• 27
    maçlarda maçın gidişatından bağımsız şarkı türkü marş okuyan topluluğun bireyidir. yıllarca ben de öyle tribünde şarkı söyledim hatta hala söylerim ama artık anlayamıyorum maalesef. maç oynanırken pozisyonlara göre doğal tepkilerimizin yerini neden lay lay laylar alıyor gerçekten anlayamıyorum. veya desibel rekoru kırmak gerçekten çok önemli bir şey mi ? büyük taraftarlık mı oluyor ? anlayamıyorum. artık ben türk insanını anlayamıyorum zaten genel olarak.
  • 28
    hangi renge gönül verirse versin duyguları ile hareket eden insanlardan oluşan topluluk. millet olarak çok duygusalız ve duygularımız o an nasılsa ona göre hareket ediyoruz. 2019 yazında falcao transfer sürecinde de buna yine şahit olduk. tarih boyunca da kuşkusuz hep böyleydik. bir lider çıkıp duygularımızı doğru kanalize ederse başarılı oluyoruz. mete han çıktı düzenli orduyu kurdu. fatih mehmet çıktı imparatorluk temelleri attı. mustafa kemal çıktı istiklalimizi dünyaya tasdikletti. sporda da durum bu. futbolda bunu en iyi fatih terim yapıyor insanların duygularını iyi yönlendiriyor. bundan dolayı zaten o bir imparator.
  • 36
    bugün de milletimiz adına utandık çok şükür.
    (bkz: 14 kasım 2019 türkiye izlanda maçı)

    ataturk'e yunan kralı konstantin'in 1921 yılında izmir'e geldiğinde yere serilen türk bayrağını çiğneyerek içeri girdiğini anlattıklarında “yunan kralı hata etmiş. çünkü, bayrak bir milletin onurudur." deyip yunan bayrağıni yerden kaldırılmasını isteyen adamdan nerelere geldik.

    milli marş ıslıklamak ahlaksızlıktır. bunun en büyük sebebinin başımızdaki adamlar ve eğitim sistemimiz olduğunu düşünüyorum.
  • 39
    olumlu bir kaç özelliği en aşağıda yazdım. takim takim ayirarak kronik sorunlara da deginmek istedim.

    son yillarda her olayı tamamen kendi takimi penceresinden yorumlayan hatta sürekli rakip takımın eksigini hatasini kovalayan bir stile dönüşmüştür.

    örneğin kendi takımına ispatlanmış x bir olay söylense rakibi y icin "ama y takımı da böyle yaptı" düşüncesini on plana koymaya çalışiyor. halbuki orada olay kendi takımıyla ilgili.

    buyuk takim taraftarlari icerisinde her birinin camiasiyla beraber asamadıkları kronik sorunlar var.

    (bkz: galatasaray);
    süreklilik sağlamanin önemine yoğunlaşmaktan esas hedefine* durmadan yurumekten ziyade surekli rakiplerine gecmisten cesitli ornekler vererek;
    "biz zaten en iyisiyiz siz bizim yaptıklarımizi hayal edemezsiniz" görüşünü savunuyor. buna harcanan enerji başarılıyken sürdürülebilirlige veya başarısızken yeni yapılanma desteğine harcanmiyor. illa rakiplerine kendilerinin en büyük olduğunu ispatlayacaklar.

    (bkz: fenerbahçe);
    yasanan her basarisizligin sebebi mutlaka dis kaynaklı olduğunu dusunurler. asla bunu camianin hatasi olarak kabul etmezler. onlara göre basarisiz olma sebepleri hep başlarına gelen olumsuz hadiselerdir aksi takdirde kendilerinin açık ara türkiye'nin en iyisi olmak hatta daha fazlasini yapabilecek güçte olduğuna inanırlar. bahane bulmak onlar için cocuk oyuncağıdir. butun türkiye hatta zaman zaman uefa bile onlara karşıdır. dünyada fenerli olmayan herkes fenerbahçe düşmanıdır.
    unutmamak lazım ki bir de yüksek galatasaray kompleksi içeriyorlar. galatasaray'i yenmek onlar için 1 numaralı görev. transferde galatasaray elinden oyuncu almak cok değerli. surekli bir kendilerinin icinde galatasarayla yarış halindeler. galatasaraylilarin kendilerinin en iyi kabul ettirme sorununun da kok kaynağı bu sebeptir.

