• 2
    bugünkü yazısında kankası ercanın yaptığının gayet normal birşey olduğunu savunmuş ve utanmadan, dün fb tarafından yazılmış hiçbir kanıtı olmayan bir habere dayanarak görüntülerin galatasaraylılar tarafından sızdırıldığını söyleyebilimiş ve galatasaray taraftarıyla, mehmet helvacının verdiği tepkileri sanki çok anormalmiş gibi eleştirebilmiş yazar bozuntusu..
  • 3
    an itibariyle vatan gazetesi spor haberleri müdürüdür.

    "an itibariyle" zarfını, bir tanım cümlesinde kullanmak bana ne kadar tuhaf geliyorsa, okuyana da bir o kadar tuhaf geliyor olmalı. en azından; bu memleketin her alanındaki taşların, "anlık" olaylarla yerinden oynayabileceğini bugüne kadar görmeyen, yorumlayamayan okurlar, takip edenler için tuhaf olmalı.

    öyle ya; düne kadar sevdiğimiz kızın/çocuğun elinden tutup, gözlerinin içine bakarak "ne okyanuslar kadar derin, ne de gökyüzü kadar sakin, fikirler alt üst oldu, sayenizde!" mırıldandığımız sözlerin/bestenin sahibi bile bir anda "boyut" değiştirip, "spor gazeteciliği" hatta "müdürlüğü" yapabiliyor.

    "meslektaş" denen sıfatı; taksim lamartin'deki otomotivci ağabeylerimizden, "ata" saydığımız babalarımızdan ve ustalarımızdan öğrendik. orada "meslektaş" sıfatının bir ağırlığı, bir yardımseverliği, "el elden üstündür, bir de yan dükkandaki ahmet ustaya sorun" kadirşinaslığı vardı. piyasanın en hararetli dönemlerinde; "meslektaşla atılan" bir el "tavlanın" ve yanında içilen "tavşan kanı" çayla birlikte paylaşılan muhabbetin bir tadı, "tüketilişine acınmayacak zamanın" değeri vardı. o tavla partisinde meslektaşlar birbirleriyle "mahrem" ölçüde şakalaşacak bile olsalar, yanlarında durmaktan gurur duyar, "hayat dersleri" öğrenirdik.

    ibrahim seten, bugünkü yazısında bir "meslektaşını" koruyan, hatta onu taltif eden bir köşe yazısı yazmıştır. lakin, "anlık" değişen güzel ülkemin, yukarıda burnumda tüten "meslek ahlakının" da değiştiğini hesap etmemiş olacağımdan, bu yazının anafikrine ulaşmakta oldukça zorlandığımı itiraf etmeliyim. bu yazı; benim çocukluğumun "kahramanı" olan ve birbirlerine gururla "meslektaşım" diyebilen ustalarımın fikirleri ile taban tabana zıt bir olguyu desteklemektedir.

    ibrahim seten'in hangi takımı tuttuğu, "meslektaşlarıyla" hangi paylaşımlarda bulunduğunu bilmiyorum ve açıkçası beni de ilgilendirmiyor. lakin orada kamuya açık fikirleri değerlendirecek, kendisini örnek alacak "bir zamanlar benim gibi" kendisini kahraman ilan edecek genç beyinleri etkilemek gibi misyonları olduğunu unutmamalı. bu durum, bir meslektaşına(!) destek vermekten ziyade, ortadaki çirkinliğin hedef saptırılmasına yataklık etmekten öteye gitmiyor.

    yazıda, okurlarına 4 maddelik soru sormuş ve kendince hepsine birden "evet" cevabı vermiş. herşeyden önce bir servisin yöneticiliğini yapacak olan bir kişinin bu soruları sorup, en azından benim ağzımdan, "evet" diyebilmesi için onayımı beklememiş.

    1. isim verilmeden bir galatasaraylı yöneticinin, daha gelir gelmez ercan saatçi'ye "seni o koltuktan indireceğiz" diye bir mesaj atıp, atmadığını sormuş. "yanıtı bilinen bir soruyu tasdik etmek" gibi bir uslupla, yani içine yorum katarak sorulduğu için cevabın "evet" olmasını bekliyoruz doğal olarak. lakin bu durumda, bu olay gerçekleştiğinde neden "meslektaşını" koruyan ve aslen haber niteliği taşıyan bu detayı bizimle paylaşmadığını kendisine soramıyoruz. yöneticinin adını vermeyerek, türk spor basınının tamamının uyguladığı "bulanık sularda av" türüne bir örnek daha ekliyoruz.

    2. ikinci başkanımız sayın mehmet helvacı'nın "işi gücü bırakıp", neden 5 dakika boyunca bu konuya eğildiğini merak etmiş. bir galatasaray yöneticisi, ortada "suç" teşkil eden laflara ve milyonlara mal olmuş bu değerli(!) insanların ağzından çıkan hakaretlere maruz kalacak ve kendi camiasını korumayacaksa, bu sefer "neden çıkıp 2 laf etmiyorsunuz" diye sorgulamayacaktınız sanki! kaldı ki sayın helvacı, galatasaray terbiyesi dahilinde, yine kendisine bu konuyla ilgili sorulan bir soru üzerine bu açıklamayı yapmıştır. adamın zaten "işi-gücü" budur!

    3. "görüntülerin çıktığı yer galatasaray televizyonu değil mi?" diye sormuş. işte haberciliğin son noktası burada kopuyor. artık o kadar şaşırmış ki, galatasaray televizyonunu da işin içine katarak, önce kendi kapısının önünü temizleyeceğine, oyunu "dış sahada" oynamaya yöneltiyor. bahse konu olan çirkin videonun görüntülerine bir taraftar internet sitesinde ve sonra video paylaşım sitelerinde rastlanmıştır. galatasaray televizyonu, özellikle yeni yapılanma sonrası daha kurumsal bir yönetim anlayışı ve sorumlu yayıncılık ilkelerine bağlı kalmakta, "renginizin belli olduğu takımın televizyonu gibi" taraftar çığırtkanlığı ile yönetilmemektedir. adım gibi eminim, bu kadar yankı bulmasaydı, kendi televizyonlarınızda bile bunu yayınlayacak kadar iğrençleşecek, "sorumlu" yayıncılıktan uzaklaşacaktınız.

    4. "hürriyet gazetesini alma-aldırma" diye bağıranlar galatasaray taraftarı değil mi? diye yine yanıtını tasdik ettirmeyi amaçlayan, içine yorum katılmış bir soru(!) sormuş. aslında ilgili görüntülerin muhatabı çatladıkapıspor idmanyurdu olduğu için onlar taraf almalıydı, biz galatasaray taraftarına da ne oluyor değil mi sayın seten?

    tekrar hatırlayalım; o iğrenç görüntülerin sahibi, şu anda mazisi altın harflerle tarihe mal olmuş bir ulusal gazetenin, "türkiye türklerindir" sloganını şiar edinmiş, "gazeteciliğin" mihenk taşlarından birinin, "dünkü" spor müdürüdür. siz de "işinizi-gücünüzü" bırakıp, böyle savunma yazıları yazmak dışında, memlekete daha faydalı uğraşlarda bulunabilirdiniz mesela.

    ne yapalım şimdi? sizi ve ekmeğinizi yediğiniz gazete parçasını da mı boykot edelim? korkmayın ve endişe buyurmayın, nasıl olsa sizleri de savunacak bir "sarı-lacivert" kalem bulunur biryerlerde! sizlerden o kadar çok var ki, bizi birbirimize düşman eden de tam olarak bu zihniyet değil mi?

