• 277
    (bkz: #2903316↓)
    futboldan anlamayan galatasaray sözlük yazarı.
    sözlükteki bir entry'ye katılmıyorsak, bu entry'ye katılmadığımızı, fikrine katılmadığımız kişiyi üzerek, kırarak ifade etmenin herhangi bir iyi tarafı var mı?
    "ben böyle düşünüyorum.", "ben bu fikre katılmıyorum; çünkü sebebi şu." diyerek yorum yaparsak ne kaybederiz?
    hepimiz galatasaraylı değil miyiz?
    ortak paydamız galatasaray değil mi?
    ortak paydamız galatasaray olmasa ne fark eder?
    her şeyden önce bizi birleştiren değerler hoşgörü, karşı düşünceye tahammül etmek, sevgi, kardeşlik olmamalı mı?
    bazen gerçekten düşünüyorum bunu ve kendime diyorum ki:
    "kapat oğlum hesabını, kendi kendine pilot ol."
    belki de yaparım bu düşündüğümü yakın bir süreçte.
  • 278
    (bkz: #2903412)

    önemli bir konuda farkındalık arttırmaya çalışmış yazar. bir tıpçı olarak sizlerin çok ciddiye almadığı bu tür alışkanlıkların insanlar üzerinde etkisinin neler olabileceğine gözlerimle şahit olmuş biri olarak kendisine teşekkür ediyorum. çabası sonuç verir vermez ama başkaları ve dünyanın iyiliği için emek vermiş olmasından ötürü saygıdeğer bir iş yapmıştır.
    yazadursun.
  • 279
    alıngan veya dikkat çekmeye çalışan bir insan olmadım asla hayatım boyunca. bu gibi şeylerden de hiç hoşlanmam.
    bazen kendime soruyorum.
    acaba çok mu hassas bir insanım?
    haddinden fazla mı hassasiyet gösteriyorum her şeye?
    gereksiz yere alınganlık mı yapıyorum?
    belki de bunların hepsinin cevabı "evet"tir.
    yazdıklarıma katılınmaması çok doğal bir durum.
    her zaman karşı düşünceye önem veririm ve büyük saygı duyarım.
    hatta entry'min ofsaytlanması da benim için oldukça normal bir durumdur.
    ama üzüldüğüm tek şey iğneleyici şekilde bana tabiri caizse laf sokulması, benle dalga geçilmesidir.
    ben buraya kendimle dalga geçilsin diye gelmedim.
    gerçekten iyi niyetle galatasaray sözlük'e katkıda bulunmak, galatasaraylı büyüklerim ve kardeşlerimle birlikte sevinmek ve yeri geldiğinde sporun bir gerçeği olarak üzülmek için geldim.
    her ne kadar silinmiş olsa da benle dalga geçilen entry'leri silinmeden önce okudum ve çok üzüldüm.
    bugüne dek yüzlerce entry yazdım burada.
    tek bir entry'mi gösteremez kimse ki bu entry kaba bir dille yazılmış olsun veya kutuplaştırıcı, yaralayıcı, kırıcı, karşı fikri aşağılayıcı üslupla yazılmış olsun.
    her zaman kendi görüşlerimi yazdım. asla yazdığım başlıktaki diğer entry'lerde yazılanlara karşı saldırgan bir üslup benimsemedim.
    "bir kişiyi üzeceğime kendim üzüleyim." mottosuyla hareket ettim hep.
    böyle davranmaktan pişman değilim kesinlikle.
    vicdanım çok rahat. ama gerçekten kalbim kırıldı.
    hagi abim ve sevgili kardeşlerim, büyüklerim için duruyorum burada.
    hagi abim beni buraya tam bir gönül insanının yapacağı şekilde, tek bir şart dahi ileri sürmeksizin kabul etti.
    onun hatırına duruyorum.
    çok sevdiğim sözlük yazarlarının hatırına duruyorum.
    yanlış anlaşılmasın ben herkesi seviyorum.
    belki yine ukalalık gibi anlaşılabilir ama söylemeden edemeyeceğim.
    iyilik her zaman kazanır.
    size taş atana bile siz ekmek atın.
    kalp kırmayın. aksine gönülleri kazanın.
    futbol, basketbol, voleybol, bunlar geçer gider.
    oyundur sonuçta. oynanır ve biter.
    yeni sezon yine devam eder.
    asıl önemli olan her zaman sevgidir.
    sevginin açamayacağı kapı yoktur.
    bu konuyu uzatma düşüncesinde değilim. fakat çok üzüldüğümü de belirtmek istedim.
    benle dalga geçenler dahil olmak üzere herkesi seviyorum. sizi seviyorum.
  • 280
    galatasaraylılığı acayip yanlış anlamış yazar. *

