25
bugünkü yazısında ünal aysal - fatih terim - bülent tulun üçgeninde yaşananları anlatmış ve terim'in kazandığını iddia etmiş.
--- alıntı ---
g.saray’daki yetki karmaşası sona erdi, “benim bülent’le senkronum tutmuyor” diyen terim başkan aysal’ı ikna etti.. florya’yı karıştıran 24 saatin hikâyesi..
medyaya göre g.saray’da enteresan gelişmeler yaşanıyor.. ali dürüst ile bülent tulun kavga ediyor, g.saray bunu yalanlıyor ama medya bunu pek görmek istemiyor ve yarayı kaşıyor.. bu duyguyu iyi bilirim.. demek ki, herkese çeşitli kanallardan g.saray’ın içindeki bunalımla ilgili bilgiler geliyor ve o yüzden bu haberlerin ardı arkası kesilmiyor.. hazır g.saray uzmanımız gökmen özdemir yıllık izindeyken ben de g.saray’daki son durumu mercek altına almaya karar verdim.. işte g.saray’ın röntgeni:
coşkun özarı’nın cenaze töreninden sonra ünal aysal ile fatih terim, les ottomans oteli’nin bahçesinde uzun bir görüşme yapıyorlar.. terim sıkıntısını net bir biçimde dile getiriyor:
“başkan, şikayetim bülent tulun’un iyiliğinden veya kötülüğünden değil.. ama kendisiyle senkronumuz tutmuyor, tarzımız uyuşmuyor.. bu durum da dışarıya sanki aramızda bir çatışma varmış gibi yansıyor.. bu şartlar altında beraber çalışmamız zor.. bir tercih yapma zamanı geldi bence.. bülent’le devam etmek isterseniz saygıyla karşılarım ama ben g.saray’da olmam..”
‘herkese bağiriyor’
ünal aysal-fatih terim zirvesinin tek konusu bülent tulun değil elbette.. onlara birazdan değineceğim.. ama tulun krizinin nasıl aşıldığını ve dün öğle saatlerinde yeni bir krizin nasıl patlak verdiğini aktarayım..
aysal “sen merak etme hoca.. ben sana gereken alanı sağlayacağım” diyor.. ve terim’den sonra bülent tulun ile efsane başkan faruk süren’i les ottomans’a davet ediyor, terim’in tulun’u istemediğini aktarıyor..
başdanışmanı tulun’un ablası olan süren, krize pratik bir çözüm öneriyor:
başkan, işte bülent’in yüzü burada.. ama bu iş fazla uzarsa, bülent senin adnan sezgin’in haline gelecek.. kimse bülent’in bilgisine, görgüsüne laf etmiyor.. yine de florya’yı daha işler hale getirmek için bülent’in oraya gitmesini engelleyecek bir yapı oluşturmak lazım..
aysal, tulun’a bir öneri getiriyor:
sen zaten başkan danışmanı değil misin bülent? bundan sonra florya’ya gitme.. arena stadı’nda bir ofis kuralım, görevini orada ifa et lütfen..”
tulun, bu noktada terim’le ilgili “personele çok bağırıyor, benim üslubumla onunki çok farklı” demeye getiriyor ama karar verilmiş bir kere..
terim istifa mi edecek?
bu konuşmalar hiç yapılmamış gibi dün bülent tulun, florya’ya en erken giden kişi oluyor.. 09.05’te ümit davala, 09.10’da hasan şaş florya’ya giriş yapıyorlar.. bu sayede terim, tulun’un yine oraya geldiğinden haberi oluyor ve tulun’la karşılaşmamak için florya’ya dahi gelmiyor.. yakın çevresinden sızan bilgi ürkütücü:
“hoca her an istifa edebilir”
yine telefon diplomasisi başlıyor.. bodrum’da bulunan aysal, tulun’a telefon açıyor:
arkadaş, sen benimle dalga mı geçiyorsun? sana “gitme” diyoruz, sen florya’ya gidiyorsun..
ama başkanım genç bir oyuncunun imzası vardı, gitmezsem olmazdı..
güzel kardeşim, o vakit oyuncuyu çağır arena’ya, orada bitir işini..
peki başkanım, hemen ayrılıyorum..
nitekim başkandan telefonu alan tulun, 13.30’da florya’dan ayrılıyor.. bir daha dönmemek üzere üstelik.. terim de 15.30’da florya’ya giriş yapıyor.. yani terim, florya’daki egemenliğini ilan ediyor.. tulun’a da krizi büyütmemek için stattaki ofise geçmek düşüyor..
