• 18
    belki oyuna konulan akıl bakımından euroleague’in daha üstün olabileceği versus. o da belki. ama ki bu ama öyle sıradan bir ama değil, nba’de oynanan oyunu ‘tamamen şova yönelik’ deyip de amerikan güreşi seviyesine indirgemek ya büyük gaflet ya da büyük trollüktür. bugün euroleague’nin en iyi oyuncularından ve koçundan bir karma yapıp nba’in en kıytırık takımıyla maç yaptırsan, sonuç o nba takımından yana olur zira arada muazzam bir fizik ve hız farkı var. bugün nba’de yüzüne bakılmayan shane larkin, 2-3 yıldır ligin içinden geçiyor. bunun birçok sebebi olmasıyla beraber en önemlilerinden biri de larkin’in ilk adımı. bugün o ilk adımı larkin’den daha iyi atıp sonunu çok daha iyi getiren (bakın sadece tek bir özellik sayıyorum) o kadar adam var ki nba’de, saymakla bitiremezsiniz. yani nba’de belki oyunun savunma ya da hücum setlerine euroleague’deki kadar itina gösterilmiyor olabilir ki bu da tartışılır, adamların atletizme verdikleri değer veya potansiyel olarak daha çocuk yaşta buldukları bebeleri geliştirip all-star moduna getirmeleri vb azımsanacak ya da gözardı edilebilecek şeyler değil. ki bu konuda daha bilgili eminim daha fazla yazar vardır buralarda. onlar bu versus’u çok daha iyi analiz edecektir.
  • 24
    ağır bir avrupa basketbolu sevici olarak ifade ediyorum ki, nba'in euroleague'i döveceği versus. he ama ben yine de euroleague'i seçerim ayrı. :(

    işin pazarlama, reklamcılık, ticaret vb. kısımlarına* hiç girmiyorum zira nba organizasyonu bu kulvarlarda sporun en üst noktalarından biri, haliyle euroleague bu alanlarda nba'in yanına bile yaklaşamaz. şu da var yalnız; euroleague pazarı düşünüldüğü, gömüldüğü kadar kötü bir pazar değil, uefa avrupa ligi pazarından daha güçlü bir ekonomiye sahip, yani en azından covid-19 öncesi durum buydu, (bkz: euroleague/#2699496).

    euroleague'in normal sezon rekabeti nba'in normal sezonundaki çekişmeyi -çoğu maçtaki sirk ortamını- tokatlar. nba'in anasını ağlatmaya başlayan ve ameno buna devam edecek olan luka doncic'ten gelsin:

    --- alıntı ---

    it's easier to score in the nba than in europe.

    --- alıntı ---

    https://www.eurohoops.net/...-nba-than-in-europe/

    kabul etmemiz gerekir ki (kıps levo tüzemen reyiz) nba'deki 30 takımdan 9-10 tanesi sezonun en azından yarısını tanking'le yiyip bitiriyor. takımların bu çabası -ya da çabasızlığı- da rekabetin köküne kibrit suyu döküyor. örneğin, tanking mekanizmasının olmadığı euroleague'in bilhassa bu sezon* sahip olduğu rekabet ciddi anlamda iç ferahlatıcı, khimki dışındaki 17 takımın da çeyrek final yapabilme ihtimali mevcut.

    geçtiğimiz sezonun* anadolu efes'i nba'deki 9-10 takımı altına alırdı. "nba'in en kötüsü euroleague'in en iyisini zikertir" teması gerçekçiliği olmayan bir kahvehane goygoyu kısacası. elbette bu farazi bir tartışma konusu, aynı potada olmadıklarından dolayı rasyonel bir yorumda bulunabilmek mümkansız (say hi to barney stinson); ancak şu detayı eklemek aydınlatıcı olabilir; son yıllarda nba europe live tour kapsamında oynanan birçok karşılaşmada euroleague takımları nba takımlarını mağlup etti ki söz konusu mücadelelerde nba takımları bayağı bayağı ana rotasyonla da oynamış idi. bilenmişlik, motivasyon gibi faktörler muhakkak farklıdır lakin istatistik bu.