    (bkz: #2903889)

    parçalı ile parçala sloganı aklıma geldi ve ürktüm amk.

    neyse kendisine bir sır vereyim. benim sünnetçi de aynı şeyi söyledi bana. ben inanmadım, ne var ki anestezinin etkisi bitip de görünce ohaaa adam hakikaten boyamış dedim. doğuştan galatasaraylılık böyle olur. adam kalıcı dövme boyası kullanmış. çok mutluyum. avrupa’da namım var. *
  • 281
    (bkz: sarı kırmızı itiraf/#2903889)

    genel anestezili sünnet...

    olm beni 70 küsür kişinin eşlik ettiği bi' mevlüt ortamında kırptılar lan. cellat amca minnacık bi' iğne yapmıştı ama o da pek yetmemişti. tepemde millet acıyı hissetmeyeyim diye fotoğraf falan çekmişti hatta, dev psikolojik darbe. dinsizliğimi sünnet anında yaşadığım travmaya borçluyum sanırım. :(

    insanlar genel anestezili sünnet oluyor usta, lükse bakar mısınız, vay anasını.
  • 282
    (bkz: #2903889)

    konuda geelcen organın rengi konusu ilgi alanım dışında olan yazar. tabi merak eden olabilir ki ona da saygım var.

    dediğim gibi rengini bilmem ama kalbi galatasaray sevgisi ile atan yazar. derler ya galatasaray benimle oynasa ben galatasaray'ı tutarım. işte o adam bu adam.

    kendisi ile telefonda konuştuk birkaç kez. ayrıca sünnetçi gibi ben de biraz kandırmış olabilirim kardeşimi. ama sanırım bize kızmadı.

    bizim konu organ boyama hikayesi değildi ancak bir o kadar etkileyiciydi.

    bu arada erman41 nickinin 41' i ne anlama.geliyor diye sormuştu bana.

    ilk temaslı zirvemizde kendisine sarı ile kırmızı renginde hiç unutamayacağı 41 lik bir hediyem olacak. sanırım sorusunun cevabını da alır ve bir daha asla sormaz.

    kendisini de çok seviyoruz. insan sevdiğini öpermiş diye de bir veciz ile de yazımızı sonlandıralım.

    kalbimizdesin kardeşim.
  • 283
    (bkz: sarı kırmızı itiraf/#2903889)

    sünnet hikayesi ile bana kahkaha attıran değerli ağabeyimiz. benim sünnetimde de sünnetçim fenerbahçe taraftarıydı ve 2006 şampiyonluğundan iki hafta sonra oldum sünneti. ancak, bu tarz konularda gereksiz rahat biri olduğum için gerilmek bir yana sünnet boyunca fenerbahçeli doktor ile kesilen organın altındaki yaverleri geçmeye çalışmıştım. allahtan görevini kötüye kullanmayı tercih etmedi.*
  • 284
    üzmesin kendini, onun nasıl bir gayretle ve özveriyle burada yazdığını bir çoğumuz biliyoruz.

    insan çiğ sütü emmiş, acımasız ve merhametsiz bir canlıdır. burada bugün başından geçen olayı bilmiyorum ama yazdıklarından üzüldüğünü ve incindiğini anlamak zor değil.

    kendisine iyi dileklerimi yolluyorum, hayat bazı şeylere üzülmek için çok kısa, onun gibi samimi ve dürüst arkadaşlarımızın bu ortamda artmasını umut ediyorum.
  • 286
    (bkz: #2903889)
    hikayesiyle gülümsetmiş kardeşimiz. keske beni de hastanede kandırarak sünnet etselerdi. bizi mahalledeki okulda sıranın üzerinde toplu sünnet şöleninde sünnet ettiler. igneyi vurdular uyuşup uyuşmadigina bakmadan daldılar. sünnetten sonra da bizim nesil bilir bir hafta etekle gezdik mahallede. sünneti ayrı dert sonrası ayrı dertti yani :)
    ayrıca bir abi tavsiyesidir. kırılganlığı at kardeşim üzerinden. herşeyi sallama. takma kafana. seni sevenler zaten seviyor. ha bir de kendinle dalga geçmeyi öğren. insan kendisiyle dalga geçebilirse kimse kolay kolay canını acıtamaz sünnetçi hariç :(
  • 287
    murat ulusan’ın komik sünnet macerasını okuyunca gülümsedim ve bir iki cümle etmem gerektiğini düşündüm.