aysal: hoca bana “topa bas!” dedi
tulun krizini sormak için ünal aysal’ı aradım.. sağolsun, bana vakit ayırdı.. ve konu dönüp dolaşıp transfere geldi.. şunları söyledi aysal:
“bakin şimdi, elimizde 3 tane ciddi alternatif var.. forlan (not: fatih hoca’nın birinci tercihi), drogba (not: ünal aysal’ın birinci tercihi) ve fabiano.. bu 3 oyuncuyu da alabiliriz.. hatta istesem daha çabuk davranabilirim.. ancak, medyaya yansıyan havanın aksine bizim çabuk davranmamızı fatih hoca istemiyor..
bana les ottomans’daki görüşmede şöyle dedi:
başkanim, biraz topa basalım.. acele etmenin manası yok, önümüzde daha çok zaman var.. daha iyi bir kadro kurmak için biraz beklememiz gerekiyorsa bekleyelim, yeter ki hata yapmayalım.. gerekirse sezon açılışına yetişmesin yeni transfer, daha sonra gelsin.. ben gereken yüklemeyi yaparım..
onun bu tavrı benim de elimi rahatlatıyor.. çünkü gerek forlan gerekse drogba’da durum aynı.. futbolcuların üzerine biraz gitsek, istekler büyüyor, maliyet yükseliyor.. oysa biraz beklersek daha az para harcayabiliriz.. bu nedenle panik yapmıyorum.. taraftara bir söz verdim, bunu da yerine getireceğim.. artık önceliğim şöyle: ‘bizim istediğimiz oyuncular da aynı şekilde bizi istediği an transfer bitecek.’ açıkçası forlan da drogba da gerçekleşebilecek durumda.. artık bu transferin stratejisini biz kuracağız..”
ben aysal’ın anlattıklarından “drogba g.saray’a daha yakın” mesajını aldım açıkçası..
fatih terim arabadan atladı
genç ama becerikli g.saray muhabirimiz yalımcan sarpyel anlattı..
dün florya tesisleri’nin önünde bekliyordu.. fatih terim’in geldiğini gören yalımcan, elindeki fotoğraf makinesini kaldırıp 3 kare basıyor.. bunu gören fatih hoca, araba henüz durmadan kapıyı açıyor ve yalımcan’a doğru geliyor:
hangi gazete?
- vatan hocam..
dün de les ottomans’daki görüşmenin fotoğraflarını sen çektin, değil mi?
- evet hocam..
izin almadan çekiyorsunuz.. şimdi de tesise girerken mi çekeceksiniz? niye çekiyorsun?
- gazeteden çek diyorlar, çekiyoruz hocam.. ben sizin çalışma sisteminizi bilmiyorum.. ama sizi mahçup hale düşürecek bir şey yaptığımı da sanmıyorum..
estağfurullah, sonra görüşürüz..
yalımcan bana bunları anlatırken yaprak gibi titriyordu.. muhtemelen siz bu yazıyı okurken de titremesi devam ediyor olacak.. çekiniyor fatih hoca’dan çünkü..
oysa ben bu diyaloğu daha farklı algılıyorum.. terim çizmeleri giymiş.. florya’nın tek hakimi olmuş durumda.. gazeteci alerjisini ise aziz yıldırım’a benzetiyorum açıkçası..
kemikleri kırılacak yöneticiler kim?
mehmet ali yalçındağ’ın evinde gerçekleşen “futbolun zirvesindekiler” davetinde, ünal aysal’ın dikkat çekici bir sözü vardı:
aramızda eski stil yöneticilik yapma eğiliminde olan birkaç arkadaşımız var.. gerekirse onların kemiklerini kırar, ortaya bırakırım..
aziz yıldırım olsa hemen yalanlamaya çalışırdı ama ünal aysal öyle biri değil.. “doğru yazmışsın” dedi:
orada söylemeye çalıştığım şey belli.. şu anda ben katılımcı bir başkanlık sergiliyorum.. herkesi dinliyorum, fikirlerinden yararlanmaya çalışıyorum.. belki de benim masaya yumruk vurmamı bekliyor.. henüz zamanı değil.. ama içerdeki olaylar dışarı böyle sızdıkça, kişisel çekişmeler canımı sıkmaya devam ettikçe ve insanları beyinleri değil, egoları yönetmeye başladıkça sabrımın sınırı zorlanır..