    diğer bir konu; nikola mirotic, shane larkin gibi isimler avrupa'ya şutlanan isimler değil. misal mirotic'in olayı alenen tercih, herif ciddili şekilde euroleague'i tercih etti. larkin konusu ise çok bariz, berrak, net; adamı bu sezon* başında 6-7 nba takımı istedi, hatta bizzat kendi söylemine göre gidiyormuş da ama covid-19 sebebiyle bazı şeyler rötar yapmış. yine larkin'in bizzat ifadesine göre adam kendisine gelen "takımın 2., 3. guard'ı olacaksın" ana fikirli teklifleri reddetmiş, "ya orta ve alt sıra takımlarda 1. guard olurum ya da hedefi olan takımlarda en kötü 2. guard olurum" diyor, olayı bu. lütfen "larkin'i bile istemiyorlar arkadaş"çılıktan kurtulalım artık zira yanlış bir şeyin, olmayan bir durumun hatalı yorumu.

    ekol olmak müessesesi euroleague, daha doğrusu avrupa basketbolu ortamında daha baskındır esasen. nba'deki hiyerarşi, işleyiş farklı.

    açıkçası ikisinden de büyük keyif alıyorum ama avrupa basketbolunun yeri özellikle manevi açıdan farklı bende. euroleague izlerken basketbolda olan her şeyi görebiliyorum, yakalayabiliyorum. mesela nba'de tarihe karışan post up oyunları avrupa basketbolunda bolca mevcut, old school pivotların gözünü seveyim. <3 öte yandan canım atletizm çekiyorsa patlatıyorum bi' nba maç özeti mlg highlights'tan, mis. internetin de gözünü seveyim bu noktada, eskiden skip to my lou vcd'si bulacağız diye canımız çıkıyordu icabında.

    son olarak, nba'de maçlar 48 dk, euroleague'de maçlar 40 dk; tabii ki daha çok sayı olacak nba'de, yüce yaradanın emri gibi bi' şey bu yani, kafadan.

    dehlizlerde, dipsiz kuyularda kaybolmadan yatalım bence yoksa tweet savaşları benzeri nur topu gibi bir kavgamız olacak, hiç gerek yok. :(
  • 2
    seyir zevki açısından euroleague izlemek bence çok daha keyifli. özellikle pana, galatasaray, kızılyıldız gibi müthiş atmosferlerle birlikte coşan iç saha takımları, birinci grupların fırtına oyuncularının top16'da ortalıkta görünmemesi, cska'nın final four kayboluşları, efes'in ne yaptığının belli olmaması, fenerbahçe'nin her sene bu sezon farklı olacak başlangıçları, ara ara katılan sassari gibi takımların değişik oyun düzeni, murat kosova'nın uluması, olympiakos'un efsane dönüşleri kesinlikle başka tatlar.

    işin bir kalite tarafı da var ki çok şey söylemeye lüzum yok. nba'de süre alamayan bir oyuncu bile avrupa'ya transfer olduğu an takımını iki, üç seviye yukarı taşıyabiliyor. tersi de böyle. bogdanovic, marjanovic, bjelica, sonny weems yakın zamanın örnekleri.

    işin heyecan ve seyir zevki kısmı kesinlikle euroleague tarafında. basketbol kalitesi olarak belki hiçbir üstün tarafı yok ama çok başka bir havası var. yeni format bu havayı sikip atmazsa iyi.
  • 16
    tartışmasız, açık ara nba'dir. nba'in yanında euroleague, şampiyonlar ligi yanındaki ptt 1. ligdir; süper lig bile değildir. galatasaray oynamasa oturup 1-2 maç dışında izlemem. o kadar söyleyeyim.
    nedenleri;