    (bkz: beşiktaş);
    kafadan başarısızlığa kılıf bulan camia ve taraftarlardir.
    onlara göre ülkede her daim gs, fb kollanir. herhangi bir sallantida hemen buna sarilirlar ve butun ozguvenlerini kendi elleriyle yok ederler. kendilerine anında bir erdemli duruş bulma peşindelerdir.* * sonunda önemli değil başarılı olamasak da biz cok "bilmem ne"yiz moduna girerler. başarı,iyi oyun, kupa bu taraftar grubu icin hakkaten cok önemli bisey degildir. gs fb gibi olmazsa olmaz moduna girip tribe girmezler çünkü bu arkadaslar her daim triptedir. biz ne acılar çektik, çekiyoruz diyip durduk yere melankolik bir ortam oluştururlar kendine. hic gormedim ancak istikrarli başarı her seyin yolunda gitmesi bu taraftar grubuna alerji yapar. mutlaka bir konudan dolayı aci cekmeleri gerekiyor.

    (bkz: trabzonspor);
    zamanında yaptıkları istanbul'a karşı başkaldırısi takdire sayan olan bir camiadir. ancak günümüzde saplantili duygularla yaşıyorlar. neye nasil tepki vereceğini şaşıran bir camia. fenere kızıp gs store saldirma ornekleri gibi. saplantıli duygu ve dusunceleri yüzünden camialarina surekli zarae veriyorlar. olan seyleri bile olmaz hale getirebiliyorlar. sakin kalamama sorunları da kronik ayrıca.

    (bkz: bursaspor);
    camialarina karsi etkisiz kalma sorunlari var. goz göre göre kulup sampiyonluk seviyesinden ptt'ye indi. buna karşı bos protestolar yaptilar onu da cok gec yaptılar. ayrica kendilerine durduk yere düşman icat etmislikleri de var* ama kronik degil. bir istanbul takımıni kendine muhatap alıp sözde kendilerine yer edinecekler.
    (bkz: seni saymayan ölsün bursaspor)
    aslinda boyle nefretlere hiç gerek yok.

    (bkz: göztepe);
    herhangi bir sey diyemem çünkü derin bilgim yok kendileri ile ilgili. sevdiğim bir taraftar grubu. ligde olmayi hakediyorlar kesinlikle.

    (bkz: anadolu takim taraftarlari)
    cok net ve ortak kronik soruna sahipler. içlerinde elbet şehrinin takımı dışında kimseyi desteklemeyen vardir. ama yuksek çoğunluğu 3, 4 büyükten birini tutar. bütün sezon şehrinin takiminin rakiplerine karşı şehrinin takımını savunurken kendi istanbul takımı şehrine gelince 3 puanın kendi desteklediği istanbul takımına gitmesini bekler. bu sebeptendir ki kendi şehrinin takımının yıllarca asansör takim veya ligde kalabalık olsun diye oynatılan kume ustü veya orta sıra takımı olmasini pek önemsemez. amaaan bizim şehrin takımıni şampiyon yaparlar mi ya modundadir sürekli.
    sen her hafta fulle bak stadı kim kimi yapmıyor görelim. o kadar taraftar desteği arkasina alan şehrinin takımının yönetiminin de sesi güçlü çıkar.

    hepsi icin olumlu ortak özellikler;
    cok iyi besteler yaparlar
    takımları ozellikle iyiyken dunya seviyesinde bir tribün performansı verirler.
    kendi takımlarıni hayatlarının bir parçasi bilirler.
  • 41
    kıta avrupasındaki dünyanın ne büyük takımlarının taraftarları, istisnalar bir tarafa büyük bir yüzdeyle avrupa süper ligi projesine karşı çıkmışken, "galatasaray'sız o lig olmaz", "fenerbahçe de orada yer almayı hak ediyor", "şanlı beşiktaş'ımızın layığını bulacağı lig burası işte" masallarıyla buldumcuk masalı oynayan kitle. ülkedeki bu göt kalkıklığı her bir alana sirayet etmiş.

    aynen moruk, hatta bu süper lig projesinden birer birer eksilen takımlar "ulan türkler yoksa biz de yokuz sikerim böyle ligi" diyerek çıktılar.

    bir diğer rivayete göre, merkel'in ülkemizdeki köprüleri kıskanmasından ötürü bayern başta olmak üzere diğer alman takımlarının buraya gidişine izin verilmemiş.
  • 45
    bilinçsiz ve çok da yüksek bir zekaya sahip olmayan taraftar modelidir. dünyanın en, kendini bir halt sanan topluluğudur ayrıca. bir galibiyet alınca en iyisi ilan eder, bir mağlubiyetle yerin dibine sokar. ben bir taraftar olarak katlanamıyorum türk insanın spora bakış açısına, sporcular nasıl katlanıyor anlamış değilim.