burada araya ben gireyim.. 9 temmuz’da olağanüstü mali kongre var g.saray’da.. riva projesi’ni hayata geçirmek ve borçların yeniden yapılandırılması için genel kuruldan onay isteyecek aysal.. o güne kadar yaşananları “sabır”la izleyecek.. 2 konuda eminim:
kongre onay vermezse istifa edebilir..
o tarihe kadar hiçbir yöneticinin kulağını çekmeyecek..
ben g.saray yöneticisi olsam, 9 temmuz’a kadar kendime çekidüzen verirdim.. yoksa 8 temmuz’dan itibaren g.saray’da kemik seslerinin duyulma ihtimali çok yüksek.. şunu da söyleyebilirim, aysal’ın mesaj verdiği yönetici kesinlikle adnan öztürk değil.. onu da kendi ağzından duydum..
terim imzayı neden atmıyor?
1+2 yıllık sözleşmedeki “g.saray isterse sezonun bitimine 15 gün kaladan itibaren terim’i gönderebilir” maddesi sıkıntı yarattı
şimdi anlatacağım teyit edilmiş bir bilgi.. normalde terim, cuma günü sözleşmeyi imzalayacaktı.. terim’in mukavelesi 1+2 yıllıktı.. yani şampiyon olamaz veya tatmin edici bir başarı sağlayamazsa o +2’nin yürürlüğe girmesinin imkânı yoktu.. ancak mukavelede şöyle bir madde de bulunuyor:
g.saray kulübü’nün, sezonun son 15 gününden itibaren ihbarname yollayıp terim’in mukavelesini feshetme hakkı var..
terim bu maddeye çok alınıyor.. özhan canaydın döneminde 2.5 milyon euro’luk tazminatı arkasında bırakan, tff’den ayrılırken 8 milyon liralık tazminatı elinin tersiyle iten terim değil mi zaten? hatta başkan aysal’a “siz beni istemediğiniz gün, tası tarağı toplayıp giderim zaten.. bunu mukaveleye yazmanın ne gereği var?” yorumunu yapıyor..
başkan da “haklısın” diyor.. terim’in avukatları, mukaveledeki bazı terimleri de değiştirmek istiyor.. aysal yine “hay hay” diyor.. yani bu hafta içinde terim resmi imzayı kesinlikle atıyor..
müjdeler olsun..
dolmabahce’de 155 dakika!
rıdvan dilmen ile fatih terim, perşembe günü saat arasında başbakan’la futbol sohbeti yaptı
günlerden perşembe.. başbakanımız tayyip erdoğan’ın dolmabahçe’deki meşhur çalışma ofisi, futbol dünyasından 2 önemli konuğu ağırlıyor.. ntv’nin yorumcusu rıdvan dilmen ile g.saray’ın henüz resmi imzayı atmaya yanaşmayan teknik direktörü fatih terim, saat 15.45’te girdikleri ofisten saat 18.20’de ayrılıyorlar..
dile kolay 155 dakika ayırıyor başbakanımız bu ikiliye.. insan merak ediyor doğal olarak ne konuştuklarını.. ilk sondajlarda dişe dokunur bir bilgiye ulaşamadım doğrusu.. yalnız tayyip bey, futbol dünyasına olan ilgisi ve konulara hakimiyetiyle dilmen’i de terim’i de hayretlere düşürmüş.. örneğin türkiye’deki kulüplerin ekonomik açıdan iyi durumda olduklarını vurgulamak için verdiği örnek çarpıcı:
“ispanyol futbolunda mali kriz var.. kulüpler artık yıldız futbolculara yüksek paralar ödeyemiyor.. oysa türkiye’deki durum tam tersi.. oradaki önemli futbolcular türkiye’ye transfer oluyorlar.. bu da bizim ekonomimizin ne kadar sağlam olduğunu gösteriyor..”
tabii konuşma buraya geldiğinde forlanlar’ın, drogbalar’ın, quaresmalar’ın, gutiler’in de bir değerlendirmeye tabi tutulduğu kesin.. ancak henüz o bölümü çözemedim.. çok yakında çözerim..
benim açımdan olayın çarpıcı bir boyutu daha var:
arena’daki protesto nedeniyle g.saray’la arasında mesafe koyan erdoğan, eski başkan adnan polat’ın bütün randevu isteklerini geri çevirmişti.. yeni başkan ünal aysal’la da henüz görüştüğünü sanmıyorum.. böyle hassas bir ortamda, fatih terim’in ziyareti daha büyük anlam kazanıyor, değil mi?
