• 405
    çok dertliyim sözlük. öyle böyle değil. en son 4 yıl önce bu kadar dibe vurmuştum. tam normalleştik diyoruz yine darbe.

    kaç aydır iş bakınıyorum. geçen ay farkında bile olmadan youtube'e başvurmuşum. ancak kadın arayınca öğrendim böyle bir durumdan. bir cuma günü aradı. yarım saat kadar konuştuk. ardından mail yolladı, oradaki sorulara cevap verdim. pazartesi yine aradı, cevapları beğendiklerini ve salı sabahı google ofisine davet etti. salı sabahı gittim. iki tane müdür ile görüştük, konuştuk ve çıktım. iyi geçti. çarşamba sabahı aradılar ve son 3 arasına kaldığımı, öğleden sonra yapılacak toplantıda karar vereceklerini, ama ekibin beni çok sevdiğini falan söyledi. neyse, öğleden sonra tekrar aradı ve beni seçtiklerini söyledi. bu arada henüz seçilmeden önce ne zaman başlayabileceğimi sorup duruyorlardı ve bir an önce başlamamı istiyorlardı. acayip bir ilgi söz konusuydu. zaten maaş, iş saatleri, işin içeriği vs hepsinde daha önceden konuşup anlaşmıştık. kadın pasaport fotokopisini istedi sözleşmeleri hazırlamak için kabul edildikten sonra. yolladım. ancak sözleşme mail olarak bir türlü gelmedi. oysa pazartesi işe başlıcam. tekrar yazıştık, insan kaynakları ile konuşacağını söyledi. işin içeriği ile ilgili birkaç pürüz varmış, tam netleştirememişler falan. gevelediler, kıvırdılar. sonra dediler ki artık bu pozisyona ihtiyacımız kalmadı, başka bir çalışan ile doldurduk.

    sen google'sun. sen youtube'sün. bu nasıl kurumsallık? o kadar heyecanlanmıştım, dualar ediyordum. serbest kıyafet var bir defa. yemekler bedava ve güzel. spor salonu var ne güzel. londra'nın merkezinde. ben kötü biri değilim, neden böyle oluyor ki. hatta pazartesi başlayacağım da söylenince kesin gözüyle baktım. geriye sadece imzalanması gereken iki üç kağıt parçası kalmıştı. ilk maaşım ile karı kız sefası sürmeyi hayal etmedim. içki masaları hayal etmedim. yeğenlere, yakın akrabalara hediyeler, türkiye'de ihtiyacı olanlara biraz yardım, hatta kurban kesip ihtiyaç sahiplerine dağıttırmayı planlamıştık türkiye'de. ciddi ciddi işe başlamadan bunların planını yapıyordum. yapılan iyilik söylenmez tabii ama ben yapamadığım için söyleyebilirim herhalde. yapsam söylemezdim. yapamadım. aşırı cenabetim.

    tek sorun iş olsa yine iyi. daha anlatamadığım bir ton şey var sözlük. hayatımdaki her şey belirsiz. galatasaray'ın yeni sezon transfer politikasından bile belirsiz. üstelik içerisinde bir ''ibrahimoviç gelir mi acaba'' umudu bile yok. çünkü ibo benim. kendime gelmem lazım. gelemiyorum. son zamanlarda boşuna nefes alıp veriyorum gibi. o kadar içi boş. futbolsuzluk da olabilir. galatasaray güldürse bari bizi biraz. vallah başka dostumuz yok şu takımdan başka. hayır ağlamıyorum. gözüme dördüncü yıldızımız kaçtı :(
  • 498
    35 yaşındayım. 2 ay önce hayatımda ilk defa ilişkim oldu. uzak mesafe ilişkisi. her gün konuşuyorduk, hatta bir hafta sonu yüz yüze görüştük. her şey güzel giderken son bir haftadır mesajlara cevap vermemeler soğuk davranmalar, bugünde ilişkiyi bitirdi. bitirme nedeni ailevi sorumlarım var kendime daha çok vakit ayırmak istiyorum. üzgün değilim ilişki başlar biter ama her şey iyi iken niye bitti şaşırdım.
  • 551
    (bkz: sözlük dertleşme duvarı/#4194538)
    (bkz: abdülkerim bardakcı/#4217504)

    ilk entryde adam mayıs ayında çektiği acılardan, tedavi sürecinden bahsetmiş. içini dökmüş, bizlerden manevi destek istemiş.

