resim
Metin Oktay
Mevki:Santrfor
Doğum:02.02.1936
Ölüm:13.09.1991 (55)
Uyruk:Türkiye
  • 686
    metin oktay ile aramda geçmiş unutamadığım anılarımdan bahsetmek istiyorum.

    metin ağabey ile izmir'de, bir restoranda tanışmıştık. masamız çok keyifliydi. babam olsun, süheyl olsun...
    metin abi spor yapmanın önemini, sporcu kişinin dinamizmini, etkinliğini göstermek adına süheyl'i ayağa kaldırıp yanına çağırdı. sonra
    uzakdoğu sporu olan judo'ya özgü bir hareket ile arasında epeyce bir yaş farkı bulunan genç süheyl'i tek seferde alaşağı etti.
    tabii kalabalık bir ortamda yaşandı bunlar. spor yapmanın, sporcu olmanın faydalarını süheyl'i yerde gördüğümüz an daha çok anlamıştık.
    bu kadar içten, samimi, sevecen ve öğreticiydi.

    neredeyse o dönem ailemin her ferdi ile metin oktay bağlantılı bir anım var diyebilirim. metin abi gerçekten bambaşka bir insandı. bizler metin oktay ile birlikte galatasaraylı olan nesillerdeniz. dönemin şartları gereği
    metin oktay'ın jübilesini radyodan dinlemiştik tüm aile. hiç unutamam, babaannem radyo başında gözyaşı döküp ağlamıştı.
    ara sıra düşünür, bu anılarımı tazelerim. hem hüznü, hem sevinci galatasaray odaklı yaşadığımızı, galatasaray kültürüne bağlı, çok iyi galatasaraylı bir aileden geldiğimizi gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.

    metin oktay'ın başrolde olduğu anılarımdan biri de:
    galatasaray'ın altyapsında oynadığım dönemlerde bir golcü transferi yapılmıştı a takıma. hani spor programlarında çok klişe bir laf vardır '' isim verdik. karşı tarafa söz hakkı doğdu.'' gibi.
    karşı tarafa söz hakkı doğmaması için isim vermeyeceğim :) ama bize gelmeden önce bir takıma 3 gol birden attığını söyleyebilirim.
    her neyse, o futbolcu alındı alınmasına ama inanılmaz derecede yeteneksizdi. golcü diye alınmış lakin topa vurma konusunda, forvet özelliklerini bünyesinde barındırma konusunda oldukça başarısız çıkmıştı.
    bir gün metin ağabey'i onunla ilgilenirken gördüm. antrenman sonrası kendine ait olan vaktini hiç düşünmeden yeni transferin mental ve fiziksel gelişimine katkıda bulunmak için harcıyordu.
    topa nasıl vurması gerektiğini, bir forvetin neleri yapıp, neleri yapmamasını tek tek anlatıyordu. işte o sahneyi gördüğüm an, bir kez daha anlamıştım ne kadar büyük bir galatasaraylı olduğunu,
    ne kadar büyük bir galatasaray sevgisine sahip olduğunu.

    metin oktay'lı diğer bir hatıram da onun terletmiş olduğu bir formayla alakalı.
    malzemeci ahmet abi vardı. ahmet kazancı.. erkan kazancı'nın babasıydı kendisi. galatasaray'da oynamış bütün futbolculara, galatasaray efsanelerine vefat edene kadar ilgi ve alaka göstermiş, yardımlarda bulunmuş biriydi.
    yani kısacası galatasaray için elinden gelen her şeyi, belki de elinden geldiğinden de fazlasını hiç düşünmeden yapanlardandı o da.
    malum, altyapıda oynadığım zamanları düşündüğünüzde, o günün koşul ve şartları futbol adına çok elverişli değildi. takımlarda birçok eksik, sıkıntı vardı. forma
    sıkıntısı da bu sıkıntıların başında geliyordu. öyle her maça özel getirilen tertemiz yeni formalarımız yoktu. her maçtan sonra yıkanılan, bir sonraki maç için hazır
    hale getirilen, çok kullanımlık formalarımız vardı. bir gün ahmet ağabey'in yanına yanaştım. sohbet muhabbet derken bana bir forma verdi. formayı verirken de o formanın metin oktay'a ait olduğunu,
    bu formanın hakkını vererek oynamam gerektiğini söyledi. inanın sonrasını hiç anlatmak istemiyorum ama şöyle söyleyeyim, maalesef ne olduğunu bilmediğim bir şekilde kaybettim metin oktay'ın galatasaray aşkıyla terini akıttığı sarı kırmızı galatasaray parçalısını.
    ya biri çaldı, ya da bir yerde unuttum... velhasılı o formayı koruyamadım.

    hayatım boyunca birçok üzüntü yaşamış olabilirim ama bunun üzüntüsü çok başka. hatırladıkça hüzünleniyorum.
    şu an için en çok etkilendiğim, aklımda kalan birkaç anımı paylaşmak istedim.
  • 1244
    dedem, babamın adı metin koymuş. hayranı olduğu metin oktay'dan dolayı. hem de her maçına gidecek kadar koyu bir fenerbahçeli olmasına rağmen. metin oktay'ın büyüklüğü bu küçük anekdotta gizli.

