ve kafa ağrıtan döngüsüne sebep olan taraftar şeysi. bir taraf sucuk-ekmek-bilet üçlemesinde, diğer taraf da "hangi deplasmana geldiniz" ve "sıkıyorsa karşımıza çıkın" argümanlarında takılmış durumda. şimdilerin kanun kaçağı, her daim boğazın boğası hakan şükür'ün meşhur
sulu derbi sonrası söylediği gibi bu noktaya bir günde gelinmedi ne yazık ki. bu tiplemeler ve bu düzen 1980'lerin ikinci yarısından itibaren olduğu yerde ve olduğu şekilde duruyor. kimileri yaş kemale erince el ayak çekiyor, alttan yeniler geliyor, bazıları ise hala orda duruyor.
yetmişli yılların tribüncü büyüklerinin verdiği sayılı mülakatlarda bile yer alır. demirlerden tırmanıp tribüne girme hikayeleri. seksenli yıllarda, hatta doksanların ortalarına kadar bu adamlar gecenin kör karanlığında birbirine girer, şimdilerin kontenjanlı sistemine inat tribün taksimatını kendileri yapardı. işleri bitip tribün girişine dayandıklarında biraz millet yer açar biraz da bunlar yüklenip girerdi. doksanların ortasında önce o çatışmalı ortam sona erdi, hemen arkasında maç biletleri pahalı bir ürün olmaya başladı. biraz avrupaya açılmanın, biraz da yarı amatörlükten profesyonelliğe hatta avrupa standartlarına doğru çabalamanın bir sonucuydu.
bu dönüşüm sonrası maç bileti, parasını ödeyebilenin sahip olabildiği bir şey haline geldi. bu da vakti zamanında tribüne emek vermiş ancak hem o "tempodan" yorularak, hem de hayat koşuşturmacasına kapılıp giden "eski"lerin tribüne dönmesinin yolunu açtı. şimdilerde genç neslin biraz da bilinçsizce ismini öğrendiği
aslanlar grubunun ortaya çıkışı tam olarak buydu. yetmişli-seksenli yılların kafa adamları, onların eşi dostu, arkadaş gruplarının toparlanmasıyla oluşmuş bir organizasyondu. kombine denen sezonluk biletin ortaya çıkışı da bu dönemlerde olmuştu. bu adamlar o zaman da şimdikine yakın yöntemlerle stada giriyordu, kapalı tribünün bir köşesinin çitle kesilmiş hali o dönemin kayıtlarında görülebilir.
aslanlar grubu da, her ne kadar sayıları iki hanelerde kalmış olsa da liste çıkarıp blok halinde kombine alma olayının öncüsüdür mesela. düşünsene bütün sene para biriktirmişsin, kombineler çıkınca koşa koşa gidiyorsun; tribünün en güzel yeri blok halinde kapanmış falan... tabi tek tip formaları, bandosu ve blok halinde beraber durmalarıyla fazlasıyla dikkat çeken bir hale geldi aslanlar kısa zamanda. üstelik 3-5 hevesliden ötesiydi. tribünü ve tribüncülüğü bilen, yetmişli-seksenli yıllara damga vurmuş; yarattıkları tezahürat ve ritüeller halen kullanılan adamlardı karşılarındaki. vebalı gibi kapalının bir köşesine sıkıştırıldıktan sonra
aslanlar'ın bu şekilde ortaya çıkması bu adamlar için can sıkıcıydı. nitekim kısa bir süre sonra gerginlikler olmaya başladı. kendi yarattığı tribünde gezmenin rahatlığını o dönemin "kafa" adamları heycanlı gençlere(!) saygısızlık gibi gösterdi. nitekim meşhur silah çekme mevzusunun yaşandığı maç ile aslanlar serüveni son bulmuş oldu. uefa kupasında çeyrek final maçından önce bilet bulamayan kapalının "yönetim istifa" diye bağırması ise tarihin tozlu raflarındaki yerini aldı, tıpkı söyle kim gidiyor schalke'ye vakası gibi...