    ikinci entry bir ay kadar sonra, kalkıp gönül verdiği takımın durumundan, bir futbolcusundan bahsetmiş. o kadar sağlık problemi ve uğraş arasında kalkıp bunu yazacak zaman ve emek harcamış. takımını son raddeye kadar bile düşünüp, kendince bir şeyler karalamış.

    fatih ve onun gibi niceleri var, zor durumdayken bile galatasarayını düşünüp, ona değer veren. kimileri hala canıyla uğraşıyor, kimileri pes edip vefat etti. ama galatasaray baki kalıyor, kalacak.

    ne güzel insanlar var taraftarlarımız arasında. ruhun şad olsun fatih, seni hep güzel hatırlayacağız. yattığın yerde huzurla uyu.
  • 439
    23 ekim 2022 galatasaray alanyaspor maçının ilk devresinin bir bölümünde oğlum geldi yanıma ben tlf.dan izliyorum maçı,
    "baba kaç kaç maç" dedi. "2-0 öndeyiz babacım" dedim. "yeaa işte böyle, kazanacağız" dedi, sevindi, sonra gitti yattı devre arasında.

    sabah uyandı,ekmek arası bir şeyler falan hazırladım, yedirdim falan, servise bindirene kadar maça dair bir şey sormasın diye dua ediyorum.

    ben şimdi çocuğuma ne diyeceğim abi akşam sorduğunda?

    9 yaşında çocuğa hakem, mhk, tff, hak, hukuk mu anlatacağım?

    bu çocuğun galatasaray'ın mutlulukları ve şampiyonluklarıyla tur atacağı, bayrak sallayacağı zamanlar şimdi. takımına iyice bağlanacağı zamanlar.