    bu küçük anekdotla ilgili, aklıma her geldiğinde acayip hissettiğim bir durum var. metin oktay'dan 26 yıl sonra dünyaya gelen babam, metin oktay'dan 26 yıl sonra bu dünyadan göçüp gitti. aynı yaşta. yaşamının aynı baharında. hayat bazen gerçekten çok tuhaf.

    bu arada, unutmadan; iyi ki doğdun taçsız kral! iyi ki doğdun ve galatasaraylı oldun.
  • 1017
    bugün 9 ekim. bundan tam 43 yıl önce deniz gezmiş ve yusuf aslan, idama mahkum oldular.
    bunun metin oktay'la, galatasaray'la ne ilgisi var diyeceksiniz.
    metin oktay'ın az bilinen veya özellikle gizlenmeye gayret edilen özelliklerinden birisi sosyalist olmasıdır.
    bugünlerde hani, "siyasi kimliğini bir kenara bırakıp değerlendirelim" safsatası var ya; metin'ler için böyle bir şeye gerek yoktu.
    metin oktay, sahada nasılsa, saha dışında nasılsa politik görüşlerinde de öyleydi.
    metin oktay sahada efendi, saha dışında çakal değildi.
    metin oktay futbolu ve futbolculuğunu birilerinin propagandasına alet etmedi hiçbir zaman.
    görüşlerini açıklamaktan çekinmedi.
    türkiye işçi partisi'ne oy verdiğini açıklayabilen bir adamdı.
    dönüyorum başa.
    metin oktay, deniz'ler idam edilmesin diye başlatılan imza kampanyasına göğsünü gere gere katılan bir adamdı; öyle `"iyi oldu"diyebilen, ingiltere'deki polis vahşetini örnek gösterip"bak onlar neler yapıyor ehehemehehe"` diyebilen, galatasaray'ı kullanarak yamandığı iktidar kendisi açıkta bırakınca aniden galatasaraylılığını hatırlayan biri değildi, olamazdı da zaten.
    çünkü metin oktay şerefli bir adamdı.
    metin oktay bugün yaşasaydı, şikeye karşı susması, tepkisiz kalması beklenemezdi.

    metin oktay, iktidar yalakalığı yapacak, güce tapacak, hele hele güç veya para için galatasaray'ı bırakacak biri değildi.
    zaten "bizi sevenleri üzmeyelim baba" tümcesi, o kadar çok şeyi anlatıyor ki!

    bugün 9 ekim.
    bir düşünün bakalım bugün "efsane" dediklerinizden kaç tanesi deniz gezmiş ve arkadaşları için "idam edilmesinler" diye imza atabilir, bunun kampanyasını yapabilirdi?
    bugün "adam" dedikleriniz, bugün "büyük" dediklerinizin kaç tanesinin çapı buna yeterdi?

    metin oktay asla bozulmadı. asla yozlaşmadı. asla davasını satmadı. asla galatasaray'ı kullanmadı. asla galatasaray'ı satmadı. asla eksik mücadele etmedi -ne sahada ne dışarda-, asla teslim olmadı. asla baştan çıkarılamadı.

    metin oktay, milletvekili olamadı.
    metin oktay, kazanabileceğinin en fazlasını kazanamadı.
    metin oktay, ispanya'da -veya o dönem için italya'da- efsane olmak yerine, burada efsane olmayı tercih etti.
    metin oktay, para için galatasaray'ı terkedip galatasaray düşmanlarıyla birlik olmadı.
    metin oktay, "spora siyaset karıştırmayalım" safsatasıyla yüzünü yaşananlardan çevirmedi.
    metin oktay, dünya görüşünü açıklamaktan çekinmedi.
    metin oktay, kendi rahatı için birilerine yanaşmadı.

    metin oktay'ın neden apayrı bir yerde olduğunu, neden gelmiş-geçmiş herkesten farklı olduğunu, neden onunla böyle gurur duyduğumuzu, neden bugünün çakal-çukal takımıyla bir tutulmaması gerektiğini, neden bugün iktidar yalakalığı yapan ultraslan'ın metin oktay pankartı açmasının abes kaçtığı anlaşılsın.

    adamlık, efsanelik, büyüklük vb. kavramlar, matematik gibidir; evrenseldir. saha dışında başka, saha içinde başka olana adam denmez. başka şeyler denir ama adam denmez. dediği başka yaptığı başka olana büyük denmez. galatasaray'a zarar verene efsane denmez.
    ya da bunları kullanacak olanlar, metin oktay için başka kavramlar bulsunlar.

    ya da kavram bulmaya gerek yok; metin oktay başlı başına bir kavramdır zaten.
    bana yetiyor metin oktay. eminim ki benim gibi düşünenler hiç de az değil.
    o'nun gibisi değil galatasaray'a - türk futboluna; dünya sporuna bile kolay kolay gelmez.