    üç yıl önce, bu sünnet olayı nedir diye biraz araştırma yaptım. dini bir tarafı var mı, neden sadece iki dine mensup insanlar sünnet yaptırıyor diye merak ettim. öncelikle şunu söyleyeyim murat ulusan’ın sünnetten korkması gayet normal ve korkmayan hiçbir çocuk da yoktur. bendeniz de iki yaşında sünnet olmuştum ve o yaşımda hatırlayabildiğim tek olaydır. beş yaşıma kadar hatırlayabildiğim iki olay var. birisi iki yaşındaki sünnetim diğeri beş yaşımdaki babaannemin ölümü. bu iki olay dışında tamamen boşluktan ibaret beş yıl. bunların her ikisi de acı veren olaylar ve sünnet sırasında arkadaşlarımın nasıl kaçmaya çalıştığı da dün gibi aklımda.

    sünnet yahudilerin adeti zannedilir ve oradan da müslümanlara geçtiği genel kabul görür. aslı öyle değildir. sünnet aslında mısır kaynaklıdır. yahudilere de 400 yıllık mısır yaşamlarında geçmiştir. işin ilginç yanı ise sünnetin dinle hiçbir ilgisinin bulunmaması. evet bunu özel sohbetlerinde anlattığımda birçok arkadaşım “yok artık” diye hayret nidaları serdediyor. eminim bu yazıyı okuyanlar da aynı sözcüğü sessizce mırıldanacaktır.:)

    mısır’dan başka medeniyetlerde de var olduğu, hatta sümerlerden mısır’a geçtiğine ilişkin iddialar da var ama bence işin en doğrusu şu olmalı; az ya da çok ortadoğu medeniyetlerinin hepsinde vardır. ilk nerede başladı sorusunun cevabını aramak ta beyhude bir iştir.

    şimdi gelelim sünnetin çıkış nedenine. evet sayın seyirciler sıkı durun, sünnetin çıkış nedenini açıklıyorum. sünnet, ortadoğu ülkelerinde, aşırı sıcaklar nedeniyle sarkan ve uzayan penis ve vajina derilerinden kurtulmak için icat edilmiştir. “yok artık” diyenleri duyar gibiyim ama işin gerçeği bu. kuzey ülkelerinde olmayışının tek nedeni de soğuk iklimde böyle bir sorunun olmaması.

    aşırı sıcaklar ve diğer çevresel faktörler nedeniyle deriler sarkmakta ve insanlarda sağlık ve cinsel sorunlara neden olmaktadır. bundan kurtulmanın yolu ise bu sarkan derilerin kesilip atılmasıdır. bu sarkmalar sadece erkeklerde değil kadınlarda da olduğundan sünnet olayı kadınlara da uygulanırmış ve şu anda bile uygulanmaktadır. hatta bir değil bazen ikinci sünnet de gerekebiliyor. yahudiler sünnetin çok acı verdiğini tesbit edince buna karşı bir çare düşünmüşler ve çocuğu en geç yedinci gününde sünnet etmeye karar vermişler. çünkü ilerleyen yaşlarda murat ulusan ve diğer tüm çocuklarda olduğu gibi kabuslara yol açtığı görülmüş. çocuk daha hiçbir şey anlamadan bu işi bitirmek en iyi çare diye düşünmüşler. bugün bile yahudiler hala 7. günde çocuklarını sünnet ettirirler.

    müslümanlara geçiş süreci de tamamen yahudi kaynaklıdır. bilindiği gibi, mekke’deki kureyş kabilesi bir yahudi kabilesidir ve m.ö. 2500 yıllarında mekke’ye yerleşmişler. yine medine’de yerleşik olan beni kureyza kabilesi ile aynı kabiledendir. (aradaki fark sadece aralarındaki 450 km’lik coğrafi uzaklıktan kaynaklı şive farkıdır) arabistan'daki yahudiler ile mısır’daki yahudiler arasında sürekli iletişim vardı ve ticaret kervanları vasıtasıyla sağlanıyordu. dolayısıyla sünnet olayı mısır’daki yahudilerden arabistan’daki yahudilere bu yolla sirayet etmiş olmalı. uzatmayalım hz. muhammed’in de kureyş kabilesinden olduğu, kureyş kabilesinin mekke’ye yerleşmiş ve hz. ismail’i korumaları altına almış yahudi kabilesi olduğu düşünülürse, (hz. muhammed’in ibrahim milletindenim demesinin nedeni de budur) müslümanların sünnet olmalarının, (hatta kadınlarının kara çarşaf giymelerinin) temelinde yahudilerle olan akrabalıklarının olduğu çok açıktır.

