3
an itibariyle vatan gazetesi spor haberleri müdürüdür.
"an itibariyle" zarfını, bir tanım cümlesinde kullanmak bana ne kadar tuhaf geliyorsa, okuyana da bir o kadar tuhaf geliyor olmalı. en azından; bu memleketin her alanındaki taşların, "anlık" olaylarla yerinden oynayabileceğini bugüne kadar görmeyen, yorumlayamayan okurlar, takip edenler için tuhaf olmalı.
öyle ya; düne kadar sevdiğimiz kızın/çocuğun elinden tutup, gözlerinin içine bakarak "ne okyanuslar kadar derin, ne de gökyüzü kadar sakin, fikirler alt üst oldu, sayenizde!" mırıldandığımız sözlerin/bestenin sahibi bile bir anda "boyut" değiştirip, "spor gazeteciliği" hatta "müdürlüğü" yapabiliyor.
"meslektaş" denen sıfatı; taksim lamartin'deki otomotivci ağabeylerimizden, "ata" saydığımız babalarımızdan ve ustalarımızdan öğrendik. orada "meslektaş" sıfatının bir ağırlığı, bir yardımseverliği, "el elden üstündür, bir de yan dükkandaki ahmet ustaya sorun" kadirşinaslığı vardı. piyasanın en hararetli dönemlerinde; "meslektaşla atılan" bir el "tavlanın" ve yanında içilen "tavşan kanı" çayla birlikte paylaşılan muhabbetin bir tadı, "tüketilişine acınmayacak zamanın" değeri vardı. o tavla partisinde meslektaşlar birbirleriyle "mahrem" ölçüde şakalaşacak bile olsalar, yanlarında durmaktan gurur duyar, "hayat dersleri" öğrenirdik.
ibrahim seten, bugünkü yazısında bir "meslektaşını" koruyan, hatta onu taltif eden bir köşe yazısı yazmıştır. lakin, "anlık" değişen güzel ülkemin, yukarıda burnumda tüten "meslek ahlakının" da değiştiğini hesap etmemiş olacağımdan, bu yazının anafikrine ulaşmakta oldukça zorlandığımı itiraf etmeliyim. bu yazı; benim çocukluğumun "kahramanı" olan ve birbirlerine gururla "meslektaşım" diyebilen ustalarımın fikirleri ile taban tabana zıt bir olguyu desteklemektedir.
ibrahim seten'in hangi takımı tuttuğu, "meslektaşlarıyla" hangi paylaşımlarda bulunduğunu bilmiyorum ve açıkçası beni de ilgilendirmiyor. lakin orada kamuya açık fikirleri değerlendirecek, kendisini örnek alacak "bir zamanlar benim gibi" kendisini kahraman ilan edecek genç beyinleri etkilemek gibi misyonları olduğunu unutmamalı. bu durum, bir meslektaşına(!) destek vermekten ziyade, ortadaki çirkinliğin hedef saptırılmasına yataklık etmekten öteye gitmiyor.
yazıda, okurlarına 4 maddelik soru sormuş ve kendince hepsine birden "evet" cevabı vermiş. herşeyden önce bir servisin yöneticiliğini yapacak olan bir kişinin bu soruları sorup, en azından benim ağzımdan, "evet" diyebilmesi için onayımı beklememiş.
1. isim verilmeden bir galatasaraylı yöneticinin, daha gelir gelmez ercan saatçi'ye "seni o koltuktan indireceğiz" diye bir mesaj atıp, atmadığını sormuş. "yanıtı bilinen bir soruyu tasdik etmek" gibi bir uslupla, yani içine yorum katarak sorulduğu için cevabın "evet" olmasını bekliyoruz doğal olarak. lakin bu durumda, bu olay gerçekleştiğinde neden "meslektaşını" koruyan ve aslen haber niteliği taşıyan bu detayı bizimle paylaşmadığını kendisine soramıyoruz. yöneticinin adını vermeyerek, türk spor basınının tamamının uyguladığı "bulanık sularda av" türüne bir örnek daha ekliyoruz.
2. ikinci başkanımız sayın mehmet helvacı'nın "işi gücü bırakıp", neden 5 dakika boyunca bu konuya eğildiğini merak etmiş. bir galatasaray yöneticisi, ortada "suç" teşkil eden laflara ve milyonlara mal olmuş bu değerli(!) insanların ağzından çıkan hakaretlere maruz kalacak ve kendi camiasını korumayacaksa, bu sefer "neden çıkıp 2 laf etmiyorsunuz" diye sorgulamayacaktınız sanki! kaldı ki sayın helvacı, galatasaray terbiyesi dahilinde, yine kendisine bu konuyla ilgili sorulan bir soru üzerine bu açıklamayı yapmıştır. adamın zaten "işi-gücü" budur!