    başta idamlarını istemediğin, engellemeye çalıştığın deniz gezmiş, yusuf aslan, hüseyin inan'lara olmak üzere tüm güzel insanlara selam söyle güzel adam.
    aramızda olmadığın için üzülüyorum elbet ama bu dünyayı görmediğin için de seviniyorum.
    seninle aynı tümcede geçen kartondan adamları bir görsen -ki içlerinde senin bizzat galatasaray'a kattıkların da var-, eminim çok çok üzülürdün.

    düzenleme: andrei taganov'un bir hatırlatması var eklemek istiyorum; kendisinin aynı zamanda 12 eylül döneminde ünlü "aydınlar dilekçesi"nde de imzası bulunmaktadır.
  • 688
    bugün havalimanı - aksaray metrosunun ataköy durağında beklerken ve gazete okuyorken yanıma bir bey amca oturdu. okuduğum spor sayfasına göz attıktan sonra, "kim olacak şampiyon?" dedi gülümseyerek. "allah'ın izniyle galatasaray." diye cevap verdim. temkinli konuştuğumu görünce, "korkma, bırakmaz aslanlar artık, ben de galatasaraylıyım." dedi.

    sonrasında futbolun genel seyrinden konu açıldı. bize bile artık eskisi kadar tat vermediğini, kendi zamanında kimbilir ne kadar da güzel bir oyun olduğunu söyledim. "tabi başkaydı bir zamanlar. ben de top oynadım kasımpaşa'da iki sene." dedi. aklıma hemen o soru geldi: "metin oktay'ı oynarken gördünüz mü yani?"

    soruyu duyar duymaz kısık gözlerinde gördüğüm ışıltı ve anlatmaya başladığı anda kurduğu cümlelerdeki heyecan gözlerimdeki nemlenmenin müsebbibiydi. anlatmaya başlarken toparladı kendini. düzeltti. sanki o koca ihtiyar amcanın karşısındaydı metin oktay. hala o saygıyı gösteriyordu taçsız kral'a. "gayet tabi. aynı zamanın futbolcusuyduk."

    metro geldi. normalde forum istanbul'da inecektim. fakat bey amca başlayınca metin oktay'dan ve o dönemden anlatmaya, inmek fikri aklımdan uçup gitti. şansıma aksaray'a kadar devam etti yolculuk. o yarım saat içinde büyülenmiş bir vaziyette dinledim bey amcayı. "keşke semt olanına değil de şehir olanına gitseydik bu aksaray'ın. saatlerce anlatsaydı." dedim içimden.

    inince elini öptüm ve vedalaştık. bu vedalaşma hüznünü en son ne zaman yaşadığımı dahi hatırlamıyorum. sanki ihtiyar amcadan değil de yıllardır rüyalarımızda yaşattığımız metin oktay'dan ve dönemin diğer kahramanlarından ayrılıyordum. tarihten kopuyordum. oturdum geri metroya. dünyanın en şanslı ve en buruk insanı bendim o an.

    çok geç doğmuşum be. çok fazla geç. 14 senelik fetret devrinin 13. senesinde ölseydim, o şampiyonluk gününü dahi göremeseydim de seni bir kez olsun izleyebilseydim...
  • 91
    hakkında ne yazılsa muhakkak ki birşeyler eksik kalacak olan büyük galatasaraylı, büyük futbolcu, güzel insan. sanırım en iyisi kendi kaleminden okumak. nur içinde yat, doğum günün kutlu olsun.

    (alinti: "sarı-kırmızılı renklere küçükten beri hayrandım.galatasaray izmir'e geldiğinde okuldan kaçar, maça giderdim.bence galatasaraylılık din gibi,mezhep gibi yerleşmiş, köklü bir inançtır.galatasaray'ı işte bunun için tercih eder ve galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım."

    "fenerbahce 20 bin, adalet bir yıl için 10 bin lira transfer ücreti teklif ederken, ben galatasaray ile yıllığına 8 bin liraya anlaşma yaptığım gün mutluluktan uçuyordum..."

    "sahaya çıkmadan önce allah'a dua eder, sahaya en son çıkmayı uğur sayardım.aut çizgisini geçerken daima sağ ayağımı atardım.maça başlamadan önce arkadaşlarım kaleye şut atarken, ben dolanıp durur, oyun başlayıncaya kadar topa vurmazdım... sakatlandığım zaman, secde ederek iki elim önde 'allah'ım sen bacaklarımı koru' diye dua ederdim."

    "galatasaray'ın alt yapısında 18 tane metin vardı... galatasaray'daki bu metin'lerin sayısı bana söylendiğinde önce inanmamıştım. futbol okulunun çeşitli kademelerinde bu metin ismi dikkat çekmiş ve onları biraraya getirmişler. sonra da bana haber verdiler,gittim hepsini kucakladım."

