1872
çaresizlik ve sıkışmışlık arasında çırpınmaya çalışan devlet haline gelmiştir. hükümetin zamanla yanlış iç ve dış politikaları, ülkeyi bu duruma sokmuştur.
devletlerin temel anlamda askeri, hukuki ve ekonomik olarak üç farklı gücü vardır. bir de bunların yanında politik güç vardır ki, uluslararası arenada leh ve aleyh durumların, ne derece iyi veya kötü yansıtılmasıyla alakalıdır. politik gücü yönetebilmek için yüksek strateji bilgisi ve uzmanlık gerekmektedir. bu politik güç kimi zaman temel güçleri makyajlayıp üstün gösterir, kimi zaman daha beter gösterir. türkiye devleti iki farklı kavramda da yanlış yönetilerek, terör elebaşına kendisini muhtaç gösterme zaafiyetiyle yüzleşmek durumunda kalmıştır.
türkiye f-35 ve s-400 ikilemindeyken, putin’in afrin’de türkiye’ye yer açmasının akabinde s400 sistemini satın almıştır. muhakkak tek sebebi afrin değildir ancak türkiye ve abd suriye konusunda o dönem sürekli anlaşmazlık yaşayan durumdaydı. benzer zaman diliminde bu anlaşmayı yapmayı tercih etti ve abd’den bundan sonra son nesil savaş uçağı alma ihtimalini ortadan kaldırmış oldu.
dünyada hiçbir devlet rus hava savunma sistemine sahipken aynı zamanda amerikan son nesil jetlerine sahip olamaz. hava savunma sisteminde bulunan radar sistemi, gönderdiği elektromanyetik dalgaların geri yansımasına göre hava sahasının içerisine bir cisim girip girmediğine bakar. mesafe arttıkça dalganın bileşiminde kırılmalar olacağı için tespit etmek zor hale gelir. f-35 uçağı ise dünyada hiçbir jetin sahip olmadığı kalitede aesa radarına sahiptir ve düşman ülkenin topraklarına girene kadar radarda tespiti çok zordur. uçağı fark ettiğiniz an yüksek ihtimalle vurulacağınız anlamına gelir. tabi mesafe, sinyal durumu, pilotun manevra yeteneği gibi etmenler belirleyici olacaktır. ancak f-35’i zamanında tahlil edemezseniz, korkunç durumla karşı karşıya gelmeniz çok olasıdır.
f-35’i türkiye satın almış olabilseydi s400 radarıyla aynı anda çalışma imkanı bulabilecekti. bu da büyük bölgesel savaşın veya 3. dünya savaşının nereye evrilebileceği konusunda silahlı kuvvetlere fikir vermiş olacaktı. türkiye’nin ve rusya’nın lehine, özellikle de abd’nin aleyhine bir durum olacağı için türkiye’nin “normal şartlarda” abd’den 5. veya ileride çıkacak 6. nesil jet uçağı alma ihtimalinin yok olduğu anlamına gelir bu da.
türkiye’nin inşa ettiği ve yandaş medyanın “uçak gemisi” yalanıyla milleti kandırdığı tcg anadolu gemisi f-35 gemisi olarak kullanılacaktı. uçak gemisi değil dememin sebebi başka hiçbir uçağın bu gemiye iniş ve kalkış yapamayacak olması. bilindiği üzere f-35 helikopter gibi kalkış yapabiliyor ve bu gemi aslen bunun için inşa edilmişti ancak hatalı politikalar bu devasa gemiyi taca çıkarmış oldu. şimdi sadece iha ve siha gemisi olarak kullanılmak durumunda kaldı.
türkiye’nin dış politikada zayıf görünmemesi için derhal baykar’a sınırlama getirmesi gerekmektedir. baykar iha ve siha ile türkiye’yi bu konuda öncü hale getirmiştir ancak bölgesel savaşlarda bu aletlerin sanıldığı kadar etkisi olmayacaktır. siha’mız falan var diye bu bölgenin gücü olmuyoruz, siha’lar kolaylıkla düşman topraklarına girmeden vurulabilen aletler. hele ki uçak gemisi adı altına siha gemisi olan tcg anadolu’ya bu kadar anlam yüklemek büyük hatadır. (müthiş bir icraatır o ayrı konu, sanıldığı kadar önemi yoktur).