--- alıntı ---
--- alıntı ---
g.saray’daki yetki karmaşası sona erdi, “benim bülent’le senkronum tutmuyor” diyen terim başkan aysal’ı ikna etti.. florya’yı karıştıran 24 saatin hikâyesi..
medyaya göre g.saray’da enteresan gelişmeler yaşanıyor.. ali dürüst ile bülent tulun kavga ediyor, g.saray bunu yalanlıyor ama medya bunu pek görmek istemiyor ve yarayı kaşıyor.. bu duyguyu iyi bilirim.. demek ki, herkese çeşitli kanallardan g.saray’ın içindeki bunalımla ilgili bilgiler geliyor ve o yüzden bu haberlerin ardı arkası kesilmiyor.. hazır g.saray uzmanımız gökmen özdemir yıllık izindeyken ben de g.saray’daki son durumu mercek altına almaya karar verdim.. işte g.saray’ın röntgeni:
coşkun özarı’nın cenaze töreninden sonra ünal aysal ile fatih terim, les ottomans oteli’nin bahçesinde uzun bir görüşme yapıyorlar.. terim sıkıntısını net bir biçimde dile getiriyor:
“başkan, şikayetim bülent tulun’un iyiliğinden veya kötülüğünden değil.. ama kendisiyle senkronumuz tutmuyor, tarzımız uyuşmuyor.. bu durum da dışarıya sanki aramızda bir çatışma varmış gibi yansıyor.. bu şartlar altında beraber çalışmamız zor.. bir tercih yapma zamanı geldi bence.. bülent’le devam etmek isterseniz saygıyla karşılarım ama ben g.saray’da olmam..”
‘herkese bağiriyor’
ünal aysal-fatih terim zirvesinin tek konusu bülent tulun değil elbette.. onlara birazdan değineceğim.. ama tulun krizinin nasıl aşıldığını ve dün öğle saatlerinde yeni bir krizin nasıl patlak verdiğini aktarayım..
aysal “sen merak etme hoca.. ben sana gereken alanı sağlayacağım” diyor.. ve terim’den sonra bülent tulun ile efsane başkan faruk süren’i les ottomans’a davet ediyor, terim’in tulun’u istemediğini aktarıyor..
başdanışmanı tulun’un ablası olan süren, krize pratik bir çözüm öneriyor:
başkan, işte bülent’in yüzü burada.. ama bu iş fazla uzarsa, bülent senin adnan sezgin’in haline gelecek.. kimse bülent’in bilgisine, görgüsüne laf etmiyor.. yine de florya’yı daha işler hale getirmek için bülent’in oraya gitmesini engelleyecek bir yapı oluşturmak lazım..
aysal, tulun’a bir öneri getiriyor:
sen zaten başkan danışmanı değil misin bülent? bundan sonra florya’ya gitme.. arena stadı’nda bir ofis kuralım, görevini orada ifa et lütfen..”
tulun, bu noktada terim’le ilgili “personele çok bağırıyor, benim üslubumla onunki çok farklı” demeye getiriyor ama karar verilmiş bir kere..
terim istifa mi edecek?
bu konuşmalar hiç yapılmamış gibi dün bülent tulun, florya’ya en erken giden kişi oluyor.. 09.05’te ümit davala, 09.10’da hasan şaş florya’ya giriş yapıyorlar.. bu sayede terim, tulun’un yine oraya geldiğinden haberi oluyor ve tulun’la karşılaşmamak için florya’ya dahi gelmiyor.. yakın çevresinden sızan bilgi ürkütücü:
“hoca her an istifa edebilir”
yine telefon diplomasisi başlıyor.. bodrum’da bulunan aysal, tulun’a telefon açıyor:
arkadaş, sen benimle dalga mı geçiyorsun? sana “gitme” diyoruz, sen florya’ya gidiyorsun..
ama başkanım genç bir oyuncunun imzası vardı, gitmezsem olmazdı..
güzel kardeşim, o vakit oyuncuyu çağır arena’ya, orada bitir işini..
peki başkanım, hemen ayrılıyorum..
nitekim başkandan telefonu alan tulun, 13.30’da florya’dan ayrılıyor.. bir daha dönmemek üzere üstelik.. terim de 15.30’da florya’ya giriş yapıyor.. yani terim, florya’daki egemenliğini ilan ediyor.. tulun’a da krizi büyütmemek için stattaki ofise geçmek düşüyor..