    "fenerbahce'ye attığım ağları yırtan golüm çok konuşulmuştu.hikayesi ise şöyledir ;fenerbahce ile oynayacağımız her maçın havası ayrı olurdu. 1959 yılının 10 haziran günü oynayacağımız milli lig'in ilk final maçının önemi çok büyüktü. futbol federasyonu bu kritik maça yugoslavya'dan hakem getirmişti. tansiyon yüksekti.maçtan bir gece önce çınar otelde yugoslav hakemin üç fenerbahçeli yöneticiyle birlikte yemek yediği görülünce, istanbul'da kıyamet koptu. galatasaray kulübünün telefonları ihbarlarla inliyordu:'maç çınar otel'de masa başında satıldı...yugoslav hakem fenerbahce'yi galip getirmek için ne lazım gelirse yapacak!..' bunun üzerine galatasaray kulübü hakemin değiştirilmesi için federasyona başvurdu. hakem şaşırmıştı. ve ağlayıp sızlamaya başlamıştı. 'ne olur galatasaraylılar'a söyleyin böyle bir sebepten dolayı memleketime dönemem maçı namuslu bir şekilde yöneteceğim.'

    yöneticilerimiz bir toplantı yaptı, hakemi kabul etti ve o yugoslav hakemle iki takım maça çıktı. 10 haziran 1959... dolmabahçe stadı yükünü almış, ezeli mücadeleyi bekliyor. sıcağa rağmen tribünler herzamanki gibi rengarenk... oyun hızlı başlamıştı. maçı mutlaka kazanmak istiyorduk. çok hırslıydık... turgay uzun bir degaj yaptı. boş top, ceza sahasının üstüne süzülmüştü. topa kaleci özcan arkoç ile birlikte yükseldik. özcan topa uzanabilmek için adeta benim sırtıma tırmanmıştı.. çok yükselmiş, bu sebepten de dengesini kaybetmişti. ikimiz birden yere düştük. özcan anlayamadığım bir şekilde kıvranmaya başladı. o anda fenerbahce tribünleri benim özcan'a vurduğumu zannederek küfretmeye başlamıştı. o çirkin tezahüratın ilk defa muhatabı oluyordum. şaşırmıştım ve utanmıştım. suçlu olmamama rağmen utanmıştım. o sırada yanıma fenerbahçeli nazi erdem ve basri dirimlili geldiler. ikisi de çok sevdiğim arkadaşlarımdı...

    benim kasıtlı bir hareket yapmayacağımı benden iyi bilirlerdi.ben onlarla konuşurken birden diz kapağıma bir tekme yedim.acıyla tekmeyi vurana baktım.bana vuran,kendine fenerbahce'de yer edinmeye çalışan avni idi. o acıyla ben de avni'ye bir yumruk attım.yumruğu avni'nin suratına indirince saha karıştı.antrenörümüz george dick, eşfak aykaç,muzaffer bozok ve menajerimiz osman incili beni olaylardan sıyırıp saha dışına götürmeye çalışıyorlardı. o kargaşa arasında yöneticimiz muzaffer bozok ile osman incili yugoslav hakeme kızıyorlardı. aradan iki üç dakika geçmiş, saha boşaltılmıştı. yugoslav hakem hışımla yanıma yalaştı ve saha dışını gösterdi.o güne kadar hiçbir hakemden bu kararı duymadığım için neye uğradığımı şaşırmıştım. hırsımdan ağlıyordum.sahadan çıkmadan önce gidip fenerbahçe tribünü önünde çakıldım.ben gidince onlar da şaşırdı.biraz önce o çirkin kelimeleri bana layık gören insanlardı onlar.durdum.bir baştan bir başa o triibünleri süzdüm. sonra eğildim ve bana küfedenleri selamladım.

    ortalık sakinleşmişti.ben soyunma odasına gitmeye kara verirken suat,turgay ve diğer arkadaşlarım kolumdan tutup 'dur,hakem kararını değiştirdi galiba" dediler.

    oyun duralı 7 dakika olmuştu ve 7 dakikadan sonra yugoslav hakem beni sahadan atmaktan vazgeçmişti.karar değişince fenerbahçeli futbolcular kahroldular.

    bundan sonra yüz binleri ağlatan tek golü ben atacaktım.37.dakikada ağları parçalayan bazukayı fenerbahce kalesine ben yolluyordum. allahım rüya gibiydi sanki o an...

    nuri bir pas atmıştı,sola doğru kaçtım.osman hızla üzerime geldi,onu atlatmak benim için zor olmadı.aut çizgisine kadar gittim sol ayağımı çizgiye dayayıp topu kepçeledim.en büyük korkum naci idi. naci erdem ekseri bu toplara çift dalardı.fakat ondan da sıyrıldım.evet, önümdeki topa çok dar açıdan vurmak zorundaydım.bu bir an meselesiydi. bu kısa zaman içinde başımı kaldırdım ve kale içinde bir noktaya tüm kuvvetimle vurdum.kaleci özcan, köşeyi kapatmıştı.buna rağmen top hızla kaleye girdi.inanın topun baktığım noktadan dışarı çıktığını ve ağları parçaladığını sonradan öğrendim. golden sonra arkadaşlarımın sırtındaydım. tribünlerden 'cim bom bom..." sesleri yükseliyordu. halbuki hakem de dahil, golü dolmabahçe satdındaki kimse farketmemişti. hakem önce aut vermiş, sonra parçalanmış ağları görünce gole hükmetmişti. maçtan sonra fenerbahce'nin eski kaptanlarında fikret arıcan 'vallahi azizim bizim zamanımızda topa en iyi vuran adam bekir'di...ama itiraf edeyim ki metin daha iyi vuruyor...' diyordu . "