    türkiye'de bir takım sporunda başarı yakalanması için taraftar etkisinin olabildiğince azaltılması gerekli. son zamanlarda sürekli benzeri yazılar yazıyorum taraftarlarımızla ilgili. birçok yazımda konuya taraftarı da katıyorum. türk taraftarının içinde bulunduğu ve etki sahibi olduğu hiçbir takım sporu istikrarlı başarı yakalayamaz, imkansız. o yüzden yöneticilere bu konuda büyük iş düşüyor. profesyonelce çalışmalı ve kesinlikle taraftara kulaklarını kapatmalı. taraftarın gazına gelmeden akılcı politikalar geliştirmeli. türk taraftarı sabırsızdır, kendisini ve takımını dünyanın merkezinde görür, vasıfsızdır ama takımından hep birincilik bekler. gerçekten de psikolojik olarak analiz edilmeli. dünyada bir benzeri yok. tutku adı altında gösterdiği yıkıcılık bu ülkenin sporcu yetiştirmesinin önündeki en büyük engellerden bir tanesidir.

    galatasaray 2000 senesinde avrupa'dan kupa getirirken taraftar etkisi oldukça zayıftı. taraftarın tek etkili olduğu konu saha içiydi. o da bugünkü gibi futbolcusunu ıslıklamak ve yuhalamak üzerine değil, tam destek üzerine kuruluydu(istisnalar kaideyi bozmasın). o gün sosyal medya yaygın olsaydı bugün 2 tane avrupa kupamız olmayacaktı, bunu hepimiz biliyoruzdur sanırım. 4 ağustos 2021 türkiye güney kore kadın voleybol maçı sonrası yorumlar felaket. bazı insanlar ciddi ciddi voleybolda dev bir ülke olduğumuzu, 40 yıllık ekol olduğumuzu falan zannediyor ve çeyrek final oynama başarımızı küçümsüyor. oysaki bilmiyor ki tarihimizde ilk kez böyle bir başarı yakalamışız. bilgisiz ve cahilce.

    türkiye'de kadın voleybolu son 10-15 senede ciddi anlamda atağa kalkmıştır. bugün voleybol üzerindeki yatırımlarımızın meyvesini alıyoruz. hem kulüpler düzeyinde hem de milli takımlar düzeyinde yakaladığımız başarılar büyük bir emeğin tezahürüdür. oluşturmaya çalışılan bu yapı sıfıra yakın bir taraftar planması üzerine kurulmuştur. ne destek ne de taraftarı tribünlere çekmek adına reklam yapılmıştır, bağımsız bir projedir. amaç ülke sporunu kalkındırmaktır ve bu plan içerisinde taraftara neredeyse hiç yer verilmemiştir. taraftar başarı gelince kendisini bu plana dahil etme çabasındadır. ne yazık ki eğitim seviyesinin düşük olduğu her toplumda olduğu gibi türkiye'de de projeler ve çeşitli yatırımlar destekleyicileri(taraftarlar) tarafından baltalanabiliyor. umuyorum ki mevcut yapı devam eder. guidetti hataları üzerinden eleştirilebilir ama türk voleybolundan postalanamaz. kendisi projemizin en önemli parçalarından bir tanesidir. ne yazık ki bugün konu hakkında hiçbir bilgisi olmayan taraftar kendisinin postalanmasını isteyebiliyor. bu durumu sadece acınası bulabiliyorum ne yazık ki. bilgisizler çünkü. hoca değişince türkiye'nin olimpiyatlarda altın madalya kazanacağını düşünüyorlar. değişik bir kafaya sahipler. dediğim gibi sosyolojik ve psikolojik anlamda incelenmeli bu durum.