aysal: hoca bana “topa bas!” dedi
tulun krizini sormak için ünal aysal’ı aradım.. sağolsun, bana vakit ayırdı.. ve konu dönüp dolaşıp transfere geldi.. şunları söyledi aysal:
“bakin şimdi, elimizde 3 tane ciddi alternatif var.. forlan (not: fatih hoca’nın birinci tercihi), drogba (not: ünal aysal’ın birinci tercihi) ve fabiano.. bu 3 oyuncuyu da alabiliriz.. hatta istesem daha çabuk davranabilirim.. ancak, medyaya yansıyan havanın aksine bizim çabuk davranmamızı fatih hoca istemiyor..
bana les ottomans’daki görüşmede şöyle dedi:
başkanim, biraz topa basalım.. acele etmenin manası yok, önümüzde daha çok zaman var.. daha iyi bir kadro kurmak için biraz beklememiz gerekiyorsa bekleyelim, yeter ki hata yapmayalım.. gerekirse sezon açılışına yetişmesin yeni transfer, daha sonra gelsin.. ben gereken yüklemeyi yaparım..
onun bu tavrı benim de elimi rahatlatıyor.. çünkü gerek forlan gerekse drogba’da durum aynı.. futbolcuların üzerine biraz gitsek, istekler büyüyor, maliyet yükseliyor.. oysa biraz beklersek daha az para harcayabiliriz.. bu nedenle panik yapmıyorum.. taraftara bir söz verdim, bunu da yerine getireceğim.. artık önceliğim şöyle: ‘bizim istediğimiz oyuncular da aynı şekilde bizi istediği an transfer bitecek.’ açıkçası forlan da drogba da gerçekleşebilecek durumda.. artık bu transferin stratejisini biz kuracağız..”
ben aysal’ın anlattıklarından “drogba g.saray’a daha yakın” mesajını aldım açıkçası..
fatih terim arabadan atladı
genç ama becerikli g.saray muhabirimiz yalımcan sarpyel anlattı..
dün florya tesisleri’nin önünde bekliyordu.. fatih terim’in geldiğini gören yalımcan, elindeki fotoğraf makinesini kaldırıp 3 kare basıyor.. bunu gören fatih hoca, araba henüz durmadan kapıyı açıyor ve yalımcan’a doğru geliyor:
hangi gazete?
- vatan hocam..
dün de les ottomans’daki görüşmenin fotoğraflarını sen çektin, değil mi?
- evet hocam..
izin almadan çekiyorsunuz.. şimdi de tesise girerken mi çekeceksiniz? niye çekiyorsun?
- gazeteden çek diyorlar, çekiyoruz hocam.. ben sizin çalışma sisteminizi bilmiyorum.. ama sizi mahçup hale düşürecek bir şey yaptığımı da sanmıyorum..
estağfurullah, sonra görüşürüz..
yalımcan bana bunları anlatırken yaprak gibi titriyordu.. muhtemelen siz bu yazıyı okurken de titremesi devam ediyor olacak.. çekiniyor fatih hoca’dan çünkü..
oysa ben bu diyaloğu daha farklı algılıyorum.. terim çizmeleri giymiş.. florya’nın tek hakimi olmuş durumda.. gazeteci alerjisini ise aziz yıldırım’a benzetiyorum açıkçası..
kemikleri kırılacak yöneticiler kim?
mehmet ali yalçındağ’ın evinde gerçekleşen “futbolun zirvesindekiler” davetinde, ünal aysal’ın dikkat çekici bir sözü vardı:
aramızda eski stil yöneticilik yapma eğiliminde olan birkaç arkadaşımız var.. gerekirse onların kemiklerini kırar, ortaya bırakırım..
aziz yıldırım olsa hemen yalanlamaya çalışırdı ama ünal aysal öyle biri değil.. “doğru yazmışsın” dedi:
orada söylemeye çalıştığım şey belli.. şu anda ben katılımcı bir başkanlık sergiliyorum.. herkesi dinliyorum, fikirlerinden yararlanmaya çalışıyorum.. belki de benim masaya yumruk vurmamı bekliyor.. henüz zamanı değil.. ama içerdeki olaylar dışarı böyle sızdıkça, kişisel çekişmeler canımı sıkmaya devam ettikçe ve insanları beyinleri değil, egoları yönetmeye başladıkça sabrımın sınırı zorlanır..