    "eşim ve ailesinin sürekli baskısındaydım. evliliğimin ilk günlerinde topu bırak diye diretmişlerdi. gülüp geçmiştim bu komik sözlere. ben nasıl aç susuz yaşardım ki? futbol benim dünyamdı. topu bırak emri yerine gelmeyince bu defa daha komedi bir teklifle karşılaştım ' galatasaray'ı bırak izmir'e dön...' diye diretiyorlardı. galatasaray'ı bırakacağım ha? allah korusun! allah yazdıysa bozsun! galatasaray benim dünyam, galatasaray benim yuvam. nasıl bırakırım galatasaray'ı? evet izmir'i eşim kadar severim. ama benim bir de sevdiğim galatasaray'ım var.
    o aralar bizim rusya seyahatimiz vardı. eşim oya, kafasındaki acı planı izmir' de uygulamaya koymuş. benim adımı ve imzamı kullanarak, beden terbiyesi genel müdürlüğüne bir mektup götürmüş...gazetecilere de 'metin galatasaray'da satışa çıkarılmasını istedi ' demiş... aman yarabbim... böylesi görülmüş şey değildi. izmir bölge müdürü mektubu almış ve 'peki efendim' demiş. 'mektubu hemen ankara'ya yolluyorum...'
    bu mektubu ciddi zanneden galatasaraylıları bir telaş almış. ben rusya'da iken bir yardım kampanyası açılmış. amaç para toplayıp benim galatasaray'da kalmamı sağlamak. bunu duyunca oya izmir'den feryadı basmış ' metin 500 bin liraya bile galatasaray'da kalmayacak '
    haber bana ulaştırılınca, gazetecilere bir açıklama yapmak zorunda kaldım. ve şu mesajı ilettim :

    'galatasaray'da kalmaya ailece karar vereceğiz.izmir'i, eşim oya kadar severim ama benim bir de yürekten bağlandığım galatasaray'ım var.'
    ama oya, topağacı'ndaki evi boşaltıp, eşyaları izmir'e götürmüş. olacak iş mi? o eşyaların bir çoğunu evlenirken galatasaraylı taraftarlar hediye etmişlerdi. ne derdim galatasaraylı taraftarlara ben ?rusya'da artık daralmaya başlamıştım. nihayet yeşilköy'e inmiştik. ama gözlerime inanamıyordum, izmirsporlu yöneticiler beni kaçırmaya gelmişlerdi hem de bavul dolusu para ile. ama galatasaraylılar da korumaya.

    meğer biz rusya'dayken komuoyu ikiye bölünmüş, oya mı kazanacak,ben mi? ben galatasaray'ı seviyordum elbette benim dediğim olacaktı. ve rüçhan atlı'nın otomobiline biniyordum. önce bizim eve gittik. kayınvaldem 'buraya galatasaraylılar giremez ' deyip kapıyı rüçhan ağabeyin yüzüne kapamıştı. hava elektriklenmmiş eşimle tartışmıştık, yüzüklerimizi atmıştık. bir basın toplantısı düzenleyerek 'ben parayı galatasaray'a tercih etmem ' diyor ve galatasaray'da kalıyordum.avukatım süha özgermi karşıyaka adliyesindeki üçüncü celsede boşanma işini bitirmişti bile...)
  • 1484
    bugün yani 13 eylül ölüm yıl dönümü olan taçsız kralımız. kendisi ile olan bağım, fanatik galatasaray’lı bir dedenin ilk erkek torunu olmam. benden önce 3 kız torununa niyetlendiği metin ismini bana vermiş olması ve birde benim doğum günüm olan 13 eylül’ün o’nun ölüm yıl dönümü olmasıdır. 9 yaşımda televizyonda bir haber metin oktay’ı trafik kazasında kaybettik. isim babam ölmüştü ve benim doğum günümde. ilk kez bir ölüme ağlamayı o gün öğrenmiştim. nur içinde yat taçsız kral. ben arkamda metin yazan parçalı formamı giydiğim her an seninleyim.
  • 1417
    her şey bir yana, kendisi hocamız fatih terim'i kulübümüze kazandırarak yapılacak en büyük hizmeti bize yapmıştır.