    1) nba'de uygulanan kurallar rekabeti her zaman belirli bir seviyede tutar. euroleague'de ise bırak rekabeti belirli bir seviyede tutmayı, alenen kayırılan takımlar vardır ve kurallar belirsizliği hakimdir, bunun sonucunda da rekabet yoktur, arada sürpriz yapan takım vardır.
    nba'de ne gibi kurallar var?
    salary cap vardır mesela. takımların verebileceği maaşın üst sınırı bellidir. bu sınırı aştıklarında aştıkları oranda ekstra vergiler öderler. bu takımları çok zorlayan bir şeydir. "abi lakers'a dokunmaz ya." diye düşünebilirsiniz, öyle değil. çok büyük bir yük getirir. haliyle lakers da, celtics de, raptors da benzer bütçelerle oynarlar. euroleague'de ise böyle bir şey yoktur. bir yanda yüksek bütçelerle kurulu real madrid, cska varken diğer yanda bizim gibi çok kısıtlı bütçeleri olan takımlar vardır.
    bir diğer mesele draftta bir önceki sezonun sonuncusunun draftın en iyi oyuncusunu seçmede en yüksek şansa sahip olması. bazı takımlar sırf bu yüzden lotaryaya yatarlar. yani normal sezonda hiç kasmazlar. mümkünse sıralamada sonuncu olurlar. her sezon drafta girecek oyuncular ve seviyeleri aşağı yukarı bellidir. zayıf takımlar o sezon drafttaki oyunculara göre draftlara yönelirler. 2003 draftına kadar epey bir süre adı anılmayan cavaliers lebron'u seçiminden sonra tekrar gündeme gelmiştir. final oynamıştır, her sezon başa oynamıştır.
    takaslardaki kurallar, vs... birçok şey nba'de takımlar arasında bir denge oluşturmuştur. elbette doğru gm hamleleriyle, şehrin etkisiyle ön plana çıkan takımlar olmuştur. lakers, celtics, spurs, bulls, vs... ama 16 şampiyonluğu olan ve bu alanda 2. olan lakers 2 sezondur lotaryaya yatıyor. playofflara bile giremedi. yine geçen sene olması lazım hem celtics hem de lakers normal sezonu konferanslarında sonuncu ya da sondan ikinci sırada falan bitirdiler. celtics de 17 şampiyonlukla 1. dir bu konuda. bir zamanlar estiren bulls, rose'a kadar geçen dönemde hiçbir şey yapamadı. 80'lerin sonunda ya da fazla uzağa gitmeyelim; 2004'ün bad boys'u pistons ortada yok kaç senedir. gsw çıktı mesela bu gsw 9 sene önce 8. sıradan playoff yapınca seviniyordu. bu örnekler uzatılabilir. ama euroleague'de son 10 yılın f4'lerini yazsak ortaya çıkacak tabloda farklı takım ismi çok az olacaktır. onlar da muhtemelen bir şekilde parayı bastırmış* ya da iyi bir jenerasyon yakalamış bir takımdır.
    gelelim euroleague'nin adaletsiz uygulamalarına... bir kere en başta katılım kuralları bile başlı başına skandal. a lisans diye bir şey var, neye göre verildiği belli değil. eurocup'u kazanıyoruz, ertesi sene el'de oynayacağımız hala muallak. fenerbahçe'nin el'de bir başarısı yoktu 2 sene öncesi için düşünürsek. ligde de bırak şampiyonluğu, finale bile çıkamadıkları seneden sonra bile gittiler. wildcard diye bir şey çıkarmışlar; kafalarına göre takım alıyorlar. sponsor kimi desteklerse, işlerine hangi takım gelirse... maçlarda dönen kayırmaları saymıyorum. sonuç olarak, el'de f4'e kimin kalacağı sene başında az çok herkesin söyleyebildiği bir şey oluyor.

    2) nba'deki oyuncu kalitesi çok daha üst seviyededir. bunu uzun uzun yazmaya gerek yok ama bir örnek üzerinden açıklayayım. spanoulis el için mükemmel bir oyuncudur, rakipsiz diyebiliriz belki de skorerlik anlamında. spanoulis'in rockets günlerini kaç kişi biliyor? rockets'in pg'ye çok ihtiyacı olduğu dönemlerde oynamasına rağmen tutunamamıştır. buna benzer çok örnek vardır.

