sonra ellerinden japon balığı misali kayıp giden düşüncelerini o namütenahi mecraya bırakmaktan vazgeçti. tüm yazdıklarını bir tuşta silmekte hiç bir beis görmemişti. neden eskiden içerisinde yaşamaktan zevk aldığı bu ülke, bu denli sesini çıkaramaz hale gelmişti?
kış yaklaşıyordu. soğuk kendisini yavaş yavaş hissettirmeye başlamıştı. bir yandan çayını yudumlarken bir yandan da her yıl zam gelen sigarasını korka korka içine çekiyordu. sonra birden verandayı döven yağmur, beynine beynine vurmaya başladı. ona hiç düşünmek istemediği bir şeyi hatırlatıyordu.
--''amına koyayııım'' dedi. doğalgaza da zam gelmişti!!!
radyo'yu kurcalarken bir istasyonda durdu. birileri "porsche kullanacağına fiat'a bin" diyordu. acaba bu ses ''şarap içeceğine üzüm ye'' diyen sesle aynı mıydı?
onun porsche'a da fiat'a da binecek parası yoktu. üzüm yemeyi de bir çok kez denedi ama şaraptaki o kekremsi tat yoktu işte. sonra yüzeysel bir zihin muhakemesi yaptıktan sonra o sesin kim olduğunu hatırladı. o ses tuttuğu takımın bir zamanlar gol kralı olan oyuncusunun mensup bulunduğu siyasi partinin genel başkanıydı.
o gol kralı, hakan şükür'ün ta kendisiydi. bir zamanlar daha küçücük bir çocukken, istanbul'un hastaneleriyle ünlü semtinde oturdukları zamanlarda hakan şükür, mahallesine gelmişti. onu gördüğünde koşarak boynuna atlamıştı. şimdi ise aslında sarıldığı o boynun hakan şükür olduğuna inanmak istemiyordu. o aslında hakan şükür nezdinde o minnacık elleriyle
galatasaray'a sarılmıştı.
bir aralık camı açıp derin bir nefes aldıktan sonra aslında içinden geçirdiği bunca şeyin bazıları için hiçbir anlam ifade etmeyeceğini düşündü. saate baktı ve içini derin bir huzur kapladı. evet!!! sabırsızlıkla beklediği maç saati gelip çatmıştı.