daha once de yazmıstım buyuk takımların olmazsa olmazıdır klasik forma.
cogu buyuk takımı saydıgımızda kafanızda bir resim canlanır. real madrid, atletico madrid, chelsea, manu, liverpool, milan, juve, inter, dortmund, celtic, ajax, benfica uzar gider bu liste.
bu formalar takımların simgesidir. chelseaye blues, liverpoola reds diyorlar ingilterede; dusunun ne kadar takımın simgesi olabildigini. e bizim de simgemiz parcalı forma. fenerbahcenin de simgesi cubuklu forma mesela. simdi fenerbahce parcalı bi forma yapsa gıcık olmaz mısın? ustte parcalı olmasa da olur diyen arkadaslarımın da parcalı fenerbahce forması gormek istemeyeceklerinden, o formanın bize ait oldugunu soyleyeceklerinden eminim.
evet galatasarayın yazılı bir kuralı degildir parcalı forma giymek, ya da tarihteki en buyuk basarılarda cubuklu forma vardır ustumuzde. ama galatasarayın tarihinden bahsedilirken ali sami yenin ilk formayı yaptırdıkları gunku heyecanını ya da fotograflardaki parca gorunumunu gordukten sonra, metin oktayın parcalı giyip eli kalbinde pozu hepimizin en buyuk degerlerinden biriyken bizim ustumuzde taraftar nezdinde hic bir zaman parcalı etkisi yaratamamıs daha cok fenerbahceye aitmiş gibi duran cubuklu forma tarzı yerine bahsettigim tarihimizin icinde hep onemli yer tutmus parcalı formanın hep tercih edilmesi gerekiyor diye dusunuyorum.
2000 senesinde ustumuzde parcalı yoktu dogru, ama bu hataydı. ve biz o hatadan donmeyi basardık. taraftarın istedigi sey tekrar o hataya donmemek, hepsi bu. ben her sene formayı ilk gordugumde ali sami yenin o formaları yaptırdıkları gunku heyecanını yasamak istiyorum;
"birçok yerleri dolaştıktan sonra, nihayet bahçekapı'daki şişman yanko'nun dükkanına gidilerek orada zarif iki yünlü kumaşa tesadüf ettik. biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı. tezgahtar, mahirane bir el hareketi ile kumaşların dalgalarını birleştirdi. bir saka kuşunun başı ile kanadının yarattığı renk güzelliğine benzer bir parlaklık hasıl oldu. ateşin içindeki renk oyunlarını görür gibi olmuştuk. sarı-kırmızı alevinin takımımız üstünde parıldamasını tasavvur ediyor ve bizi derhal galibiyetten galibiyete götüreceğini tahayyül ediyorduk. nitekim de öyle oldu."
*