    3) nerden çıktı, kim çıkardı bilmiyorum ama tutturulmuş bir el'de basketbol daha taktik oynanıyor, nba'de taktik yok diye. normal sezonun bazı maçları dağınık oynanıyor gibi gözükse de playoffları izleyenler asıl taktiğin ne olduğunu bilirler. celtics'in savunması, lakers'ın üçgen hücumu, celtics-lakers serileri, bad boys savunması, spurs'ün adım attırmaması, spurs-pistons serisi, spurs'ün pas oyununda makineye bağlaması, gsw'nin 3 sayı atan oyuncuları bu kadar effektif kullanabilmesi, vs... hakkını yemeyelim; el'de de bazen müthiş taktik oynanan maçlar oluyor. mesela 2 sene önce olması lazım, bir oly-pana maçı oldu maç sonuna kadar ne spa ne dd adım atamadı. ama nba'de de en az o kadar taktik vardır, hele playofflarda. yapılan atletik hareketler mi basit gösteriyor bilmiyorum ama onlar da çizilen özel setler sonrası öyle kolayca yapılıyor.
    hatta tam aksine el'de taktik daha azdır. mesela el'nin bug'u atletik uzunlardır. olympiakos yıllardır bunun ekmeğini yemektedir. pathway, dunston, vs... nba'de ise bu atletik uzunların ağa babası dwight howard vardır, sadece 1 sezon dışında hiç ön plana çıkamamıştır. el'ye gelse eminim 35 sayı-20 ribaund ortalamasıyla oynar. nba'de şu an yüzüne bakan pek yok mesela.

    4) nba'de playoff statüsünün daha geçerli olması. bilmeyenler için söyleyeyim; nba'de ilk başta 82 maç oynanır. normal sezondur bu. doğu ve batı konferansları vardır. doğu ve batıda ilk 8'e giren takımlar kendi konferansları içinde 1-8, 2-7, 3-6, 4-5 şeklinde eşleşirler ve maksimum 7'şer maç üzerinden seriler oynanır. 4 galibiyete ulaşan takım tur atlar. bu finalde de ilk turda da böyledir. el'de ise ilk başta bir grup aşaması vardır. daha sonra top16 tekrar grup şeklindedir. sonra top8'de 3 galibiyete ulaşan takım f4'e kalır. ama o da ne? f4 tek maç üzerindendir. hatta final de tek maç üzerindendir. açıkçası top16'daki ve öncesindeki maçları kimse sallamıyordur zaten. hadi 7 maç yapamadın, yerel ligler dolayısıyla o zor oldu ama bak ne güzel 3 galibyete ulaşan f4'e yükseliyor, yapsana f4 ve finali de 3 maça ulaşan kazanır diye. asıl önemli maçlarda maç sayısını azaltmak garip.

    5) başka bir nokta daha; avrupa takımları daha çok ateşli. tek üstün olduğu nokta olabilir. ama şunu kabul edelim; el'de de galatasaray, kızıl yıldız, pana, oly gibi takımları çıkarınca sağlam tribünler yok. özellikle bizim abdi ipekçi tüm nba takımlarının salonlarını ayrı ayrı katlar ama nba'de de hiç azımsanacak seviyede değil bu salon meselesi. tabi yine bu playofflarda ortaya çıkar.
    ama her savunmada "defence" diye bağıran taraftar da iyi. atağa kalkarken arkada piyano sesi de güzel bence.

    daha şimdi yazmaya üşendiğim birçok nokta var, unuttuğum noktalar da vardır elbette. euroleague çok çok büyük eksikleri olan, şu haliyle çok başarısız bir organizasyondur. galatasaray var diye takip ediyoruz işte. yoksa çekilir dert değildir. ama yine de galatasaray dışı etkenlerden de sayacak olursak; spa, dd gibi adamlar bu ligi izlenir yapıyor bir miktar.
    nba ise basketbolun en üst seviyede oynandığı ligdir. gerek oyuncu profili gerekse nba-euroleague arasındaki organizasyon farkı dolayısıyla el'den nba seviyesinde maçlar beklemiyorum. ama en azından şu katılım kurallarını objektif hale getirebilirler, katılım bütçelerini düzenleyebilirler. adil bir lig, rekabeti ve izlenebilirliği artıracaktır. ben her sene ya ligde ya da el'de ec'de başarılı olan galatasaray'ın bir sonraki sene el'de oynayıp oynayamayacağı konusunda şüphe duymak istemiyorum. haksızlığa uğramak istemiyorum. miras değil, alın teri olsun istiyorum. sponsor desteğiyle el'ye wildcard alan takımlar değil, bileğinin hakkıyla ülkesinde o sene final oynayan takımın gitmesini istiyorum.
    el'nin bunlara çözüm bulması lazım önce. daha sonra oynanan basketbolun seviyesi otomatik olarak artacaktır zaten. ha nba'de taraflılık yok mu, elbette var. kollanan takımlar ve oyuncular her zaman olmuştur ama hiç el'deki kadar bariz ve sonucu etkileyecek kadar olmamıştır.