    "of allahım of, nedendir hep zorda sana gelişim! of allahım of, 'ofları' tükettim, sayenizde"

    ilgili zırva için;

    http://haber.gazetevatan.com/...id=4&wid=125
  • 6
    siz g.saray'ın problemleriyle uğraşmak yerine kendi medyanızı mı dizayn etmeye kalkıyorsunuz.?

    bu soruyu sorabilecek zeka seviyesine sahip bir insanın türkiyenin önemli gazetelerinden birinde spor müdürlüğü yapmasına ne denir ki.adamın teki galatasaraya kamera önünde küfür edicek ve bu galatasarayın derdi olmayacak.başka bir soru yıllardır bütün spor servisi müdürleri malum takımın camiasından çıkıp da çok sevgili başkanları spor servislerinin şeflerine passatlar yollarken malum takım kendi spor servisini dizayn etmiş olmuyorda galatasarayıma küfür eden bir insana yapılan tepkiler mi bu soruyu aklınıza getiriyor.hegomanyanız kırılacak korkusu ve ya nihayet sesi çıkan bir yönetim olmasımı canınızı sıkıyor yoksa.3 yıl üst üste şampiyonluk sözü verilirken beyaz propaganda yapmanız için size de güvenildi mi sorusunun akıllara gelmesi mi korkutuyor sizi.bir başka ve daha vahim soru şu;malum takım internet sitesinden yaptığı açıklamada bu görüntüler tv den çalınıp oraya sızdırıldı diyor ve bu şahsiyetin dediğine göre bunu sağlam kanıtlarla ortaya koyuyor.anlamadığım nokta biz bu görüntülerin ortaya çıktığı için sinirlenmiyoruz adam alenen karşıdaki adamla beraber galatasarayıma küfür ettiği için sinirleniyoruz.bu ele geçirdiğiniz köşelerle,ve sırf olayı başka tarafa yönlendirelim mantığı ile galatasaray camiasını salak yerine koyabileceğinizi mi zannediyorsunuz.
  • 8
    --- alinti ---
    ama şurası net: benim bulunduğum ortamda ercan saatçi ile haldun üstünel arasında böyle bir konuşma geçtiğine kesinlikle şahit olmadım.. acaba bir şey kaçırdım mı diye, dün sabah masadaki herkesi teker teker aradım, onlar da aynı cevabı verdiler...

    --- alinti ---
    ne oldu sn ibrahim seten şimdi açıklayın.sormuştunuz herkese böyle bir şey var mı diye.bu dürüstlükle bir de hala o köşeleri işgal etme cüretini sergiliyorsunuz.basın konseyi var bu ülkede neden çalışmaz bu insanlara karşı.yalancılık gazeteciliğin hangi meslek ilkesine sığıyor? çok seviyorsanız suyun öte tarafını gidin aziz babanız size dergide iş versin belki ayda 6 bin adet satan fb dergisi biraz artış gösterir.sen kimsin yardımcınla galatasaray gibi bir değerin yöneticisini tehdit ediyorsun.hemde yardımcınla sn seten.sen polat o gökmen de memati mi oluyor şimdi.?

    not: sözlük yazarlarımızda kewell'ın gülüşü ile sabriyi bırakıp biraz bu konulara tepki koysalar belki bir kamuoyu oluştururuz.bu adamlar hakkında entry giren girilen entryi de okuyan yok herhalde.ofsayt butonu altta.
  • 11
    haldun üstünel'in açıklamasına karşılığı geçikmemiş ortalıkta gazeteciyim diye geçinen onlarcadan biri.

    --- alinti ---
    gereksiz, faydasız, hangi sebeple büyütüldüğünü bildiğim bir komplo senaryosu bu… içinde bulunmadığım bir konuşmadan dolayı suçlanıyorum.. başka grupların, takımların, insanların arasındaki kavgaya alet edilmek isteniyorum.. bu kavganın içinde olmadığımızı belirtiyorum ama meseleyi sulandırmak işlerine geldiği için sözümü dinletemiyorum.
    önce şunları açıklığa kavuşturalım:
    1. gökmen özdemir, haldun üstünel‘i benim adıma aramadı.. öyle bir misyonla aradığını da söylemedi..

    2. ona verdiğim görev şudur: “böyle görüntüler var mı, yok mu? bir de bunlar neyin görüntüsü, öğren..”

    3. o da haldun üstünel‘e mesaj atmış, sonra konuşmuş ve görüntüleri sormuş.. bana da sonucunu bildirmiş.. (hemen belirteyim, bizim bu görüntüleri kullanmak gibi bir niyetimiz hiç olmadı.. sadece bu bilginin doğruluğunu öğrenmek için gazetecilik dürtümüzü kullandık.. bu tip işlere heves etmediğimiz bugüne kadarki yayın politikamızdan belli..)

    4. gökmen eğer pazartesi gecesi haldun üstünel‘i tehdit etti veya bir tehdite taşeronluk yaptıysa, perşembe günkü bükreş maçından önce gökmen ve haldun üstünel, koca g.saray yönetim kurulunun gözü önünde nasıl ‘ha ha hi hi’ yemek yiyebildiler, nasıl bir arada 6 saat geçirdiler?

    5. bükreş’te bu sahneyi görenler “hani bu adam seni tehdit etmişti?” diye sorduğunda, haldun üstünel nasıl “gökmen benim arkadaşım” diyebildi?

    6. gökmen iyi bir arkadaş, iyi bir g.saraylı‘dır ve çok iyi bir gazetecidir.. kimseyi tehdit etmez, hele başkası adına hiç etmez..

    benim ve gazetemin g.saray ile bir meselesi yok.. bunun altını çiziyorum.. ama haldun üstünel‘in iftirası ile karşı karşıyayım…bu yaşadığım ilk haksızlık değil ama en çirkinlerinden biri…

    uzatmayalım..

    ben, hemen dava açıyorum.. kararı hukuk verecek.. mahkeme haldun üstünel‘in iddialarına bakıp ortada bir tehdit olduğu kanaatine varırsa suçumu kabul edeceğim.. ama tersi olursa, uğradığım haksızlığın bedelini de yine hukuk yoluyla ağır biçimde soracağım.. ayrıca tehdite uğrayan birinin şu ana kadar hukuk yoluna başvurmamasını da anlamlı buluyorum!

    haldun üstünel‘e de ayrıca bir çift lafım var:

    “ben sana komplo kuracak bir zihniyet taşısam, türk spor basınındaki en yakın arkadaşın ve çok iyi g.saraylı olmasıyla bilinen yardımcım gökmen özdemir’i kullanmam.. gökmen özdemir ile senin arandaki her konuşmayı da bilmem.. vatan spor servisi, f.bahçeli-g.saraylı ayrımı yapmaz.. gazetecilik senin bildiğin dünyalardan değildir..”

    bu olayı fırsat bilen ve kendi hatalarını örtmek için beni hedef seçenlere ise yanıtım ayrı olacak..
    --- alinti ---
  • 15
    vatan gazetesinin spor müdürüdür. ercan saatçide hürriyet gazetesnin spor müdürü olmasından mütevellit, akla aşağıdaki hikayeyi getirmiş kişidir.
    efenim şimdi hikaye bu ya, vücudun organları müdür seçmeye karar vermişler.
    beyin demişki: akıllı olun bu vücudu ben yönetiyorum zaten, ben sinirlere sinyal geçmezsem, hareket bile edemez.
    kalp demiş: yahu tamamda ben kan pompalamasam bütün organlar ölür, ben müdür olmalıyım.
    göt demişki: ben müdür olmalıyım.
    tüm organlar "hastir lan ordan, sen kim müdürlük kim" demişler.

    göt kızmış, görürsünüz lan demiş. bir kasmış kendini, vücut yiyor içiyor ama hacet gideremiyor. yemiş yemiş patlayacak, tüm organların dengesi bozulmuş bir türlü sıçma işlemi gerçekleşmiyor.
    3 gün 5 gün 10 gün geçmiş, götün inadı tutmuş. en sonunda tüm organlar pes etmiş.
    "tamam kabul müdür sensin" demişler.
    işte efendim, o gün bu gündür bütün götler spor müdürüdür.
  • 16
    ntvspor a şike soruşturması hakkında çarpıcı açıklamalar yapmış ve haldun üstünel le yaşadığı olaya açıklık getirmeye calışmıştır. fenerbahçe aleyhine açıklamalarında objektif olmayı başarmasıyla takdirimi kazanmıştır.