    niye benim çocuğumun mutluluğunu çalıyorsunuz allah'ın belaları! niye ben çocuğumla bu galibiyetin, şampiyonlukların tadını çıkaramıyorum, ahlaksızlar!
  • 487
    içim sıkılıyor sözlük. bir bağırsam tüm dağları yerinden oynatacak kadar dert, gam, keder birikmiş içimde gibi hissediyorum. hayatımda en değer verdiğim insanları mutlu etmeye çalışmaktan kendi mutluluğuma fersah fersah uzakmış gibi hissediyorum. sabah işten izin alıp 3 saat aralıksız yağmurda araba sürdüm, durdum tekrar şirkete geri geldim sorumluluklarım var diye. kendi kendime melankolik bile takılamayacak kadar eşe, işe, her şeye karşı sorumluluğumu yerine getirmeye çabalıyorum. ama gerçekten yorulduğumu hissediyorum sözlük. bacaklarım tutmuyor bazen. öyle anlar geliyor ki dilim dönmüyor. suskunluğum asaletimden değil, ataletimden dolayı oluyor. susarken boğuluyorum bazen. konuştuğumda da gürültü gibi geliyor. yani anlayacağınız boşa koysam dolmuyor, doluya koysam almıyor. bir çoğumuzun sağlık dertlerinden fersah fersah daha önemsiz benim bu duygularım ama belki rahatlarım diye bir kaç kelam etmek istedim. okuyan varsa teşekkür ederim.
  • 486
    kıymetli sözlük ailesi. atanamamış bir türkçe öğretmeni olarak bu satırları yazıyorum. 25 yaşındayım başvurduğum neresi varsa herkes kapıları kapatmış durumda. atanamamanın verdiği üzüntü ve mahçupluğu üstümden atamıyorum. ailemin bakışlarının bana yetersiz ve işe yaramaz biriymişim gibi hissettirdiğini de itiraf edeyim. her şey bir yana kendi içimde halledemediğim onlarca şey olması beni nefes alırken bile eziyet halindeymişim gibi hissettiriyor. olmayan şeyleri olmuş gibi kabul etmemden tutun varsayımlar üzerine yaşamakdan bıktım. son 2 ayda da sırf bu kuruntular yüzünden 8 kilo kadar verdim iştahım tadım tuzum hiçbir şeyim yok. kendimden iyice nefret etmeye başladım. galatasaraya sarılayım diyorum kendi dertlerimle o kadar boğulmuşum ki ne maç izleyesim geliyor ne haber takip edesim. bilmiyorum bu durum daha ne kadar böyle sürer ama tek bildiğim şey şu aralar acı çektiğimdir.
  • 562
    iş hayatı berbat, piyasalar berbat, ülkenin hali berbat. herkes bundan etkilendiği için sosyal hayat ve ilişkiler de genel olarak berbat. hepsinden sıyrılıp kendimizi avuttuğumuz hobilerimize, zevklerimize, özel yaşantımıza da sirayet eden bir kötülük var. bu sebeple sağlık sorunları da hızla artıyor. nefes almak bile zor gelmeye başlıyor yavaş yavaş. bütün bunların içinden nasıl çıkılacak bilemiyorum. birçoğumuzun bunlardan muzdarip olduğunu da biliyorum. işsizlere iş, sağlık arayanlara şifa, hukuk arayanlara adalet, mutluluk ve huzur arayanlara kalplerine göre nasip dilerim. bu kötülüklere yol açan herkese de hak ettikleri sonu bu dünyada görmelerini…
  • 492
    geçen ay giden kedim 5. günde geri gelmişti. eskiden de en fazla 5 günde gelirdi. bu gece gideli ise tam 1 hafta oldu. uzak sokaklara bile baktım bulamadım. acaba yaralandı da barınağa mı götürdüler diye düşündüğümden belediye veterinerliğinde sordurdum, 1 haftada bizim mahalleden alınan benzer eşgal var mı diye, çıkmadı sonuç. tek umudum çok uzaklaşınca yolunu kaybetmiş olması. o şekilde bir gün döner elbet. son olarak süpürme yapan çöpçü görürsem soracağım. umarım bundan sonuç almam... kolay değil 2017'den beri bize gelip gidiyor. ağlamaklı bir üzüntüdeyim.
  • 450
    şu sezon başından beri yapilan hakem hatalarini ve son 4 haftada açık açık yapmaya başladıklarını gördükçe içim daraliyor arkadaşlar. kafayi yememek elde değil sürekli gerginim. şampiyonluklar kaybettik, berbat sezonlar geçirdik ama 4 senedir sistematik olarak bize yapilanlar bir türlü bitmedi. dayanamiyorum artik. öfkemin boyutu o alçak kadını bulup gebertecek kadar yüksek. ama sıkmasın canını ülkede bile degilim sadece öfkemin ne denli yüksek olduğunu belirtmek istedim. ama tek sorun kendisi de değil. nihat özdemir'den çektik servet yardimci'dan çektik, o dönemin pfdk kurulundan çektik, hakemlerden sürekli çekiyoruz ama bitmiyor amk bitmiyor. bakın, sene başından beri hakem hatalarını tek tek hesap etsek sadece deplasmandaki ads maçında puan kaybimiz oluyor. yendiğimiz maçların da çoğunda hakem hatası var ki hakeme ragmen kazandik. ama son 4 hafta hatalari kabul ettikleri halde sadece bir gün sonra yine devam yaptılar. korkuyorum çünkü bizi 3 maçta daha doğrasalar işimiz bitiyor. bu çok mu uzak bir olasilik? arkadaşlar rakipler armut toplamiyor ki biz her maç kusursuz oynayalim. oynamak zorunda da degiliz.

    ben bu sene fb denen illet kulübün bir kere bile var sistemine gidilmediği için şikayet ettiklerini gördünüz duydunuz mu? adamlar rüzgarla düşse var incelemesi aliyorlar. kendilerine her şey reva ve gram utanmaları yok.

    ilk defa spor medyasında açık açık galatasaray'in dograndigi konusunda ağırlıklı bir görüş var. yani ilk defa farkındalık oluşuyor çünkü b.kunu çıkardılar. sizce bu b.kunu çıkarmayı sadece arada maç fazlası ile 9 puan varken duracaklar mi? kim durduracak? tff ısrarla görevden al(a)mıyor lale denen tetikçiyi. lale de bize karşı hata yapanlara ısrarla görev de veriyor. en fazla 1 hafta kesik yiyiyorlar.

    bunları düşünmekten yoruldum. sizdeki umut durumu ne bilmiyorum ama benim şampiyonluğa dair umudum yok. evet bir galatasaray taraftarı olarak 8'de kapanir 18'de kapanir sözleri gerçeğe dönüştürmüş kültürün içinde olsam da bu sefer içimde çok büyük karamsarlik var. çünkü yetki ve güç sahipleri kötülüğe dur demedikleri gibi destekliyorlar. gözümüzün önünde şike yapılıyor ama ne yargi ne de bir adalet mekanizmasi işliyor. sonumuz hayrolsun. şu sezonu şampiyon tamamlarsak üzerimden büyük bir yük kalkmış olacak.
  • 542
    yine, yeniden derin bir yalnızlık.

    en yakın dostum ile aram bozuldu. düzelecek gibi de durmuyor.

    dost edinmek, bir dostluğun kıymetini bilmek neden bu kadar zor keşke bir bilseydim.