selçuk bayraktar’ın, uzaya roket yollayan delta-v şirketiyle ve çok değerli ceo’su, uçak mühendisi arif karabeyoğlu ile fergani uzay adı altında füze teknolojisi işine girmesi çok mühim, biraz da geç kalınmış iştir. dünyada balistik ve hipersonik füzelerin önemi inanılmaz yüksektir ve türkiye bu konuda gelişmelidir. yeteri kadar yatırım yapılmamaktadır. yarın türk-yunan savaşı çıksa füzeleri fırlatmak için o füzeleri egeye konumlandırmak zorundayız. yüksel irtifaya sahip değiliz ve devleri geçtim, fransa, iran gibi ülkelerin teknoloji anlamında gerisindeyiz. bildiğim kadarıyla fergani şirketi uzaya, atmosfer dışına yani 80-100 kilometre öteye füze fırlatmak için kurulan bir şirket, bunun yanında mutlak suretle hipersonik füze çalışmaları devlet desteğiyle başlamalıdır. bu hususta türkiye bölgede yeterince güçlü değildir.
abd’de yapılacak seçimleri trump kazanırsa ukrayna-rusya savaşının erken biteceğini öngörmek mümkün. trump, ukrayna’ya artık silah satılmamasını veya kısıtlanmasını söylüyor ki bu durum, ukrayna’nın barış anlaşması isteyeceğine delalettir. trump kazanamazsa o savaş uzun yıllar sürmeye devam edecektir. şunu da eklemek gerekir ki nato’nun rusya’yı çevrelemesi türkiye’nin nato nezdinde cazibesini azaltmıştır. finlandiya ve isveç’in nato’ya girmesi, abd’nin türkiye olmadan rusya’ya yakınlaştığı anlamına gelmektedir. türkiye’nin isveç’i nato’ya katmak istememesinin de en önemli sebebi buydu ama seçim meçim ayağında isveç’in pkk ile ilişkileri öne sürüldü. ana akım medyayı izleyince böyle oluyor işte.
abd seçiminin bizim için başka önemi ise, trump’ın orta doğuya yumruğunu vurmak istemesidir. bu durumda israil’in önce lübnan’ı, sonra şam’ı alacak duruma gelmesi öngörülebilir. türkiye içinse çok çok büyük tehdittir bu durum. pyd adlı israil-abd devletinin güçlenmesi ve türkiye sınırında israil’in maşası olarak çok daha güçlenmiş bir devlet, türkiye’nin isteyeceği son şeydir. midesizce pkk’ya yanlamanın ve uzlaşma isteğinin en önemli sebeplerinden biri de pyd-abd-israil-pkk bağlantısını kesmeye çabalamaktır. hükümet direksiyonu bu yöne kıvırmıştır, geçmişte olanları yutmak istercesine. yıllardır süregelen son derece ucuz politikaların sonucu olarak el mahkum durumda kendilerini göstermektedirler. çözüm süreci marabasının çıkış noktası türkiye’nin orta doğuda her anlamda faka basmasıdır. anayasanın değişme isteği de doğrudan bu durumla alakalıdır.
hükümet değişseydi eğer, beşar esad’la yan yana gelip israil tehdidine karşı bir olmak yapılması gereken en net hamleydi. esad türkiye’yle masaya oturmuyor çünkü türk askeri suriye’nin bir bölümüne bakıyor. (abd ve rusya’nın müsaade ettiği bölümüne) bu haldeyken, yani kendi topraklarında türkiye askeri varken esad’ın masaya oturması, politik anlamda yenilmiş olması anlamına geliyor. aslında iki taraf da masaya oturmak istiyorken bölgeyi kontrol eden abd’nin başarılı ve türkiye’nin başarısız hamleleri bu uzlaşmayı engelliyor. böyle olunca da lübnan’ı yıllar içinde işgal edecek olan israil, şam’ın yanı başına kadar gelmiş oluyor. hele ki iran rejimi olur da yıkılırsa sıranın türkiye’ye geleceğini görmek zor değil. artık öyle veya böyle avrasya’ya bir adım atıldı. nato’dan komple tabi ki çıkamayız ki mümkün de görünmüyor zaten. ama zamanında s-400’ü almış olunca nato’nun en gelişmiş envanterini alma ihtimalimiz ortadan kalkmış oldu. bu da abd’nin bizi istediği gibi yönlendirdiği anlamına geliyor. hele ki iran rejimi yıkılırsa ve rusya bölgede güç kaybederse, türkiye yüksek oranda abd’nin manda ve himayesi altına girecektir maalesef.