    --- alıntı ---

    futbolda şike olaylarıyla ilgili siz önceki senlerde bir kampanya başlattınız. çok da çarpıcı iddialar vardı ortada ama bir sonuç çıkmamıştı. şimdi ise giderek büyüyen bir operasyon var. arada ne değişti?

    bizim yazdığımız zaman hiçbir şey olmamasının tek bir açıklaması var, o dönem futbol federasyonu başkanı haluk ulusoy’du. şimdi ise mahmut özgener. haluk ulusoy zamanında biz samsunspor başkanı adnan ölmez’in, ankaragücü maçından önce, o zamanki merkez hakem komitesi başkanı bülent yavuz ile beraber bir otelde buluştuklarını, ankaragücü’nün maçı satması için kendisine teklif yapıldığını, 500 bin dolar istendiğini, bu parayı verirse ankaragücü’nün maçı vereceğini haber yaptık. bu teklifi götüren de o zaman federasyon yöneticisi olan mehmet kemal ünsal’dı. yer, zaman kısaca 5n1k’nın bulunduğu her şey vardı haberde. ölmez, bu teklifi kabul etmemişti ve anlattı yani itirafçı oldu bir anlamda. “kazanacaksak kendi kendimize kazanırız” demişti. adnan ölmez’i tanıyorum dürüst bir adamdır. bu haberi yazdık, ardından şike tahkim komisyonu kuruldu. ben de gittim ifade verdim. hatta kameraya alıyorlardı ve ben kameranın içine bakarak, “hiçbir şey olmayacak, biliyorum” dedim. çünkü o zamanki ankaragücü kulübü başkanı cemal aydın’ın federasyonun üzerinde büyük etkisi vardı. ne yazık ki düşündüğüm gibi oldu. komisyonun başında yılmaz tokatlı paşa vardı. onunla da çekim bittikten sonra konuştum, “siz bunun olmadığına inanıyor musunuz” dedim. onun cevabı, “olduğu kesin ama delil yok.”daha acısı ardından mehmet kemal ünsal futbol federasyonu yönetim kurulu üyesi oldu. bana sorarsanız böyle bir suçla itham edilen kişinin daha sonra futbol federasyonu as başkanı olması demek, o dönemle ilgili herkesin, her kararın, her maçın töhmet altında kalması demektir. futbol dünyası budur; çok büyük gözükür ama çok küçüktür ve herkes birbirinin ne yaptığını bilir. malesef o konuda hiçbir şey yapılmadı.

    bu sefer farklı ne oldu da işler büyüdü?

    iddia kurumu üç maçta şike yapıldığını tespit edip futbol federasyonu’na başvurdu. futbol federasyonu baktı, araştırdı ve şike tahkim komisyonu kurdu. yine aynı şey oldu, şike var ama delil yok. buna kanaat getirdiler ve bunu profesyonel futbol disiplin kurulu’na sevk ederlerse yine bir şey olmayacağını düşündüler. çünkü dinleme yapılamıyor, takip edilemiyor, doğru dürüst ifade alamıyorsunuz. bunun üzerine biz bunu polise verelim kararı çıktı. sarıyer cumhuriyet başsavcılığı ile muhteşem bir işbirliği kurdular ve adı geçen herkesi teknik takibe aldılar, sekiz ay da dinlediler. dinlemelerin ikinci ayında da bochum savcılığı’nın iddiaları geldi. şimdi bochum savcılığı’nın sonuç vermesi zor zira onlar almanya ayağını biliyorlar ve ellerinde sadece oradakilerin türklerle yaptıkları konuşmalar var. arif erdem deniyor ama arif’in birebir konuşması yok ki. sadece ismi geçiyor. aynı şekilde bazı oyuncuların da adı geçiyor sadece. buradan bir sonuç çıkmayacağı belli. ama esas sonuç futbol federasyonu ve adalet bakanlığı’nın ortakdaşa yaptıkları bu teknik takipten çıkacak. muhtemelen ikinci ve üçüncü dalgası da olacak, hiç beklemediğimiz isimler hakim karşısına çıkacak, en azından savcıya ifade verecek.

    kim mesela? bir örnek verebilir misiniz?

    mesela büyük isimlerden biri metin korkmaz. metin korkmaz kimdir? mehmet topuz ve bursasporlu sercan yıldırım’ın menajeri. metin korkmaz, mehmet topuz’u önce beşiktaş’a götürüp, beşiktaş forması giydirip 5 milyon euro’ya satmaya çalışıp, sonra fenerbahçe’ye 11 milyon euro’ya satan adam. bunlara yakın bazı isimler var ve bunlar çorap söküğü gibi gelecek. bizim yaptığımız, çok da net yazmıştık; ersun yanal’ın itiraf ettiği fenerbahçe – ankaragücü maçı var. bununla ilgili de hiçbir şey yapılmadı. ersun yanal para almadı ama orada fenerbahçeli bir yönetici tarafından 300 bin dolar teşvik primi verildiğinin en yakın tanığıydı. ersun yanal’a bu soruldu mu, bununla ilgili bir işlem yapıldı mı bilmiyorum. futbol dünyasında adettir sezonda yapılan yapılır, sezon biter hepsi halının altına atılır. ertesi sezon yine aynısı olur. şu an yapıldığını düşünmüyorum bu işlerin, yapılıyorsa da yakalanıyor ve hesap soruluyor. iki dönem arasındaki fark bu.

    2007 yılında selçuk dereli’nin yönettiği fortis türkiye kupası’nda bir fenerbahçe – beşiktaş maçı var. selçuk dereli çok kötü bir performans sergilemişti. burada da bir şeyler olmuş mudur?

    o maçı dört gözle seyrettim. ben hayatımda hakemin maçı bir takımdan alıp öbürüne verdiğini bu kadar açık verdiğini görmemiştim, ki maç 1-1 bitti. bana sorarsanız, ben para dönmüştür, para verilmiştir diyemem. ancak hakem çok kötüydü ve kesinlikle şüpheli yönetti. benim futbol dağarcığımda şüpheli maçlardan biridir. yönetimde de haluk ulusoy olduğu için iki kat şüpheliyim. selçuk dereli iyidir kötüdür bilemem. ancak bize anlatırlar, hatta haluk ulusoy ekibi anlatır, derlerki, “hakeme para mara verilmez. hakem şöyle ayarlanır. iç saha maçları olarak düşünürseniz, seyirci baskısından etkilenecek hakem vardır, etkilenmeyecek hakem vardır. sezon boyunca giden bir çizelge vardır. federasyon, takım ile ile iyiyse hakem bundan olumlu etkilenir. federasyon bir takımla kötüyse hakem bundan olumsuz etkilenir. durumdan vazife çıkarır.” benim gördüğüm orada durumdan vazife çıkarma da olabilir, başka şeyler de olabilir. elimde bununla ilgili bilgi var ama belge yok. bununla ilgili çok konuşmanın da anlamı yok. adnan ölmez ile ilgili anlattığım şike olayı sebebinden bülent yavuz bana dava açtı. birkaç defa gidip ifade verdim. bir şey olmadı sonunda. sanıyorum ya beraat ettik ya da yakında sonuçlanacak. türk futbolu’nun kara kutusu bülent yavuz’dur. türk futbolunun kara kutusu olan adamın hala ortalıklarda hakem hocası olarak dolaşması türk futbolunun ayıbıdır. yaptıkları sorgulanmadan. bülent yavuz bana, “sen iste davadan hemen vazgeçeyim” dedi. oysa ben devam etmesini istiyorum ki bu rezillik sürsün.