    o değil de nba'i de ne zamandır takip edemiyorum, çok özlemişim lan. geçmişten örnekler verirken sohbet ediyormuş gibi hissettim. nba'in de eski tadı yok tabi. 8-9 sene önceki t-mac ve yao'lu rockets, o 4-3 biten utah serisi*, kobe-gasol'lü lakers*, nash-marion-stoudemire'lı suns, spurs, suns-spurs çekişmesi, 67-15'lik mavs'ı eleyen davis'li gsw, vs...
    özledik amk.
  • 19
    bir ligin en iyi oyuncusu, diğer ligdeki her takımda oynayabilir.
    bir ligin en iyi oyuncusu ise, bazı takımlarda en fazla havlu sallar.

    komik bir kıyastır. euroleague'de parlayan nba'de şans dener. nba'de tutunamayan ise euroleague'de yıldız olabilir. nba'e kıyasla komik atletizm seviyeleriyle euroleague karması gelse, olsa olsa play-off yapıp ilk turda dayak yiyerek süpürülürler büyük ihtimalle.

    spanoulis houston'da bir sezon şamar oğlanı edildi. maç başı 2 sayıyla falan oynamıştı sanırım ki adam euroleague efsanesi.
    teodosic de rezil olmuştu.

    nando de colo, shane larkin gibi büyük euroleague oyuncuları nba'de geniş kadro için bile yeterli görülmeyip, avrupa'ya sürülen oyunculardır mesela.
  • 3
    benim gorusum euroleague'i ozel kilan maclardaki ozellikle dogu avrupa'da oynanan maclardaki atmosferdir. bugun gelmis gecmis en buyuk basketbol takiminin macina gittiginizde oracle arena hayvan gibi buyuk bir salon, inanilmaz isik gosterileri, devre arasi sovlari, muzik, dans vs festival havasinda cok baska bir ortama giriyorsunuz. avrupa'da ise basketbol maclarinda havada dehset bir tansiyon oluyor ve nba'de bu heyecan biraz daha yapay kaliyor. yani bunlardan biri sentetik digeri organik bir atmosfer. haliyle euroleague'i bu gozle izlemek daha zevkli oluyor. lakin nba ile arasindaki kalite farkindan dolayi gercekten basketbol izlemek isteyen insanin tercihi bence her zaman nba olmalidir.
  • 26
    bu tartışmaya uzun bir entry ile girecektim ancak şuan kafam almıyor konsantre olamıyorum açıkçası. ancak bir iki şeye değinmek istiyorum. farklı sistemlerden oluşan ligler olduğu için bazı kıyaslar yanlış yapılıyor.

    kişisel tercihleri bir kenara bırakarak bunu yazacağım. yani ben buraya 12 sayfa yazı yazsam da keyif alma hususu subjektif olduğu için çöpe gider. nba'de savunma yapılmıyor yanlış bir önerme. teknik olarak bunu avrupa ile kıyaslamamız biraz zor ama iki örnek vereyim. avrupa'da drop savunması düzenli olarak yapılıyor. bu bir tercihten de öte biraz oyuncuların getirdiği bir zorunluluk hatta. fenerbahçe'nin avrupa'yı salladığı dönemdeki en önemli özelliklerinden biri show up yaptıktan sonra çok iyi bir şekilde recovery savunması yapabilmesiydi. çünkü bunu delebilecek oyuncu ve kurgu sayısı az olduğu için düzenli olarak bunu yapabiliyorlardı. (bu sebepten çabuk guardlara karşı hep sıkıntı yaşadılar.) tabiki de bu savunmayı yapamayacağınız durumlar var ancak bu durumlar nba'ye göre daha az. peki nedir bu savunma? perde yapan oyuncuyu savunan oyuncun rakip topla oynayan oyuncunun üzerine çıkmak yerine içeride potaya yakın bekleme hali. bu nba'de yapılmıyor mu? yapılıyor ama seçilerek yapılması gerek zira cezalandırabilecek oyunları çok var.