    şimdi ne tatsız olacak. sevineceksin, sevincini paylaşamayacaksın. kafa dağıtmak isteyeceksin, o kafa denkliğini bulamayacaksın. üzüntülü ve sıkıntılı anlarında da yükünü hafifletecek bir destek olmayacak.

    çok zor çok.
  • 454
    zaman çok hızlı geçiyor sözlük ya. bugün sol frame sayesinde tekrar farkına varınca durumun biraz dertlendirdi açıkçası. iyisiyle kötüsüyle geçiyor, genelde de iyisini hatırlıyor insan ama zaman yine akıyor, yaşam bir şekilde geçiyor. otsukarci pilot olalı 5 sene olmuş. yuh. olacak olacak sözü hayatımıza gireli tam 8 sene dolmuş. daha dün yaşamadık mı biz bunları? hep kendimi sahada galatasaray formasıyla hayal ederim, geçen gün de öyle bir hayal kurunca "lan futbolu bırakacak yaşa da geliyoz" he diye düşünürken buldum kendimi. yaşam gidiyor da sanki bir çivi çakamamışız hissi daha da karşılıyor beni. öyle bir dertlendim işte.
  • 436
    sözlük dertleşmeye geldim. entry girdiğim başlık saçma olduğu için silindi galiba.

    anlatıyorum o halde. yıllardır bu taraftarın sabırsızlığından, takımın içerisindeki kaostan, yapılamayan transferlerden, 2 metreden kaçan gollerden, milli maç aralarından, hakemlerden, herkesin her şeyi bilmesinden yıldım bıktım artık.

    ülke öyle bir haldeki insanlar artık düzgün düşünemiyor. sakin olamıyor, her şeyi tüketmeye çalışıyor. aşırı stresli bir haldeyiz. hep bir muammada takılıp kalıyoruz. yüzümüzü güldüren galatasaray bile artık eziyet ediyor bizlere. anlatacaklarım bu kadar. daha da yazmak isterim ama yoruldum artık.

    saygılar.
  • 465
    çocukluk ve gençlik yıllarımda, kendi hayatımı kurana kadar, yaklaşık 20 sene boyunca hep bir önceki günün bayat ekmeğini tükettim ben. beş kişilik bir aileydik biz ve ilk ekmeği kim almışsa fazla almış ve bu domino etkisiyle 20 sene sürmüş. taze ekmek hep ekmekliğe gider biz bayatı yerdik. ulan baba istanbul'un herhangi bir yerinde büyük bir tarla almadın zamanında anladık. bari bayat ekmek yediğimizi farkedip bir gün ekmek almasaydın da taze ekmekli yeni düzene geçseydik. bunu nasıl çözemedin sen ya.artık hevesim kaçtı, ekmeksiz yiyorum.
  • 448
    merhaba sözlük.

    24 yaşındayken girdiğim iş yerinden 29 yaşında saçma sapan bahanelerle tazminatsız bir şekilde cuma günü vardıya sonu kovuldum. 2 gündür boş boş duvara bakıyorum değersiz bir yığına dönmüş haldeyim. hukuki olarak elimden geldiği kadar hakkımı arayacağım ama giden yıllarımı geriye getiremem çok üzgünüm. elimden geldiği kadar çalışma arkadaşlarımı rahat ettirmeye çalıştım fakat yaşadığım olay sonrası bazıları bir telefon dahi açmadı. bana büyük bir ders oldu bu durum. bu iş durumu/işsizlik ile ilgili olarak ileride başıma böyle bir şey gelir diye ne evlendim ne sevgili vs. işine girdim. iyi ki de bu düşüncemi değiştirmemişim diyorum. ben kendime bile şu an ağır gelirken bir de sorumluluğunu aldığım insanların yüzüne nasıl bakabilirdim? bu yalnızlık durumu beni taxi driver filmindeki robert de niro deliliğine itse de tek rahat olduğum kısım kimseye borçlu olmamam sorumluluk hissettiğim insan olmaması.