    neye karşılık bülent yavuz davadan vazgeçecekti?

    pozitif bağ olacak ve ben onunla uğraşmaktan vazgeçeceğim. o öyle sanıyor en azından. öyle bir yapım yok benim. sadece canımı acıtan şimdiye kadar büyük başkanların kirli işleriyle, şikeyle mücadele etmiş bir adam olarak haldun üstünel’i tehdit etmiş olarak bilinmekten zul duyuyorum. fakat onların istediği bir itibar erezyonu yaratmak. böylece itibarı azaltmaya çalıştılar. birçok kişi bu iş sayesinde reklamım olduğunu söyledi bana. “bu iş uzun vadede sana yarayacak” diyorlar. şöhretim de arttı evet ama ben böyle şöhret istemiyorum ki. futbol medyasının geneli de bu tip şöhrete bayılır zira bu tip şöhret güç demektir. güçsüz kalmaya bile razıyım.

    haldun üstünel olayına geleceğim ama önce konuştuğumuz dönem için aziz yıldırım ile haluk ulusoy arasında pazarlıklar var deniyordu. nedir bunlar?

    kabaca aziz yıldırım ilk döneminde düzgün bir profil çizerek gelmişti. ondan önceki başkan ali şen türk futbolunu yoran, güçlü bir başkandı. ancak o gücü de fenerbahçe’nin gücüyle birleştirip kullanan bir adamdı. fenerbahçe’nin şampiyon olması için falan... çünkü onun arkasında da “ali şen başkan, fenerbahçe şampiyon” sloganı vardı. o sloganı gerçekleştirmek için bu gücü orantısız kullandığı dönemler vardır. aziz yıldırım ise daha düzgün bir başkan olarak geldi, “bu gücü kullanmayacağım, fair-play olacak” dedi. ve ilk dört senede galatasaray üst üste şampiyon oldu. başka bir anlatımla üniversiteden mezun oldu ama çok acı tecrübelerle birlikte. pendik faciası, iki kere olağanüstü kongre yapmak zorunda kaldılar. aziz yıldırım çok dayak yedi ve iyilikle bu işi çözemeyeceğini anladı. sonra ali şen’in bıraktığı şavaş baltasını eline aldı. sonra o baltayla herkese saldırmaya başladı. o değişen aziz yıldırım’dır, ikinci dönemidir. ne hikmetse başarılar ondan sonra gelmeye başladı. mustafa denizli ile şampiyon oldu, (christoph) daum ile iki kere şampiyon oldu. üçüncüsü direkten döndü ki çok tartışmalıdır. o maç da çok araştırılmadı ve bence o maçta da bir şey vardır. haluk ulusoy ile araları düzelmedi zira ulusoy’un arası başkalarıyla çok iyiydi. ben o selçuk dereli maçında da bunun uzantısını görebiliyorum. yani kupa resmen fenerbahçe’den alındı ve beşiktaş’a verildi bence.

    haluk ulusoy’un arası başkalarıyla iyiydi dediniz. kimdi onlar?

    yıldırım demiröğen vardı sonra onla da arası kötü oldu. özhan canaydın ile iyiydi daha sonra onla da kötü oldu.

    aziz yıldırım ile arasındaki olaylarda bu yüzden mi yara almadı haluk ulusoy?
    tek bir cümle söyleyeyim, hepsinin cevabını almış olun. çok iyi biliyorum ki mahmut özgener seçiminden önce haluk ulusoy haber yolladı. bu işler telefon açarak olmaz, haber yollarsın çok güvendiğin birisiyle. hasan doğan’ın vefatından sonra, mahmut özgener’in seçilmesinden önce. ulusoy mesaj yolluyor ve diyor ki, “bugüne kadar hata yapmışım. dersimi aldım, bundan sonra düşmanlık yapmayacağım. haluk ulusoy başkan, fenerbahçe şampiyon. bunun sözünü veriyorum” dedi. aziz yıldırım ise bu mesajı çok sert bir biçimde reddetti. bu kadar açık bir ilişki var ve benim için haluk ulusoy demek budur.

    şu an federasyonla kulüpler arası ki durum nedir? malum her takım hakem hatalarından yakınıyor.

    futbol federasyonu başkanı mahmut özgener’ın takım kayırmaya, bir tarafı tutmaya yanaşmayacağını çok yakından biliyorum. geçen yıl 16. haftada beşiktaş hakemlerle ilgili sıkıntılarını büyük bir basın toplantısıyla dile getirdi. o dönemde adnan polat, “biz federasyonun arkasındayız” demişti. iki hafta sonra ama araya devre arası da girdi, 18. haftada galatasaray yenildi, ondan sonra adnan polat basın toplantısı yaptı, hakemler ve federasyondan şikayet etti. iki hafta içinde galatasaray’ın hakemlere ve federasyona bakışı değişti. demek ki bazı ödünler istiyorlar ve alamıyorlar. benim düşüncem bu yönde. son fenerbahçe – mahmut özgener kavgasında bunun kırıntıları var. fenerbahçe’nin haklı olduğu taraflar da var. fenerbahçe’nin alehine de lehine de verilen kararlar var. fenerbahçe’nin haksız olduğu taraf şu, kendisi lehine olan kararlarda hiç tepki göstermeyip, durum tespiti yapmayıp, hep alehine olduğu zaman ses çıkarıyor. mesela bir bant yapmışlar. o banta göre 10 tane penaltısı verilmemiş fenerbahçe’nin. ancak şimdi manchester united da, barcelona da istese böyle bir bant hazırlayabilir. bu ligin adil olduğunu düşünmemin sebebi hakemler çok iyi değil, çok hata yapıyorlar ama bunu bir takımı yükseltmek için yapmıyorlar. dikkatli bakın daha önce anadolu’dan çıkan takım var mı? geçen yıl sivas’ın bu yıl bursa’nın çıkışının sebebi boşuna değil. bunun başlıca sebebi rahmetli hasan doğan dönemindeki, levent bıçakçı döneminde yapılan havuz kriterlerindeli değişimdir. anadolu takımları daha fazla para almaya başladılar ve bu sayede takımları için daha fazla para harcama imkanı buldular. üç büyükler ise birbirleriyle uğraşmaktan, günü kurtaracak transferler yapmaktan, boşa para harcamaktan ve kendi hatalarından bu hale geldiler. baktığımız zaman alttan takım geliyor ve bazıları rahatsız oluyorsa bir adalet vardır. gelecek sene gaziantepspor ve ankaragücü’nde yükselme bekliyorum. eskiden, haluk ulusoy döneminde şampiyon olacak takımın “o piti piti” ile seçildiğini düşünüyorum. o dönemdeki her şeyi şaibeli görüyorum, galatasaray’ın 4 kere üst üste şampiyon olması da dahil.

    galatasaray demişken, haldun üstünel ile aranızda bir tartışmaya gelmek istiyorum. haldun üstünel’i arayarak tehdit ettiğiniz iddia edildi. önce olayların başladığı söylenen gece ne olduğunu anlatır mısınız?