    --- alıntı ---
    "babam 44 yıl evvel beni sana sen olduğun için emanet etti.. ben ise senin emanetinin onurunu ve gururunu geleceğe taşımaya çalışıyorum.. nur içinde yat metin abi!!"
    fatih terim

    --- alıntı ---

    mekânı cennet olsun, huzur içinde yatsın.
  • 1514
    bir eylül günü, okulların açılacağı stresi yetmemiş; kahvaltıda daha küçük bir çocukken lokmalarımı boğazıma dizen unutamadığım tv anonsu. tarifsiz mutsuzluk...
    mekanın cennet olsun taçsız kral. dün küçük bedenimizle nasıl seviyorsak seni, bugün de ağarmış saçlarımızla o denli özlüyoruz; hiç canlı maçını izlemeden, hiç metin gol diyemeden...
  • 161
    galatasaraylıların vazgeçemediği, söz söyletmediği, en çok sevdikleri galatasaraylı.
    birilerinin, hatta kendilerinin bile galatasaraylılığını ölçmek için, örnek aldıkları büyük insan.

    metin oktay, bu ülkenin gördüğü en büyük golcü. attığı toplam gol sayısını yine bir galatasaraylı hakan şükür geçti. bir sezonda en çok gol atma rekorunu başka bir galatasaraylı tanju çolak kırdı.
    ama maç başı ortalamaya bakıldığında metin oktay hala en golcü.
    futbolcu ve golcü olarak yaptıklarına yetişmek, onu geçmek çok zor.

    galatasaraylıların gözünde bu kadar büyük olmasının, bu kadar sevilmesinin sadece başarılarıyla açıklanması yeterli değil.
    104 yıllık kulüp tarihinde çok başarılı başka oyuncular da geldi, ama hiç biri metin’in ulaştığı sevilme noktasına ulaşamadı.
    atlamamak gerekir elbette, metin bu kadar başarılı olmasaydı bu kadar sevilmezdi de. onun davranışlarını göstermiş kıyıda köşede kalmış başka galatasaraylılar da vardır mutlaka.

    ama büyüklüğü biraz da buradan geliyor. hem bu kadar başarılı olup hem de galatasaray’ı her şeye tercih etmek.
    başarı arttıkça fiyatı da artar bir futbolcunun, bir profesyonelin. aklını çelmek için yapılan teklifler gittikçe artar, paranın sıcak yüzü aklını başından alabilirdi metin’in. ama kandıramadı onu hiç bir miktar.

    unutulmaz sözü “bizi sevenleri üzmeyelim baba” , fenerbahçe’nin transfer teklifini kibarca reddederken söylenmiş, taraftarın metin oktay’ı sevme sebeplerinden en önceliklisi.

    yaşarken de çok seviliyordu elbette, ancak şimdilerde galatasaray tribünlerinde kendisine duyulan sevgiyi göremedi.
    tribünler, zamanın ruhu gereği bir çok futbolcunun aslında ruhunu parayla değiştirdiğini gördükçe daha çok sarıldı metin’e.

    yenik devam eden maç sırasında “taçsız kral metin oktay, unutur mu seni bu taraftar” şarkısını söyleyerek. “metin, metin oktay” diye bağırarak sahadaki futbolcusuna tepkisini çok asilce, küfür etmeden gösterdi tribünler. metin oktay da böyle olmasını isterdi.
    nasıl bir takım, nasıl futbolcular istediklerini anlatmaya çalıştılar sahaya.

    bu günlerde büyük galatasaray taraftarı metin oktay’ı nasıl sevdiğini, onu anladığını değişik ortamlarda da gösteriyor.
    galatasaray sözlük’te beğendiğin bir yazıya oy vermenin adı metin oktay.
    facebook’ta gruplar var metin oktay adına, bir çok galatasaraylı profil resmini metin oktay olarak kullanıyor.
    galatasaraylı olmayanlar bile çok iyi tanıyorlar 10’u.

    taraftarın sevgisi kulübü de harekete geçirdi elbette.
    kulübün dükkanlarında metin oktay forması satılıyor. o formayı uzaktan bile tanıyor galatasaraylılar. halbuki hiçbir yerinde yazmıyor ismi.

    10 numaranın bu kadar değerli olma sebeplerinden biri de metin oktay elbette.
    şu anda galatasaray kaptanı olan arda turan’ın forma töreninde haldun üstünel’in söylediği “biz arda’ya metin oktay’ın formasını verdik” sözü çok önemli.
    unutmadan söyleyeyim, arda turan’ın yürüyüşü bile metin’in aynısı.

    fırtınalı bir hayat yaşadı aslında. zirvede bıraktı futbolu. aslında o zamanlar adı konmamış olan “kutsal ittifak medyası” tarafından bıraktırıldı, futbolu bırakmaya ikna edildi.

    futbolculuk sonrası hayatı ise allak bullak oldu. büyük bir boşluğa düştü kral. en yakın arkadaşlarından biri islam çupi’ydi. rakı şişesinde balık olan islam çupi. çok içtiler birlikte.