    nereden girdik, nereleri dolaştık. demem o ki, sünnet sadece yahudi ve müslümanlara özgü bir adet olmadığı gibi dinlerle de hiçbir ilgisi yoktur. tamamen sağlık ihtiyacı kaynaklıdır ama din mensuplarınca dini kural haline getirilmiştir. günümüzde de bütün çocukların kabusu olmaya devam etmektedir. kanaatimce sağlık sorunu olmaması halinde sünnet olayından vaz geçilmesi en doğrusudur. kuzey ülkelerinde derilerin sarkıp uzaması ve sağlık sorunları oluşturması söz konusu değildir. dolayısıyla çocukların küçük yaşta kabus görmesini engellemenin tek yolu bin yıllardır süren bu örften vazgeçmektir. hatta sünnetin gençlerde bazı cinsel sorunlar oluşturduğu da belirtilmekte ve buna ilişkin makaleler yayımlanmaktadır. yani aklın ve bilimin yolunu takip etmek en çıkar yol diye düşünüyorum.
  • 289
    herkesin olduğu gibi benim de kendi açımdan dönüm noktası olarak nitelendirdiğim günler var.
    işte 11 haziran günü benim için böyle bir gün.
    kelimenin tam anlamıyla
    (bkz: tarihte bugün)
    11 haziran 2006'da, saint-joseph'i kazanmamı sağlayacak sınav olan oks sınavına girdim.
    ailemin ve öğretmenlerimin üstün çabası ve kendi gayretlerimle, yabancı dille eğitim yapan bir liseyi, sınav ile kazanan ilk görme engelli öğrenci oldum.
    bu sınavda elde ettiğim başarı, tüm engelliler açısından büyük öneme sahiptir benim için.
    bugün hem benim tarih sayfama hem de engellilerin tarih sayfasına çok özel bir sayfa eklemiştir.
    hayatımda çok önemli bir merhaledir 11 haziran 2006.
    bu entry'yi girmemin nedeni kendimi öne çıkarmak değil asla.
    bu entry'yi, engellilerin pek çok şeyi başarabileceklerini, giriştikleri işlerde üstün başarılar elde edebileceklerini, insanlığı kendilerine hayran bırakacak düzeyde tarihi işlere imza atabileceklerini, engellilerin yetenekli, azimli, duygusal insanlar olduklarını belirtmek için giriyorum.
    engellilerin yüksek kavrayış gücüne sahip olan insanlar olduklarını belirtmek için giriyorum.
    engelliler, her şeyin en iyisini, en iyi şekilde yapmıştır ve bundan sonra da yapacaklardır.
    şahsım adına, giriştiğim pek çok işte yalnızca kendim için değil tüm engelliler için çaba gösterdim hayatım boyunca.
    yaptığım pek çok şeyde engelli kardeşlerimi ve büyüklerimi aklıma getiriyorum.
    bir şey başardığımda onlar adına da çok seviniyorum.
    mesela ben saint-joseph'i kazandığımı öğrendiğimde, "başardık, engelli kardeşlerim ve büyüklerim, başardık!" diye bağırmıştım mutluluktan.
    engellileri, "engelsiz" diyerek onurlandırmak şüphesiz çok güzel.
    engelsiz bireylerin bizi sevdiklerini, bize saygı duyduklarını, sevgi beslediklerini biliyorum, yürekten hissediyorum.
    emin olunuz ki ben de size karşı aynı hisleri taşıyorum. hislerimiz karşılıklı.
    ama bunlar yetmez. yetmemeli.
    engellilere fırsat verilmeli.
    şüphesiz ki biz "armut piş ağzıma düş." olsun demiyoruz.
    çalışarak bir yerlere gelmek istiyoruz.
    emek ederek karşılığını almak istiyoruz.
    emeksiz bir yükseliş istemiyoruz.
    fakat fırsat istiyoruz. bize imkan tanınmasını istiyoruz.
    kurduğumuz hayallere destek olunmasını istiyoruz.
    engelliler becerikli insanlardır.
    bu dünyada sadece engelsiz bireyler yok, engelli bireyler de var.
    onları fark edin.
    onlarla birlikte olduğunuz her zaman ve her ortamda, onları lütfen unutmayın.
    onlara imkan tanıyın.
    ortaya ne muhteşem şeylerin çıkacağını görmeniz uzun zaman almayacak.
    ve izninizle tekrar hatırlatmak istiyorum, bizle birlikte olduğunuz anlarda, bizi lütfen geri plana atmayın, bizim sesimizi lütfen duyun.
    "bunlar hiç olmuyor." demiyorum.
    "daha çok olmalı." diyorum.
    bizi unutmayın.
    sizden bir farkımız yok.
App Store'dan indirin Google Play'den alın