    futbolda 4-5 senelik yatırım ve planlamaya bile sabredemeyen taraftarın voleyboldaki onlarca senelik planlamayı anlamasını beklemek komik olur. böyle bir beklentim yok. başakşehir taraftarsız çıktığı bu yolda sadece planlamasıyla şampiyon oldu ve şampiyonlar ligi gördü. iddia ettiğim bir şey var: eğer başakşehir'i bir yabancı satın almış olsaydı ve lig gerçekten adil olsaydı, bu planlamalar dahilinde ligi tekeline alırdı. bizim ekonomik gücümüz yok, bizim insanımızın spor yapabilecek imkanı yok, bizim bütün kaliteli oyuncuları çekebilecek bir marka değerimiz yok. biz güçlü değiliz, güçsüzüz. taraftar bunu kabullenmeli. türk ekipleri zayıftır, güçlü değildirler. çok zayıfız. bizim güçlü olabilmek için yapabileceğimiz en önemli şey sağlam planlamalardır. spor kültürümüz yok, parayı basıp marka imajımızı güçlendirebilmek adına alabileceğimiz oyuncu ve teknik ekipler yok. ülkemizin imajı iyi değil. birikimimiz ve tecrübemiz az. türk ekipleri planlama olmadan kesinlikle başarılı olamazlar. taraftarı ise bu planlamaya sabretmiyor. o halde taraftar planlamalar göz önüne alındığında saf dışı bırakılmalıdır, dinlenmemelidir.

    türk taraftarlarla ilgili söylenebilecek çok fazla şey var. kendi içinde birlik bile olamıyorlar mesela. içerisinde milli kadın voleybol takımı oyuncularına "fondötenin sultanları" diyebilecek kadar aptal insanlar mevcut. bir mağlubiyet alınca "g*tleri kalkmış bunların" diyebiliyorlar mesela. madalya alamayınca "balon", "balonun sultanları" gibi tanımlamalarda bulunabiliyorlar. türk taraftarı yıkıcı ve işe yaramazdır. voleybol takımındaki kızlar şort giydi diye "fahişe" imasında bulunabiliyorlar. bazıları çok alçaklar gerçekten. futbolcusu kötü maç geçirince oyuncusunun sosyal medya hesaplarını küfre boğarlar. gerilimden, haksızlıktan, kinden beslenirler. sporu spor olduğu için değil, kendi kötü duygularını tatmin etmek için takip ederler. asalak gibi yapışırlar, insanı canından bezdirirler. türkiye, nüfusuna oranla taraftarı tenisi en az takip eden ülkeler arasındadır. bunun sebeplerinden bir tanesi teniste öfkeye, kine ve bilumum kötü duygulara yer olmaması. gerçi bunu bozan tenisçiler de yok değil ama neyse.
    eğer tenis tam tersi duygular hissettiren bir spor branşı olsaydı şu an olduğundan katbekat fazla türk takipçisi olurdu. sırf kendi egosunu tatmin edebilmek için bu sporu takip edecek yüzbinlerce, belki de milyonlarca insan var bu ülkede.

    özellikle milli sporcularımıza gerçekten saygı duyuyorum. türk insanına rağmen savaşıyorlar. türk insanına karşı da mücadele ediyorlar. mete*, 2024'teki olimpiyatlarda madalya kazanamazsan bittin kardeşim. "g*tü kalkmış" diyecekler sana. aptalca mesajlar alacaksın. balondu zaten, 2021'de altın madalyayı şansa aldı diyecekler. omuzlarınızda çok büyük yük var biliyorum. bu ülkedeki gerçek sporseverler sizlere inanıyor ve saygı duyuyor. taraftarları takmayın. onlar kuru kalabalıktır, soda şişesindeki gazdır. rüzgar nereye eserse oraya yönelirler. kendi fikirleri yoktur, anlamazlar, sabretmezler, zarar verirler. ne yazık ki türk taraftarlar, türk sporunun yumuşak karnıdır. keşke öyle olmasa.
  • 46
    %80'ni futbolu bilmeden izliyor ve konuşuyor. 15 ağustos 2021 adana demirspor fenerbahçe maçında ilk penaltının %100 olduğu konusunda hem fikir olanlar kapatsınlar izlemesinler, bu arada benim görüşüm penaltı ancak %100 değil. tartışmasız bir penaltı gözüyle bakmıyorum çünkü orta da netlik yok.

    2.penaltıya penaltı diyenler başka spor izlemeye başlayabilir ayrıca.

    edit: böyle tipler yüzünden televizyon programlarında emre bol tarzı herifler ortaya çıktı, futbol iklimi de hakem üzerinden gidiyor. bunun benzerini yarın 16 ağustos 2021 giresunspor galatasaray maçında görme ihtimalimiz çok yüksek.
  • 47
    19 ağustos 2021 gecesi futbol şenliği yaşayacak olan taraftardır. 4 takımımızın avrupa kupası maçı var ve hepsi açık kanallarda yayınlanacak. saatlerde çakışma olsa bile özlemişiz bu tabloyu.