    öcal uluç’a göre, milliyet’te metin oktay imzasıyla genç yazarlara yazılar yazdırıp, metin kadar futbolu bilmeyenlerin altına koydular yazılarını, spor sayfalarında. öcal uluç, metin oktay’ın bunu hiç hazmedemediğini söylüyor.

    erken aramızdan ayrıldı büyük insan. huzur içinde yatsın.
  • 89
    bu da benden sana naçizane bir doğum günü hediyesi...

    marifet adam olmaksa
    eşi yoktu dünyada
    tacı olmasa da başında
    ilk kraldı yeşil sahada
    nam-ı diğer taçsız kral...

    o'nun gibisi gelmedi
    kimse yerine konmadı
    tek aşkı galatasaray
    aşığı metin oktay
    yaşayacaksınız kalbimizde sonsuza kadar...

    edit: bu entry i editlemek istemezdim ama şiirler üzerinde oynamaya çok açık ürünlerdir...
    ama bu son...
  • 2
    galatasaray'ın lise kalıplarından sıyrılıp tüm anadoluya yayılan bir halk takımı olmasındaki en büyük etken. türk futbol tarihinin ve galatasaray'ın gelmiş-geçmiş en büyük ismi. o sadece galatasaray'ın değil tüm türkiye'nin sevdiği ve saygı duyduğu ölümsüz bir sembol. galatasaraylılık kelimesinin tamamıyla vücut bulduğu beyefendi ve muhteşem bir insan.

    o metindi, onun adı metin oktay'dı. galatasaray tribün lugatına metin gibi sıfatını sokandı. yaşamının bütününe galatasaray sevgisini yayan, galatasaray'ı "bir din gibi, mezhep gibi" yaşayandı. roketatar gibi kullandığı ölümcül ayağıyla bir ömür boyu karşı kıyının kalesinden çıkmayacak ağları yırtan golü atandı. o milyonların galatasaraylı olmasını sağlayan, döneminde doğan çocukların isim babalığını yapandı... yitti gitti puslu bir eylül günü... o bir nebze öksüz kalmamıza neden olandı. o 10 numaraydı.
  • 181
    arkadaşımın bana anlattığı bir anıdır:

    sezon, 68-69 sezonu. galatasaray'ımızın hocası toma kaleperovic. galatasaray’da hiç resmi maça çıkmamış; ama idmanlarda yer almış olan arkadaşımın babası, takım arkadaşıyla ikili pas çalışıyor. arkadaşı, gültekin amcaya, (arkadaşımızın babası) antrenman boyunca adıyla hitap etmek yerine devamlı alaycı ifadeler kullanıyor.
    o sırada metin oktay da gençlerin antrenmanını izlemektedir. genç delikanlının, arkadaşına ''benimle düzgün konuş!'' demesine, diğeri de karşılık verince olay çıkacağını gören taçsız kralımız, ikisinin yanına gelerek mevzuyu sorar. gültekin amca durumu anlatınca, 10 numaramız, alay eden arkadaşa tokadı basar ve antrenmandan kovar.
  • 1440
    galatasaray taraftarının iki direk arasından dünya çapına yayılacağı sürecin başlangıcında yer alan güzel adam. türkiye'de 1959 yılında başlayan profesyonel liglerin ilk idollerindendir. ali sami yen'in vefatından hemen sonraki dönemde sahnede olduğı için, baba gündüz ile birlikte, galatasaray camiasının lider eksiğini de layığıyla doldurmuşlardır.

    o günlerden bugünlere yarım asırdan fazla bir süre geçti. şehrin dışında bir "mesire yeri" olan mecidiyeköy bugün şehrin o hengamesinde kayboldu gitti. ali sami yen stadı zaten yıkıldı. sahalar çim oldu, zeminler alttan ısıtmalı oldu. toplar, formalar son teknolojiyle kuş gibi oldu. haftada 3 antremandan günde çift idmana geçildi, takımlara masraf olmasın diye bir şehre gidince şehrin ligdeki tüm takımlarıyla oynadıkları düzenden haftada 3 deplasmana uçakla gidilip gelinen bir devire geçildi.

    hayattan, insanlardan, bizlerde bahsetmiyorum bile...

    eski güzel devrin güzel adamlarındandı. 55 gibi erken bir yaşta gidişi üzüntü verici olsa da o eski güzel devrin tam da sonlarında, o eski güzel anıların bağrında sonsuzluğa gitti. yaşasaydı bugün 84 yaşında olurdu. doksanların sonu ikibinlerin başında hayatta olsaydı hala bu kadar güzel anılır mıydı, ciddi merak konusu...

    ziya şengül ya da gökmen "ayı" özdenak gibi medya maymunu mu olurdu, simetrisi can bartu gibi kıyıda köşede kalsa da her göründüğünde "amigo yazar" diye dalga mı geçilirdi? bizim neslin erman toroğlu'nu patavatsız bir televizyon starı olarak bilip yargılaması gibi bir muameleye maruz kalır mıydı?

    hiçbir şey olmasa alkolik diye yazarlardı, takıldığı bir mekandan fotoğrafı twitter'a falan düşerdi...

    galatasaray taraftarının tıpkı 2000 ruhu gibi dönüp dönüp çağırdığı bir şeydir metin oktay ruhu. peki galatasaray taraftarı olarak metin oktay'ı ne kadar anlayabiliyoruz, aktarabiliyoruz, ya da kendimiz örnek alabiliyoruz. rijkaard'a, elano'ya, podolski'ye sonuçlar kötü gidince taçsız kral metin oktay tek aşkıydı galatasaray diye tezahürat yapmak mıdır sadece metin oktay'ı anmak? yoksa her taraftarı mest edecek hareket yapana okkalı bir "yeni metin oktay" damgası vurup ertesi maç ana bacı gitmek midir?

