(bkz:
türkiye bankalar birliği borç yapılanması/@kerasus)
yukarıda ki girdide , detaylarını dikkatli incelemiş ve bu konuda kafa patlatmış sözlük yazarı, sonunda bazı sorular sormuş.
sorduğu sorularda değindiği konularda haklı noktalar var. kısaca, hem bizi hala mali olarak disipline eden, hem de kurtulsak bile bu sefer daha yüksek oranlardan borçlanacağımız bu anlaşmadan niye çıkmak istiyoruz ki demek istiyor; ki gene çok haklı.
kendimce, bütün sözlüğe yönelik genel bu soruları sorduğu için cevap vermek isterim. (sözlük kuralını çiğnemediğimi umarak) anlaşmanın faiz yükünden daha önemli olan kısmı,
finansal idareyi ve harcamayı da ortaklaşa olarak bankalar birliğine bırakması. musluğun başına bankacı ağbiler oturuyor amiyane tabirle. daha kulüp görmeden para gelir gelmez öncelikli harcamalar yapılıyor.
yani para geldiği zaman, ilk olarak devlete vergi, ssk bordro, maaş, kira ve futbolcu ödemeleri
zorunlu olarak yaptırılıyor takımlara. futbol yöneticilerinin esas canını sıkan yer burası. sonra bankalar birliği faiz ve anapara ödemesi yaptırılıyor.
sonra ffp kriterlerine uygun olan azcık kısmı ile alınacak oyuncuların bonservisine kalıyor . bonservisi olmayan, sorunlu, sakat
''ya tutarsa'' hesabı ile premier ligue'in ıskartalarına galatasaray'ın mecbur kalma sebebi bu.
galatasaray kulübü, diğer bütün kulüpler gibi/ kulüplerle beraber bu vergi, ssk, gibi konuları erteleyip bir süre sonra yasal faizlerini afla sildirtip enflasyon değer kaybettikten sonra ödüyordu. bu çok büyük rahatlama yapıyordu, etik olmamakla beraber kanuni bir uygulamadır. aynı devlete iş yapan büyük müteahhit firmalarının yaptığı gibi.
bana göre bu anlaşmanın yanlış kısmı yalnız bonservis limitinin sınırlandırılması. yıllık oyuncu maaşları da kulüp finansal tablosuna göre sınırlanmalı. borcu yoksa istediğini yapsın. bence borç içindeki hiçbir kulüp, 5-10 milyon euro parayı yıllık tek bir oyuncuya verememeli. sonuçta ne oluyor? bonservisten kısıp yıllık ücret olarak fahiş para veriliyor. toplamda aynı şeye geliyor.