    https://youtu.be/hJgeHYoOghQ?t=12

    örnek vereyim bu bir drop savunmasıdır ve kimse bu savunmayı eleştiremez. yanlış bir savunma yapmıyor burada anthony davis ancak bunun gibi anları yaratabilen oyuncu sayısı bir hayli fazla. aynı şekilde nba'in vasatları da aslında iyi. yani demeye çalıştığım nba'deki savunulması zor oyuncuların fazlalığı. avrupa'daki oyuncuları daha kolay savunabiliyorsunuz o yüzden gözünüz bunu seçiyor. yoksa teknik olarak çok kapsamlı savunmalar nba'de var ve iyi savunma yapmadan başarılı olamazsınız.

    kıyas için bir başka örnek avrupa'daki iyi savunmacıların nba'ye gittiğinde aynı savunmacı değerini göstermemesi de kullanılabilir.

    bir başka hadise şu 82 maç muhabbet. arkadaşlar nba'de çok maç var. tabi ki de maç yoğunlukları başlarda düşük olacak. başka bir çıkar yolu yok bunun. ama bu kümülatif olarak yoğun maçların (normal sezonda) el'den altta olduğu anlamına gelmiyor. adım adım artan bir şey olmak zorunda bu, yoksa seneyi bitiremezler.

    bunun gibi eklemek istediğim bir iki şey var ama asıl değinmek istediğim konuya değinemedim bile ve bu yazının kısa olması gerekiyordu. özetle nba bir harlem şov değil. gayet ciddi bir organizasyon (oynanan oyun, konan akıl dahil) ve el'nin teknik olarak buna yaklaşma şansı yok. asıl ben bunun sebebini yazmak istiyordum. hadi ona geçelim.

    4-5 yıl önce bir istatistik görmüştüm. bu istatistik ncaa'deki (amerika'nın kolej ligi - alt yapı gibi düşünün-) sporcuların %12 civarı profesyonel olduğunu söylüyordu. (bu arada curling izleyeni bile anlarım da ncaa izleyeni anlamıyorum.) bu oran çok ilginç. zira bahsettiğimiz ülke bir kıtayı kapatmış 300 milyonun üzerinde insanı olan bir ülke. nasıl bir elek olduğunu siz düşünün. bir de dışarıdan da oyuncu topluyor. avrupa'yı donunda sallayan oyuncuların önemli bir kısmı geri dönmek zorunda kalıyor, bir kısmı değerli bir oyuncu olabiliyor. arada bir tane doncic çıkınca da gidiyorlar bu adamı ligin yüzü yapıyorlar. yani yetenekli olmanız yeterli değil, bilgili de olmanız gerekiyor. bunlar da yeterli değil fiziksel olarak ayak uydurmanız da gerekiyor. çok fazla elek var nba için. bütün olay bu. avrupa bu üretimi yakalayamaz. basketbol amerikada'ki en popüler spor olmasa bile (galiba nba 2. sıraya çıktı ama emin değilim) o kadar fazla insan ve para var ki üretim ortaya çıkıyor. böyle bir güçle avrupa'da mücadele edemezsiniz. zira zannedilenin aksine basketbol avrupa'nın ikinci sporu değil. bazı ülkeler için bu geçerli ama kümülatif bir şekilde avrupa'da ikinci olabilmiş bir spor değil. haliyle bir kıtayla bu tarz bir organizasyonla mücadele edemezsiniz.

    bu ayıp mı, kötü mü? yoo... avrupa basketbolu gayet de basketbol severler için tatmin edici olabilir. (ben el'yi eleştirdiğim için tatmin edici diyemem.) o yüzden bu tarz bir versusa girmenin de çok bir mantığı yok. illa 1. olan değerli değil bu dünyada. bu tuzağa düşmemek gerek.

    edit: ha ha uzun olmayacaktı di mi? keyifli de bir yazı olmadı. yapacak bir şey yok.
App Store'dan indirin Google Play'den alın