    metin oktay demek 258 maçta 217 gol demek değil, 2 lig şampiyonluğu, 6 sezonun gol krallığı değil sadece.

    profesyonelleşen ve ülke çapına yayılan futbol piyasasını ilk starlarından biri olmasına rağmen mütevaziliğini korumak demektir. hasnun galip'te bütün gün takım arkadaşlarıyla takılıp onlara hem abilik hem arkadaşlık yapmak demektir. fenerbahçe ve adalet daha çok para verirken galatasaray'ı seçmek demektir. galatasaray o daha vefalı derken "evim galatasaraylı taraftarların hediyeleriyle dolu, onların yüzüne nasıl bakarım" diye mahçubiyet duymaktır.

    hani şimdilerde çok sıfırlı kontrat alan futbolcular "biz işimizi yapıyoruz" diyebiliyor ya...

    en önemlisi de tanju'nun 5 gol attığı maçta, basın tribününde ligde bir maçta 5 gol atan başka biri olup olmadığı sorulduğunda, cevabın kendisi olduğunu bile bile olabilir evladım olabilir diyebilmektedir.

    yazdığımız uyduruk bir cümle 50 like alınca gönyemiz bozuluyor ya bizim, yürüyüşümüz değişiyor, cevaplarımız ukalalaşıyor. anlayabilmemiz zor biraz seni be kral. sen 20 bin lira teklif varken yıllığı 8 bin liraya galatasaray'a imza attığında mutluluktan uçuyordun ya hani... tarık günay 60 bin lira maaş çekiyor kulüpten yıllık.

    öyle değiştik, öyle geliştik işte. seni anmak bir yandan ne kadar gerekliyse öbür yandan da o kadar yersiz işte.

    o güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler demiş şair. sense bir tofaş'a binip takla atarak gittin...

    ruhun şad olsun...
  • 1408
    tek olayı galatasaraylı olmak olmadığı için ismi metin oktay'dır, bu yüzden galatasaray figürüdür. galatasaray'a hiçbir durumda saygısızlık yapmadığından, o renkleri samimiyetle sevdiğinden bayrak adamdır.

    bugün her türlü günahı işleyip, yığınla saygısızlık yapıp sonra da sırf galatasaray alt yapısında yetişti diye kendisini galatasaray'ın bayrak adamı zannedenlerin bi ayılması gerek.
  • 1378
    dünyanın en büyük galatasaraylısı. galatasaray'ın en büyük futbolcusu, karakteri, medarı iftiharı, kalbi. bugün bedenen aramızdan ayrılışının 28. yıldönümü. aramızda değilsin, ancak hep galatasaray'ın içinde, galatasaraylıların kalbindesin. kahpe eylül geldi aldı seni aramızdan, bugün birçoğumuzun seni göremeden vefat etmene sebep oldu. her ölüm erkendir, ama seninki hakikaten çok erken oldu be kral.

    çok büyük bir forvet, golcü, santrafor, futbolcuydu şüphesiz; ancak daha da ötesi büyük bir emekçi, halkçı ve mütevazı bir insandı. yattığı yer rahat olsun, gözü arkada kalmasın, galatasaray ilelebet payidar kalacaktır.

    "galatasaraylılar ölür, galatasaraylılık ölmez!"

    "metin oktay adsızlığın büyük şiirini yaratarak en büyük ad oldu. hiçbir büyük futbolcu bu kadar ekip adamı olamaz. yaratıcı, büyük, kulübünün tarihinde çıkardığı bir beden zekâsını her an ayağının önünde bulan adam... galatasaray gerçekliğinin başlaması onun dönemine rastlıyor... fenerbahçe’de her zaman kişisellik önde oldu. galatasaray ise ekip çalışması gerçeğiyle futbolu adamakıllı bir centilmen, bir boks maçı olarak benimsedi...

    metin oktay’ın bir özelliği de hiçbir zaman şımarmamış olması. o rolü yanında oynayan başka futbolculara bıraktı.metin’de bütün bu büyük futbolcuların yanında kendisini daha büyük gösteren bir şey var. nedir bu acaba? teknik mi, beden gücü mü, sezgi mi? bütün bunlar birleşmiş onda. ama aynı özellikleri başka futbolcularda kolayca seçiyoruz. sanırım asıl niteliği topla buluşması. icatçıdır bu konuda. sevecendir. şemsiyesini ne mi yaptı? fenerbahçe’ye attığı çok ünlü bir gol vardır. ‘uçan manda’ olarak anılan özcan’ın beklediği kalenin ağlarını yırttı. ayıp olmasın diye ve rakip takıma bir cemile olarak şemsiyesiyle örttü orayı. şemsiyesinin bugün hâlâ orada olduğu söylenir."

    cemal süreya
App Store'dan indirin Google Play'den alın