    (bkz: 19 ağustos 2021 randers fc galatasaray maçı)
    (bkz: 19 ağustos 2021 fenerbahçe hjk helsinki maçı)
    (bkz: 19 ağustos 2021 trabzonspor roma maçı)
    (bkz: 19 ağustos 2021 sivasspor kopenhag maçı)
  • 48
    birini gömmeden diğerini övemeyen veyahut biri kötüyse al bak ama bu da kötü diye savunan taraftar. kültürümüz o kadar yozlaşmış bir durumda ki, cidden x oyuncuyu veya hocayı överken y oyuncuyu yeriyoruz. yahu kötüyse kötü, iyiyse iyidir arkadaşlar. o kadar saçma o kadar gereksiz entryler görüyorum ki nefretten başka bir şey barındırmıyor. "al bak siz x'e kötü dediniz ama bu da kötü." eh kardeşim ne geçti eline şimdi? ikisi de kötüyse kötü işte kardeşim. nefret saçıp durmaktan yorulmuyoruz usanmıyoruz sonra biz neden sürekli kaostayız diye soruyoruz. daha çuvaldızı önce kendimize batırmadan başkasını direk dikiş makinesi gibi takır takır eleştirmeyi çok iyi biliyoruz.

    önce kendimizi bir değerlendirelim, bakalım kendi yüksek standartlarımıza göre nerede kalıyoruz. eleştirinin yapıcı olanı makbuldür ve geliştirir. gerisi ise tamamıyla enerji kaybı ve demoralize etme unsurundan öteye geçmiyor.
  • 49
    ülkemizin 55-60 milyonluk bir kesimini vurgulayan söz öbeği.

    futbol taraftarı özelinde bizim oralarda bir laf vardır hep o gelir aklıma;

    --- alıntı ---
    ayı, yavrusunu severken öldürürmüş.
    --- alıntı ---

    bizlerin futbol ilgisi biraz buna benziyor. sevmekle, onu boğacak kadar sıkıca sarılmanın aynı şey olduğunu düşünüyoruz. tipik akdeniz özelliği olsa gerek. bu sebeple de manipülasyona, istikrarsızlığa, kaosa ve kamuoyu nezdinde büyük sorunlara hep gebeyiz.

    bir yaranın kabuk bağlaması için bırakmak gerek. biz kabuk bağlayan yarayı her gün kaşıyoruz. bir hastalığın iyileşmesi için doktor gerek biz her tedavi metodunu üç gün içinde reddediyoruz. kan alan hemşireyi beğenmiyoruz, tahlil yapan laborantı beğenmiyoruz, reçeteyi yazan doktoru, doktorun önerdiği reçeteyi değilde anlaşmalı şirketin muadil ilacını satmaya çalışan eczacıyı beğenmiyoruz. - aslında sağlık sektörü üzerinden ne güzel tasvir yapılırmış ya futbolumuz için*- kendimizce haklıyız.

    sonra gidip iyileşmek istiyorum diye çırpınıyoruz. e müsade etmedik ki tedaviye, doğru ya da yanlış her şeye ne olduğuna bakmadan gak guk dedik. sonunda ne oldu?

    el birliğiyle öldürdük hastayı.

    artık bir şifacı, simyacı ya da büyücü gelmeden de * bu düzende toparlamak ne kadar mümkün? belli değil. enseyi karartmamak lazım ama ufuk öyle değil!

    edit: imla.
  • 50
    merak ettiğim bir soru var. ne zaman sadece oyuncunun kariyerine bakmamayı öğreneceksiniz? bunu öğrenmeniz için kulüplerimizin ne kadar daha para kaybetmesi lazım? kaç tane daha falcaolar, pjanicler, teixeralar, van persieler, nzonziler, mesut öziller istanbul'u futbol oynamak için değil yatmak ve gezmek için gelecek? her yeni yıldız transferine "bu sefer falcao gibi değil" mi diyeceksiniz?

    çok değil geçen sene artist artist "falcao transferi de bize ders oldu artık ikinci falcao'yu istemeyiz" diyenler nerede? neden ben mauro icardi istemiyorum diye anı yorumlayanlar tarafından eleştiriliyorum? neden öğrenemiyoruz? canımı sıktı artık bu olay.
App Store'dan indirin Google Play'den alın