burada araya ben gireyim.. 9 temmuz’da olağanüstü mali kongre var g.saray’da.. riva projesi’ni hayata geçirmek ve borçların yeniden yapılandırılması için genel kuruldan onay isteyecek aysal.. o güne kadar yaşananları “sabır”la izleyecek.. 2 konuda eminim:
kongre onay vermezse istifa edebilir..
o tarihe kadar hiçbir yöneticinin kulağını çekmeyecek..
ben g.saray yöneticisi olsam, 9 temmuz’a kadar kendime çekidüzen verirdim.. yoksa 8 temmuz’dan itibaren g.saray’da kemik seslerinin duyulma ihtimali çok yüksek.. şunu da söyleyebilirim, aysal’ın mesaj verdiği yönetici kesinlikle adnan öztürk değil.. onu da kendi ağzından duydum..
terim imzayı neden atmıyor?
1+2 yıllık sözleşmedeki “g.saray isterse sezonun bitimine 15 gün kaladan itibaren terim’i gönderebilir” maddesi sıkıntı yarattı
şimdi anlatacağım teyit edilmiş bir bilgi.. normalde terim, cuma günü sözleşmeyi imzalayacaktı.. terim’in mukavelesi 1+2 yıllıktı.. yani şampiyon olamaz veya tatmin edici bir başarı sağlayamazsa o +2’nin yürürlüğe girmesinin imkânı yoktu.. ancak mukavelede şöyle bir madde de bulunuyor:
g.saray kulübü’nün, sezonun son 15 gününden itibaren ihbarname yollayıp terim’in mukavelesini feshetme hakkı var..
terim bu maddeye çok alınıyor.. özhan canaydın döneminde 2.5 milyon euro’luk tazminatı arkasında bırakan, tff’den ayrılırken 8 milyon liralık tazminatı elinin tersiyle iten terim değil mi zaten? hatta başkan aysal’a “siz beni istemediğiniz gün, tası tarağı toplayıp giderim zaten.. bunu mukaveleye yazmanın ne gereği var?” yorumunu yapıyor..
başkan da “haklısın” diyor.. terim’in avukatları, mukaveledeki bazı terimleri de değiştirmek istiyor.. aysal yine “hay hay” diyor.. yani bu hafta içinde terim resmi imzayı kesinlikle atıyor..
müjdeler olsun..
dolmabahce’de 155 dakika!
rıdvan dilmen ile fatih terim, perşembe günü saat arasında başbakan’la futbol sohbeti yaptı
günlerden perşembe.. başbakanımız tayyip erdoğan’ın dolmabahçe’deki meşhur çalışma ofisi, futbol dünyasından 2 önemli konuğu ağırlıyor.. ntv’nin yorumcusu rıdvan dilmen ile g.saray’ın henüz resmi imzayı atmaya yanaşmayan teknik direktörü fatih terim, saat 15.45’te girdikleri ofisten saat 18.20’de ayrılıyorlar..
dile kolay 155 dakika ayırıyor başbakanımız bu ikiliye.. insan merak ediyor doğal olarak ne konuştuklarını.. ilk sondajlarda dişe dokunur bir bilgiye ulaşamadım doğrusu.. yalnız tayyip bey, futbol dünyasına olan ilgisi ve konulara hakimiyetiyle dilmen’i de terim’i de hayretlere düşürmüş.. örneğin türkiye’deki kulüplerin ekonomik açıdan iyi durumda olduklarını vurgulamak için verdiği örnek çarpıcı:
“ispanyol futbolunda mali kriz var.. kulüpler artık yıldız futbolculara yüksek paralar ödeyemiyor.. oysa türkiye’deki durum tam tersi.. oradaki önemli futbolcular türkiye’ye transfer oluyorlar.. bu da bizim ekonomimizin ne kadar sağlam olduğunu gösteriyor..”
tabii konuşma buraya geldiğinde forlanlar’ın, drogbalar’ın, quaresmalar’ın, gutiler’in de bir değerlendirmeye tabi tutulduğu kesin.. ancak henüz o bölümü çözemedim.. çok yakında çözerim..
benim açımdan olayın çarpıcı bir boyutu daha var:
arena’daki protesto nedeniyle g.saray’la arasında mesafe koyan erdoğan, eski başkan adnan polat’ın bütün randevu isteklerini geri çevirmişti.. yeni başkan ünal aysal’la da henüz görüştüğünü sanmıyorum.. böyle hassas bir ortamda, fatih terim’in ziyareti daha büyük anlam kazanıyor, değil mi?
--- alıntı ---