o yıllarda yavaş yavaş kamuya açılmaya başlayan, evlerimize girmeye başlayan internetle birlikte dünya çapında olumlu/olumsuz her türlü bilgiye kolayca ulaşabileceğimiz sürecin startı verilmiş oldu. bu arada türk tribünleri de yer altından çıkıp ismi şekli belli gruplar haline gelecekleri bir süreç yaşadılar. aslanlar olayının görece dışında kalan aynı dönemin hızlı isimleri galatasaray tribünlerine bu konuda ön ayak oldu. daha taze olan olayların tecrübesiyle "tayfa"yı da yanlarına alarak bu yola çıktılar. ismi de kendine has bıyığı ile galatasaray tribününün güzel insanlarından alp özgör'ün italyan
ultra akımı ile galatasaray'ın simgesi aslan'ı bir araya getirdiği ultraslan oldu.
internetin gelişmeye başladığı o yıllarda çok çabuk ve geniş bir şekilde örgütlenmeye başladı bu oluşum. forumlar, mailing listler dönemin en popüler iletişim araçlarıydı. o zamana kadar istanbul'da sıkışıp kalmış olan tribün alemi çok uzaklardan dostlar edinmeye başladı. biraz o yıllardaki internet ortamının naifliği ve ağırlığı, biraz da insanlarımızın içinde bulunduğu sosyolojik yapı gereğince sağlam dostluklar kurulup büyük özverilerle örgütlenmeler kuruldu.
bu adamlar ise hala aynı yöntemlerle maça girmeye devam ediyordu. dönemin teknolojisiyle bir maçta istediğin kadar gişeden geçebildiğin kombinelerin her maç öncesi toplanıp tribünden aşağı atıldığını, her seferinde de bazı kombinelerin kaybolduğunu birilerinin duyurabileceği bir internet o yıllarda yoktu. bir fotoğrafı scan edip internete atabilmek bile çok ekstrem bir işti.
şimdilerde internet aleminde yaşanan bu tartışmalar ve ultraslan ile stadın kalanı arasındaki çekişme o yıllarda da vardı. şehir hatta ülke dışında yaşayan bizler içinse ultraslan galatasaray ile buluşturan çok değerli bir şeydi. biraz bu galatasaray bolluğuna kavuşmanın heyecanı, biraz da o yılların naifliğiyle özellikle şehir dışındaki kitleler çok fazla sahiplendik ultraslan'ı. herkes normalde yapmayacağı birçok fedakarlığı tereddütsüz şekilde yaptı. bu da bugünkü köklü ve sağlam örgütlenmeyi doğurdu. o yıllarda işin içinde olan istisnasız herkes zaman içinde tiksinip kıyıya köşeye çekilse de galatasaray kopmak mümkün olmayacağı için bir şekilde içinde yer almaya devam ediliyor. bugün galatasaray'ın hangi branşı avrupa'nın neresinde maça çıkarsa gidip destekleyecek birileri kolayca organize olabiliyor. bu da ultraslan'ın kulüp için de kıymetli olmasını sağlıyor.
tabi ultraslan ismi koyulduktan bugüne geçen 16 senede çok şeyler değişti. bilet fiyatlarının uçup gitmesi hem karaborsa rantının büyümesine hem de birilerinin bedava girmesinin bile çok büyük bir kıyak haline gelmesine sebep oldu. seksenli doksanlı yıllarda bir ilkokul öğrencisinin harçlığını biriktirerek alabileceği seviyedeydi maç biletleri. şimdilerde haftalık 100 lira para biriktirebilecek bir ilkokul çocuğu var mıdır bilemiyorum. buna internetin gelişip bilgi akışının korkunç seviyeye gelmesi, türk insanı olarak sosyolojik anlamda geçirdiğimiz müthiş değişim ve toplum olarak geçirdiğimiz binbir badire de eklenince ultraslan ile diğer taraftar arasındaki güncel durum ortaya çıkmış oldu...
anlatmaya çalıştığım gibi bu iş alpaslan abi vaken de böyleydi, o bu tribünde biraz daha sıradan biriyken de böyleydi, o aramızdan ayrıldıktan sonra da haliyle böyle devam etti. peki farkı neydi rahmetlinin dersen; üzerinde polar yok diye 2-3 katı yaşındaki adama artistik hatta terbiyesizlik yapan birilerini görünce o dönemin abileri bıyık altından gülümseyip yalandan bir iki azarlarken alpaslan abi "ne yapıyorsun sen" diye üzerine yürürdü o tiplerin. bütün fark onun karakteriydi. yoksa alpaslan abi hayattayken bütün ultraslan'ı kontrol ediyordu da o ölünce yoldan çıktı gibi bir durum yok...