3. "görüntülerin çıktığı yer galatasaray televizyonu değil mi?" diye sormuş. işte haberciliğin son noktası burada kopuyor. artık o kadar şaşırmış ki, galatasaray televizyonunu da işin içine katarak, önce kendi kapısının önünü temizleyeceğine, oyunu "dış sahada" oynamaya yöneltiyor. bahse konu olan çirkin videonun görüntülerine bir taraftar internet sitesinde ve sonra video paylaşım sitelerinde rastlanmıştır. galatasaray televizyonu, özellikle yeni yapılanma sonrası daha kurumsal bir yönetim anlayışı ve sorumlu yayıncılık ilkelerine bağlı kalmakta, "renginizin belli olduğu takımın televizyonu gibi" taraftar çığırtkanlığı ile yönetilmemektedir. adım gibi eminim, bu kadar yankı bulmasaydı, kendi televizyonlarınızda bile bunu yayınlayacak kadar iğrençleşecek, "sorumlu" yayıncılıktan uzaklaşacaktınız.
4. "hürriyet gazetesini alma-aldırma" diye bağıranlar galatasaray taraftarı değil mi? diye yine yanıtını tasdik ettirmeyi amaçlayan, içine yorum katılmış bir soru(!) sormuş. aslında ilgili görüntülerin muhatabı çatladıkapıspor idmanyurdu olduğu için onlar taraf almalıydı, biz galatasaray taraftarına da ne oluyor değil mi sayın seten?
tekrar hatırlayalım; o iğrenç görüntülerin sahibi, şu anda mazisi altın harflerle tarihe mal olmuş bir ulusal gazetenin, "türkiye türklerindir" sloganını şiar edinmiş, "gazeteciliğin" mihenk taşlarından birinin, "dünkü" spor müdürüdür. siz de "işinizi-gücünüzü" bırakıp, böyle savunma yazıları yazmak dışında, memlekete daha faydalı uğraşlarda bulunabilirdiniz mesela.
ne yapalım şimdi? sizi ve ekmeğinizi yediğiniz gazete parçasını da mı boykot edelim? korkmayın ve endişe buyurmayın, nasıl olsa sizleri de savunacak bir "sarı-lacivert" kalem bulunur biryerlerde! sizlerden o kadar çok var ki, bizi birbirimize düşman eden de tam olarak bu zihniyet değil mi?
"of allahım of, nedendir hep zorda sana gelişim! of allahım of, 'ofları' tükettim, sayenizde"
ilgili zırva için;
http://haber.gazetevatan.com/...id=4&wid=125
"an itibariyle" zarfını, bir tanım cümlesinde kullanmak bana ne kadar tuhaf geliyorsa, okuyana da bir o kadar tuhaf geliyor olmalı. en azından; bu memleketin her alanındaki taşların, "anlık" olaylarla yerinden oynayabileceğini bugüne kadar görmeyen, yorumlayamayan okurlar, takip edenler için tuhaf olmalı.
öyle ya; düne kadar sevdiğimiz kızın/çocuğun elinden tutup, gözlerinin içine bakarak "ne okyanuslar kadar derin, ne de gökyüzü kadar sakin, fikirler alt üst oldu, sayenizde!" mırıldandığımız sözlerin/bestenin sahibi bile bir anda "boyut" değiştirip, "spor gazeteciliği" hatta "müdürlüğü" yapabiliyor.
"meslektaş" denen sıfatı; taksim lamartin'deki otomotivci ağabeylerimizden, "ata" saydığımız babalarımızdan ve ustalarımızdan öğrendik. orada "meslektaş" sıfatının bir ağırlığı, bir yardımseverliği, "el elden üstündür, bir de yan dükkandaki ahmet ustaya sorun" kadirşinaslığı vardı. piyasanın en hararetli dönemlerinde; "meslektaşla atılan" bir el "tavlanın" ve yanında içilen "tavşan kanı" çayla birlikte paylaşılan muhabbetin bir tadı, "tüketilişine acınmayacak zamanın" değeri vardı. o tavla partisinde meslektaşlar birbirleriyle "mahrem" ölçüde şakalaşacak bile olsalar, yanlarında durmaktan gurur duyar, "hayat dersleri" öğrenirdik.
ibrahim seten, bugünkü yazısında bir "meslektaşını" koruyan, hatta onu taltif eden bir köşe yazısı yazmıştır. lakin, "anlık" değişen güzel ülkemin, yukarıda burnumda tüten "meslek ahlakının" da değiştiğini hesap etmemiş olacağımdan, bu yazının anafikrine ulaşmakta oldukça zorlandığımı itiraf etmeliyim. bu yazı; benim çocukluğumun "kahramanı" olan ve birbirlerine gururla "meslektaşım" diyebilen ustalarımın fikirleri ile taban tabana zıt bir olguyu desteklemektedir.