    işte böyle sözlük. boşluktayım.

    bir de dinlediğim parçayı atayım tam olsun: https://www.youtube.com/watch?v=90Fpjwctqlw
  • 494
    annem ve 2 arkadaşı bugün arkadaşlarının babasının cenazesine gitmek için yola çıktılar. daha şehir içindeyken zırhlı bir askeri araç arkadan annemin de bulunduğu arabaya çarpmış. kazanın baş sebebi aniden yola atlayan yavru bir köpek. annemler köpeğe çarpmamak için fren yapıyor, askeri araç arkadan vuruyor. vurmanın etkisiyle araç öne ivmeleniyor ve köpek aracın altında kalıp ölüyor. annemin arkadaşının aracında hasar büyük, askeri araç ise zırhlı olduğu için deyim yerindeyse boyası bile kalkmamış. şanslıyız ki annemler ve askeri araç ışıklarda beklediği için askeri aracın hızı çok fazla değildi. araç ya hızlı olsaydı ne olurdu diye düşünemiyorum bile.

    sözün özü lütfen emniyet kemerinizi takın. arka koltukta oturuyorsanız, kısa mesafe bir yolculuksa bile takın. bugün annemin ve arkadaşlarının hayatını kurtaran etkenlerden biri de emniyet kemeriydi.
  • 526
    moralim çok bozuk sözlük... ingiltere'de yaşayan sözlük yazarlarımız onaylayacaktır ki ingiltere'de hastaneye gittiğinizde ölüm kalım anında değilseniz size müdahale etmezler. nitekim annemi hem sol kol ağrısı hem de göğüs sancısı sebebiyle hastaneye getirdim. nitekim hem anneannem hem de dedem kalp krizi geçirmişti ve bu yüzden korkumuz var. 25 saatlik bir bekleyişte sadece ekg ve röntgen çektiler, kan testi cabası. kan testi temiz çıktı çok şükür. kolesterol oranı ise yediymiş. doktor bunun çok yüksek olduğunu söylüyor. ekg sonucu hakkında bilgilendirme yapmadılar ama monitöre baktığımda 75-76bpm arası atıyordu. ekg'de bir sorun olsa mutlaka söylerlerdi diye düşünüyorum.

    4 aydır çok yoğun bir tempoda koşuşturdu. aşırı stres yaptı, çok üzücü günler geçirdi. bir yanım hep bu süreç yüzünden kalbi kötü etkilenmiştir, cuma tertemiz çıkar sonuçları dese de bir yanım korku ile sarsılıyor.

    5 günlük yatış verdiler. her ne kadar ilk başta çok süründürse de ingiliz sağlık sistemi yatıya aldıktan sonra çok güzel ilgileniyorlarmış diye duyuyordum hep, maalesef şahit olacağım cuma'ya kadar. söylenene göre anjina'dan şüpheleyorlarmış. cuma'ya kadar kapsamlı testlerden geçeceği, ellerinden geldikçe güzel ilgilenecekleri söyleniyor. dolayısıyla bir şeyi varsa da yoksa da cuma belli olacak... bir şey belli değilken dahi çok büyük moral bozukluğu yaşıyorum ve gözüme uyku girmiyor. istemsiz kötü senaryolar canlanıyor kafamda... allah kimseyi sevdikleri ile sınamasın...
  • 491
    ara ara gelip içimi dökmek istediğim duvar. her yaşı geçkin dinozor gibi ben de huysuzlaşıp her şeyden şikayetçi olmaya başlıyorum çünkü yavaş yavaş. ilk kurşunu atıyorum.

    sosyal medyanın insanları soktuğu hallerden çok bunaldım. yanlış anlaşılmasın, sosyal medyaya karşı çıkacak kadar boomer, zamanın ruhuna direnmeye çalışacak kadar şövalye değilim. yabancısı da sayılmam ayrıca, sosyal medyayı kuşak olarak biz var ettik. ekmeğini de yedik, parasını da kazandık. ama internet akımları yüzünden artık insanlar kendileri değil. kendileri olmadıklarının farkında da değil.