    uzun süredir spor dünyasında olmaktan dolayı öğrendiğim bir şey var, “hiçbir şey göründüğü gibi değildir, perde arkasına bakmak gerekir.” haldun üstünel davasında bizim gazete olarak galatasaray ile bir meselemiz yok. benim haldun üstünel ile hiçbir meselem yok çünkü hayatımda bir veya iki kere gördüğüm biridir. aramızda bir samimiyet de yok ama benim yardımcım gökmen özdemir’in çok yakın arkadaşıdır ve galatasaray ile ilgili bir sürü haberde teyit edecek kişi olarak önemli rol oynamaktadır. haldun üstünel ile tanışıklığım bu kadar. genelde medya dünyasının içindeki, spor dünyasının içindeki arkadaşlarla iş bittikten sonra oturup, klasik manada geyik yapmaya bayılırız. o gecelerin birinde yine kendi dertlerimizden konuştuk. ancak ertesi gün benim için garip gelişmeler oluşmaya başladı. sabahtan itibaren meslektaşlar aramaya başladı. biz bu yemeği pazartesi gecesi yemiştik, çok iyi hatırlıyorum. salı günü aynı ekip yemek yiyormuşsunuz niye bizi çağırmıyorsunuz diye kendilerine göre ağzımızı arayanlar da var, siz yemek yiyormuşsunuz, niye yiyorsunuz diyenler de var. onların dediği yemek olmadı çünkü biz bir gün önce yemiştik o yemeği. ancak anladığım kadarıyla bizim masamızda olan futbol federasyonu’nun eski yöneticisi bir arkadaş serdar güzelaydın o yemekte konuşulanları ve ordaki birlikteliği farklı şekilde aktarmış. öyle bir portre çizmiz ki galatasaray’a küfür eden ercan saatçi, futbol federasyonu başkanı mahmut özgener ile yemekte. demek ki mahmut özgener ercan saatçi’ye destek veriyor yani galatasaray’a küfür eden adama destek veriyor gibi bir intiba bırakmış. onu da galatasarlı yöneticilerin kulağına fısıldamış. galatasaraylı yöneticiler de kendilerine yakın gazetecilere çıtlatmışlar. onlar da bir sürek avı başlattılar, sanki biz orada galatasaray’a karşı bir oluşum içindeymişiz gibi. yemekte federasyon başkanı mahmur özgener, yayıncı kuruluşun genel müdürü şansal büyüka var, federasyondan başka bir arkadaş var, ben varım. hep beraber galatasaray’a karşı bir harekata başlıyoruz gibi gösteriliyor. halbuki galatasaray’a karşı bir hareketin olmayacağının teminatı bu insanlar. şansal ağabeyin nasıl bir duruş sergilediğini herkes bilir zaten. aynı şekilde mahmut özgener’de böyle bir duruş içindedir. üzerine şu şekilde ilerledi iş. sanki biz o masadan haldun üstünel’i aramışız, ercan saatçi diyafondan konuşmuş ve “bende görüntüler var siz kampanyanızı durdurmassanız ben de o görüntüleri yayınlarım” demiş.

    burada siz neredesiniz? neden ihale size kaldı? o kampanya ercan saatçi’nin hürriyet gazetesinde spor müdür olmasından galatasaray’a küfrettiğini gösteren bir bantla başlatılmıştı.

    madde madde özetlemek gerekirse, birincisi adnan polat’ın benle derdi olduğunu düşünüyorum çünkü ona yönelik “luka’nın başkanı” başlığı altında küçük bir yorum yazmıştım. geçen yıl galatasaray hacettepe’ye yenildikten sonra çok olaylı bir gece vardı. taraftarlar yeşilköy’de takımı karşılamış ve taciz etmişlerdi. o gece adanan polat’ın, haldun üstünel ve murat yalçındağ ile birlikte istanbul’un bilinen gece kulüplerinden luka’ya gidip uzun süre kalması benim açımdan doğru bir şey değildi. en azından galatasaray’ın dertli bir gecesinde bu tür bir görüntü vermemesinin gerektiği düşünüyordum. galatasaray’ın geleneğini de bilirim. özhan canaydın’ı tanırdım, faruk süren, mehmet cansu’nu bilirim. ayrıca aziz yıldırım’ı, yıldırım demiröğen’i bilirim. benim tanıdığım hiçbir başkan böyle bir portre çizmez. onunla ilgili bir eleştiriydi benim yazdığım. ondan dolayı adnan polat’ın benle bir derdi olduğunu düşünüyordum, sonradan da böyle olduğunu öğrendim. ikincisi haldun üstünel’in benimle derdi vardır çünkü haldun üstünel bir sene önceki kadıköy’de oynanan fenerbahçe – galatasaray maçında aziz yıldırım ile arasında bir tartışma yaşanmıştı. ve haldun üstünel, aziz yıldırım’ı, “eğer mahmut uslu’yu susturmazsan onu evinden aldırırım” diye tehdit etmişti. tehdit budur zaten. onun öyle bir bakışı var. yiğit şardan bizim galatasaray düşmanı olduğumuza inanır. sonradan benim galatasaray yönetiminden öğrendiğim kadarıyla yiğit şardan’ın yaptığı bir kurgu sonucu biz o geceyi allayalım pullayalım, o gece orada bulunan herkesi bulunduklarına pişman edelim noktasına getirmişler. nasıl bir oyun yapalım diye düşündüler. bizi spor dünyasında tanıyan tanır. mevzu haldun üstünel’in ercan saatçi tarafından tehdit edildi şeklinde başlıyor. ercan tarafından tehdit edildi diyen gazete ertesi gün haldun’un ağzından evet beni tehdit ettiler diye haber yapıyor ve iş daha da büyüyor. sonra ercan ben tehdit etmedim bunu kanıtlayın diyince kanıtlayamıyorlar. 5 günlük kampanın sonunda ercan saatçi’nin tehdit etmediği ortaya çıkınca tehdit eden birine ihtiyaç duyuluyor.

    burada sizin adınız olaya karışıyor galiba?

    olay şu yöne dönmüş oluyor, yardımcım gökmen haldun üstünel’i aramış, tehdit etmiş. gökmen’in tehdit etmesini de ben söylemişim. ama bu senaryoyu daha başından boşa çıkaracak bir olay var. yemek yediğimiz geceden iki gün sonra galatasaray’ın bükreş’te maçı vardı. gökmen bükreş’te, bütün galatasaray yönetiminin gözleri önünde, adnan polat ve haldun üstünel ile birlikte yemek yedi. tehdit eden adamın, gazetecilerin girmesinin yasak olduğu bir bölgede, böyle bir yemekte olması, zaten bu tehdit iddiasının maksadını aştığını gösteren bir şey. ve o gün gökmen özdemir ile haldun üstünel 8 saat hiç ayrılmamışlar. o kadar yakın arkadaşlar. bazı gazeteciler üstünel’e soruyorlar, “gökmen beni tehdit etti diyordunuz, ne oldu” diye. haldun üstünel de, “gökmen beni tehdit etmez, benim arkadaşım o” yanıtını veriyor. buradaki esas hedefin kim olduğu belli, ercan saatçi. ben neredeyim peki? ben de spor medyasında ercan’a karşı bir linç medyası yapılmıştı ve vatan gazetesinde bununla ilgili bir yazı da kaleme aldım. orada galatasaray yönetiminin kendi medyasını yaratmak için adımlar attığını ve bunun yanlış bir şey olduğunu yazdım. sanki bunun cezası bana ödetilmek isteniyormuş gibi, ercan’la, sonra ercan’da unutuldu, galatasaray ile vatan gazetesi arasında bir gerilim yaratmak istediler. o günden beri benim galatasaray politikam belli. kurumsal olarak eski ilişki devam ediyor, iyiyse iyi, kötüyse kötü. kişisel olarak bakarsak şöyle çok üzdü, televizyon yorumcularından hiçbiri bu konuda bizi suçlayıcı bir açıklama yapmadı. çoğu da bizi tanıdığını ve böyle bir şeyin olmayacağını söyledi. ancak yazılı basında bizimle sorunu olanlar sanki biz mafyaymışız gibi yayınlar yaptılar. medyadaki sözde dayanışmanın ne kadar boş olduğunu görmek açısından çarpıcıydı benim için. yapacağım tek şey vardı, dava açmak. ancak dava açarken de galatasaray’ın yaklaşan bir seçimi vardı, seçim öncesi de bu tip bir işin içine girmek istemedim. yine de savcılığa başvurduk, sanıyorumki önümüzdeki hafta ya da 15 gün içinde haldun üstünel de ben de gidip ifade vereceğiz. şuna eminimki, hukukçularda öyle dedi, daha sonra kendileri de itiraf ettiler, gökmen’in, “ercan’ın elinde senin küfür görüntülerin var” mesajının tehdit değildir. hukuken hakkım ortaya çıksın. mahkeme ve savcılık suçsuzluğumu ortaya koysun, sonra gerekenleri yazacağım ve söyleyeceğim.

    ne mesela? yani kısaca bahsetmek gerekirse...

    aradaki özel konuşmayı, böyle işine geldiği gibi yansıtmak bana göre doğru bir davranış değil, ahlaksızlık en hafif söylemiyle. şimdi ben kendi bildiklerimi yazıp açıklasam, aynı ahlaksızlığı ben de yapmış olacaktım. halbuki çok iyi biliyorum ki üstünel, gökmen’i arayarak, “sizin gazete ali sami yen’e çok yakın, bakalım sizi kim koruyacak” dedi. tehdit budur bence. ayrıca şöyle bir konuşma daha oldu, ertesi hafta gökmen özdemir, adnan polat, haldun üstünel ve murat yalçındağ bir toplantı yaptılar. o toplantıda gökmen çok önemli şeyler söyledi. galatasaray yönetimi hakkında kendisinin ve diğer gazetecilerin nasıl tehdit edildiğini anlattı. adnan polat gökmen’e hak verdi. gökmen dışında üç tane şahit var. ayrıca bu tehdit meselesini ağızlarına sakız yapanlar son seçimlerden önce bazı gazetecileri arayarak, “eğer adnan öztürk’ü desteklersen ve biz seçilirsek sana bundan sonra su vermeyiz, haber alamazsınız” dediler. galatasaray’ın yönetim gücünü kendi çıkarları için kullanmış oldular. tehdit derken şu anlattığımda üç tehdit var. yapılmak istenen galatasaray taraftarı, yönetimi ve kulübü ile bizi karşı karşıya getirmek ama ben bu oyuna düşmem. daha önceden de başıma benzer olaylar geldi. haldun üstünel böyle bir açıklama yapacak olsaydı galatasaray.org’dan yani resmi sitelerinden açıklardı. böyle bir şey olmadı. adnan polat çok mesafeli kaldı bu konuya. insani olarak birbirimizden hoşlanmadığımız kesin. ancak kuruma saygıyı gösteririm. onlardan da beklediğim kuruma saygıdır. onlar beni zor duruma düşürmek, edilgen hale getirmek için ellerindeki galatasaray silahını kullanmaya çalıştılar. oyuna düşmediğimizi sanıyorum.

    peki tüm bunlardan içinizi acıtan bir şey kaldı mı?

    içimi acıtan, oğlum galatasaraylı. 14 yaşında olmasına rağmen galatasaray maçlarına giden bir taraftar. o ertesi gün bana sordu olayları çünkü okulda arkadaşları, “baban tehdit etmiş doğru mu” diye sormuşlar. açıklama yapıyorsun ama beni düşürdükleri durum hoşuma gitmiyor. yok böyle bir şey çünkü. daha açığını söyleyeyim, böyle bir ilişki kuracaksam haldun üstünel ile hiç kurmam. o kurumun başındakini tanırım. adnan polat ile tartışırım, adnan polat ile kavga ederim ama haldun üstünel’i bu kavgaya layık bulmadığım için yazabileceğim hiç bir şeyi yazmam.

    oğlunuzun maçlara gitmesinden duyduğunuz endişeyi yazılarınızda belirtiyorsunuz. peki bu tribün terörü nasıl biter?

    son örnekten gidelim. ankaragücü – galatasaray maçında ankaragücü taraftarları geliyor ki onların fanatikliği bilinir. galatasaraylıların olduğu yerde meşale yakıyorlar, büyük kavgalar çıkıyor sonra da polis girerek ayırıyor olayları. ardından ankaragücü getiren minibüslerden 43 tane döner bıçağı çıkıyor. bu döner bıçaklı arkadaşları gözaltına alıyorlar, ertesi günü serbest bırakıyorlar. ben kırmızı ışıkta geçip polisle tartışsam bir hafta içerden çıkamam diye düşünüyorum. ona göre bir hukuk sistemi olduğunu sanıyorum. bunlar döner bıçağıyla adam öldürmeye geliyorlar, sonrada ellerini kollarını sallaya sallaya gidiyorlar. meşhur bir şiddet yasası var neden çıkmadığını hala bilmiyorum. sezon başında bu yasa çıkması için federasyon başkanı, spordan sorumlu devlet bakanı, adalet bakanı bir araya geldiler ve çıkacağını söylediler ama çıkmadı. ne zaman ki bu tür hareketlerin yaptırımı, cezası ağır olur o zaman kimsenin bu hareketleri yapabileceğini sanmıyorum. galatasaray tribününden biri atılıyor ama galatasaray kulübü atılan kişinin sarhoş olduğunu söyleyerek bu olayı legalize etmeye çalışıyor. kimse o atan adamın kim olduğuna bakmıyor. kimse onu lanetmiyor. muhtemelen diğer maçlara gelecektir. böyle bir yapı olabilir mi? banka soymaya kalksan, gasp yapsan ertesi gün dışarı çıkabiliyor musun? maçlara gelip, huzursuluk yaratan, millete dalaşan, canına, malına karışan adamlar ertesi gün serbest dolaşabiliyorlar. bunların çok ağır yaptırımı olmalı. burada esas meclis’e iş düşüyor. milletvekilleri biran önce bu yasayı çıkarmalılar. maçlara içkili gelinmesi konusunda çok müthiş yaptırımlar olması lazım. maçtan önce içki içip, toplu bir halde her şeyi yapabileceklerini sanıyorlar ve sonunda bu tür olaylar ortaya çıkıyor. bunun bir caydırıcılığı olsa kimse bir şey yapamaz. ayrıca sokakta olamayacak şeyin stadyumda olması da bana çok manasız geliyor.

    --- alıntı ---

    alıntı:ntvspor
  • 21
    --- alıntı ---

    sadece aziz bey değil üslup sorunu yaşayan.. daha beterleri de var..

    10-15 gün önce arda ile ilgili bir transfer haberi yayınladık.. g.saray kulübü’nün sitesi çok ağır, ölçüsüz bir yanıt verdi.. cevap vermedim.. çünkü:

    1. o siteyi uzun zamandır kaale almıyorum.. zira bazı başarısız yöneticilerin egolarını tatmin için kullandığı bir mastürbasyon aleti konumuna düşmüş durumda..

    2. g.saray’ın şu efelenmelerinin ne kadar sahte olduğunu biliyorum.. daha önce de oldu, fanatik gazetesine çok ağır biçimde sövdü sayın adnan polat.. fanatik, “bize o louis vuitton çantaların içinde neler taşıdığınızı söyletmeyin” mealinde bir yanıt verdi.. pıstı g.saray başkanı.. şimdi de canciğer, kuzu sarması oldu..

    3. ben ne g.saray yönetimini korkutmak isterim.. ne de bir öyle, bir böyle yaparım..

    şimdi görüyoruz ki, arda’nın menajeri ahmet bulut, avrupa’da kapı kapı dolaşıp genç yıldız için transfer pazarlıkları yapıyor.. g.saray “satmıyorum” diyordu.. ama menajer “atletico madrid arda’yı istiyor, onlarla görüştüm” diyor.. biz de bunu yazıyoruz.. ve yine kötü oluyoruz..
    bu işin kolayı var.. şimdi polat, hoşuna gitmeyen her haberimizde benim f.bahçeli olmama atıfta bulunup “bunlar zaten g.saray düşmanı” diyor ya..

    öz ve deli g.saraylı fatih altaylı’nın dünkü yazısını okusun o zaman..

    ne diyor sevgili altaylı?

    “..g.saray’a futbolcular geliyor, gidiyor.. kewell bile gidiyordu.. niye? bilen yok ama çirkin iddialar var.. komisyon iddiaları.. getirilen futbolculardan komisyon alındığı için bu trafiğin yaşandığı iddiaları.. umarım doğru değildir.. bir de bu varsa tam rezalet..”
    g.saray’ı ve yönetimini avucunun içi gibi bilen altaylı bile “komisyon yok” diyemiyor.. aksine bütün vurgusu ‘var’ yönünde..

    bize “arda gidiyor” dediğimiz için ağız dolusu küfreden meşhur org, kendilerine “komisyoncu” diyen altaylı’ya “tısss” sesi çıkarabilmiş sadece.. org’a baktım, en önemli haber selmi andak’ı anma haberi.
    .
    evet, sayın polat.. altaylı’yı “g.saray düşmanı” ilân edemeyeceğinize göre.. bu yenilmez yutulmaz iddianın yanıtını verin..

    merakla bekliyorum..

    vatan - ibrahim seten

    --- alıntı ---

    uyuyorsun sözlük.
  • 25
    bugünkü yazısında ünal aysal - fatih terim - bülent tulun üçgeninde yaşananları anlatmış ve terim'in kazandığını iddia etmiş.

    --- alıntı ---

    g.saray’daki yetki karmaşası sona erdi, “benim bülent’le senkronum tutmuyor” diyen terim başkan aysal’ı ikna etti.. florya’yı karıştıran 24 saatin hikâyesi..

    medyaya göre g.saray’da enteresan gelişmeler yaşanıyor.. ali dürüst ile bülent tulun kavga ediyor, g.saray bunu yalanlıyor ama medya bunu pek görmek istemiyor ve yarayı kaşıyor.. bu duyguyu iyi bilirim.. demek ki, herkese çeşitli kanallardan g.saray’ın içindeki bunalımla ilgili bilgiler geliyor ve o yüzden bu haberlerin ardı arkası kesilmiyor.. hazır g.saray uzmanımız gökmen özdemir yıllık izindeyken ben de g.saray’daki son durumu mercek altına almaya karar verdim.. işte g.saray’ın röntgeni:

    coşkun özarı’nın cenaze töreninden sonra ünal aysal ile fatih terim, les ottomans oteli’nin bahçesinde uzun bir görüşme yapıyorlar.. terim sıkıntısını net bir biçimde dile getiriyor:

    “başkan, şikayetim bülent tulun’un iyiliğinden veya kötülüğünden değil.. ama kendisiyle senkronumuz tutmuyor, tarzımız uyuşmuyor.. bu durum da dışarıya sanki aramızda bir çatışma varmış gibi yansıyor.. bu şartlar altında beraber çalışmamız zor.. bir tercih yapma zamanı geldi bence.. bülent’le devam etmek isterseniz saygıyla karşılarım ama ben g.saray’da olmam..”

    ‘herkese bağiriyor’

    ünal aysal-fatih terim zirvesinin tek konusu bülent tulun değil elbette.. onlara birazdan değineceğim.. ama tulun krizinin nasıl aşıldığını ve dün öğle saatlerinde yeni bir krizin nasıl patlak verdiğini aktarayım..

    aysal “sen merak etme hoca.. ben sana gereken alanı sağlayacağım” diyor.. ve terim’den sonra bülent tulun ile efsane başkan faruk süren’i les ottomans’a davet ediyor, terim’in tulun’u istemediğini aktarıyor..

    başdanışmanı tulun’un ablası olan süren, krize pratik bir çözüm öneriyor:

    başkan, işte bülent’in yüzü burada.. ama bu iş fazla uzarsa, bülent senin adnan sezgin’in haline gelecek.. kimse bülent’in bilgisine, görgüsüne laf etmiyor.. yine de florya’yı daha işler hale getirmek için bülent’in oraya gitmesini engelleyecek bir yapı oluşturmak lazım..

    aysal, tulun’a bir öneri getiriyor:

    sen zaten başkan danışmanı değil misin bülent? bundan sonra florya’ya gitme.. arena stadı’nda bir ofis kuralım, görevini orada ifa et lütfen..”

    tulun, bu noktada terim’le ilgili “personele çok bağırıyor, benim üslubumla onunki çok farklı” demeye getiriyor ama karar verilmiş bir kere..

    terim istifa mi edecek?

    bu konuşmalar hiç yapılmamış gibi dün bülent tulun, florya’ya en erken giden kişi oluyor.. 09.05’te ümit davala, 09.10’da hasan şaş florya’ya giriş yapıyorlar.. bu sayede terim, tulun’un yine oraya geldiğinden haberi oluyor ve tulun’la karşılaşmamak için florya’ya dahi gelmiyor.. yakın çevresinden sızan bilgi ürkütücü:

    “hoca her an istifa edebilir”

    yine telefon diplomasisi başlıyor.. bodrum’da bulunan aysal, tulun’a telefon açıyor:

    arkadaş, sen benimle dalga mı geçiyorsun? sana “gitme” diyoruz, sen florya’ya gidiyorsun..

    ama başkanım genç bir oyuncunun imzası vardı, gitmezsem olmazdı..

    güzel kardeşim, o vakit oyuncuyu çağır arena’ya, orada bitir işini..

    peki başkanım, hemen ayrılıyorum..

    nitekim başkandan telefonu alan tulun, 13.30’da florya’dan ayrılıyor.. bir daha dönmemek üzere üstelik.. terim de 15.30’da florya’ya giriş yapıyor.. yani terim, florya’daki egemenliğini ilan ediyor.. tulun’a da krizi büyütmemek için stattaki ofise geçmek düşüyor..

    aysal: hoca bana “topa bas!” dedi

    tulun krizini sormak için ünal aysal’ı aradım.. sağolsun, bana vakit ayırdı.. ve konu dönüp dolaşıp transfere geldi.. şunları söyledi aysal:

    “bakin şimdi, elimizde 3 tane ciddi alternatif var.. forlan (not: fatih hoca’nın birinci tercihi), drogba (not: ünal aysal’ın birinci tercihi) ve fabiano.. bu 3 oyuncuyu da alabiliriz.. hatta istesem daha çabuk davranabilirim.. ancak, medyaya yansıyan havanın aksine bizim çabuk davranmamızı fatih hoca istemiyor..

    bana les ottomans’daki görüşmede şöyle dedi:

    başkanim, biraz topa basalım.. acele etmenin manası yok, önümüzde daha çok zaman var.. daha iyi bir kadro kurmak için biraz beklememiz gerekiyorsa bekleyelim, yeter ki hata yapmayalım.. gerekirse sezon açılışına yetişmesin yeni transfer, daha sonra gelsin.. ben gereken yüklemeyi yaparım..

    onun bu tavrı benim de elimi rahatlatıyor.. çünkü gerek forlan gerekse drogba’da durum aynı.. futbolcuların üzerine biraz gitsek, istekler büyüyor, maliyet yükseliyor.. oysa biraz beklersek daha az para harcayabiliriz.. bu nedenle panik yapmıyorum.. taraftara bir söz verdim, bunu da yerine getireceğim.. artık önceliğim şöyle: ‘bizim istediğimiz oyuncular da aynı şekilde bizi istediği an transfer bitecek.’ açıkçası forlan da drogba da gerçekleşebilecek durumda.. artık bu transferin stratejisini biz kuracağız..”

    ben aysal’ın anlattıklarından “drogba g.saray’a daha yakın” mesajını aldım açıkçası..

    fatih terim arabadan atladı

    genç ama becerikli g.saray muhabirimiz yalımcan sarpyel anlattı..

    dün florya tesisleri’nin önünde bekliyordu.. fatih terim’in geldiğini gören yalımcan, elindeki fotoğraf makinesini kaldırıp 3 kare basıyor.. bunu gören fatih hoca, araba henüz durmadan kapıyı açıyor ve yalımcan’a doğru geliyor:

    hangi gazete?

    - vatan hocam..

    dün de les ottomans’daki görüşmenin fotoğraflarını sen çektin, değil mi?

    - evet hocam..

    izin almadan çekiyorsunuz.. şimdi de tesise girerken mi çekeceksiniz? niye çekiyorsun?

    - gazeteden çek diyorlar, çekiyoruz hocam.. ben sizin çalışma sisteminizi bilmiyorum.. ama sizi mahçup hale düşürecek bir şey yaptığımı da sanmıyorum..

    estağfurullah, sonra görüşürüz..

    yalımcan bana bunları anlatırken yaprak gibi titriyordu.. muhtemelen siz bu yazıyı okurken de titremesi devam ediyor olacak.. çekiniyor fatih hoca’dan çünkü..

    oysa ben bu diyaloğu daha farklı algılıyorum.. terim çizmeleri giymiş.. florya’nın tek hakimi olmuş durumda.. gazeteci alerjisini ise aziz yıldırım’a benzetiyorum açıkçası..

    kemikleri kırılacak yöneticiler kim?

    mehmet ali yalçındağ’ın evinde gerçekleşen “futbolun zirvesindekiler” davetinde, ünal aysal’ın dikkat çekici bir sözü vardı:

    aramızda eski stil yöneticilik yapma eğiliminde olan birkaç arkadaşımız var.. gerekirse onların kemiklerini kırar, ortaya bırakırım..

    aziz yıldırım olsa hemen yalanlamaya çalışırdı ama ünal aysal öyle biri değil.. “doğru yazmışsın” dedi:

    orada söylemeye çalıştığım şey belli.. şu anda ben katılımcı bir başkanlık sergiliyorum.. herkesi dinliyorum, fikirlerinden yararlanmaya çalışıyorum.. belki de benim masaya yumruk vurmamı bekliyor.. henüz zamanı değil.. ama içerdeki olaylar dışarı böyle sızdıkça, kişisel çekişmeler canımı sıkmaya devam ettikçe ve insanları beyinleri değil, egoları yönetmeye başladıkça sabrımın sınırı zorlanır..

    burada araya ben gireyim.. 9 temmuz’da olağanüstü mali kongre var g.saray’da.. riva projesi’ni hayata geçirmek ve borçların yeniden yapılandırılması için genel kuruldan onay isteyecek aysal.. o güne kadar yaşananları “sabır”la izleyecek.. 2 konuda eminim:

    kongre onay vermezse istifa edebilir..

    o tarihe kadar hiçbir yöneticinin kulağını çekmeyecek..

    ben g.saray yöneticisi olsam, 9 temmuz’a kadar kendime çekidüzen verirdim.. yoksa 8 temmuz’dan itibaren g.saray’da kemik seslerinin duyulma ihtimali çok yüksek.. şunu da söyleyebilirim, aysal’ın mesaj verdiği yönetici kesinlikle adnan öztürk değil.. onu da kendi ağzından duydum..

    terim imzayı neden atmıyor?

    1+2 yıllık sözleşmedeki “g.saray isterse sezonun bitimine 15 gün kaladan itibaren terim’i gönderebilir” maddesi sıkıntı yarattı

    şimdi anlatacağım teyit edilmiş bir bilgi.. normalde terim, cuma günü sözleşmeyi imzalayacaktı.. terim’in mukavelesi 1+2 yıllıktı.. yani şampiyon olamaz veya tatmin edici bir başarı sağlayamazsa o +2’nin yürürlüğe girmesinin imkânı yoktu.. ancak mukavelede şöyle bir madde de bulunuyor:

    g.saray kulübü’nün, sezonun son 15 gününden itibaren ihbarname yollayıp terim’in mukavelesini feshetme hakkı var..

    terim bu maddeye çok alınıyor.. özhan canaydın döneminde 2.5 milyon euro’luk tazminatı arkasında bırakan, tff’den ayrılırken 8 milyon liralık tazminatı elinin tersiyle iten terim değil mi zaten? hatta başkan aysal’a “siz beni istemediğiniz gün, tası tarağı toplayıp giderim zaten.. bunu mukaveleye yazmanın ne gereği var?” yorumunu yapıyor..

    başkan da “haklısın” diyor.. terim’in avukatları, mukaveledeki bazı terimleri de değiştirmek istiyor.. aysal yine “hay hay” diyor.. yani bu hafta içinde terim resmi imzayı kesinlikle atıyor..

    müjdeler olsun..

    dolmabahce’de 155 dakika!

    rıdvan dilmen ile fatih terim, perşembe günü saat arasında başbakan’la futbol sohbeti yaptı

    günlerden perşembe.. başbakanımız tayyip erdoğan’ın dolmabahçe’deki meşhur çalışma ofisi, futbol dünyasından 2 önemli konuğu ağırlıyor.. ntv’nin yorumcusu rıdvan dilmen ile g.saray’ın henüz resmi imzayı atmaya yanaşmayan teknik direktörü fatih terim, saat 15.45’te girdikleri ofisten saat 18.20’de ayrılıyorlar..

    dile kolay 155 dakika ayırıyor başbakanımız bu ikiliye.. insan merak ediyor doğal olarak ne konuştuklarını.. ilk sondajlarda dişe dokunur bir bilgiye ulaşamadım doğrusu.. yalnız tayyip bey, futbol dünyasına olan ilgisi ve konulara hakimiyetiyle dilmen’i de terim’i de hayretlere düşürmüş.. örneğin türkiye’deki kulüplerin ekonomik açıdan iyi durumda olduklarını vurgulamak için verdiği örnek çarpıcı:

    “ispanyol futbolunda mali kriz var.. kulüpler artık yıldız futbolculara yüksek paralar ödeyemiyor.. oysa türkiye’deki durum tam tersi.. oradaki önemli futbolcular türkiye’ye transfer oluyorlar.. bu da bizim ekonomimizin ne kadar sağlam olduğunu gösteriyor..”

    tabii konuşma buraya geldiğinde forlanlar’ın, drogbalar’ın, quaresmalar’ın, gutiler’in de bir değerlendirmeye tabi tutulduğu kesin.. ancak henüz o bölümü çözemedim.. çok yakında çözerim..

    benim açımdan olayın çarpıcı bir boyutu daha var:

    arena’daki protesto nedeniyle g.saray’la arasında mesafe koyan erdoğan, eski başkan adnan polat’ın bütün randevu isteklerini geri çevirmişti.. yeni başkan ünal aysal’la da henüz görüştüğünü sanmıyorum.. böyle hassas bir ortamda, fatih terim’in ziyareti daha büyük anlam kazanıyor, değil mi?

    --- alıntı ---
App Store'dan indirin Google Play'den alın