ibrahim seten'in hangi takımı tuttuğu, "meslektaşlarıyla" hangi paylaşımlarda bulunduğunu bilmiyorum ve açıkçası beni de ilgilendirmiyor. lakin orada kamuya açık fikirleri değerlendirecek, kendisini örnek alacak "bir zamanlar benim gibi" kendisini kahraman ilan edecek genç beyinleri etkilemek gibi misyonları olduğunu unutmamalı. bu durum, bir meslektaşına(!) destek vermekten ziyade, ortadaki çirkinliğin hedef saptırılmasına yataklık etmekten öteye gitmiyor.
yazıda, okurlarına 4 maddelik soru sormuş ve kendince hepsine birden "evet" cevabı vermiş. herşeyden önce bir servisin yöneticiliğini yapacak olan bir kişinin bu soruları sorup, en azından benim ağzımdan, "evet" diyebilmesi için onayımı beklememiş.
1. isim verilmeden bir galatasaraylı yöneticinin, daha gelir gelmez ercan saatçi'ye "seni o koltuktan indireceğiz" diye bir mesaj atıp, atmadığını sormuş. "yanıtı bilinen bir soruyu tasdik etmek" gibi bir uslupla, yani içine yorum katarak sorulduğu için cevabın "evet" olmasını bekliyoruz doğal olarak. lakin bu durumda, bu olay gerçekleştiğinde neden "meslektaşını" koruyan ve aslen haber niteliği taşıyan bu detayı bizimle paylaşmadığını kendisine soramıyoruz. yöneticinin adını vermeyerek, türk spor basınının tamamının uyguladığı "bulanık sularda av" türüne bir örnek daha ekliyoruz.
2. ikinci başkanımız sayın mehmet helvacı'nın "işi gücü bırakıp", neden 5 dakika boyunca bu konuya eğildiğini merak etmiş. bir galatasaray yöneticisi, ortada "suç" teşkil eden laflara ve milyonlara mal olmuş bu değerli(!) insanların ağzından çıkan hakaretlere maruz kalacak ve kendi camiasını korumayacaksa, bu sefer "neden çıkıp 2 laf etmiyorsunuz" diye sorgulamayacaktınız sanki! kaldı ki sayın helvacı, galatasaray terbiyesi dahilinde, yine kendisine bu konuyla ilgili sorulan bir soru üzerine bu açıklamayı yapmıştır. adamın zaten "işi-gücü" budur!
3. "görüntülerin çıktığı yer galatasaray televizyonu değil mi?" diye sormuş. işte haberciliğin son noktası burada kopuyor. artık o kadar şaşırmış ki, galatasaray televizyonunu da işin içine katarak, önce kendi kapısının önünü temizleyeceğine, oyunu "dış sahada" oynamaya yöneltiyor. bahse konu olan çirkin videonun görüntülerine bir taraftar internet sitesinde ve sonra video paylaşım sitelerinde rastlanmıştır. galatasaray televizyonu, özellikle yeni yapılanma sonrası daha kurumsal bir yönetim anlayışı ve sorumlu yayıncılık ilkelerine bağlı kalmakta, "renginizin belli olduğu takımın televizyonu gibi" taraftar çığırtkanlığı ile yönetilmemektedir. adım gibi eminim, bu kadar yankı bulmasaydı, kendi televizyonlarınızda bile bunu yayınlayacak kadar iğrençleşecek, "sorumlu" yayıncılıktan uzaklaşacaktınız.
4. "hürriyet gazetesini alma-aldırma" diye bağıranlar galatasaray taraftarı değil mi? diye yine yanıtını tasdik ettirmeyi amaçlayan, içine yorum katılmış bir soru(!) sormuş. aslında ilgili görüntülerin muhatabı çatladıkapıspor idmanyurdu olduğu için onlar taraf almalıydı, biz galatasaray taraftarına da ne oluyor değil mi sayın seten?
tekrar hatırlayalım; o iğrenç görüntülerin sahibi, şu anda mazisi altın harflerle tarihe mal olmuş bir ulusal gazetenin, "türkiye türklerindir" sloganını şiar edinmiş, "gazeteciliğin" mihenk taşlarından birinin, "dünkü" spor müdürüdür. siz de "işinizi-gücünüzü" bırakıp, böyle savunma yazıları yazmak dışında, memlekete daha faydalı uğraşlarda bulunabilirdiniz mesela.
ne yapalım şimdi? sizi ve ekmeğinizi yediğiniz gazete parçasını da mı boykot edelim? korkmayın ve endişe buyurmayın, nasıl olsa sizleri de savunacak bir "sarı-lacivert" kalem bulunur biryerlerde! sizlerden o kadar çok var ki, bizi birbirimize düşman eden de tam olarak bu zihniyet değil mi?
"of allahım of, nedendir hep zorda sana gelişim! of allahım of, 'ofları' tükettim, sayenizde"
ilgili zırva için;
http://haber.gazetevatan.com/...id=4&wid=125