    çok sık gözlemliyorum son dönemde. sözlükte de var. dalga geçilme korkusu ciddi, temel bir reflekse dönüşmüş durumda. bu o kadar bok bir şey ki. taraflaşma, kamplaşma, kutuplaşma, her tarafın karşı tarafı aşağılama motivasyonuyla hareket etmesi ve bunun sonucunda da hayatta her şeyin önüne geçmeye başlayan "aman kendimize güldürmeyelim" refleksi. bu refleks o kadar büyümüş durumda ki artık yavaş yavaş doğrunun, erdemin, aklın ve mantığın önüne geçmeye başlıyor. insanların değerleri zaten değişiyordu, somutlaşmış artık. yakında bizim büyüdüğümüz değerler mitoloji olarak kalacak sanırım. insanlar "eskiler kendi isteğiyle dürüst davranıyormuş vay be" filan diyecek.

    insani becerilerini kullanmak zorunda kalsa insanın yüzüne sincap gibi bakacak milyon tane ebleh tip, sosyal medya jargonlarıyla kendilerine roller biçip sonra da o rolün gerçekliğine inanıyor. sokakta yürürken herkes aşırı havalı, aşırı özgüvenli, aşırı agresif, aşırı değerli. en ufak bir iş yapmalarını istediğindeyse mal gibi kalakalıyorlar. her şey twitter espri jargonuyla hallolmuyor çünkü. ama özeleştiri diye bir şey yok. kendilerini haklı çıkarmak için çirkefleşiyorlar bu sefer de. çünkü herkesin eli bir diğerine doğrultulmuş silahın tetiğinde. sosyal medya bir bilgisayar oyununa çevirdi koca hayatı. yen ya da yenil. öldür ya da öl. aşağıla ya da aşağılan. klişe bir black mirror bölümünü her gün yaşıyoruz.

    bak arkadaşım bu hayatta her şey sınıfsal. sosyal medyadaki aptallık akımı, alt sınıfa kendini üst sınıf zannetme şansı veriyor. üç kuruşluk hayatı her gün her an üst sınıf tarafından paramparça edilen alt sınıf, sosyal medyada burjuva gibi davranabildiği için kendi gerçekliğini görmüyor. halüsinasyon aleminin tatmini, gerçeklerle yüzleşme ihtimalini ortadan kaldırıyor.

    emre kongar'ın "kızlarıma mektuplar" kitabına yıllar sonra tekrar baktım geçen gün. kitabı bilen bilir. bir mektupta geçen "başkalarına benzemekten korkmak" konusu canımı yaktı. 20 yıl önce, benim gençlik dönemimde "özgün" olmak geçer akçeydi. özentilik, başkalarını taklit etmek, özgün olmamak ciddi bir aşağılama sebebiydi kendi aramızda. bunun da aşırısı tırt sonuçlar doğuruyordu ama müthiş insanlar yetişmesini sağlıyordu bu çaba. şimdi herkes mikroblog diliyle aynı cümlelerle konuşuyor. birbirine daha fazla benzemek, daha fazla benzemek, daha fazla benzemek istiyor. şimdi geçer akçe aynı tornadan çıkmış olmak çünkü. dudaklar aynı dolguyla şişirilmeli, burunlar aynı jiletle kesilmeli, herkes aynı kelimelerle konuşmalı, aynı kıyafetleri giymeli. herkes aynı anda aynı konuları konuşmalı. aynı olaylara yorum yapmalı, aynı dizileri izlemeli, aynı ünlüleri çekiştirmeli, aynı kavgalara girmeli. 1984'ün komünizm eleştirisi olup bugünleri bizzat anlatması hayatın şahane bir ironisi değil mi?

    insan, anatomik olarak kusurları olan bir canlı. en büyük falsosu da duygularına düşüncelerinden çok daha fazla değer vermesi ama duyguların gerçeği ifade etmemesi. yani kendini herkesin hayran olduğu bir prenses gibi hisseden birine milyon ayna tutsan, öyle olmadığını gösteremezsin. sabah akşam twitter'da etkileşim kasan birine bir gün ak dediğine öbür gün kara dediği tweetlerini göster, yanlış yaptığına ikna edemezsin. sosyal medya, insanın hezeyana kapılma, gerçeklerden ve akıldan kopma zaafını inanılmaz tetikliyor, tetiklemekle kalmayıp öncül hale getiriyor. ve daha başlangıçtayız. bunun yapay zekası var, sanal gerçekliği var, artırılmış gerçekliği var. var da var. bunların oluşturacağı yeni toplumu görmeyi hiç istemiyorum.

    çünkü bence hiç de iyi bir yere gitmiyoruz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın